TRT Van Bölge Müdürlüğü kurulursa fena mı olur?
Van İl Radyosu olarak 1958de yayın hayatına başlayan, 1964de TRT Van Radyo Müdürlüğüne dönüştürülen, 1991de gerekçesiz ve haksızca kapatılan TRT Van Radyosunun susturulma sürecini ayrıntılarıyla birkaç gün önce bu köşede yazdık. Yazıda değerli Van kamuoyunu bilgilendirerek ilimizin kaybettiği önemli bir kuruma ve kentin sahipsizliğine dikkat çekmeye çalıştık.
Konuyu anlatırken TRT Van Radyo Müdürlüğü’nün kapatılmasının her anlamda yanlış olduğunu vurgulayarak bölgesel konumu, nüfusu, tarihi, kültürel yapısı nedeniyle TRT Van Radyosu’nun TRT Van Bölge Müdürlüğü kurumsal kimliği ve televizyon, radyo stüdyoları ve kadrosuyla birlikte yeniden açılmasının yararlı olacağının ifade ettik.
Aktardıklarımızı okuyan değerli okurlarımız, TRT Van Radyosu dinleyicileri, radyo dostları geçmişteki eğitici, bilgilendirici, eğlenceli kültür ve müzik yayınlarını anımsayarak radyo anılarıyla geçmişe kısa bir yolculuk yaptı. Her kesimden ‘TRT Van Radyosu’nu TRT Van Bölge Müdürlüğü olarak geri istiyoruz” önerimize güçlü bir destek geldi.
Bizde gelen destekleri somutlaştırarak sosyal medyada www.change.org kampanya sitesi desteğini alarak sembolik anlamda “TRT Van Radyosu’nu Geri İstiyoruz” kampanyası başlattık.
Devam eden kampanyada şu ifadelere yer verdik, “1958 yılında Van İl Radyosu ismiyle yayınına başlayan, 1 Mayıs 1964’de TRT’nin kurulmasıyla birlikte aynı yıl TRT Van Radyosu Müdürlüğü'ne dönüşen, Türkiye'nin ilk kurulan radyolarından biri olan TRT Van Radyosu’nun bölge müdürlülüğü olması beklenirken sahipsizlik, ilgisizlik ve sahipsizlik sonucu 1991’de kapatılması yanlış olmuştur. Van’dan yıllar sonra yayına başlayan Trabzon, Erzurum, Diyarbakır, Çukurova, Antalya radyoları televizyon, radyo stüdyoları yanında personel ve sanatçı kadroları artırılarak TRT Bölge Müdürlüklerine dönüştürülürken TRT Van Radyosu’nun kapatılması Van kadar ülke yararı açısından da hatalı olmuştur. TBMM, Hükümet, TRT ve Van Milletvekillerinden Doğu'nun kültür, tarih, turizm ve cazibe merkezi olan Van’da televizyon, radyo stüdyoları, yayın merkezi, sanatçı ve idari kadrosuyla birlikte TRT Van Bölge Müdürlüğü olarak kurulması için yasal çalışma başlatılmasını bekliyoruz. Söz konusu TRT Van Bölge Müdürlüğükurumunun kentimiz ve çevresi için yararlı hizmetleri olacağına inanıyoruz.”
Neden TRT Van Bölge Müdürlüğü kurulsun diyoruz? Çünkü TRT Van Bölge Müdürlüğü istihdam, tanıtım, kültür, sanat, kalkınmaya destek kente moral ve Van’ın sesinin daha gür çıkması demektir. Konuya duyarlı Vanlılardan ve Van dostlarından kampanyaya gelen destek artarak devam ediyor. Van olarak inanırsak, mücadele edersek elimizden alınan kurumu geri alabiliriz. “ İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü” misali biz bir yüzümüzü karartarak toplumsal bir talebi dile getirdik. Sonrasını vermeyenler düşünsün.
Tutarsız savunmalar
Bombalar, ölümler, feryatlar acılar, gözyaşları arasında nur topu gibi bir toplumsal polemik konumuz daha oldu. “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" bildirisine imza atan “’akademisyenlere-aydınlara” bir taraftan tepkiler, soruşturmalar, eleştiriler, diğer taraftan destekler gelmeye devam ediyor.
Siyasiler, yazarlar, düşünürler, hatta muhtarlar nihayet toplumun büyük bir kesimi imzacı “akademisyenleri-aydınları” tartışıp konuşuyor. İmzalanan bildirinin içeriğinden ziyade imzacıların “akademisyen-aydın” kimlikleri sorgulanıyor.
“Boyunca oturup çalışarak ciddî bir eser vermemiş, herşeye muhalif olmayı sermaye edinmiş ve silâh çekeni müdafaa etmek kolaylığına kaçmış bu “akademisyenlerin” yargılanmalarına ve görevlerine son verilmesine karşıyım... Alınacak olan savunmaları yayınlansın, kâfi... “diyen tarihçi gazeteci-yazar Murat Bardakçı olaya başka bir açıdan yaklaşarak şöyle diyor: “Mâlûm bildiriyi öğrendiğim anda, meselenin bir başka tarafını düşündüm: Metni imzalayan “akademisyenlerin” kim olduklarını, şimdiye kadar ne gibi akademik faaliyetlerde bulunduklarını, nasıl bir bilimsel başarı gösterdiklerini ve kaleme aldıkları eserleri... Zira, “aydın” yahut “akademisyen” kavramları beni artık öncelikle temkinli olmaya sevk ediyor…” diyor.
Akademisyenlere muhtarlarda tepki gösterdi. Türkiye Muhtarlar Federasyonu Malatya Şube Başkanı Mustafa Eren, bildiriye imza atan ve Barış İçin Akademisyenler inisiyatifi altında toplanan akademisyenler için "İçi kararmış sözde aydın" ifadelerini kullandı. Seçim dönemlerinde çoğulcu demokrasinin ilk basamağı, vazgeçilmezi olarak hüsnü kabul gören muhtarlara şimdi “siz kimsiniz ki akademisyenleri eleştiriyorsunuz” şekilde incitici, ağır eleştiriler yöneltiliyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sert şekilde fırça yedikten sonra panikleyen bazı imzacı “akademisyenler-aydınlar” komedi sayılabilecek içerikte açıklama yaparak imzalarını geri çekmeye başladı. Çark eden edene. Meğerse “akademisyenlerin- aydınların” bazıları içeriğini bilmeden bildiriye imza atmış!
İmzasını geri çekenlerden Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Nezir Akyeşilmen kendisini şu sözlerle savunuyor: "Barış Akademisyenleri güvendiğim bir çalışma grubuydu. Yoğun bir zamanımda güvendim bir akademisyen aradı. Ben de bildiriye destek olacağımı söyledim. Ancak bildiri yayınlandıktan sonra ilk okuduğumda bildirinin dilinin barış dili olmadığını gördüm ve imzamı geri çektim. Hatta Facebook sayfasından da imzamı geri çektiğimi açıkladım" diye konuştu.
Okumadan bildiriye destek veren fırçadan sonra uyanan Nezir Hoca, “ Bu işte bir hülle var, beni kandırdılar. Güvendiğim dağlara karlar yağdı” demek istiyor.
En komik, tutarsız savunmalardan birini Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeki Ertuğ yapmış. İmzasını bildiriden geri çektiğini açıklayan Ertuğ da, yoğun mesaisi nedeniyle içeriğini okuma ve inceleme fırsatı bulamadığı bildiriye, barıştan yana bir akademisyen olarak, "barış çağrısı" düşüncesiyle imza attığını belirterek bildirinin içeriğini tepkiler üzerine sonradan öğrendiğini kaydetti. Ertuğ, "Büyük tehdit ve tehlikelere maruz bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmez bütünlüğünü korumaya ve halkımızın güvenliğini sağlamaya yönelik mücadeleye ilişkin söz konusu bildiride ileri sürülen düşünce ve iddialara katılmam mümkün olmadığından imzamı geri çektiğimi ve bu olay nedeniyle hakkımda açılacak adli ve idari soruşturmaya hazır olduğumu kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarım" dedi.
Zeki Hocam bir dakika.
Ülkemiz sıkıntılı, hassas bir dönemden geçerken, insanlarımız, çocuklarımız bombalar kurşunlarla pisipisine hayatlarını kaybederken, dış aktörler perde gerisinde sahne alırken siz “aydın-akademisyen” ve profesör sorumluluğunuzla okumadığınız, incelemediğiniz bir bildiriyi nasıl imzalarsınız. İçeriğine katılarak imzalamışda olabilirisiniz. Lakin düşündürücü olan ilkokul öğrencisi düzeyindeki tutarsız inandırıcılıktan uzak , komik savunmanızdır.
Hocam, siz gerçekten ne dediğinizin farkında mısınız? Siz “aydın-akademisyen” olarak insanların aklıyla alay mı ediyorsunuz? Siz kimi kandırıyorsunuz? Bana göre şık olmayan yediğiniz fırçayı hak ediyorsunuz.
Muhalif imzacılar olarak resmen çuvalladınız. Ne kendinizi, ne de bildiriyi savunabiliyorsunuz. Ortada kaldınız. Hareketinizle, duruşunuzla barışa, kardeşliğe katkı sağlayamadığınız gibi aksine “savaş ” çıkardınız. Tutarsız yaklaşımınızdan ne üniversitelere, ne öğrencilere ne barışa, ne de bu ülkeye hayır gelir.
Ülkemizde üniversitelere boşuna Yüksek Lise denilmiyor.
12 Eylül'den sonra
Türkiye’de İslâmcılık denilince ilk akla gelen isimlerden biri babası imam, kendisi İmam Hatip Okulu’nda yetişen Prof. İsmail Kara’dır. Kara bir söyleşisinde , “Türkiye’de İslâmcılığın içi daha da boşaldı, kuru bir iskelet kaldı.12 Eylül'den sonra solcular reklam yazarı, 90’lardan sonra mücahitler müteahhit oldu" diyor.
İsmail Kara’nın tespitine bizde küçük bir katkı yapalım.” Günümüzde siyaset yapması gereken siyasiler ticaret, kamu hizmeti yapması gereken bazı kamu görevlileri hem siyaset hem de ticaret yapıyor. “ Sonra kirlenme ve sapla saman bir birine karışıyor.