Uçurtmasız çocuklar

Birkaç gün önce sosyal medyada 'Bir zamanlar' Başlığı altında güzel bir paylaşım dikkatimi çekmiş ve hemen beğenip, paylaşmıştım.

"Ne güzel mahalleydik; kimse birbirine sen şusun ben buyum diye sormazdı, nereli olduğunu, neye inandığını merak etmezdi" İçeriğindeki o paylaşımdan hayli beğeni almış ve güzel yorumlar yazılmış, sevindirmişti beni.

Bir iki gün sonra Murat İRDAL adlı paylaşımcı aynen şu yorumu yazmıştı. Noktası noktasına kopyala yapıştırma yöntemiyle aşağıda sunuyorum:

"Şahin hoca,hep geçmişe gidip özlemlerinizi dile getiriyorsunuz. Bende aynı mahallenin bir çocuğu olarak, yaşadığım bir travmayı anlatmak istiyorum. Seksenli yılların başları bizler 10 ,12 yaşlarında çocuklarız o yıllarda, mahallenize Acem mahallesi ismi verilmiş olup, yaptığımız mahalleler arası futbol müsabakalarında hep Acem mahallesi olarak adlandırılırdı. Azeri kökenli olmamız toplum içerisinde dışlanmamıza gerekçe olmazdı. Oynadığımız oyunlar gündüzleri futbol yaz gecelerinde göz yummca olurdu. Birde rüzgarlı havalarda Uçurtma uçurmayı çok severdik. Hocam sizde çok güzel uçurtma yapardınız. Çıtalarımızı, bantlarımızı,defter kitap ciltlediğimiz malzemeleri getirir mahallenin çocukları olarak, hayranlıkla bizlere yapacağınız uçurtma sırasının gelmesini beklerdik. benim sıram geldiğinde hiç bir zaman bana uçurtma yapmadınız. Hep beni azarlayıp kovdunuz. Ben hep bir gün sizin bana yapacağınız uçurtmayı uçurma ümidi ile yaşadım. Sedat, Hasan, Sıdal, Gürdal senin yaptığın uçurtmaları uçururken ben kendi yaptığım uçurtmaları uçurma mutluluğunu yaşadım. Bana Şahin hoca Solcu komünist dediler, sana uçurtma yapmaz boşuna uğraşma dediklerinde dünyadaki tüm solcu ve komünistlerden nefret ettim. Şu an 43 yaşındayım ve halen sol görüşlü insanlara ısınamadım. Nasıl bir bilinçaltı tahribatı oluşturdun ki, hocam 30 yılı aşkın bir süre geçti halen 12 yaşındaki çocukluğumda kaldım. Şu an 3 oğlum var ve hepsine uçurtmalarını ben yapıyorum. Solcu bir şahsiyete ihtiyaç duymasınlar diye, ben sevemedim belki çocuklarım sol görüşlü insanları sever."

Yorumu okuyunca içim acıdı ve sanki kırık camlarla doldu her yanım.

Ve o sitem dolu yoruma aynen şöyle yanıt verdim:

- Murat'çım anlattığın olayı hatırlayamadım. Ben hayatımda HİÇ AMA HİÇ uçurtma yapmadım. Çünkü böyle bir becerim yoktur. Sözünü ettiğin uçurtmaları Kenan Yılmaz'ın kardeşi Mehmet yapardı. Galiba bir karışıklık oldu anılarında... Hatta MEHMET'E özel olarak araç gerecini aldığım uçurtmalardan iki kocamanını ricayla yaptırmış İstanbul'daki bacanağım rahmetli HAYDAR ağabeyin çocuklarına Van Gölü otobüsüne bin bir minnet rica ederek götürmüştüm.Galiba beni başka biriyle karıştırdın.Ve hayatımda benden istenen hiç bir isteği olanaklarım varsa eğer geri çevirmedim.Tekrar ediyorum böyle bir şey kesinlikle olmamıştır. Lütfen bir kez daha düşünmeni rica ediyorum. Bak her kesin bildiği cep telefonumu da sana açık açık yazıyorum. 0 532 ……….....Dilersen beni ara. Senden acilen bu yorumun altına yorum bekliyor, gözlerinden öpüyorum canım kardeşim.

Murat mahallemizin çocuklarından hani biraz zorlarsam o çocuk yüzü gelecek aklıma. Ama şimdi kocaman bir adam ve yorumundan da anlaşılacağı gibi üç oğlu var.

Belleğimi zorluyorum da Murat'ın anlattığıyla ilgili tek bir iz yok içinde.

Kerpiçten duvarların çevrelediği avlularda büyüyen ve gün gelip oralara sığmayan biz çocuklar için mahallemizde yeşil alanlar vardı. Hem yeşil alanlar hem de birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde dere dediğimiz kerhiz sularının akıp gittiği akarsuyumuz da vardı.

Murat'ların biraz yüksekte duran evlerinin tam karşısında Hasan Karadağ'ın evi ve yanı başında yabani  iğde ağaçlarının çevrelediği kavaklık ve minik tepeler mevcuttu.

Hani arada bir geçmişe köprü kurup yazdığım yazılarda oralardan söz etmiştim. Kızak kaydığımız Melek'in tepesi ile Keklik Tepesi çocukluğumuzun unutulmazları arasındaydı.

Ama uçurtma olayını net olarak anımsamıyorum. Üstelik uçurtma öyle iki kâğıdın ucuna ip takıp rüzgâra salacağınız bir oyun aracı değildir. İnce biçilmiş tahta çıtalara ya da sazlıktan derip getirilecek kamışlara gereksinim vardı.

Hani Murat rüzgârgülü dese (pervane) belleğimde birkaç anı gerçekleşecek ama uçurtma yapacak becerim hiç olmamıştı. En güzel uçurtmaları Mehmet Yılmaz yeğenimiz yapardı. Ve o uçurtmalar gökyüzünde nokta oluncaya kadar yükselir ve tek bir yırtılma ya da sökülme olmadan aşağıya indirilebilinirdi.

Mesele bu değil… Mesele insan ruhuna olağanüstü değer veren yanımın bir çocuk yüreğinde yarattığı olumsuz izdir. Böyle bir şeyi yapmam ise olanaksızdır. Murat'ın verdiği isimler o günkü mahallemizin çocukları. Ve hepsinin de uçurtmanın en kralını yapacak ağabeylere, babalara sahip olmasıdır.

Koreli Gazi Dursun İrdal ağabeyin bu güzel evladının çocuk yüreğinde fırtınalar yaratmış anısı doğrusu bir deprem gibi sarstı beni.

Doğaüstü gücüm olsa ya da bir zaman makinesi Murat'ın anlattığı o yıllara döner ve mutlaka uçurtma yapacak bir öğreti alarak bütün mahalle çocuklarına uçurtmalar yapar, rüzgârla yarıştırırdım.

Ah Murat! Nezoş ablanın kara gözlü oğlu… Belleğimde o anlattıkların yok. Eğer olduysa ki (olması olanaksız) senin çocuk yüreğine yaşattığım acı şimdi benim içimde dönen, dilimleyen, kanatan keskin bir usturaya dönüştü.

Bir kez daha yokla anılarını…

Sahi o yanlışın sahibi ben miyim?

Ve hala sizdiniz diyorsan içtenlikle özür dilerim.

Bakmadan Geçme