Terör Avrupa'yı vurdu

Demokrasi düşmanı terör din, dil, ırk, ülke adres tanımıyor.

Kandan beslenen terörün dini, dili, ırkı merhameti, adaleti yok.

Bombalıyor, katlediyor, yakıp yıkıyor.

Türkiye’yi vuran terör saldırılarına, masum insanların hayatlarını yitirmelerine  “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığıyla ilgisiz tepksiz kalan, saldırıları başsağlığı mesajlarıyla geçiştiren Avrupa terör gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti.

Avrupa’nın kalbi Belçika'nın başkenti Brüksel dün art arda gelen 3 patlamayla sarsıldı.  Terör örgütü İŞID’in üstlendiği bombalı saldırılarda ilk belirlemelere göre  34 kişi hayatını kaybetti, 190 kişi de yaralandı.  İnsanların canına kıyan, korku, endişe yaratmayı amaçlayan terör saldırısını lanetliyorum. Avrupa ve insanlık  üzücü bir gün daha yaşadı.

Şu da var;

Demek ki insan topluluğunun yaşadığı her yer terör karşısında bir anda güvensiz hale gelebiliyor. Demek ki en sıkı şekilde korunan yerler, en ciddi istihbarat önlemleri aldığı ileri sürülen ülkeler de  terör karşısında çaresiz kalabiliyor.

Koordineli çalışan terör örgütlerinin saldırıları insanlık sorunudur.  Küresel terör bütün ülkelerin  dayanışması ve ortak mücadelesiyle önlenebilir. 

Öte taraftan, hem terör örgütlerine silah satacaksın, hem işine  geldiğinde  terör örgütlerini çaktırmadan kullanacaksın, hem de terör ülkeme, insanıma zarar vermesin diyeceksin.

Böyle ikiyüzlü ve zalim bir oyun olamaz.

Biri gelir bu kirli oyunu bozar.

Brüksel’de gerçekleştirilen terör saldırılarına “oh olsun, beter olsunlar” demek vicdansızlıktır, insana yakışan bir tavır değil. Ama, “ Bugün bana yarın sana” atasözünün bir şekilde tecelli edeceğinin bilinmesi gerekir.

Umarız Avrupa terör saldırılarından gereken  dersleri çıkarır. Terör insanlığı yenmeden insanlık alçak terörü yener.

 

IŞİD’in yaptıkları cehalet

Suriye`deki çatışmalar nedeniyle Türkiye`ye gelen Bireysel ve Toplumsal Değişimin Yasaları, Din ve Hukuk, İslam ve Şiddet, Değişim Rüzgarları gibi onlarca eser sahibi 85 yaşındaki Cevdet Said diyor ki:

Bugün insanlar kendi elleriyle insanlığı yok edecek silahlar üretiyor, bunlarla övünüyor hatta silahlara tapınıyorlar. Bu silahlar hiçbir kişinin kanaatini değiştirmez, fikirler ancak insanların kanaatlerini değiştirir. Bu IŞİD’in yaptıkları tam bir cehalet ve sonuç itibariyle yıkımdan ibarettir. Sonuçta göreceksiniz İslam dünyası için yıkım ve gözyaşından başka hiçbir şey getirmeyecektir. Sadece onlar değil savaş üslubunu metod edinen herkes için durum aynıdır. Masum insanları öldürmekle cennete gidilmez.


‘Gazeteciyim’ diyen okusun

Antalya’da, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adenauer Stiftung ile ortaklaşa düzenlediği meslek içi eğitim seminerine katılan Milliyet Gazetesi Ombudsman’ı  Belma Akçura  özellikle çatışmalı süreçte gazetecilik yapanların okumaları gereken ders niteliğinde  yararlı  bilgileri köşesinde  paylaştı.

Medyanın dili, şiddeti, barış gazeteciliği, terör ve çatışma bölgelerinde gazetecilerin yaşadığı travmalar üzerine  düzenlenen  seminerde Cemiyet Başkanı Turgay Olcayto’nun, “Demokrasi farklı görüşlere tahammül rejimidir” dediği sırada, ajansların Ankara’dan sonra İstanbul’un göbeğinde patlayan bir canlı bomba haberi geçtiğine işaret eden  Belma Akçura  yazısında şunları söylüyor:
Medya yine aynı hataya düşüyor: İnternet haber siteleri anında dehşet verici görüntüleri yayımlıyor. Etrafa saçılmış ceset parçaları, kopan kollar, bacaklar...   
Terörün istediği de bu. Terör manşet olmak ister, korkutmak ister, toplumda yarattığı panikten, kaos ortamından beslenerek büyümeyi hedefler. 

Yasak çözüm değil
Dönüp dolaşıp aynı sorular ve sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz... 
Terör eylemlerinden hemen sonra yayın yasağı, Twitter ve Facebook’a erişimin engellenmesi doğru mu? Terör haberlerini hiç mi vermemeliyiz? Ya da vermek gerekiyorsa nasıl vermeliyiz?
Terör örgütlerinin amaçlarına hizmet etmemek için terör haberlerini vermezseniz okur  “niçin gerçekleri saklıyorsunuz?” diyor. Terör haberlerini verdiğinizde ise ya ‘terörün maşası olmayın” diyerek tepki gösteriliyor, ya da yayın yasağı getiriyor. Basın ikiye ayrılıyor. Bir medya organının gördüğünü, diğeri görmemezliğe geliyor...  
O halde ne yapmalıyız?  

Haber nasıl verilmeli?
Birincisi; terör haberlerini yasaklayarak terörün önüne geçemezsiniz. Ancak medyanın terör haberlerinin nasıl verilmesi gerektiği, dilin ve görüntülerin nasıl kullanacağı konusunda konsorsiyum sağlaması gerekir.  Paris’i sarsan bombalama eylemleri Fransız medyasının belli bir sorumluluk içerisinde hareket etmelerini nasıl kaçınılmaz hale getirdiyse, her gün bir terör olayıyla sarsılan Türkiye medyası da bu sorumluluk duygusuyla hareket etmek zorundadır. 
İkincisi; İnsanlarda öfke ve nefreti harekete geçiren ifadelerden kaçınmak gerekiyor. Kamuoyunu galeyana getiren başlıklardan, terörün yok ettiği dramatik insan hikâyelerinden, geride kalanların gözyaşlarını birinci sayfaya taşımaktan kaçınmalı. İletişim bilimcilere göre; bu sadece insana üzüntü ve keder vermiyor, nefreti, öfkeyi ve ayrışmayı da tetikliyor.  Barışa değil çatışmaya hizmet ediyor.  
Üçüncüsü; Terör olaylarını verirken kamuoyunda, panik, travma, korku yaratacak detaylara yer verilmemelidir. Cesetlerin başında ya da cenaze törenlerinde acıyla haykıran, ağlayan terör kurbanı yakınlarının, çocuklarının fotoğraf ve görüntülerini kullanmaktan kaçınmalıyız. Cenazelerin siyasetin, etnik ya da dini grupların bir takım oluş

Birlik bütünlük dili
Dördüncüsü; Terörü savunan, öfkeyle, kinle nefretle ırkçılık, etnik ya da dini ayrımcılık yapanların görüşlerine yer verilmemesine özen gösterilmeli. Bu tür yaklaşımların ülkedeki kutuplaşma ve ayrışmayı derinleştirdiği gerçeği unutulmamalıdır. Medya terörün ve çatışmaların tarafı olamaz.  
Beşincisi; Terörün sona erdirilmesi konusunda güvenlik güçleri ve diğer yetkili makamlarla karşılıklı anlayış, bilgi paylaşımı ve işbirliği etik kurallar çerçevesinde gerçekleştirilmeli. Teröre karşı barışı, sorunu derinleştirmek yerine çözüm önerilerini, suçlamak yerine terörle mücadelede neyi eksik yaptığımızı, mevcut pozisyonuna karşı olası önemleri sorgulamalıyız.

 

2 milyon insan yürümüş olsaydı

Türkiye’de yaşanan terör saldırıları karşısında Avrupa’nın ülkemizi yalnız bıraktığını, devlet adamlarının Fransa’da olduğu gibi Ankara’da bir araya gelerek teröre karşı yürümediğini dile getirerek  sitem ettik.  Güvenlik politikaları uzmanı emekli binbaşı Mete Yarar bu noktada önemli bir tespit ve eleştiride bulunarak şunları söylüyor:
Ankara saldırısında Genelkurmay’ın önünde insanlarımızı kaybettiğimizde, Ankara Garı’nda hayatını kaybeden insanlar olduğunda 2 milyon insan yürümüş olsaydı bir sonraki saldırı olmazdı.

Teröre karşı biz ne yaptık önce ona  bakalım. Avrupa’yı ondan sonra eleştirelim.

Bakmadan Geçme