- Haberler
- TURGUT ÖZAL'DAN UNUTAMAYACAĞIM HAYAT DERSİ ALDIM
TURGUT ÖZAL'DAN UNUTAMAYACAĞIM HAYAT DERSİ ALDIM
Maliye Bakanı Ferit Melen'in makamına çıkarak Van'a gitmek istediğimi ama kadro olmadığını söyledim. Ferit Melen gibi değerli bir referansla gidince kapılar haliyle sonuna kadar açılıyordu. Beni DSI 10. Bölge Müdürü olan ve sonradan bakanlıklar ve parti yöneticiliği yapan Recai Kutan'a gönderdiler. Recai Kutan'da Van'a gitmek yerine Diyarbakır Bölgesinde çalışmamı önerdi ve sonradan Ticaret Eski Bakanı olan ve o zamanlar Dicle Fırat Havzaları Planlama Grubu yöneticisi Fehim Adak'ı görmemi istedi. 1963 yılı Temmuz ayında Van'da DSİ Şubesinde mühendis olarak işe başladım. Çok iyi maaş alıyordum. Ama mutlu değildim ve sıkıntı, stres, pişmanlık içindeydim. Ankara'ya döndüm. Turgut Özal'dan unutmadığım hayat dersi aldım. 1970 yılında doktora çalışmamı tamamladım. 1978 yılında Türkiye'de sağ sol öğrenci hareketleri nedeniyle sıkıntı vardı… Düşünmeye başladım...
Röportaj: İkram Kali 4
DÜNDEN DEVAM
Bir taraftan kariyer yapmak istiyorsunuz diğer taraftan annenize ve kardeşlerinize sahip çıkmak için Van'a gitmek istiyorsunuz. Bu çabanızda bir sonuca ulaşabildiniz mi?
Ankara'da yeni kurulmuş Enerji Bakanlığına bağlı olan ve İbrahim Deriner'in Genel Direktör ve Turgut Özal'ın Genel Direktör Yardımcısı olduğu ve büyük baraj etütlerinin yapıldığı Elektrik İşleri Etüt İdaresi'ne gittim. Bana seni işe alırız dediler. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne gittim, kadro yok ama bir yolunu buluruz dediler. Van'a gitmek istediğimi söylediğimde sadece DSİ Şubesi olan Van'a kadro bulamayız dediler. Ben'de Van'dan 1961 seçimlerinde milletvekili seçilemediği halde İsmet İnönü'nün Maliye Bakanı yaptığı Ferit Melen'e gidip Van'a gitmek istediğimi ama kadro olmadığını söyledim. Bana tek istediğin bu mu diye sorduktan sonra DSİ Genel Müdürü Neşet Akmandor'u telefonla arayıp beni ona gönderdi. Ferit Melen'in her yerde büyük saygınlığı ve etkisi vardı. Ferit Melen gibi değerli bir referansla gidince kapılar haliyle sonuna kadar açılıyordu. Neşet Akmandor bana Van'a gitmek yerine Ankara'da Yeraltı Suları Daire Başkanlığında işe başlamamı önerdi. Benim Van'a gitmek kararlığımı öğrenince beni o zamanlar Diyarbakır'da DSI 10. Bölge Müdürü olan ve sonradan bakanlıklar ve parti yöneticiliği yapan Recai Kutan'a gönderdi. Recai Kutan'da Van'a gitmek yerine Diyarbakır Bölgesinde çalışmamı önerdi ve sonradan Ticaret Eski Bakanı olan ve o zamanlar Dicle Fırat Havzaları Planlama Grubu yöneticisi Fehim Adak'ı görmemi istedi. Fehim Adak büyük bir salonda öğretmen, mühendisler öğrenci gibi sınıf düzeninde oturuyorlardı. Fehim Adak grubunda çalışan ve üniversiteden arkadaşım olan bir jeofizikçi ile öğlen yemeğe gidip gurup hakkında bilgi sahibi olarak karar vermemi önerdi. Yemek sonrası Van'a ailemin yanına gitmek istediğimi söyleyerek tekrar Recai Kutan'a gittim. Kararlılığım karşısında Recai Kutan "madem öyle istiyorsun Van'a git DSİ Şube Müdürü Işık Beyi gör" dedi.
Anneniz ve kardeşlerinizle sonunda buluştunuz. Peki, mutlu oldunuz mu?
1963 yılı Temmuz ayında Van'da DSI Şubesinde işe başladım. DSİ Şube Müdürü Işık Esiner Beye ne yapacağımı sordum. Bütün mühendislerin yaptığı işi yapacaksın dedi. O zamanlar sulama kanalları yapılıyordu. Kanalların projeleri Ankara'dan geliyor ve projelere uygun kanallar inşa ediliyordu, mühendislerde işleri kontrol ediyordu. Bana bir kanal bölgesini, emrim de şoförlü bir araç verdiler. İskele Caddesinde evi olan şoför babamın yanında çalışıp ehliyet alan birisi olduğundan beni de çok iyi tanıyordu. İsmini Mehmet Ali olarak hatırlıyorum ama emin değilim. Oysa babamla belediyede çalıştığı yıllarda bana imzalı kaptan şapkalı fotoğrafını bile vermişti. Her gün yapımı devam eden sorumlu olduğum kanal bölgesine iş takibine gidiyordum. Çok iyi maaş alıyordum. O zamanki parayla aylık 2 bin 450 lira cıvarında. Maaş iyi ama yaptığım bu işte mutlu olamayacağımı kısa sürede anladım çünkü kişisel yaratıcılığımla bir katkım olmuyordu. Van'a ilk geldiğimde Neşet Akmandor'a bir teşekkür mektubu yazmıştım ilgisi ve kadro için. Ama mutlu değildim ve sıkıntı, stres, pişmanlık içindeydim. Neşet Akmandor'a ikinci bir mektupla mutlu olmadığımı belirterek Van'dan ayrılmak istediğimi anlattım. Bana telgrafla cevap verip Ankara'ya alabileceklerini cevabını verdi. Ama ben Ankara'ya ilk gittiğimde Elektrik İşleri Etüt İdaresi'ni DSİ'den daha çok beğenmiştim. Orda görüştüğüm kişiye de mektup yazıp olumlu cevap aldıktan sonra Ankara'ya gittim.
Ankara'ya geldiğinizde hangi kurumda göreve başladınız ve kimlerle birlikte çalıştınız?
Elektrik İşleri Etüt İdaresi'nde işe başladım, o sıra annemler hala Van'daydı. Van'da 2 bin 450 lira alırken maaşım 948 liraya düştü. Çünkü doğuda çalışan mühendislere "mahrumiyet tazminatı" ve araziye gittiğimiz için ilave yolluk veriliyordu. Turgut Özal Genel Direktör Yardımcımızdı ve Turgut Özal'dan bir hayat dersi aldım. Genel Direktörümüz İbrahim Deriner'i Süleyman Demirel dışarıdan Enerji Bakanı yapınca Turgut Özal yönetimde daha etkili olmuştu. İbrahim Deriner çok sevilen bir idareciydi; sonradan Çoruh nehri üstünde kurulan Türkiye'nin en görkemli barajına ismi verildi. Jeoloji Şubesinde çalışmaya başladım ve Jeofizik Şubesinin kurulmasında öncü rol oynadım. Bir gün Direktörümüz Hikmet Kargı bana bir dosya vererek Turgut Özal bu şahsın işe alınmasını istiyor dedi. Bende gerekli incelemeleri yaptıktan sonra işe alınmak istenin kişinin bizim grubumuzla uyum sağlamasının zor olacağını söyleyerek dosyayı tuttum. Üç gün sonra Direktör Hikmet Kargı Turgut Bey seni bekliyor dedi. Bunun üzerine Turgut Özal'ın odasına gittim. Kapıyı kapa gel otur dedikten sonra neden bu tayinin olmadığını sordu. Bende defterimdeki bilgilerle açıklamalarda bulundum. Turgut Bey aferin bende böyle yapardım diyerek beni hoşnut ettikten sonra yerinden kalkarak sen kim oluyorsun genel direktörün isteğini yerine getirmiyorsun diyerek sert bir çıkışı yaptı ve ekledi birileri de bana bu adamı işe alacaksın diyor ben senin yaptığın gibi onlara hayır diyemiyorum. Hayatta başarılı olmak istiyorsan bazı kararlarda çok katı olmayacaksın dedi. Bende Genel Direktör olarak mutlaka alınsın diyorsanız hemen işe alırız diyerek gerekli işlemleri tamamlayarak o kişinin tayinini yaptık. Bu olay Turgut Özal'dan aldığım ama sonraları izlemediğim unutmadığım hayat dersidir. Başarılı olmak eğer liyakat ölçüsü kullanmadan doğru olmayan bir şeyleri yapmayı gerektiriyorsa o başarı benim olmasın.
Pes etmiyor ve hayalinizin peşinde koşmaya devam ediyorsunuz.
Planım doktoramı ve doçentliğimi endüstride çalışırken yaptıktan, yeterli pratik deneyimli olduktan ve kardeşim Nazmi iyi bir üniversiteden mezun olduktan sonra akademik hayata yönelmekti. Ama doktora çalışması için kendi olanaklarımla İstanbul Üniversitesine gidip gelemezdim. Genel Direktörümüz İbrahim Deriner'e giderek doktora çalışması yapmak istediğimi bunun içinde İstanbul'a gidip gelme desteğine ihtiyacımın olduğunu söyledim. Beni Ankara'dan İstanbul'a ayda iki defa görevli gönderebilirseniz hem doktora çalışmamı yaparım ve hem de yabancı hocalardan buradaki işlerimize yarayacak bilgiler edinebilirim dedim. Düşündü ve İstanbul Üniversitesinin kendisine bir yazı yazması halinde gönderebileceğini söyledi. Beni çifte maaşla İstanbul Üniversitesinde tutmaya çalışan profesöre mektup yazarak doktora yapmak istediğimden ve Fransız hocaların ders verdiği günlerde ayada iki defa İstanbul'a gelmek istediğimi bildirip istek yazısını rica ettim. Ayda iki defa bütün masraflarım karşılanmak üzere perşembe akşamları otobüs veya trenle İstanbul'a gidip cuma günleri kendi doktora projelerimi yabancı hocalarla tartışıp gerekli bilgileri edinerek pazar akşamı Ankara'ya gelmeye başladım. Bu şekilde geliştirdiğim çalışmamla 1970 yılında doktora derecesini aldım. Daha sonra petrol arama endüstrisinde çalışmaya gittiğim Cezayir'de hazırladığım bir tezle 1976 yılında doçentlik unvanını aldım.
Renkli, bir o kadar da heyecanlı akademik kariyer mücadeleniz sürerken yurt dışına gitmeyi hiç düşünmediniz mi?
Elektrik İşleri Etüt İdaresinde çalışmaya başladıktan 1-2 yıl sonra beni yurt dışına göndermek için aday gösterdiler. Turgut Özal o zaman Başbakanlıkta Süleyman Demirel'in özel danışmanlığını yapıyordu ve Başbakanlık Müsteşarının başkanlığındaki heyetten yurt dışına çıkış iznimin alınmasında etken rol oynamıştı. Türkiye'deki maaşımla ailem geçinirken Londra Üniversitesinde 2 yıl doktora çalışmalarımı geliştirip zenginleştirerek ve Imperial Science and Technology'den diploma alarak Türkiye'ye döndüm. Ben Londra'dayken Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Direktörlüğü Genel Müdürlük olmuş ve yeni üst yöneticiler gelmişti. Grubumuza da yeni eklemeler olmuştu. Londra dönüşü, Bölüm Şefi olduğum halde, gruptaki elemanlarla ve bağlı olduğumuz Genel Müdür yardımcısıyla huzurlu çalışamayacağımı anlayınca kimseye bir şey söylemden iş aramaya başladım.
Mesleğinize göre yeni iş arayışları başlarken hangi kurumlara gittiniz?
1969 son baharında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına gittim. Kimseyi tanımıyorum, kapıdaki görevliye jeofizikçi olduğumu ve iş aradığımı kiminle görüşmem gerektiğini sordum. Görevli 7. Katta Özer Altan'la görüş dedi. Özer Altan'a iş aradığımı ve kim olduğumu anlatınca Enerji Bakanlığı izin verirse biz seni işe alırız dedi. Bende ileride akademik hayata geçeceğimi ve Türkiye Petrollerinde çalışacağım süre içinde idari görev kabul etmeyeceğimi söyleyince "sen ne garip adamsın, herkes dolaylı sorularla ne zaman şef, müdür olacağını öğrenmeye çalışır" demişti. Özer Altan sonraları uzun yıllar Türkiye Petrolleri Genel Müdürü ve Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarı olarak Türkiye'ye çok değerli hizmetlerde bulundu. Halen hayatta ve çok saygı duyarak görüştüğüm bir meslektaşım ve büyüğümdür.
Doldurduğum formu Özer beye bıraktıktan sonra Urfa'da Atatürk, Diyarbakır'da Karakaya ve Antalya'da Oymapınar baraj yerleri etütlerinde çalışan ekiplerimizi son kez ziyarete gittim. Sahilden Mersinden Antalya'ya Oymapınar barajı yerine vardığımda telgrafla acele olarak Ankara'ya çağrıldığımı öğrendim. Ayrılmamam için çok alternatifli öneriler yapıldı çünkü jeofizik şubesinin kurucusuydum. Ama ben kararımda ısrarlıydım; Türkiye Petrollerinde çalışacaktım. Türkiye Petrolleri Animim Ortaklığında ara vererek askerliğimi yedek subay olarak Ankara'da Genel Kurmay Başkanlığında yaptım. Londra'da öğrendiğim bilgisayar program bilgim sınavla bana Genel Kurmay Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezinin kapılarını açmıştı. Askerlik sonrası tekrar Türkiye Petrollerinde çalıştıktan sonra büyük petrol sahası arama deneyimi için 2 yıl Cezayir'de Milli Petrol Şirketleri Sonatrach'ta çalıştım. Daha öne belirttiğim gibi Doçentlik tezimi Cezayir'de hazırladım ve doçent oldum.
Doçent olduktan meslek hayatınıza mı davet ettiniz yoksa çok istediğiniz akademisyenliğe mi geçiş yaptınız?
İlk zamanlar jeofizik eğitimi sadece İstanbul Üniversitesinde veriliyordu; daha sonra Trabzon ve İzmir'de verilmeye başlandı. İzmir için ısrarlı teklifler olduğu halde, kardeşim Nazmi Ortadoğu Teknik Üniversitesinden inşaat mühendisi olarak 1974 yılında mezun olunca ben 1976 yılında İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümünde kadrolu doçent olarak göreve başladım. Belirtmeliyim ki kardeşim Nazmi yeteneği, eğitimi ve edindiği deneyimlerle Türkiye'nin gurur duyduğu bir mühendis olarak bünyesinde 200'e yakın mühendis çalıştıran Temelsu mühendislik firmasının uzun yıllar Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptıktan sonra halen aynı firmada Baş Danışmanlık yapmaktadır.
1978 yılında Türkiye'de sağ sol öğrenci hareketleri nedeniyle sıkıntı vardı. Üniversite pazartesi günü açılıyor ve çoğu kez saat 10'da kapanıyordu. Binalar kapalı hiçbir şey yapamıyorduk. Öğretim üyesi olduğumuz halde kütüphaneye bile giremiyorduk. Oysa benim profesörlük için yeni bir tez hazırlayıp yayınlar yapmam gerekiyordu. Dekan'a giderek yurt dışında tez hazırlamak ve yayın yapmak için ücretli izin istedim. Ancak 6 yıl kesintisiz çalışan akademisyenlere ücretli izin verildiğini belirtince ayrılarak gidebileceğimi söyledim. Yönetim kurulu ile görüşerek bana kararı bildireceğini söyledi. Bende o sıralar ne yapabilirim diye düşünmeye başladım.
(DEVAM EDECEK)
Bakmadan Geçme





