Tutsak ruhlar, her sabah güneşin yerinden doğmasını beklediği gibi ve onun peşinden koştuğu,sadık yürekli bir dostu beklercesine, kalp çarpıntısı ile bekler. Bazılarımızın yaşamının tek anlamıdır. Öyledeolmalıdır. Uğrunda çok savaşlar yapılmış çok canlar yitirilmiştir. Belki de kendisi uğruna verilen mücadele hiç bir şey için verilmemiştir. Olmazsaolmazlarımızdandır. Olmadığında hayatın anlamının olmadığıdır. Evet, özgürlükten bahsediyorum. Yaşamın ana kaynağından. Merkezden. Yani "Öz"den. Halis olandan, cevherimizden.
Atalarımız "Özü sözü bir" sözünün en makbul karakter olarak görmüşlerdir. Çünkü "Öz"ün yani fıtratımızın dışarı çıkması ve hayat bulması bizzat yaşamın anlamıdır. Kısacası "Öz"ün"Gür"olması bizim için özgürlüktür. İçimizde saklı olan meleki yönün dışarı çıkmış halidir, yaşamımızın anlamıdır. Hayvaniyönümüz, ya da nefsi yönümüz bizim özgürlüğümüzü simgelemez."Öz "ahlaki yapıdaysa bizi temsil eder ya daetmelidir. Bunun için hep söylenir ya "Benim özgürlüğümün başladığı yerde senin özgürlüğün biter" diye. Bu bağlamda bizim özgürlüğümüz ile batının özgürlük anlayışının farklı olduğu kanaatindeyim. Bu anlayış ceddimizi eşsiz mücadelelere yönlendirmiş, bu uğurda engel teşkil edecek esarete karşı çıkmıştır. Bunun son örneğini belki de son asrın kölelik sistemine karşı duruşun simgesel izlerini son Osmanlı padişahlarında görebiliriz.
1854 yılında, Süveyş kanalı projesi,Mısır Hıdivi Sait Paşa tarafından,dönemin padişahı Abdülmecit'e sunulur.Büyük bir projedir.Belkide şimdiki düzeni farklı yönde işletebilecek bir proje.Kanalın mühendisi yapılan anlaşmanın bir maddesinde,kanalın Akdeniz'e açılan sahillerinde bulunan "Port Said"limanı kentine,fener olarak oldukça büyük bir heykel konulması yazılıdır.Devrin padişahı Abdülmecit bu büyük heykeli dikmek için çaba sarfeder,ancak ömrü vefa etmez ve 38 yaşında ölür.Yerine Abdülaziz geçer.Projenin İngiltereye rağmen devamını ister.Canla başla projenin gerçekleşmesi için mücadele eder.Dev heykel için ünlü heykeltıraş FredericAugusteBartholdi' ye sipariş edilir ve sanatçı heykeli yapmaya başlar.Heykel çok büyük olacağı tasarlandığından ayakta durması için devasa çelik ayaklara ihtiyaç duyulur.Bunun için Eyfel Kulesi' nin mühendisi Gustave Eiffel üstlenir.Ancak kimine göre yerel huzursuzluk kimine göreyse parasızlık yüzünden heykelinin bahsedilen yere konulması iptal edilir. Çünkü heykel için devasa büyüklükte çelik bir gövdeye ihtiyaç vardır.Ve buna kaynak gereklidir. Ancak heykel, bakır ve çelikten yapılır Mısır'da bir depoya kaldırılır.
Amerika ile Fransa'nın yakınlaştığı bu dönemde,Fransızlar ABD 'ye bir heykel hediye etmeye karar verirler.Bunun için Eifelle bu görevi verirler.Heykeltraş Osmanlının Akdeniz'e dikmek istediği heykeli yeniden elden geçirip sol elinde Bağımsızlık Bildirgesi,sağ elinde meşale tutan Özgürlük Anıtı ortaya çıkar! Bugün bile ABD'nin New York şehrindeki Liberty (Özgürlük) adası üzerindeinşa edildiği 1886 yılından bu yana heybetli görünümü ile Amerika'nın simgesi olan anıtsal heykeli ve gözlem kulesidir.
Oysa Abdülaziz, sırtı doğuya, yüzü batıya dönecek şekilde koymayı düşündüğü heykelin duruşunun anlamı şöyleydi:"Hey batı,unutma ki,sadece güneş değil,uygarlığın ateşi de Doğu'dan yükselir."Demek istiyordu.Zamanın anlayışı buna izin vermedi.Amerika simgeleştirdiği anıtı bizden aldığı gibi, o anıtı oraya dikmesine yön veren temel düşüncenin kaynağınında doğudan batıya doğru yöneldiği düşüncesindeyim. Batıya özgürlüğü biz öğrettik ancak batı bunu hürriyet olarak kullandı. Çünkü batının "öz"ü bizim özümüze benzemez.Bizim "öz" ümüzde ahlak var,batının ahlakını yani neden özgür olamadıklarını sanırım uzun anlatmaya gerek kalmaz. Bizi biz yapan cevherler zaten bir yerlerde saklı.Hemde bütün insanlığa yetecek kadar. Yeter ki o bilinci yeniden elimize alalım. Yani "öz"ü elimize alırsak "gür" olmasını çok beklemeye gerek kalmaz. Dolayısıyla Özgürlük yanı başımızda durur. Sevgi ile kalın…