Van'a gelin oldu (3)

Ertesi gün tam ona açılmak ve aşkımı ilan etmek üzereyken bir aksilik çıkıyordu. Bu sefer planlarımı başka bir güne ertelemek zorunda kalıyor ve umutlarımı yeniden tazeliyordum.

Ertesi gün tam ona açılmak ve aşkımı ilan etmek  üzereyken bir aksilik çıkıyordu. Bu sefer planlarımı başka bir güne ertelemek zorunda kalıyor ve umutlarımı yeniden tazeliyordum. Öyle müptela olmuştum ki sabah erkenden koşar adımlar ile okula gelir, yatak  haneden  sınıfa gelmesini dört gözle beklerdim. Onun gelişi  sınıfımızı  aydınlatır  ve  her yeri çiçek bahçesine çevirirdi. Ben  hemen harekete geçerek bir şeyleri bahane eder ve  yanına sokulurdum. Gözlerinin rengini Van gölünün maviliğine,  yüzündeki allıklarda Süphandağının  çiçeklerine benzetirdim. Fakat  ne yaparsam yapayım ol görüp  ona ulaşabileceğim  adımları atamazdım.

 

 Acaba neden korkar  ve kendimi uçsuz bucaksız   kuyuların dibinde bulursam aklım ermezdi. Kim bilir  belki  reddedilmek veya dışlanmak korkusu daha ağır basıyordu. Belki de o yüzden adı konmamış korkuların arkasına gizleniyordum. Bazen  yakından yüzüne bakarken güzelliği karşısında  ümitsizliğe kapılır. Kendi kendimi teselli etmek için, böylesine güzel bir kızın  ancak cumhurbaşkanlarını sevebileceğini. Ancak üst düzeyde makam mansıp sahipleri ile evlenebileceğini var sayardım. Bu durum ne kadar devam etti bilemiyorum. Bir gün   üst sınıflardan birisiyle görüştüğünü duyunca  dünyam başıma yıkılmıştı. Günlerce deli divane gibi gezdim ve o günden sonra  karşılıksız aşkımı yüreğime  gömerek  okuluma devam ettim. Bir yerde okumuştum. Bir insan sevdiğine karşı duyduğu sevdayı söyleyemez. Onun hasretiyle yanıp tutuşarak ölürse  aşkın şehitlerine karışırmış. Ben ona duyduğum sevdayı  şiirlerime ve türkülerime gül yüzlüm olarak kattım ve yüreğimin en derin yerinde saklıyorum. Şimdi aradan kırk yıl geçti ve  saçlarımıza aklar düştü. Daha sonra evlendim ve  Cenabı Allah bana  dünyalar iyisi bir eş ve aslanlar  gibi iki tane yiğit  oğul verdi.

 

Van Kız Öğretmen okulu ile ilgili  anılarımın arasında İngilizce öğretmenim ile ilgili olanı hatırayı paylaşmak istiyorum. Her öğrencinin unutamadığı bir öğretmeni ve onunla ilgili bir anısı vardır. Benim öğretmenimde aynı zamanda hemşerim olan Ahmet Eyici beydi. Kendisi  bana diyarı gurbet ellerde   bir öğretmen gibi değil de bir ağabey gibi sahip çıkmıştı. Ahmet bey İngilizce dersimize giren ve mesleğini her şeyden çok seven idealist bir insandı. İlk tanıştığımız gün beni içtenlikle kucakladı ve halimi hatırımı sordu. Bir ihtiyacımın olduğunda hiç çekinmeden aramamı istedi. Sonra giderken döndü ve  bana dedi ki:

 

 --"Bana  bak,  ben Ahmet beyin hemşerisiyim,  bana torpil yapar veya  ayrıcalık tanır gibi şeyler aklından geçiyorsa tavsiye etmem. Benim hemşerim çalışkan ve zeki olmalıdır. Yoksa sağda solda boş avara gezen adamı sevmem semtime bile yaklaştırmam" dedi. Bir gün sözlü mülakatta nasıl olduysa sıra bana gelmişti. Ben gayet hazırlıklı olduğum halde tahtaya çıkınca heyecan yaptım. Bir haftayı ve  günlerini sayarken Fridayı "feride" diye telaffuz  etmişim.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme