Türkiye'nin önceki günü...

Önceki gün 10 Kasım'dı... 1938'den bugüne her yılın 10 Kasımında farklı bir hüzün, farklı bir anlam silikliği oluşuyor benliklerimizde... Her seferinde farklı Atatürkçülük algısıyla kendimizi yargılıyoruz.

Önceki gün 10 Kasım'dı... 1938'den bugüne;  her yılın  10 Kasımında  farklı  bir hüzün, farklı bir anlam silikliği oluşuyor benliklerimizde... Her seferinde farklı Atatürkçülük algısıyla kendimizi yargılıyoruz.

Aklımızca  kendimize geliyoruz bir günlüğüne...

 Sonrası. "eski tas, eski hamam..."

Atatürk'ü gönüllerimize  yolcu ettiğimiz tarihten bugüne, hep yaptığımız hedef belirlemede zayıf not aldığımız usumuza/aklımıza gelmiyor  nedense...

Kimi zaman kendi kendimizi kandırdığımız da oluyor çoğu kez.

Sonuçta, her 10 Kasım'da eksiklerimizi/yanlışlarımızı  görerek bir nebze kendimize geliyoruz.

Ama belirttiğimiz  gibi, "günlük" olarak kendine gelmeler.

Arkası devamlı gelen  tutarsızlıklar.

xxx

Atatürk'ün kurup, bizlere emanet bıraktığı "en büyük  eserim" diye değerlendirdiği "Cumhuriyet"i koruma, kollama konusunda yaşadığımız ihmalimiz ise ortada sırıtıyor.

Vebalimiz de...

Hep unutma noktasına taşıdığımız,  işimize gelmediği için bilmemezliğe getirdiğimiz, bir  acı bir gerçek de bu ayrıca...

Bir tür işgüzarlığı oldu bu kimilerinin.

Siyasal yatırım söz konusu olduğunda, Cumhuriyet devrimlerine dil uzatan, kafa tutanlar, sıkıştıklarında Atatürk'e ve O'nun eserlerine her seferinde imdat diye nasıl sarıldıklarını  da tirajı/komik olarak gördük/yaşadık bu ülkede.

Elbette ki üzücü, utanç verici bir tutarsızlık, kişiliksizlik bu...

Cumhuriyet'in temeline atılan devrim harcının sürekliliği  yaşanacakken; umursamazların siyaset piyasasında yarattığı " muhalefet rüzgarı"nın acılarını zaman-zaman yaşar olmamıza karşın bundan ders almıyor, ders çıkarmıyoruz kendimize nedense.

xxx

Cumhuriyetle başlayan yaşamı;  bilim/kültür/sanatla besleyip geliştirmeyi amaçlayan yönetimsel anlayış; zamanla "bilisiz çoğunluğun egemenli"ğine tutsak olunca, özellikle siyaset bu zemin üzerine oturtulunca, toplumsal kalkınmada sarsıntılar/tökezlemeler oldu ister-istemez.

Sonuçta; diziler şeklinde gelişerek sürdürülmesi gereken yenileşme/devrim hareketi, tavsadı ve belirttiğimiz gibi "eski tas eski hamam" durumuna dönüştü..

 xxx

Şimdi yeniden Atatürk ve 'Onun eserlerini sahiplenme dönemine " sıfırdan başlamak" gibi bir konumda mıyız?

Kuşkusuz, yaşanıp kaybedilen zamana elbette acımak gerekir.

Ama, "yitik zaman"ı tekrar beri getiremeyeceğimize göre; elbette "yeni-yeni ilerici  hamleler/başlangıçlar" yaparak  toplumsal heyecanlar yaşamalıyız.

Yurttaşları  siyaseten küstürüp/kızdırıp birbirine kırgınlık yaratacak şekilde değil tabii ki...

xxx

Cumhuriyetin temel değerlerinin üzerine bina edildiği "yurttaşlık" bilincini; demokrasinin erdemi olan bilim/kültür/sanatla mayalamazsak/beslemezsek daha nice yıl olduğumuz yerde, içine düştüğümüz fasit dairede hacı baba olur döner dururuz.

Önce, Atatürk'ün yenileşme/devrimcilik anlayışı çıkış noktamız olmalı.

Bakmadan Geçme