Van'da üç gün... (1)

Osmanlı dönemine damga vuranlardan Halil Rıfat Paşa'mızın bir sözü var, hepimiz biliriz: 'Gidemediğin yer senin değildir.'

Osmanlı dönemine damga vuranlardan Halil Rıfat Paşa'mızın bir sözü var, hepimiz biliriz: "Gidemediğin yer senin değildir."

 

Ama böylesine önemli, dikkate alınması gereken bu öğüdü; kulaklarımıza  küpe yapacak yerde hiç önemsemedik.

 

Hemen belirteyim, bu kabahat senin, benim, bizim değil; yönetenlerin.

 

Terazinin iki kefesi vardır, bilirsiniz. Birine konulan değer; diğerine konulanla ölçülür, tartılır.

 

Sosyal, ekonomik' kültürel, eğitim, sanayi, ulaşım vb. alanlardaki hizmetlerin dengeli dağıtımı öteden beri devleti yönetenlerin adaletine kalmış... Kimi yöneticilerin insafına kalmış bir "adil olma(!)" durumu yaşandı bu ülkede... Adil olmak, insaf ölçeğine vurulduğu zaman terazini ibresinin şaşmaması, adaletin tecelli etmesi, meydana çıkması gerekir her zaman.

 

Doğru olan, olması gereken, gerçekleşmesi arzulanan budur zaten.

 

Demokrasi denemelerinde en ücradaki yurttaşın ayağına değin gidip oy dilenenlerin; yönetime geldiklerinde büyük bir unutkanlık yaşamalarının yarattığı sorunları yaşayarak bugünlere geldik. Oy için Halil Rıfat Paşa'nın öğüdünü önemseyen, en ücra noktadaki yurttaşa saygı(!) duyan siyasetçi, sandıktan çıktıktan sonrasında "unutma hastalığı"na yakalandı nedense.

 

Önce gittiği yerler, sonradan gidemediği yurdun kasabaları, köyleri oldu.

 

Gitmediği için de; buradaki yurttaşları dertleriyle başbaşa yaşamaya terk etti.

 

Gidemediği için de; yurttaş unutulduğu kanısına kapıldığı gibi, yurt da o derece unutuluyor.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme