SOFRALARIN RENKLİ LEZZETİ TURŞUNUN TARİHİ!
Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık olsa gerek, sonbahar gelince herkes gibi ben de kışlık gıda hazırlıklarına başlarım. Erzak dolabımın kışa hazır olması mutfakta işimi kolaylaştırır tabi ki. Çünkü bir evin kalbi mutfakta atar. Salçadan reçele, erişteden tarhanaya, marmelattan turşuya her şey az çok olmalı. Bunlar olmayınca büyük bir eksiklik hissederim ve de sıkıntısını çekerim kış boyu.
Bundan dolayı sonbahar gelince her evde olduğu gibi bizim evimizde de kışa hazırlanmanın tatlı bir telaşı, koşuşturması başlar. Erişteler kesilir, tarhanalar, salçalar, konserveler yapılır turşular kurulur, marmelat ve reçeller, kaynatılıp kavanozlara konup erzak dolabına bir güzel dizilir. Her sonbaharda babamın “Her sebze, meyve mevsiminde tüketilmeli.” deyişi aklımıza gelir. O, sebzeleri ve meyveleri mevsiminde aldırırdı. Bu öğüdüne dayalı alışkanlıklarımızı yıllarca sürdürdük.
Günümüzde seralarda yetişen sebzeler, dondurulmuş gıdalar, hazır konserveler bu geleneksel kış hazırlıklarına ket vursa da bazı evlerde tıpkı bizdeki gibi bu hazırlıklar aynı düzende sürer gider.
Sonbahar deyince, kehribar renginde sirkeli, limonlu çeşit çeşit turşular gelir aklıma. Bence tüm bu kış hazırlıklarına turşular damgasını vurmuştur her zaman. En azında benim mutfağımda öyledir. Turşu kavanozunu açtığınızda mutfaktan salona iştah kabartan o mistik koku yayılır. Sofraların lezzeti, yemeklerin tamamlayıcısı, en az salata kadar çeşitleriyle ve renkleriyle sofrada yer edinir turşular.
Çocukluğumuzdan gelen bir gelenektir turşu ve bardakta sunulan, bir dilim salatalığa eşlik eden acı biberli turşu suları…
Turşuların kurulması kadar saklanması da çok önemlidir. Günümüzde yerini mutfaklar alsa da eski yapılarda turşuların kalbi kilerlerdi. Orası, kış boyunca tüketilecek tüm gıdaların saklandığı yeriydi de aynı zamanda.