Uyyy!.. Cısss!..

Karikatürist- Yazar Hikmet Aksoy'un hazırladığı 'Vansesi Mizah Sayfası' bundan böyle her Cumartesi günleri siz değerli okuyucularımızla buluşuyor.

Hazırlayan: Hikmet Aksoy

 

Neden yıkanırız?

Öğretmen öğrencilerine; " Yarın okula müfettiş gelecek, derslerinize iyi çalışın. Bir de mutlaka yıkanıp öyle okula gelin" diye tembihlemişti.

Ertesi gün beklendiği gibi müfettiş gelip sınıfta öğrencilere sorular soruyordu. O soruların biri  de; "-Çocuklar niçin yıkanırız?" olmuş.  Sınıftan ses çıkmazken arka sıralardan bir öğrencinin yanıtı ilginçti;

"- Müfettiş gelecek diye yıkanırız." 

 

 

xxx

 

Dilenciymiş...

Dilenci kadın yoldan geçen adama el açıp yalvardı:

"- Allah rızası için bir sadaka... Bir sadaka bin belayı defeder. Allah çocuklarınızı bağışlasın...

Adam sinirlenir ve kadına çıkışır;

"- Kadın... Utanmıyor musun? Bak, yaşın da genç... Çalışsana!.."

"- Düşmez kalkmaz bir Allah beyim. Rahmetli kocam sağlığında kimseye el açtırmamıştı bana."

"- Kocanız ne iş yapardı?"

"- Kocam mı? Dilenciydi!.."

 

 

xxx

Yaşam ve fıkralar...

Hikmet Aksoy

Fıkralar insan yaşamından kaynaklandığı sürece tutarlı ve de anlamlı olur ve dudaklarda tebessüm, gönüllerde sevinç/heyecan yaratırlar. İnsanlar ne denli neş'eli, şen olurlarsa yaşama da o denli bağlı kalırlar. İşte bu noktada mizahın önemi ortaya çıkıyor. 

Batı dünyasında hastalara fıkra ve karikatür yoluyla terapi yapıldığını biliyoruz.

Anlatılan  yaşam dolu, nükte dolu bir fıkranın hasta bir insan üzerinde yaratacağı olumlu etkiyi düşününüz.

Türklerin mizah alışkanlığı ya da mizah tutkularının önemli işareti olarak Hoca Nasrettin'in yaşamımıza en olumsuz anlarda bile getirdiği/kazandırdığı neş'eyi, belleklere kazandırdığı hoşgörüyü düşününüz.

Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Bekri Mustafa, Neyzen Tevfik, Karadenizli Temel, mizah edebiyatımızın öğeleri olarak zenginliğimizi ifade ediyorlar.

Günümüzde tarihten gelen mizah edebiyatı zenginliğimize renkliliği; farklı yaşam ve düşünce tarzıyla katılan Karadeniz fıkralarının korunması  konusunda 1980'li yıllarda çalışmalar yapıldı. Bunların en önemlisi o dönem basın dünyasında yaşanan ve Karadeniz insanının kimliğini fıkralar yoluyla kirletme amacı güdenleri önlemekti. 

1981 yılında Trabzon basınında bu konuda duyarlılık yaşandı ve gazetenin birinde özgün "Karadeniz Fıkraları Yarışması" düzenlendi. Ardından tam 30 yıl sürecek ve Türk Mizah Tarihi'nde yerini alacak haftalık mizah sayfası alışkanlığı başlatıldı. Her hafta pazar günleri düzenlenen mizah sayfalarının sayısı zaman içinde 4-6'ya yükseldi. Trabzon basınında mizah sayfası düzenleme alışkanlığı bugün de sürdürülüyor. 

Günümüz insanının çok daha mizaha gereksinim duyduğuna inanarak "Uyy!.. Cıss!.."  mizah sayfasını düzenlemiş bulunuyoruz.

Mizah alanında Nasrettin Hoca'nın torunu olan bizler yaşamımızın her anında mizahla iç içeyiz.

Kim ne derse desin, böyle de olmak gibi bir olguyu mutlaka yaşamak gibi bir konumdayız üstelik. 

Sokakta, caddede, işte, gezide her yerde suratları asık, gülmeyi unutmuş insanlar olmadık mı?

Oysa bizim insanımızın yaşama sarılma heyecanının bir tutamı da mizahtı. Onu, bu olguyu unuttuk.

1980'lı yıllarda Trabzon basınına "mizah sayfası düzenleme alışkanlığı" getirdiğim dönemde tanıdığım Rahmetli Sabahattin Dinçer'den dinleyip, mizah edebiyatımıza kazandırdığım bir fıkra vardı. Bunca ciddi ciddi düşündükten sonra bir fıkra Rahmetli Dinçer'in fıkrasını sizlere sunmak isterim. Yaşamdan kaynaklanan fıkra şöyle: 

"Benim param güzel kokuyor... Afedersiniz... Tuvalet kokmasın diye Ernet alıp kapının arkasına asmıştım. Sokakta oynayan oğlum sıkışınca nefes nefese eve gelip tuvalete kendisini atıp rahatladığında korku ve heyecan içinde mutfakta oturan annesinin kulağına eğildi:

- Anne... Anne... Ben galiba hasta oldum. Eskiden kakam çok kötü kokardı. Şimdi çok hoş kokuyor!.." dedi.

Eşim benim tuvalete ernet astığımdan habersiz... 

O da oğlunun yüz renginin gittiğini görünce heyecanlandı. Benden  çare bulmamı, çabuk doktor çağırmamı istedi.

Onların korku ve heyecanı karşısında  ben kıs-kıs gülünce merakları daha da arttı.

Sonunda dayanamayıp açıkladım:

- Hanım... Hanııım... Oğlanın kakası değil, benim param güzel kokuyor. Ernet alıp tuvalete astım" deyince oğlumun sevinçten halı üzerinde takla atışını, eşimin el çırpıp alkış tutuşunu görmeliydiniz."

Geçmişte "Karadeniz Fıkraları" üzerine  yaşanan kirlilik olayının giderek azaldığını görüyoruz. Elbette bunda insanımızın fıkralara zaman ayıramadığını görüyoruz. 

Şu bir gerçek ki, yaşamda insanlar hep bir koşuşturma içinde bulunuyorlar. Birbirlerine zaman ayıramıyorlar. O nedenle de her yerde gülen değil, yüzü asık, kaşları çatık, huysuz insanlar olduk.

Güzel bir haftayı, hep sağlıklı gülmelerle yaşayınız...

 

 

xxx

Yıl 1981... Yani 37 yıl önce... Rahmetli Sabahattin Dinçer'le     

röportaj yapıyorum. Hey gidi gençlik... Hey gidi Sebahattin    

abi...  

 

                                                          

 

 

xxx

Onlara sorun...

TIR'ı ile Fransa'ya giden Temel'e arkadaşlar dönüşünde etrafını sarıp merakla sorarlar;

"- Ula Temel, sen Fransızca bilmeysın, ne yaptın oralarda? Nasi anlaştun?

Temel önce kafasını kaşır, sonra arkadaşlarını yanıtlar;

"- Ula yanayum hau kafağuza... Oni gidun Firansuzlara sorun."

 

xxx

 

Müzik yeteneği...

 

Öğretmen Temel, sınıfa girer ve öğrencilere sorar:

"- İçınuzde muziğe karşi yeteneğu olanlar kimler?"

Dört öğrenci ayağa kalkınca Temel onlara talimat verir:

"- Tamam... Siz hiç durmayun, heman aşaaa inun... Piyanonın taşinmasuna yardum edin!"

 

xxx

 

Uyanık!..

 

"-Derin derin hesaplara dalmışsın."

"- Bakkala,  manava, kasaba çok borçlandım da!.."

"- onları nasıl ödeyeceğini mi hesaplıyorsun?"

"- Hayır!.. Başka bir semte  taşınmamın kaça  mal olacağını hesap ediyorum.

 

xxx

Hepimiz Kentli olduk!..

Kimileri "Dengeler bozuldi" deyi da yanniş demeyi...Ula eskiden derduk  ki, haşu kadarimuz köyde yaşayruk, habu kadarimuz da şehirde... Ula terazinun ayarinı hepten bozduk da anca farkina varduk. 

Ula tuttuler bi inşaat sektori, dağı taşi gokdelen doldurdiler. Bi da bastiler yaygarayi, ucız, taksit taksit ev veruyruk, deyin. O zaman ne kadar köyli gardaşumız var isa yastuk alti, koltuk alti ne varisa boşaltti, koşti geldi çarşiya.

Fena da olmadi daa? Ula biz da şeherli olduk, anlamamayı misın?

Ama şindi inek yok, süt, yoğurt yok. Yumurta yok ne yiyecoğuk?

 

xxx

 

Kasise düşmek...

İlk kez uçağa binen Temel tedirgindi.

Havalandıktan bir süre sonra uçak hava boşluğuna düşünce sarsıntı olur. Temel yanındaki yol arkadaşını dürterek uyandırır:

- Ula ne olayı habu uçağa?

- Normal şey... Korkma birşey olmaz...

- Olmaz mi!.. Desena uçak kasisa düşti...

 

 

xxx

Siyaset mezarluğı doldi!..

Ula haçan siyaset deyler, aklım başumdan çıkayi... Sanki bişe var ortada, birbirleruni yeseler doymayler. Ya benum annamaduğum, ula haçan kavga edecoğudunuz, burada yaparduğunuz da biz da başkalaruni yollarduk orıya. Ula yanniş deysam deyın baa...

Bi da şey var. Hau günduz ışuğında değil da gece karanluğına biraktuğunız kararlar var.Biz uykıya yatayruk, siz çalışiyusınız. Vallaha da uzuluyrım bakın...

Fazla birbirunızi üzup, birbirunıza küsmayın. 

Habu dinya ölümli deyil mi? Ula ne olacak, kavgalan, gürultilan?

Otırun azacuk aşaaa... Bakun sizdan once orada otıranlar nerede? Hepimuz haule olacağuk.

Otırın, kafa kafaya verın, melmeket işlerune daha çok zaman ayırun. Bi da senin partun, benum partim deyup vetandaşlari ayirmayın. Otırun kafa kafaya verun da kapimuza gelen conilarun arkalanduğu terör eşkiyalarunin haklarundan nasi geluruk hep birlukte düşunelum.

Bu haftalık bu kadar. Baki selam ederum.

Bakmadan Geçme