Bu yazımda anlatacaklarım Mahallemizde yaşanmış özlem, sevgi, saygı ve dostlukla yoğrulmuş, duygu yüklü ve bir o kadar da hüzünlü bir hayat hikâyesidir! Hüzünlü kelimesini adı geçenlerin çoğunun aramızda olmamasından dolayı kullandım. Olayın geçtiği mekânlar ile kişiler değişti fakat hatıraları, sevgileri kalbimizde ve dualarımızda yaşıyor. “Bazı hatıraların kokusu vardır!” içine çekince burun direğini sızlatır.
Sevgi ve samimiyetin olduğu günlerdi, rüzgâr gibi geçti. Hatırlamak mutlu ediyor hepsi o… Bizler sevgiyi, saygıyı, dostluğu, ahbaplığı, samimiyeti, özveriyi, empatiyi, hasreti, kavuşmayı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, anlaşmayı, futbol oynarken paslaşmayı, elindeki lokmayı bölüşmeyi mahallede öğrendik… "Eşim vaaz hepsi helal" demeyi, okula giderken cebe kavurgayı doldurmayı, uşkunu toz şekere batırıp yemeyi, çay şekerini kelpetenle kırmayı, murtuğanın üstüne pekmez dökmeyi, söğüt ağaçlarının gölgesinde oturup hayal kurmayı… Girdebille odun kesmeyi, teskereyle kerpiç taşımayı, yeşil tarlalarda sırt üstü yatıp gökyüzünü seyretmeyi, mühre duvarlar üzerinde yürümeyi velhasıl dost ve kardeşçe yaşamayı biri birimizden öğrendik.
İkindi namazı bitmiş camiden çıkan hacı amcalar sohbet ederek yavaş yavaş evlerine doğru dağılıyorlar. Saat beş, beş buçuk suları ve kanal suları akmaya başlayınca mahallemiz haliyle serinliyor ve inanılmaz güzelliklere bürünüyor. Çırçırın sesi ruhumuzu okşuyor. Ev kuşları uçmaya, serçeler cıvıldaşmaya başlayınca gökyüzü şenleniyor. Karayolları ve YSE servisleri gelince burada çalışanlar servisten inip evlerine doğru gidiyorlar. Köşe başındaki bakkal dükkânının önü okuldan dönen arkadaşlarımızla dolmaya başlamıştı. Biraz sonra tarlada çekişmeli bir futbol maçı başlayacaktı… Bahçelerine kanal suyu açmak isteyenler çırbacın gelmesini bekliyorlar. Okuldan, işten çıkanlar Erek ve Haraba Mahalle'ye doğru gidiyorlar...
O dönemlerde Erek ve Haraba Mahalle'ye çalışan bir-iki dolmuş vardı, bunlar saat başı gelir geçerlerdi. Bunlara bağlı olarak komşumuz Hakkı dayı'nın sürdüğü Belediyenin kiraz kırmızısı, burunlu ve şoför kumandalı kapı açma kollu otobüsü vardı. Bu ise sabah, öğlen ve akşama yakın birer kez sefer yapardı. Bu otobüs durunca sürücü direksiyonunun yanındaki manivela kolunu kendine doğru çeker gıcırtıyla kapı açılır otobüse binersin sonra kapı aynı şekilde kapanırdı. Kapı içinde şapkasıyla oturan biletçiye elli kuruş veya bir lira verip biletini alıp yerine otururdun. Otobüs antikaydı ve ona hayrandım… Bence muhteşemdi…
Çarşamba günü akşamı Hakkı dayı’nın hanımı Nuriye teyze anneme seslenirdi; "- Hakkı, yarın hazır olun sizi Sofu Baba'ya götüreceğim" diyor, “-Ne diyorsun gidiyor muyuz? "- Tamam, nasip olursa gideriz İnşallah…" Bu teklif ayrıca tüm yakın komşulara yapılıyor.
Perşembe günü öğlen yemekten sonra namazlar kılınmış annem, Nuriye teyze ve komşular çantalar ellerinde dört yol ağzında bekliyorlar. Otobüs geldi, anneler, genç kızlar, çocuklar sırayla binip yerlerini alıp oturdular. Bu harika otobüste unutulmaz bir yolculuk başlıyor…
Otobüsümüz aheste aheste ilerliyor. Erek Sokağın tarihi evlerini, meyve bahçelerini izleyerek geçiyoruz. Erek Karakolu solumuzda kalıyor. İğde çiçeklerinin eşsiz kokularını teneffüs ederek Memi Tepesi’nden aşağı iniyoruz. Dere üzerinde iğreti yapılmış köprüden otobüsümüz gıcırtıyla geçiyor. Sağ tarafımızda Şeyh Gazai Baba Cami’ne giden yol var, solumuzda duran Hacı Bekir İlkokulu’nu geçiyoruz. Rampayı çıkınca sağ yanımızda göz alabildiğine uzanan çayırlık güzelliğiyle göz kamaştırıyor...
Ana caddeye çıkıp batıya doğru yöneliyoruz. Solumuzda Garipler Mezarlığı’na giden yol ve merhum Ferit Melen’in bahçesinin asırlık ceviz ağaçları bizi karşılıyor. Açık pencerelerden içeri dolan serin hava yüzümüze çarparak yolculuğumuzu daha da zevkli bir hale getiriyor.
İpek Yol’a çıktık ilerliyoruz. Trafik azda olsa kalabalıklaştı. Üç-beş dakika sonra sağ tarafımızda Sofu Baba Cami duruyor. Efsane otobüsümüz durdu, kapılar açıldı inmeye başladık. Ellerimizde çantalarla ana kapıdan girdik. Caminin önündeki taş yoldan yürüyerek mezarlığın olduğu bölgeye girip Sofu Baba’nın mütevazı türbesinin önünde soluklandık. Manevi havayı doya doya yudumladık. Yasinler, Fatihalar okunup, dualar edildi.
Çantalarımızı alıp kuzey taraftaki tarlada otağımızı kurup oturduk. Az önce üzerinden geçtiğimiz dere buradan akıp gidiyor. Her taraf yeşillik ve kır çiçekleriyle dolu… Otobüsün son seferine kadar çaylar içilir, sohbetler edilir, çocuklar oyunlar oynardı.
Akşama doğru otobüsümüz İskele Caddesi’nden Beşyol’a ve oradan Cumhuriyet Caddesi ve Kışla Caddesi’nden mahallemizdeki garaja gelirdi. Son sefer olduğu için Hakkı Dayı otobüsü belediye garajına bırakırdı. Burası ile evlerimizin arası bir taş atımı bile değildi. Ve yürüyerek eve gelirdik. Unutulmaz bir gün daha geride kalmış olurdu. Bu mahallemizde yaşanan bir sevda masalıydı…
Hoşça kalınız…
Geçmiş günlerin yâdı bile huzur veriyor insana. İnşâallh bu haçâtıraları bir kitapta toplarsın Yunus Hocam.
Geçmiş günlerin yâdı bile huzur veriyor insana. İnşâallh bu haçâtıraları bir kitapta toplarsın Yunus Hocam.
Allah razı olsun Yunus Ağabey..Hacıbekir İlkokulu'nda stajımı yapmıştım.yazıda görünce duygulandım..
Allah razı olsun Yunus Ağabey..Hacıbekir İlkokulu'nda stajımı yapmıştım.yazıda görünce duygulandım..