Şu ADRASAN dedikleri
Anlatmıştım bir yazımda yeniden anlatmak farz oldu. Antalya Valilik Basında geçici görev yaptığım o yıl Alman ve Türk Dernekleri ortak bir karar almışlardı. Karar alkışlanacak, desteklenecek kadar güzeldi. Sayın Saim Çotur Antalya Valisiydi.
Plan gereği sabahın erken saatlerinde Kumluca'nın Mavi Kent Beldesine gidilecek Türk ve Alman Dostluk Derneğinin ortak girişiminde yapılan ve donatılan hastane hizmete açılacaktı. Program daha renkli olsun diye o cennet kıyılardaki çok yıldızlı oteller ve turizm tesisleri de gezilecekti.
Gidildi… Tören yapıldı... Hastane hizmete açıldı… Tüm bunlar yapıldıktan sonra Adrasan'a (Çavuşköy) öğle yemeği davetine icabet edildi.
Hani Brezilya'nın Rio Kentinin görsellerinde denizin içinden fırlarcasına çıkan dağlar vardır ya... Ya da Filipinlerin o büyüleyici görkemli görünüşü. İşte yemeğe gidilen Adrasan onlara misliyle fark atacak güzellikte bir yerdi.
Alman konuklar hayranlıkla izlerken doğal güzelliğini bir taraftan da Mavi Kent Belediye Başkanı bilgilendiriyordu basın erbaplarını.
Adrasan mavi ve camdan denizi, olağanüstü yeşil örtüsü, yürüyüş alanları, tekne gezileri ve sualtı sporları için örnek olacak muhteşem bir noktadaydı.
O günden sonra birkaç kez rüyalarıma girdi Adrasan ve çocuklarıma sizi o güzel yere mutlaka bir haftalığına götüreceğim dedim. Ve nasip oldu çocuklarımla birlikte o cennetin içinde bir hafta tatil yaptık. Sabahın serin zamanında yürüyüş, ardından denizle buluştuğumuz o anlar rüya gibiydi. Ve Adrasan halkı; iyi yürekli, candan, konuksever, emekçi insanlardı.
Gözlemler sırasında fark ettim ki yeşilin en can alıcı noktalarında inşaatlaşma başlamış. Yerli halktan bir iki kişiyle bu konuyu konuştuğumuzda mutsuz yanıtlar aldım. Ve derken Adrasan'daki yapılaşmayı fark eden çevreci dostlar yürekli eylemler koydular ortaya. Adrasan'ın yeşil yüreğini betonla doldurmamaya kararlıydılar. Antalya Medyası da Ulusal medya ile birlikte rantçı canavarlara karşı bayrak açtı. İnşaatlar durdu. Ve bir süre sonra o güzelim yerde çıkan yangın pek bir hayra yorumlanmadı.
Zaman akıp geçti ve turizmin dış politikadaki olumsuzluklar yüzünden soluksuz kaldığı şu günlerde yine göğe kara dumanlar yükseldi. İlk yangında yanan ağaçların yerine dikilen taze fidanların ormanı da cayır cayır yandı.
Kaç gündür Antalya'da Kumluca'ya bağlı bu cennette yükselen alevlerin sebebini bu devlet ortaya çıkarmaz ve kundakçılarını, adaletin önüne çıkarmazsa ve de tüm dünyaya rezil rüsva eylemese kendisine yazıklar olsun böyle devlete dedirtecek.
Hani Türk- Alman Dostluğu Derneği üyeleriyle Adrasan'da yemekten sonra ne yapmıştık biliyor musunuz? Boylu boyunca uzayıp giden kıyılardaki çok yıldızlı turizm tesislerini gezmiştik. Tesislerin yöneticilerinden biri devasa turizm yapılarını ve kullanılan teknolojiyi anlattığında çat pat Türkçe bilen Alman konuk bir adım öne çıkarak şöyle demişti:
"Sizin abartarak anlattığınız bu binalara gelmez insanlar. Yeşilinize, mavi denizinize ve altın güneşiniz ile bir mücevher gibi parıldayan kumsallarınıza gelir. Siz bırakın bu yapıları da bu harikulade doğanın bozulmaması için çaba gösterin." Demişti.
O Alman'ın sözlerini hep dostlarımla paylaştım. Ve ilahi bir mesaj gibi yazdığım yazılara kurguladım.
Ama ne yazık ki canımızı dişimize takarak esirgemeye çalıştığımız bu güzellikler iki ayaklı canavarların ateşinden, dozer kepçelerinden, motorlu testerelerin acımasız dişlilerinden kurtulamıyor.
Adrasan'ı da, Lice'yi de yakanlara milyon kere milyon lanet olsun!
Bu ülkenin tek bir yeşil dalına, rüzgârla fısıldasan yaprağına kim namertlik ediyorsa ve onlara kimler göz yumuyorsa tümünü dünyanın el alçak insanları olarak ilan ediyorum!
Hani diyoruz ya doğayı sevgi korur diye…
Ama sevgisi yok etmek olanlarda var ki onlara doğa suçlarını bilinçli olarak işledikleri için idam cezasının az bile olacağına inanıyorum. Sadece yakanlar değil! Kesenlere ve sökenlere, yanlış kararlar vererek tabiat anaya ölüm ferman eyleyenlere de mutlaka İDAM!