Toplu iftarlar

Türkiye içersinde ve yurt dışında milyonlarca insana kucak açarak bizlerin vergileriyle mağdurların ihtiyaçlarını karşılayan ülkemizin belediyelerinin, kuruluşlarıın Ramazan günlerinde kendi vatandaşlarına toplu iftar vermeleri kardeşlik, kaynaşma,  bütünleşme, gelenek, iletişim, paylaşma adına gerekli fevkalade doğru bir uygulamadır.  Yeter ki sofranın arkasında kötü niyetler, vurgunlar, istismarlar farklı amaçlar olmasın.

Betona, yağmalanmaya ve köylüleşmeye yenik düşmediği, kuşların ötüştüğü bahçeli kerpiç evlerin yan yana dizili olduğu, kerhizlerden billur gibi suların aktığı, iftar vakitleri toprak sokakların sulanıp süpürülerek sonra doğanın doğal kokusunun etrafa yayıldığı çocukluğumuzun Van'ında Ramazan günleri çok daha güzel geçerdi.    

 

İftarlar ve sahurlar genelde hane halkıyla birlikte evlerde yapılırdı. İftar saatini beklemek, sofrada büyüklerle birlikte aynı disipline tabi olmanın tadına varırdık.

 

Kimi zaman davet edilen akraba, komşular iftara gelirdi. Kimi zamanda davet eden akraba ve dostların sofralarına misafir olunurdu.   Yabancıların, öğrencilerin misafirlerin bulunduğu sofralar ayrı bir güzellik ve heyecan kazanırdı.

 

Paylaşma dayanışma, yoksulu gözetmek,  zengin, fakir demeden ortak duyguları hme ayı olan Ramazan günleri ibadet ayı olmakla birlikte kendine has kültürel zenginlikleriyle insanları bir araya getirerek mutlu eden zaman dilimidir.   Yaz aylarına denk gelen Ramazan günlerinde gölgede oturmak, esen rüzgara karşı durmak, evlerden sokaklara taşan yemek kokuları, minarelerin ışıkları, koşuşturmalar, iftar sonrası başlayan kültür etkinlikler ve daha fazlası Ramazan ayının farkıdır.

 

Ramazan'ın kendine özgü başka bir farkı da toplu iftarlar sofralarıdır. Toplu iftarlar dünde vardı, bugünde var, yarın da olacak.

 

Sağlıklı ömürler dilediğim Timurlenk Bozkurt ağabeyimizden Van'ın kasaba görünümünde olduğu 1950'li yıllarında hayırsever Vanlıların toplu iftar verdiklerini ayrıntılarıyla dinlemiştim.  Timurlenk ağabey anlattıklarını daha sonra gazetemizdeki köşesinde yazarak şunları aktarmıştı:

 

"Eskiden Van'da bazı hayır sahipleri tarafından iftar yemekleri verilirdi. 200 bazen 300 yoksulun iştirak ettiği bu yemekleri veren hayır sahibi kişilerden biri de, aslen Siirtli olup yıllar önce Van'a yerleşen tüccardan Hacı Osman Bekiroğlu idi. Onun verdiği iftar yemeği malum olduğu üzere ramazan ayının tümünü kaplardı ve bu yıllarca devam etti.

 

Hacı Osman Bekiroğlu'nun küçük oğlu rahmetli Nebih benim arkadaşım ve dostumdu. Bir akşamüzeri bana; Gel bu akşam bizim eve iftara gidelim dedi. Bundan 56 yıl önceydi. O yıl Ramazan ayı Temmuz ayının yirmisinden Ağustos ayının onsekizinci günü akşamına kadar sürüyordu. Günler çok uzun,havalar çok sıcaktı. Buna rağmen o yıllarda tüccarından tutun memuruna, esnafından tutun amelesine, işçisine, ustasına, ot biçenine, buğday biçenine, bağ bahçe sulayanına ve möhre(toprak yığma)  duvar örenine kadar herkes oruç tutardı. Oruca ve namaza karşı şimdilerdeki gibi lakaytlık yoktu.

 

İftara birkaç dakika kala birlikte evlerine gittik ve bahçeye çıktık. Genişçe bir bahçeleri vardı. Bahçe meyve ağaçları ile doluydu, ağaçlardan elma, armut ve erik aşağı doğru sallanıyordu. Ağaçların altına saymadım ama 50 den fazla masa kurulmuş ve masaların etrafına sandalyeler dizilmişti. Masalarda 300 ü aşkın vatandaş yerlerini almışlardı. Rahmetli Nebih Bekiroğlu'nun annesi, yani Hacı Osman Bekiroğlu'nun hanımı bizzat kollarını sıvamış yoksullara yemek dağıtıyordu. O akşamki iftar yemeği mercimek çorbası, etli kuru fasulye ve pilavdı. Ayrıca bir dilim karpuz da tatlı yerine veriliyordu.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme