ÜMİT TUNÇAĞ'LA ZAMANDA YOLCULUK

Özel televizyon ve radyo kanallarının olmadığı yıllarda TRT kurumunun en gözde disk jokey ve sunucularından biriydi o.

Söyleşi: Ümran Öztürk

 TRT´de ilk yarışma programını başlatan , "hiçbir zaman taklit program yapmadım" ve hala "radyo insana dosttur" diyerek radyoculuğa olan aşkından hiç vazgeçmeyen, müzikten hiç kopmayan  çocukluk ve ilk gençlik dönemimizde programlarını dinlediğimiz radyo programı yapımcı ve sunucusuydu.

80'ler TRT 'sinde "kamera arkası" programını sunan, ayrıca radyodan 1977; televizyondan da 1982 Eurovision şarkı yarışmasını naklen bize ulaştıran,  radyoda 2000, televizyonda ise yaklaşık 250 'ye yakın program yapan, ancak sunuculuk konusunda profesyonel düşündüğü için yurtdışında  "master of ceremonies" (tören sunuculuğu) üzerine eğitim alan ve bu alanda da önemli çalışmalara imza atan yine oydu.

Seksenlerin bir yılbaşı gecesinde kliplerin bu kadar yaygın olmadığı yıllarda Yabancı Müzik klipleri yayınlayarak ülkemizde uzun süre kendinden söz ettiren,  radyo ve televizyon programcılığı alanında bir çok ilkte imzası olan  bu isimle, Ümit Tuncağ’la İzmir’de buluştuk.

 TRT nin dünü bugünü, Caz dünyasının 70’lı yıllarını  konuştuk, anılarda yolculuk yaparken  içten samimi bir söyleşi yaptık.

Müzik ve sanatla büyüyen biri olarak kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

1948 İzmir doğumluyum. Önce Gazi İlkokulu, arkasından Maarif Koleji şimdiki adı Bornova Anadolu Lisesi’ ni bitirdim.

Kendimi hep şanslı gördüm. Çünkü ailem beni ve ağabeyimi  6-7 yaşından itibaren tiyatroya,klasik müzik konserlerine götürüyordu. Müzikle,tiyatroyla daha o yıllarda tanışmıştım. 8 yaşındayken Selahattin Pınar'a darbuka çaldım 14 yaşında ´Kararsızlar Orkestrası´nda davul çalmaya başladım. En önemlisi, ağabeyim de bende çok iyi radyo dinleyicisiydik. 11 yaşlarında, elimde transistörlü radyo, hangi saatte ne tür müzik var onları takip ediyordum. Amerika ve Avrupa kanallarını dinlerdim. Bir de bizim kanallarda Fecri Ebcioğlu, Sezen Cumhur Önal ve Engin Arman´ı dinlerdim. Müzikle ilgileniyordum ama aklımda da hep hariciyeci olmak vardı.

TRT ‘ye İlk adımınız nasıl oldu, TRT ile  nasıl tanıştınız?

Ankara’da bir yıl okuduktan sonra 1967 tarihinde yaz aylarıydı TRT’nin açtığı program yapımcısı sınavına girdim, sınavı 7 arkadaşımla birlikte kazandık ve  bizler 2 ay süren muhteşem bir kurs geçirdik. İnanılmaz bir ekip olarak radyoya girdik. O zamanki TRT ekibi muhteşemdi. Genel Müdür Yrd. Turgut Özakman, Program Dairesi Başkanı Adalet Ağaoğlu, Program Müdürü rahmetli Oktay Arayıcı idi.  Bunlar  Türkiye’nin en iyi kalemşörleri,  edebiyatçıları  en önemli isimleri idi. Biz onlardan aldık eğitimimizi iki aylık eğitimden sonra bir sınav daha yaptılar. O sınavı da kazandıktan sonra tamam dediler program yapmaya başlayabilirsiniz. Artık programcı olmuştuk.

Radyoda yaptığınız  programlardan söz edebilirimsiniz?

20 aralık 1967 ilk programımı yaptım. Bu yıl  meslekte 50. Yılımı bitirdim.  Bizler Lise mezunu dil bilen kişiler olarak “Batı Müziği Program Yapımcısı” olarak alınmıştık. Zaten biz den sonra da TRT lise mezunu eleman almadı. O nedenle ben TRT’ye en küçük yaşta 19 yaşında giren ilk ve son personel oldum ve bu yaşta programlarımı yapmaya başladım.

Televizyon programcılığınız ve sunuculuğunuz nasıl başladı?

 Askerlikten sonra 1970 yılların tam ortalarında  İzmir’de siyah -beyaz Televizyon yayını başladı. Burada da sunuculuk yapmam önerilince “Kim Kim” adlı bir yarışma programı ile İzmir’de de program sunmaya başladım.Daha sonra Ankara’da kendi hazırladığımı biri “Konumuz Müzik” diğeri ise “Tanışın Konuşun Yarışın” adlı uzun soluklu iki ayrı yarışma programı sundum. İki yıl süren bu programlardan sonra o zaman rahmetli Cenk Koray Pazar günleri TRT de “Tele Kutu” programını sunarken  ben de İzmir’de iki buçuk saat süren  “Cumartesi 13” e başladım. Özellikle programın adını ben koydum. Her cumartesi aynı saatte seyirciyle birlikte olmakla birlikte  her hafta aynı saatte başlaması benim için önemliydi. O programı canlı yayın  olarak 2 sene sundum. En çok izlenen program olmasına rağmen programı artık sunmak istemedim. Çünkü başka programlar yapmak istiyordum ve de yaptım..

Hep ilklere imza attınız. İlk caz programını da siz yaptınız. Bize o günün şartlarıyla o programı nasıl yaptığınızı anlatır mısınız?

Bu kez de Türkiye Televizyonlarında ilk kez Caz programı yaptım. Hatta ilk kez İzmir’de başladım bu programa. İzmir’de bir piyanist arkadaşımı piyanonun başına oturttum. Cazın önemli Blue nota (mavi nota) nedir, Blues nedir ve onun bütün formlarını piyano başında anlatarak bir ders niteliğinde insanlara cazı tanıtmaya çalıştım. Uzun sürdü bu program daha sonra İstanbul Televizyonunda da sürdürdüm.Yurt dışına çok çıktım Eurovision’lar sundum  ama benim hiçbir zaman önerdiğim ve yaptığım programlar yurt dışında  gördüğüm kopya  programlar olmadı.

Bugün Türkiye radyo ve televizyonlarında TRT yi söylemiyorum yapımların 96 sı yurt dışından alınma. Onların kopyaları onların benzerleri.  Şimdi, dünya pazarından çok ucuz rakamlara programlar alınıyor, belli miktarlarda telifler ödeniyor Türkiye’de bu uygulanıyor yaratıcılık kalmadı maalesef.

“Kamera Sizde”  isimli bir programınız vardı. Bu programla ilgili neler söylemek istersiniz?

 1990 lı yılların sonundaydı yine kendi hazırlayıp sunduğum   Kamera Sizde programı vardı. Bu program çok ilginç ve çok kendine özgüydü. Türkiye’de ne kadar ünlü kişi varsa yani Sanayiden başlayıp ,devlet recaline, Sporcusundan ,ses sanatçısına  birçok tanınmış, ünlü insanlar  benim programıma 5 dakikalığına katılıyorlardı. Bu konuklarla röportajımı yapıyordum, röportaj sonunda kamera sizde diyordum  onlar da stüdyoya girmeden önce seçtikleri, kendi sevdikleri müzik türündeki parçanın sunumunu yapıyorlardı. Buna rahmetli  Sakıp Sabancı’da dahil olmuştu.

Şimdiye kadar hangi sanatçılarla tanışma imkanınız oldu?

Caz Müziği gibi dünyaya 360 derece bakan insanlarla tanışma olanağı buldum bunlar o müziğin kilometre taşlarıydı. İstanbul Festivali’ne gelen hemen hemen 250 ye yakın dünyaca ünlü  caz sanatçılarıyla röportaj yaptım. Chick Korea, Dave Brubeck, Dizzy Gillespie, Miles Davis, Ray Charles, Tom Jones, LaToya Jackson, Chaka Khan, Santana, Diana Krall, George Benson.. Hepsiyle olmak benim için çok önemliydi. Onlarla tanışmak benim dünyamı çok genişletti ve bu sayede daha geniş görüşlü insan olmaya çalıştım.
Röportajlarınızda ilginç olaylarla karşılaştınız mı?
Elbette ilginç anlar yaşıyorduk. Bazen fotoğraf çekilmesinden rahatsız oluyorlardı. Röportajlarını fotoğrafsız yayınladığım müzisyenler de oluyordu. Bazılarıyla hiç fotoğraflarım yoktur.  Ses kaydı için Koskoca 25 kğ.lık Nağra aletini taşımak zorunda kalıyordum. Şimdi elinizde cep telefonlarıyla ses kaydedip, fotoğraf çekebiliyorsunuz.
Ama ben tüm bu söyleşileri derledim şimdi bir kitap hazırlıyorum. Aralarından 10-12 tanesiyle yaptığım çok özel söyleşileri anılar ile birleştirerek kitaplaştıracağım.
Tiyatroyla da yakından ilgilisiniz. Siz de tiyatro yapıyor musunuz, İzmir’de Tiyatro çalışmalarından bahseder misiniz?
Öğrenciyken oyunlarda rol almıştım. Ama tiyatro yapmamıştım. Bundan 3 yıl önce Bornova Anadolu Lisesi mezunlarından arkadaşlar biz tiyatro yapmak istiyoruz bir araya gelelim dediler. Çeşitli yaş grupları ve mesleklerden mezunlar bir araya geldik (torunum yaşında da oyuncu arkadaşım var) çalışmaya başladık provalar ve grup çalışması iyi gidince güzel oyunlar ortaya çıktı. Yedi Kocalı Hürmüz’ü oynadık. Şimdi yeni oyuna hazırlanıyoruz . Oyunumuzu da İzmir Sanatta oynuyoruz.
 Bornova Belediyesinde Başkanla birlikte yaptığımız en güzel çalışmalardan biri 3 tane salonumuz  vardı bunlardan  Altındağ’da bulunan salona Yıldız Kenter’in  Çamdibi’nde ki salona  Nedret Güvenç’in,  Uğur Mumcu Kültür Merkezindeki salona da  Prof.Dr. Sevda Şener’ın isimlerini verdik. Bu salonlarımız bu isimlerle taçlanıyor. Burada tiyatrolar sahneleniyor, çocuklar tiyatro yapıyorlar. Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu var. O da İzmir Devlet Tiyatrosundan sonra düzenli olarak oyunlar oynayan repertuar tiyatrosu diyebileceğimiz bu üç sahnede çocuk oyunları da dahil olmak üzere oyunlarını sürdürüyorlar. Ayrıca hafta sonları burada 400’e yakın çocuklar ve  7 den 77’ye kursiyer bulunmaktadır.
TRT’ yi dün ve bugün olarak değerlendirirseniz neler dersiniz?
Çok acı çekiyorum TRT  radyo3 bizim evladımızdı. Doğumundan itibaren ben vardım o nedenden dolayı çok üzülüyorum . Çok siyasal olması siyasallaşarak yitirilmesi,  program yapımcılarının yok olması acı verici. Çok ilginçtir TRT radyo3’ ün  programcı sayısı Kırk iki  iken şu anda  sadece dört. TRT bu programları dışarıdan  insanlara yaptırıyor bu insanların çoğu da bir kısmını da dışarıda tutabilirim iktidarla ilişkileri iyi olan tamamen onların denetiminde,yönetiminde program yapan insanlardır. Ben TRT’ de çalışırken 12 Mart’ı da gördüm,12 Eylülü de gördüm. Her iki dönemde de birçok arkadaşım gibi işimizden uzaklaştırıldık sonra birçok arkadaşım hak arayışına girdi ve  Danıştay’la geri döndü. Çünkü mutfakta olan bizlerdik şimdiki programlara bakıyorum da çok üzülüyorum. Türkçe yerlerde sürünüyor. Televizyon programları ise içler acısı.
Bir caddeye adınızın verilmesi nasıl bir duygu?

1985 yılında özel sektöre geçmiştim. Önemli firmalarda çalıştım. Çok önemli işler yapmıştık . Emekli olduğum da Torbalı’da  şehir meclisi bir caddeye adımı verdi. Bu fevkalade bir ödül… Parayla alınamayacak, maddi hiç bir karşılığı olmayan manevi hazzı olan bir ödül.

Radyo ve Televizyon için birçok  program yaptınız ve sundunuz. Şimdi olanağınız olsa hangi programınızı yapmak isterdiniz?
Gerek radyo gerekse televizyonda yayınlanan bir canlı yayın yapmak isterdim. Canlı yayın muhteşem bir adrenalindir. Sürprizlerle dolu her an her şey olabilir heyecan duyuyor insan.  Bir de yarışma programı sunmak isterdim. Ancak ben İzmir’de yaşıyorum Televizyonların kalbi İstanbul’da atıyor.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme