Türkiye'den AB'nin raporuna sert tepki
AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Komisyonunun Türkiye İlerleme Raporuna ilişkin, Bu rapor Türkiye-AB ilişkilerine hizmet etmeyen bir anlayışla yazılmış ve katılım müzakereleri perspektifinden uzak'' dedi.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Raporu’na ilişkin, “Bu rapor Türkiye-AB ilişkilerine hizmet etmeyen bir anlayışla yazılmış ve katılım müzakereleri perspektifinden uzak. Bizim esas ilişkimizin omurgasını katılım müzakereleri teşkil etmektedir. Katılım müzakerelerimizde nasıl ilerleyeceğimizi ifade etmeyen ve farklı işbirliği alanlarında somut öneriler ortaya koymayan değerlendirme sadece retorik düzeyinde kalıyor” dedi.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Çelik, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Raporu’na ilişkin düzenlediği basın toplantısında raporu değerlendirdi. 1998 yılından bu yana Türkiye için hazırlanan ilerleme raporlarının 19’uncusu olduğunu belirten Çelik, bunların eleştirel belgeler olduğunu anlatarak, “Bizim yaptığımız değerlendirme ‘eleştiri neden var’ diye değil bu eleştiriler doğrumudur ve eleştirilerin kalitesi ile ilgili değerlendirmelerdir. Eğer komisyon herhangi bir üye ülkeyle ilgili bir rapor hazırlayacak olsa nitekim böyle eleştirel bir rapor ortaya koymak zorundadır. Önemli olan eleştiri değil ama eleştirin kalitesi ve doğruluğu önemlidir. Biz bu bakımdan eleştiriye açığız ve yapıcı eleştirinin daha çok olması gerektiğini, bir takım siyasi dayatmaların dışında daha çok değerlendirmeye alınması gerektiğini düşünüyoruz. Eğer objektif ve yapıcı eleştiriler olursa biz bütün bu belgeleri, bütün bu ülke raporlarını yararlanacağımız zeminler olarak değerlendiririz ve bunlardan yararlanmak isteriz. Objektif dille yazılmışsa ve siyasi pazarlıklara alet edilmemişse biz her zaman bunlardan yararlandık. Bunları kendi siyasetimizin bir parçası yapma konusunda da ciddi çalışmalar içerisinde olduk” diye konuştu.
Raporun yayınlanması öncesi objektif bir değerlendirme yapılması için komisyon nezdinde yoğun bir çaba sarf ettiklerini kaydeden Çelik, “Bunların bir kısmı yansımış ama ciddi bir şekilde yapıcı eleştiriden uzak ve eleştirinin kalitesi konusunda ciddi kuşkular doğuran çeşitli bölümlerde var. Özellikle siyasi kriterler ile yargı ve temel haklar faslına ilişkin bölüm objektiflikten ve gerçekleri ifade etmekten maalesef çok uzaktır. Raporun değerlendirme dönemine giren son 1 yıllık dönem ülkemiz ve ülkemizin tarihi için dünya tarihinde eşi benzeri görülmedik konuların gündemde olduğu, çeşitli siyasi tartışmaların gündemde olduğu bir dönem olmuştur. Son 1 yıl içerisinde pek çok terör örgütünün saldırısıyla karşı karşıya kaldı ülkemiz. Suriye, Irak ve bölgemizde çok çeşitli gelişmeler oldu, FETÖ’nün darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Böyle bir dönem AB için de yeni bir vizyon üretmek için bir fırsattı. Fakat bu fırsatın bu raporla iyi değerlendirilemediğini görüyoruz. 15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında Türk halkı demokrasiye sahip çıkma bilinci konusunda birinci sınıf bir kaliteye sahip olduğunu göstermiştir. Net bir şekilde görülmüştür ki 15 Temmuzdan itibaren Türkiye’de ülkemizin demokrasi tarihi, Avrupa’nın demokrasi tarihi ve dünyanın demokrasi tarihi milletimiz tarafından yazılmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
“AB yeterince gelecek perspektifi üreten bir kurum değil şu aşamada”
“Böyle bir halka ve ülkeye dönük olarak AB’nin nasıl bir yaklaşım gerçekleştireceği bakımından bu rapor çok önemliydi” diyen Çelik şunları kaydetti:
“Bu rapordan önümüzdeki döneme ışık tutan, başka ülkeler için de umut kaynağı olacak bir takım değerlendirmelerde çıkabilirdi. Ama ne yazık ki AB’nin kurucu babalarının o güçlü perspektifinden çok gerisinde bir AB var şuanda. AB yeterince gelecek perspektifi üreten bir kurum değil şu aşamada. Özellikle bu günkü raporun Türkiye’nin AB birlikteliğini pekiştiren ve müzakere sürecimizin önünü açan bir tarafın olması çok önemliydi. Uzun zamandan beri AB sadece bildiri yayınlayan bir kuruma dönüşmüş durumda. Bunlar siyasi kurumlar mıdır, hukuki kurumlar mıdır yoksa sürekli eleştiri üreten kurumlar mıdır bu konuda artık ciddi kafa karışıklığı çıkmaya başladı. Bu hafta içerisinde bir bildiri yayınladılar ve arkasında benzer bir bildiriyi bir daha yayınladılar. Telefonlarda görüşüyoruz aynı cümleler tekrar tekrar söyleniyor. Ama somut ilerleme üzerine herhangi bir şekilde ne vizyon, ne proje ortaya koyabiliyorlar, ne de yeni kapılar açabiliyorlar. Sürekli olarak siyasi diyaloglar üretiyorlar. Ama bizim işimiz söz üretmek değil eylem üretmek. Biz pozitif çıktıları olan işler üretmek zorundayız.”
“Bu rapor, katılım müzakereleri perspektifinden uzak”
“Bu rapor Türkiye-AB ilişkilerine hizmet etmeyen bir anlayışla yazılmış ve katılım müzakereleri perspektifinden uzak” diyen Çelik konuşmasına şöyle devam etti:
“Bizim esas ilişkimizin omurgasını katılım müzakereleri teşkil etmektedir. Katılım müzakerelerimizde nasıl ilerleyeceğimizi ifade etmeyen ve farklı işbirliği alanlarında somut öneriler ortaya koymayan değerlendirme sadece retorik düzeyinde kalıyor. Gece gündüz bildiri yayınlayıp siyasi proje üretiyorlar. Bu siyasi pratikler konusunda yeterince ilerleme sağlayamıyorlar. Türkiye ile AB arasında çok daha güçlü köprülerin kurulması ve işbirliğinin yapılması gereken bir dönemden geçiyoruz. Türkiye-AB ilişkileri herhangi bir ilişki türünün ötesinde çok daha yüksek ve önemli bir siyasi stratejik bağlama oturmaktadır. Bu bakış açısına sahip bir bakış açısının beklentisi içindeyiz. Kuşkusuz bu ilerleme raporunda FETÖ’nün gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişiminin kınanmasını olumlu değerlendiriyoruz. Türkiye’nin anayasal kurumlarına verilen desteği teşekkürle karşılıyoruz. Ancak raporda darbe girişiminin faili olan Fethullahçı terör örgütüne yönelik düzenlenen çok yönlü mücadelenin yeterince anlaşılamadığını, ona dönük bazı eleştirilere kesinlikle katılmadığımızı ifade etmek isterim. Biz bu mücadeleyi Türkiye’yi otoriterleştirmek isteyen, sapık bir dini anlayış temelinde Türkiye’nin laik, demokratik, hukuk sistemini ortadan kaldırmak isteyen bir yapıya karşı veriyoruz. Bu yapının devlet içerisinde ne kadar güçlü örgütlendiği ve ne kadar acımasız olduğu 15 Temmuz’da anlaşılmıştır. Dolayısıyla bunlara karşı alınmış olan tedbirlerin hepsi orantılı tedbirlerdir. Hukukun içinde gerçekleştirilmektedir. Maalesef bu doğru düzgün anlaşılamamıştır.”