Tasarruf, kaynak ve yatırım
Mehmet Bedri Gültekin yazdı...
Bir devletin ekonomisini geliştirmesi için yeni yatırımlar yapması, yatırım için de tasarruf yapması gerektiği temel bir ekonomi bilgisidir.
Kritik soru tasarrufun nereden yapılacağıdır. Ve bu konuda başlıca iki yaklaşım vardır:
İşçinin, kamu çalışanının, köylünün, küçük esnafın ve diğer dar gelirli toplum kesimlerinin gelirlerini kısarak, milli gelirden aldıkları payı azaltarak tasarruf yapmak ve yatırım için gerekli kaynağı bu şekilde yaratmak. Türkiye’yi yaklaşık 80 yıldır yöneten iktidarların, tasarruf ve yatırım olayına bu şekilde baktıklarını söyleyebiliriz.
Milli gelirden aslan payını alan kesimlerden daha fazla vergi alarak, kamu kaynaklarının yağmalanmasını önleyerek ve benzer diğer tedbirlerle gerekli kaynağı yaratmak ise ele aldığımız olaya ikinci yaklaşımı ifade eder.
AKP iktidarının birinci yaklaşımı temsil ettiği açıktır. Ve 20 yıllık uygulamaları ile bu konuda bugüne kadar Türkiye’yi yöneten hiçbir iktidarla kıyaslanmayacak ölçüde kamu kaynaklarını çarçur etmekte ve oluşan açığı, çalışan kesime daha fazla yüklenerek kapatmak politikasını izlemektedir.
AKP’nin pratiği
Her şeyi bir yana bırakalım; Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yıllar içinde izlediği seyir, AKP’nin bu konudaki yaklaşımının en çarpıcı örneğidir. AKP’den önceki son Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yedi yıllık görev döneminde, toplam olarak 167 milyon TL’lik bir bütçeyle çalıştı. Sonraki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sadece 2014 yılı bütçesi 200 milyon TL, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığındaki ilk yılı olan 2015 bütçesi 397 milyon TL oldu.
Yani Abdullah Gül bir yılda Ahmet Necdet Sezer’in yedi yılda harcadığından daha fazla harcadı. Tayyip Erdoğan ise daha ilk yılında “İtibardan tasarruf olmaz diyerek” Ahmet Necdet Sezer’in yedi yılda yaptığı harcamanın iki katından daha büyük bir bütçeyle çalıştı. Ki o zaman bilindiği üzere Türkiye hâlâ Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmiş değildi. Yani Abdullah Gül ve Cumhurbaşkanlığının ilk döneminde Tayyip Erdoğan, Ahmet Necdet Sezer’le aynı durumdaydılar.
Cumhurbaşkanlığının 2021 yılı bütçesi 4 milyar TL, Beştepe’nin günlük harcaması ise 10 milyon TL’dir. Bütün bunlara Cumhurbaşkanı’nın, genel bütçenin binde beşi kadar olan örtülü ödeneği de eklediğimizde, yapılan harcamanın devasa boyutları ortaya çıkar.
İkişer, üçer veya daha fazla yerden maaş alan AKP milletvekilleri ve bürokratlar haberlerinden geçilmiyor. Devletten aldıkları bu maaşların toplamı yüz binlerle ifade edilen kişilerin varlığı bir gerçektir. Hasta garantili hastaneler, yolcu garantili havalimanları, araba garantili otoyollar ve köprüler… Kamu kaynakları hiçbir zaman bu kadar aleni bir şekilde yağmalanmadı.
Bilindiği gibi iktidarın gözde işadamı Mehmet Cengiz bu yağmayı, kameralara yansıyan “Bu milletin anasını s. edeceğiz” sözleriyle özetlemişti!
Ayrıca Türkiye, sadece geçmişi ihya etmek için harcadığı kaynakları yatırıma ayırsa, sorunun önemli ölçüde çözüleceği de bir gerçektir.
Eskiden Türkiye’de bakanlıkların teftiş kurulları vardı. Maliye Bakanlığında ise Teftiş Kurulu’nun yanı sıra Hesap Uzmanları Kurulu bulunuyordu. Devletin bütün icraatları ve özel kesim bu kurullar tarafından düzenli olarak denetleniyordu. AKP, bu kurulları 2011 yılında kaldırdı. Yerlerine ihdas edilen Devlet denetleme Kurulu Cumhurbaşkanına bağlı. Devlet Denetleme Kurulu yaptığı çalışmanın raporunu sadece Cumhurbaşkanına verir.
Sonuç, bugünkü tablodur.
Kaynak nereden sağlanacak
Tasarrufa öncelikle Cumhurbaşkanlığı sisteminden ve Cumhurbaşkanının harcamalarından başlamak gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı sisteminden vazgeçilmeli, Beştepe’deki saray derhal boşaltılmalı, Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı köşküne taşınılmalıdır.
Son 20 yıl içinde yağmalanan kamu kaynakları yeniden kamuya kazandırılmalıdır.Bu amaçla “Nereden Buldun Yasası” uygulanmalı, hortumcunun malına el konulmalıdır.
Ülke ekonomisi ve kalkınması açısından stratejik öneme sahip kuruluşlardan özelleştirilmiş olanlar yeniden kamulaştırılmalıdır.
Lüks ithalat yasaklanmalı, Türkiye’de üretilen malların ithalatı yüksek gümrük vergilerine bağlanmalıdır. Böylece, hem ülke kaynaklarının boşa harcanması önlenecek, hem de yerli üretim teşvik edilmiş olacaktır.
İç piyasada Dolar ve Euro kullanımı yasaklanmalı, Türkiye’de yabancı para cinsinden olan mevduat, geçerli kur üzerinden Türk lirasına çevrilmelidir. İç piyasada Türk lirasının kayıtsız şartsız egemenliği sağlanmalıdır.
Vergi sistemi; çok kazanandan çok, az kazanandan az alınması esasına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.
Ülke kaynakları geçmişi ihya etmek için değil, geleceği inşa etmek için kullanılmalıdır. Ortaçağ özlemcisi tarikat ve vakıflara ayrılan kaynaklar, bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarına harcanmalıdır.
Tarım destekleri artırılmalı, kooperatifleşme devletin öncülük etmesiyle uygulanmalı, yerli sanayiye yapılan teşvikler, sanayi ürünlerimizin uluslararası piyasada rekabet olanağını artıracak seviyeye çıkarılmalıdır.
Suriye ile el sıkışmak, bugün terörü bitirmenin altın anahtarıdır. Böylece Türkiye ve Suriye birlikte, Fırat’ın doğusunda ABD yardımı ile devlet olma hayali peşindeki terör örgütünü bitirecek ve böylece terörle mücadeleye ayrılan kaynakların ülke kalkınması için kullanılması mümkün olacaktır. Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan başta olmak üzere bütün Batı Asya ülkeleriyle ekonomi, güvenlik ve siyasi alanlarda işbirliği hayata geçirilmelidir.
Bugün Türkiye’nin sırtında taşınamaz bir yük haline gelen mülteci sorununun nihai ve köklü çözümü de Şam ile el sıkışmaktan geçmektedir. Bölge ülkeleriyle işbirliği, emperyalist ülkelerin kışkırttığı terör sorununu köklü çözüme kavuşturmanın yanı sıra, ekonomik olarak Türkiye için büyük olanakların yaratılması anlamına gelecektir.
Türkiye, yükselen Asya uygarlığının bir parçasıdır. Şanghay İşbirliği Örgütü ile geliştirilecek ilişkiler ve giderek tam üyelik, ekonomik olarak da Türkiye’nin bugünkü çıkmazdan kurtulmasına büyük katkı sağlayacaktır.