“Pislik, bulunmaması gereken yerde bulunan şey veya kişidir!”
Nasıl yani?
“Örneğin; eşinizin saçını öper koklarsınız. Ama bir saç telini dahi yemek tabağınızda görürseniz iğrenirsiniz, o saç teli pislik olur.”
“Ve bir kimse bulunmaması gereken bir makamda bulunuyorsa eğer, unutmayın ki oda bir pisliktir.”
Bu kavramın niteliklerini bir araya getirerek, bir gömlek dikeceğim. Kime uyuyorsa halk olarak giydirelim...
Bireylerin toplum içerisinde sergilediği davranış biçimine, toplum nezdinde ki inanç, siyasi bakış, kültürel yapı, toplumsal kimlik ve aidiyet ayrımı yapılmaksızın, insani değerleri koruma altına alan davranışların bütünü olan siyasi ahlak gereği, kişinin bulunmaması gereken bir konumda varlığını inatla sürdürmek istemesi vicdani ve ahlaki değerlerden yoksunluğuyla beraber, yukarıda ifade ettiğim tanımla özdeşleşmiştir demektir.
Üzerinde yaşadığımız coğrafya tarım da, hayvancılıkta, deniz mamüllerinde, üretim ve yatırım dallarında, dünyanın en bereketli, en verimli toprakları olduğu halde, iktidarın liyakatsız, istikametsiz, bilinçsiz ve ekonomiden bi’ yoksun yöneticileri ile gelindiğimiz nokta, mahrem yerlerini yaprak ile kapatan bir topluluğun, para biriminden bile değersiz bir para birimine sahip olduk.
Her geçen dakika da yoksullaşan bir ülke!
Halkın belli bir kısmı hâlâ bunun farkında değil maalesef. Görmek istemiyorlar. Ve bu kesim tabiri caizse, üç maymunu oynuyor. Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar.
Bir tanesinide ben eklemek istiyorum: DÜŞÜNMÜYORLAR.
Görmek istemeyenden daha kör kimse olamaz...
Bir ülkenin sahip olduğu değerler vardır. Bu değerler ki ülkeyi ayakta tutan yegane güçtür. Bu gücü kendi ellerinizle bertaraf ederseniz, veyahut satarsanız, bunun akabinde fakirleşen, ekmeğe muhtaç bir halk tasarlamış olursunuz.
Halkı uçuruma sürükleyen, zulmün karşısındaki sessizliğidir.
Halkın varlıklarını satmak veya devretmek, hiç bir gücün, hükümetin tasarrufunda olmaz, olmamalı.
Peki, nedir bu değerler ?
Fabrikalar, limanlar, değerli hazine arazileri, kıymetli taşınmazlar, anonim şirketler ve en önemlisi iletişim ve haberleşme ( Türk Telekom, Vodafone , Turkcell gibi...) kanalları...
Bir ülkeyi kontrol altına almanın en kolay yolu iletişim kanallarının çoğunluğunu elde etmektir.
Bir ülkenin, bir milletin başına gelebilecek en büyük felaket; Oligarşi ve Teokrasi karışımı bir ucube sistemin varlığıyla beraber; Ekonomi, Demokrasi, İnsan hakları ve barışçıl iç ve dış politikasını yürüteceklerini ve benimsediklerini anlatan ikinci sınıf kasaba politikacılarına itaat etmektir.
Böyle bir sistemin varlığının sürdürmesi demek; Ülkenin her geçen gün bataklığa daha da saplandığını, dönüşü olmayan bir felaketin yaklaştığını gösterir.
Elzem olan: Hükümetin yanı sıra, halka zorla dayatılan bu tekçi sistem ve anlayışının demokrasi bloklarla, barışçıl uzlaşmalarla ve milletin bir fiil yönetime dahil olmasıyla ancak bertaraf etmesi mümkün olabilir.
Hiç bir yönetim yoktur ki; halkın iradesi karşısında ayakta durabilsin.
Hiç bir kurum, hiç bir devlet, halktan daha güçlü değildir.
Gücümüzün farkına varmamızla beraber, güneş bizim için yeniden doğacaktır.
Yönetimden ve hakikatın perdesini aralamakta bi’ yoksun olan kurumlar ve yöneticilerden iğreniyoruz halk olarak.
Evet; makalemin başında ifade ettiğim kavramın siyaset ve toplum nezdinde ki karşılığını bu şekil de ifade etmekte yarar gördüm...
Fikrine sözlerine düşüncelerinin güzelliği ve başarının devamını dilerim değerli dostum çok güzel bi yazı tebrik ederim