Şirazesi koparılmak istenen hayatımız!
Habercilerin ve sıradan yurttaşların kameralarına takılmış suç unsuru fotoğraflar sosyal paylaşım sitelerinde en çok paylaşılanlardan.
Toma'nın su püskürttüğü tankın içine bidonlarla boca edilen kimyasallar sonucunda göstericilerin tahriş olan ayakları, bacakları, kolları, yüzleri, boyunları Türkiye demokrasisinin dünya medyasına düşen kara kapkara resimleri. Ve böyle bir yöntemi reva görenler için tek sözcük:
"Utanç!" Olmuştur.
Bir başka kare de bir utancın resmi daha. Sırtında Türk Bayrağı olan başı örtülü genç hanımefendiye sille tokat giren polisler ve resim altında o korkutan gerçek:
"Eylemcilere destek veren muhafazakâr kadına bile vurdular!"
Polise vurma ve kimyasal su püskürtme talimatı verenlerin bir insanlık suçu işlediklerini yazmalıyım.
Anayasamızın 26. Maddesinde bireyin düşünce özgürlüğü hüküm altına alınmıştır. Der ki:
"Her kes düşüncesini; yazılı, sözlü, resimli olarak anlatma özgürlüğüne sahiptir."
Bu gerçeği unutanların anımsaması gerekir.
Halk TV'nin sağduyulu yayını devam ediyor. En önemlisi kışkırtıcı unsurları acımadan ekrana getiriyor.
Pazar akşamı İstanbul'da:
"Yallah! Bismillah! Allah'u ekber!" Diye sokağa çıkan grupla ilgili uyarıları objektif yayıncılığın doruğa çıkan sorumluluklarından biri oldu.
Ve yine Pazar akşamının tarihe kayıt düşülecek seslenişi bir tiyatro ve sinema sanatçısından, Ayşe Gruda'dan:
"Yeğenim… Yeğenim… Sakin ol… Sakin ol…" Diye geldi.
Türkiye yepyeni bir sayfanın başlangıcında…
Şirazesini asılıp koparmak isteyenlerin gücü açılan beyaz sayfayı kapatmaya yetmeyecektir.