1960’ların başında Mehmet Ali Aybar’ın liderliğini yaptığı Türkiye İşçi Partisi içinde bir arada olan Sosyalist Sol, onyılın sonlarına doğru bölünmeye başladı.
İlk bölünme, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı ve önümüzdeki devrim aşamasının ne olduğu konusundaydı. Milli Demokratik Devrim mi Sosyalist Devrim mi?
Son derece önemli bir tartışmaydı ve aslında bu temelde bölünme sağlıklıydı. Ama bölünme bu aşamada durmadı. Türkiye Solu, 1969 yılından başlayarak amip gibi bölünerek “çoğalmaya” başladı.
Bu bölünmede istihbarat örgütlerinin rolü var mıydı; kuvvetle muhtemeldir. Nitekim sonraki yıllarda çeşitli örgütler içinde aktif ve önde rol alan kimi isimlerin, istihbarat örgütleri ile en başından ilişkili olduğu ortaya çıktı.
Ama bundan daha önemli olan, devrimci bir örgütün, programı ve politikalarıyla nasıl olması gerektiği konusunda o zaman Sosyalist Sola hakim olan yanlış anlayışlardı.
Yanlış anlayış
Devrimci bir örgütte bütün konularda tam bir fikir birliğinin olmazsa olmaz bir şart olduğu şeklinde yanlış anlayış Sol içinde hakim durumdaydı. Nitekim 1970’li yıllar boyunca hemen hemen bütün sol örgütlerde çok küçük görüş ayrılıkları bölünme ve ayrı bir örgüt olarak ortaya çıkmak için yeterli neden olabildi.
Bu gelişmenin sonucu 1980’lere doğru gelindiğinde toplam olarak 60’ın üzerinde irili ufaklı örgütün ortaya çıkması oldu.
En ufak bir görüş ayrılığını yeni bir örgüt kurmak için yeterli olarak gören Sol, siyasetin temel bir gerçeğini unuttu. Ne kadar gücünüz varsa kitleler tarafından o kadar ciddiye alınırsınız. Başka bir deyişle ne kadar gücünüz varsa “sözünüz o kadar para eder!”
Gerçekte toplam olarak bakıldığında, o dönemde, belki de ülkedeki en önemli birkaç güçten biri olan Sosyalist Sol, bölünmeler, yerli ve yabancı istihbarat örgütlerinin provoke ettiği iç çatışmalar sonucunda kitlelerden koptu. Amerikancı 12 Eylül rejimi bu sayede işbaşına geldi ve sol potansiyel ezildi.
Birlik, mücadele, zafer
1980 yılından bu yana 40 yıl geçti. Dünyada da, Türkiye’de de büyük değişiklikler yaşandı. Bütün bu gelişmelerden sonra Sosyalist Solda şimdi birlik eğiliminin güçlenmeye başladığını görüyoruz. Bölünme rüzgârı yerini, birlik rüzgârına bırakıyor.
Bu gelişmeye yol açan etkenler şunlardır:
Kapitalist sistem dünya ölçeğinde bir tıkanma ile karşı karşıya. 1970’lerde
Sosyalistlerin büyük çoğunluğunun yakın gelecekte bir devrim beklentisi içine girmeleri gerçekçi değildi. Tam tersine Kapitalizm, İkinci Dünya Savaşı sonrasının sosyal devlet uygulamalarıyla “altın çağı”nı yaşıyordu. Nitekim ağır Vietnam yenilgisine rağmen ABD, çok kısa süre içinde kendini toparlayabildi ve yeniden saldırıya geçebildi.
Bugün kapitalizmin neo liberal piyasa sistemi, Dünyada ve Türkiye’de yolun sonuna gelmiştir. Dünyamız ısınıyor ve çölleşiyor, denizler ölüyor, ozon tabakası deliniyor vb. en önemlisi kapitalizmin bireyci ideolojisi insanı insanın kurdu yaptı, kendine yabancılaştırdı.
İnsanlık, bir canlı türü olarak ya kapitalizmi alt ederek geleceğini güvenceye alacak ya da üzerinde yaşadığı gezegenle birlikte intihar edecek. Kısacası, Devrimin koşulları 1970’lerde yoktu ama bugün var.
Bugün dünyanın en büyük ekonomisi, bir Sosyalist ekonomidir. Gelişmekte olan dünyanın ekonomik büyüklüğü Dünya hasılasının yüzde 50’sinin üzerine çıktı. Gelişmekte olan dünyadaki Bölgesel Birlikler artık dünya siyasetine ağırlığını koyuyor. Bilimsel gelişmelere öncülük, Batı’dan Doğu’ya geçti. ABD, askeri olarak el attığı her yerde unutamayacağı yenilgiler aldı. Çin ve Rusya’nın birleşik askeri gücü, ABD’den daha büyük. Kısacası artık yeni bir dünyada olduğumuzu söyleyebiliriz.
Birleşme yönündeki gelişmenin nesnel zemini budur.
Son elli yılın gelişmeleri ve özellikle AKP’nin iktidar dönemi, Türkiye
Sosyalistlerine tarihlerindeki en büyük devrimci atılımın, Kemalist Devrim’in kazanımlarının önemini hatırlattı. Cumhuriyet Devrimi’nin kazanımlarına sahip çıkmadan, halkla birleşmenin mümkün olmayacağını ve ileriye doğru yeni bir adım atılamayacağını kavrattı.
Mustafa Kemal ve Cumhuriyet Devriminin kazanımları en büyük birleştiricidir. 1970’lerde Türkiye sosyalistlerinin büyük çoğunluğunun tarihimizin bu en büyük devrimci atılımını küçümsemeleri ve hatta ret eden tavırlar içine girmeleri bölünmenin de nedenlerinden biriydi. Bugün ise tam tersi söz konusudur.
Elbette son elli yılın tecrübelerinden çıkarılan dersler bulunuyor. Bölünme, bir bütün olarak solun güçten düşmesini, kitlelerle olan bağlarının zayıflamasına ve ülke siyasetinde ciddi bir ağırlık olmaktan çıkmalarına yol açtı.
Dünyayı kendi “küçük dükkanı”ndan ibaret gören anlayışlar artık geride kalıyor
Birlikten kuvvet doğar ve iktidar olmak ancak kuvvetle olur. Bunlar bilinen en basit gerçekler. Ama en basit gerçeklerin bile unutulduğu ve hayatın o gerçekleri tekrar tekrar öğretmesi gerektiği durumlar olabiliyor.
Farklı fikirlerin varlığı bir zenginliktir ve hayatı sürdürmenin şartıdır. Temel noktalarda fikir birliği sağlandıktan sonra gönül rahatlığı ile herkesin fikrini, farklı görüşlerini açıklaması devrimci mücadelenin olmazsa olmazıdır. “Yüz çiçek açsın, yüz fikir yarışsın” ilkesi veya Anadolu halkının özdeyişiyle “Yol bir, sürek binbir” anlayışı, başarıya giden yolun gereğidir.
Türkiye Solu elli yılın acı tecrübelerinin ardından bu gerçeği kavrama yolundadır. Önümüzdeki yıllar, Türkiye solu içinde büyük birleşmenin gerçekleştiği yıllar olacaktır.
2022 yılının zafere giden yolda, birleşmede önemli adımlar atacağımıza olan büyük inancımızla bütün halkımızın yeni yılını kutluyorum.