Süleyman Şahin'in Terzihanesi

Yunus Türkoğlu yazdı...

Yaşanan her dönem öz kültürüyle vücuda gelir, bu kültürde İslami çerçevede kendi insanını inşa eder. Eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insan merkezde olunca huzur ve saadet yılları yaşanır! 1970’li yıllarda Van’da ulvi gayelerle mücehhez bir hayatımız vardı. İnsan ve mana ön plandaydı! Bizim iklimimizi, baştanbaşa rahmet, merhamet, güven, hayâ, adap ve samimiyet kuşatmıştı. Şimdilerde hasretle yâd edilen güzel günlerdi o yaşananlar. Gerçek muhabbet, gerçek akrabalık, gerçek yakınlık ve gerçek bir kardeşlik vardı. Bu hasletler iki dünyada da yüzümüzü ak eden erdemlerdir… Ve bu içtimai ortamda hayırla hatırladığımız büyüklerimiz vardı! Bizim mazimizin tekrardan hayat bulması; İslami faziletlerin yeniden yaşanmasıyla mümkün olacaktır vesselam…

Çocukluk yıllarımızdaki yaz tatillerinde talebeler hem zamanı iyi değerlendirsin, hem de meslek öğrensinler diye uygun bir işe koyulurdu. Orta mektepte okurken yaz tatillerinde terzi olan Salih ağabeyimin yanına gidiyordum. Kütüphane yönünden Cumhuriyet Caddesi’nden gelince Çarşı Karakolu’na çıkan ikinci yoldan dönüp kırk adım atınca solda muhtar İhsan Aktuğ’un efsane kahvehanesi, yanında köşe başında İbrahim Talay’ın tarihi pide fırını vardı… Fırının yanındaki sokağı geçiyoruz köşe başında inşaat malzemesi satan dükkân ve akabinde Süleyman Şahin’in hatıralarla dolu terzihanesi vardı…

Bu sokak bir şiirin dizeleri kadar şifreli, bir türkünün sözleri kadar güzeldi…

Sağ tarafta kumaşlar ve hazır gömleklerin olduğu vitrinin yanındaki kapıdan içeri giriyoruz. Giriş bölümü çok tertipli ve düzenlidir. Sağlı sollu pisteler her zevke hitap eden kumaşlarla doludur. Sağ tarafta orta sehpa ile etrafında deriden koltuklar, duvardaki boy aynasının yanında kauçuk ve begonya çiçekleri vardı. Müşteriler ile yakın ve uzak esnaflar akşamları işleri bittikten sonra eve gitmeden uğrar Süleyman Şahin ağabeyle sohbet ederlerdi. Uğrayanı çok olurdu çünkü seveni oldukça fazlaydı. Çay kalmışsa birer çay içerlerdi, şayet bitmişse hemen Muhtar İhsan’ın kahveden söylerdik… Bu bölümün yanında büyükçe bir masa vardı. Üzerinde biçilmiş kumaşlar, terzi makası, cetvel, mezura, çizim sabunu ve alınan ölçülerin yazıldığı kalın defter bulunurdu. Gelen müşteri bu bölümde kumaş beğenir, ölçüsünü verir patronumuz Süleyman Şahin kumaşı keser-biçer sonra yukarıya dikim bölümüne gönderirdi! Sonrasında müşteri en az iki veya üç provaya gelirdi. Elbise bitiminde aldığım bir bahşişin beni mutlu ettiğini hatırlıyorum…

Merhum Süleyman Şahin; güler yüzlü-tatlı dilli bir insandı. Devamlı mütebessim çehresi, yüzünde namaz izi, kibarlığı, şık giyinmesi ve insanlara değer vermesiyle kıymetli bir şahsiyetti. Sokağımızın esnafı tarafından çok sevilir, sayılırdı. Arada İstanbul’a gider kumaş getirirdi. Bu iş seyahatlerini bazen

Beşiktaş’ın önemli maçlarına denk getirir ve maçı izledikten sonra dönerdi. Koyu Beşiktaş taraftarıydı. Bizlere de Beşiktaş’ı sevdirmişti. Kaptan Sanlı, Zekeriya Alp, kaleci Sabri Dino’ların olduğu dönemlerdi.  Bir defasında bana ve beraber çalıştığımız Zülküf’e kartal armalı metalden birer kolye getirmişti... Mekânı cennet olsun…

Bu yaşadığımız; ömür bahçesinin reyhan kokulu ve berrak sevgilerle örülü harman yıllarıydı…

İkinci kapıyı açıp içeri giriyoruz. Karşımızdaki tahta merdivenlerden ahşaptan yapılan asma kata çıkıyoruz. Burası epeyce büyük, kare şeklinde ve terzihanenin dikim atölyesidir. Dört-beş tane vaktinin en iyi dikiş makinelerinden var. Sağımızda üzeri Amerikan beziyle kaplanmış uzunca tezgâhın üzerinde kambur dediğimiz ütü tahtaları ve oldukça ağır ütüler… Övünmek gibi olmasın ama bu ütülerle pantolon kemerlerinin köprülerini ütülemişliğim vardır! Büyük terzi makasları, nostaljik radyo, daha çok terzilik malzemeleriyle ilgili fotoğraflar olan takvimler, renkli bobinler-makaralar, duvardaki askılarda asılı duran ceketler, yelekler ve pantolonlarla sıcak bir mekândır burası…

Mesleği terzilik olanların çok şık giyindiklerini biliyor musun? Merhum ağabeyim Salih Türkoğlu şık giyinmeyi seven biriydi. Devamlı olarak beyaz gömlek, kravat, takım elbise ve altına hakiki deriden kösele ayakkabı giyerdi… Rabbim, cennet elbiseleri ikram etsin İnşaallah…

Şimdi buradaki değerli ustalarımızı tanıyalım. Şahbağı Köyü’nden Fahrettin ağabey; neşeli halleri, esprileri ve arada dikişe dalıp söylediği türküleri unutulmazdı. Yine Şahbağı Köyünden Gaffar ağabeyimiz vardı. Süleyman Şahin ağabeyin yeğenleri İdris ve İskender Güleşce kardeşler vardı. Süleyman Şahin ağabey, Cumhuriyet Caddesi’ndeki işyerini açınca terzihanenin başına İdris Güleşce geçti. Mahallemiz Amiklioğlu Sokak’tan Cevdet Tanış, pantolon konusunda uzman Meteoroloji Mahallesi’nden Süleyman ve Raif ağabeylerimiz vardı… Kalfa pozisyonunda ve ustaların eli-ayağı olan Behsat ve çırak olarak Zülküf ile bu fakir kardeşiniz vardı…

O güzel günler sararıp dökülen yapraklar gibi sanki! Sevda kokulu hatıralar kaldı yıpranmış sayfalarda şimdi…

Ölenlere Allah-ü Teâlâ rahmet eylesin, hayatta olanlara sağlık ve sıhhat dilerim…

Kalın sağlıcakla…

 

Bakmadan Geçme