TÜKETTİKÇE TÜKENİYORUZ
VİLDAN POYRAZ COŞKUN
İnsan, yaşamını sürdürdüğü zaman içerisinde sürekli tüketen bir varlık olmuştur. “Tüketmek için üretimin olması gerekir.” olgusu bu noktada devreye girer. Tarihin ilk çağlarından beri insanoğlunun yeme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için üretme noktasındaki çabalarını tarih kitaplarından okumaktayız.
O dönemden bu döneme gelindiğinde, tüketme noktasındaki inanılmaz gelişimin hepimiz farkındayız. Üretimin, tüketimi karşıladığı durumlarda ortada sorun yok iken üretim noktasındaki yetersizlikler ise günlük yaşantımızı zora sokmaktadır.Bu satırlarımda değinmek istediğim asıl konu, artık toplumların tüketim toplumuna dönüşmüş olmasıdır.
Tüketmek kelimesi sadece yeme-içme noktasında kullanılmaması gerekir. Birçok farklı durumlar için kullandığımız bir kelimedir aslında. Örneğin bizi sıkıntıya sokup bunaltan insanlara “ömrümü tükettin” deriz. İnsanoğlunun ömrünün tükenmesi ne kadar acıdır değil mi? Üretilmesi imkânsız olan ve sürekli iyi ya da kötü de olsa tüketilendir ömür.
Hayatın hengâmesinde ömürle birlikte birçok güzellikleri de tüketir olduk velhasıl. Şöyle ki, selamımızı tükettik. Süregelen kalabalık toplum yaşantımızda, bir arada oturduğumuz insanlarla yüz yüze gelsek dahi selamlaşmıyoruz artık. Bir selamı çok görüyoruz birbirimize. Selamlaşmayı bıraktığımız içindir ki bizden sonra gelen neslin selamını alamaz olduk şimdilerde. Anlayacağınız, çocuklarımızın selamını aslında bizler tüketmiş olduk.Tükettiğimiz öz değerlerimizden vefa da merhamet de sevgiler de en önemlisi saygı da nasiplerini aldılar bir bir.
Orta yaş ve üzeri her bireyin, genç nesillerimiz için en çok serzenişte bulundukları davranış, saygı ve sevgi noktasındaki eksiklikleridir. Evet, haklı bir eleştiri ama burada eleştirmemiz gereken onlardan önce kendimiz olmalıyız. Oysa bizler, kendi eksikliklerimizin farkında olmadan onları eksikliklerinden dolayı yargılıyor konumuna düşmekteyiz ki hoş olmayan bir durum bu. Aile içerisinde saygıyı ve sevgiyi gören, yaşayan hiçbir çocuk ya da genç dışarıya çıkıp topluma karıştıklarında, saygısızca davranamazlar. Kimse kusura bakmasın, önce kendimizi düzeltmemiz lazım. Sonrasında da çocuklarımızdan güzel davranışlar sergilemelerini bekleme hakkına sahip olabiliriz.
Çocuklarımız ailelerinin yansıması olarak toplumda hareket etmektedirler. Bunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Burada önce birey olarak, daha sonra da toplum olarak vurdumduymazlıktan sıyrılmaya ihtiyacımız var. Sorunlu olduğumuz evlatlarımızın sadece temel gereksinimlerini karşılamak adına sarf ettiğimiz onurlu çabanın ardında, diğer manevi ihtiyaçlarını da karşılamamız gerekmektedir.
Bildiğiniz üzere manevi değerlerimizin geleceğe aktarılmasının en etkili yolu, örneklerini yaşatmaktır. Bizden sonraki nesillerimizin bu değerleri tüketmeden yaşatabilmeleri için, en küçük topluluk olan aile birliği içerisinde bu davranışları hayata geçirmek gibi bir misyonumuzun olduğunu unutmamalıyız.
Çocuklarımıza bu değerleri aktarabilirsek eğer onlarda üretken duruma geçeceklerdir.
BANA
GAMZE NUR ÜNAL
Yanında ben vakitsizim
sen bozuk saatsin bana,
karanlıkta bir bedestenim
sen ulu bir fenersin bana
Gamla gel , dertle gel
ölümle gel, yeter ki
gıkımı çıkarmam yâr
mülkünsultanısın bana
Nâra ulaşmıştır kainata
yarınım sende kalmıştır,
Mevla’m ikimizi bir kılmıştır
sen derde dermansın bana
Kalbim gözlerine düğümdür
yolum ölümdüryoluna,
ey sevgili, gördüğüm zulümdür
sen en büyük cevhersin bana!
UZAK DOĞU
MUSTAFA AYYÜREK
Çiçekler arasında
belki gülün, bir goncanın
hüzünlü haliyle ters lalenin yamacındayım
suyun içinde,gökyüzünde,
özgürlüğün kanununda,
sırra kadem basılan yerde
kuşun kanadındayım
Bahçesaray'ım - Teyran'ım,Başkale'yim - Avrasiy'yim,
Çaldıran'nım- Yavuz'umdedim ya ben şanım
kuş uçmaz kervan geçmez yerde yalnız Allah'a yakınım
yurdun uzak doğusundatek heceli kelimeyim
Mevsim fısıltısında ferah, güzel bir yerim
gök dağlarla çevrili, sarp kayalarla sarılıyım
inişlidir, çıkışlıdır yollarım
dur durak bilmem ki ben, büyürüm, serpilirim
ulu dostlar yaşar bende
baldan tatlı pınarımla onları hep beslerim
maviyim, turuncuyum, yeşilim, sarıyım
sevinçli bebeklerin şen kahkahasıyım
belli belirsiz bir yerde ele uzak yalnız Allah’a yakınım
her gün günde beş vakit yönüm güneydir benim
dağ taş demeden billur ışıktan her nefere seccadeyim
Artos'um, Mengene'yim, Erek'im
hiç vazgeçmeden hakka boyun eğerim
dirilişim, şahlanışım pes etmez asla yüreğim
Ali'yim, Ahmet'im, Mehmet'im
Zülfikarkılıcıyla düşmana sarsılmaz engelim
dedim ya gücüm, kuvvetim
herkesin kaçtığı o yerde hilal Sancaklı Muhammed’im
zirvelerde uçkun
damak tadında otlu peynir, Van balığıyım
en yumuşak hâliyle Akdamar'ı yalayan bir dalgayım
heyecanı hiç dinmemiş 120 kahramanım
Çatak, Erciş, Gevaş, Gürpınar'ım
Dedim ya ulu bir çınar, hem herkese gölgeyim
al kılıcım var benim
Arslan başlı yiğitler gibi yalnız Allah'a yakınım
gün batımında yakamoz, yaz sıcağında serinim
yüzyıllardır var olan yıkılmayan kaleyim
bakanlara can veren kutlu bir şelaleyim
düzlüğüm, dereyim, zirveyim
kozasını patlatan cümbüş kelebeğim
renklirenkli gözleriyle bembeyaz bir kediyim
kadim iklimlerin serpildiği yerim
Tuşba'yım, Seyir Tepesi Edremit'im
İpekyol'um, baharatım
kırlangıç şarkısında dile gelen şarkıyım
heybeti kaybolmayan tarihiyle Şamranım
fasulyeyim, yemişim, elmayım, baharım
herkesin sevdiği o tatlı canavarım
binler asır ömrüyle herkesten uzak yalnız Allah'a yakınım
…
Yurdumla tek yürek iki milyar insanım
özgürlük ateşini yakan iki nisanım
Hüseyin'im, Hasan'ım, Akif'im
istiklal marşıyım, istikbalim
cumhuriyet sevincinin filizlenen tohumuyum
dedim ya iki nisan bin dokuz yüz on sekiz’im
kurtuluşum, Muradiye'yim, Özalp'ım, Saray'ım
aydınlığa kanat çırpan milletimle yalnız Allah'a yakınım
ben senimyurdun uzak doğusunda
tek heceli kelimeyim, ben ahirette imanım
dünyadaVan'ım, ben Van'ım.
SESSİZ ÇIĞLIK
GÜLİSTAN AY
Bazı kişiler uzaktan sevilmelidir
elleri ezberlenmelidir önce
sonra gözleri
sonra her hareketi
mimikleri ezberlenmelidir
ama uzaktan sevilmelidir
Yaklaşamayacağım kadar sıcak
vazgeçmeyeceğim kadar güzel
adım atamayacağım kadar tehlikeli
dokunamayacağım kadar sevgisiz
elimi uzatamayacağım kadar zalim…
Bazı insanlara karşı çaresiz kalınmalıdır
bazı insanlar uzaktan sevilmelidir
içimi acıtma bu kadar, ne olursun!
uzaktan sevmeliyim seni
bedenini ezberlemeliyim önce
hiç dokunmadan
vücudunun duruşunu ezberlemeliyim…
sonra…
Sonra defalarca kez hayal etmeliyim seni
hiç unutmamalıyım seni… hiç…
uzaktan sevmeliyim seni
uzaktan…
ÇOCUKLAR
AYŞE ÇELİK
Öyle güzelsiniz ki…
en derinimde
yani tam da sol yanımdasınız
Siz varya siz,
tıpkı keman gibisiniz
incesiniz…
Bazen kanayan yaram
bazen de huzurumsunuz
siz tıpkı keman gibi
sessiz çığlık atanlardansınız
Korkarak, susarak
çok şey söyleyenlerdensiniz
siz, tıpkı keman gibi
inceden inceden
kalbe dokunanlardansınız
Yüreğiniz keman manasına yetişmiş
acıyı, sevdayı, huzuru,
hüznü, olgunluğu anlamışsınız
siz ne kadar da büyüksünüz!
ne kadar da büyümüşsünüz!
BAHARIN YAZI ÖPTÜĞÜ YERDE
ELMAS ÇAĞLA
Şair Neslihan Dağlı'nın Baharın Yazı Öptüğü Yerde adlı şiir kitabı, Ocak 2022'de Artshop'tan çıkmış.
Dağlı, Çukurova gibi sıcak, samimi ve lirik bir şair. O, şiirle sesleniyor aşka, bireye, topluma, dünyaya ve ilahi olana... Dağlı, sadece duygusal bir sair değil, toplumsal bilinci görev edinmiş bir şair. “TANRIM" adlı şiirinde topluma dair şikayetini sunuyor Yaradan’a;
"Cennetin çiçekleri soluyor
Kuşlar ölüyor burada
Ben ölüyorum
İnsanlıkölüyor
Tanrım sana inanıyorum da
Dünyanı sevmiyorum…"
Dağlı, aynı zamanda hayata dair umutları olan bir şair. "GÜNEŞİ YORGUN DÜNYADA" adlı şiirindehayatla şiiri harmanlıyor:
" Neyse ki geçiyor
Kalmıyor gözlerde yaşlar
Kalplerde nefret
Düş maviye uyanıyor her sabah
Güneşi yorgun dünyada"
Dağlı’nın şiirlerindeki konulardan ziyade anlatım biçimi ve dili kullanma farklılığı de göze çarpıyor. Şiirlerinde seçtiği konuların yaptığı etkiyi birinci basamağa yerleştirirsek, dilinin yarattığı etki kendini en az birkaç basamak çıkarıyor.
Dağlı şiirlerinde tezatlıkları da çok iyi kullanan bir şair."ZEMHERİDEN BAHARA’’ adlı şiirinde:
" Boyu arşa değen adamlar görüyorum
Yaklaştıkça küçülen"
Dağlı'nın dili tertemiz Türkçedir. Onun şiirlerinde; ağır, ağdalı, Osmanlıca sözcükler bulunmaz. O, anamızın ak sütü gibi çağlayan türkülerden, halk söyleyişlerinden esinlenir. Şiirlerinde ahengi sağlamak için alitersyon, asanons ya da iç uyaklara başvurur. Şiirlerinde musikiyi sağlamak için özel bir gayret sarfetmez. Hemşehrisi Karacaoğlan gibi doğal bir söyleyişle bu coşkunluğu sağlar. KOZAN DAĞI adlı şiirinde;
" Güller savurdum
Kozan Dağı
Yârimavuçlarındakoklasın diye gördün mü?
Dağlı kızıyım ben
Yabanıl sızılı hüzünbaz
Adım Nesli
Han soyumdanım
Kan damlar yaralarımdan
Dağların kızı Reyhan'ım."
Çukurovalı yazar ve şairlerde rastladığımız mekânı çiçeklerle bezeme alışkanlığı Neslihan Dağlı'da da görülür. Onun şiirleri rengarenk çiçek bahçesini andırır, YAĞMUR ÖNCESİ adlı şiirinde;
" olur ya rastlaşırsak
Yağmur öncesi portakal çiçeklerinin
Sarhoş eden kokusunun tılsımıyla."
Neslihan Dağlı, şiirlerine nesneyi ve doğayı rahatlıkla sokabilen bir şairdir: GÜNEŞ'E adlı şiirinde:
"......
Fısıldarken ay ezgisini
Gülümsedi şahidi geceye
Güneşe sözümüz var."
Dağlı, dünya halklarının tüm sorunlarını yüreğinde hisseden duyarlı bir şairdir. Örneğin Afganistan 'da ezilen kadınları:
" Yüzünü saklıyordu
Zincire vurulmuş zaman
Umudun rengi Burkalı bir kadın yüzüydü
Kendine yabancıydı." diyerek dünyaya gösteriyordu.
Neslihan Dağlı şiirlerinde, çoğu zaman karanlıkta " yıldız böcekleri" gibi ışıyan özgür misra-ı bercesteler de vardır. Kitaba adını veren " BAHARIN YAZI ÖPTÜĞÜ YERDE" dizesi de bunlardan biridir.
Dağlı, barışa ve mutlu yarınlara inanan, şiirlerinde fırsat buldukça bu temaları yücelten bir şairdir. Bu anlamda şiirleri, çocuklar ve gençler için ilham vericidir. Dağlı, yaşadığı toplumda kimseyi ötekileştirmeyen, demokrarik bir anlayışa sahip soyalist bir insandır.
Dağlı, şiiriyeti üslupla sağlar. Onun dilinde sözcükler gündelik bir olayı anlatırken bile şiirsel sözdiziminingücüyle kendini gösterir.
SENDEN SONRA
HALİDE MENGELLİ
Gece kasvet, gece hüzün
kara bulutlar çöküyor üzerime
yüreğim siyaha bürünmüş
içim cam kırıklarıyla dolu
koca bir enkazım..
Dışarda deli bir fırtına
uçuşuyor gecenin eteklerinde,
gelip yüzüme yüzüme vuruyor
Beni duyuyor musun oralardan
can yoldaşım, bilir misin
kurak toprakların suyu özlediği gibi.
özlüyorum seni,çaresiz, yorgun.
"Şurama batan,"diyor Şair
şurama batan
"Özlem" demeselerdi
bıçak derdim,diye...
Sen benim gül kokulu bahçemdin
can yoldaşım, iç huzurum
yaşama sebebim, nefesimdin
Şimdi, nefessizim, boğuluyorum
kendime bile sığmıyorum
buluttan nem kapar oldum
Şu anda nasıl mıyım?
sen gittin ya, ben dağıldım
sorma bitik halimi
gözlerim pınar oldu
hep ağladım
hem de , içiniçin ağladım...
EFENDİM
OSMAN ERDAL
Mümin gönülde açan taze gül’sün Efendim
Sen gül ki gülistanın yüzü gülsün Efendim
Her sözünde, özünde, izinde nur var senin
İçimize o nurdan gel dökülsün Efendim
Hem beşirsin hem nezir rahmetsin alemlere
Hem Habibi kibriya hem de kulsun Efendim
Her halinle en güzel numuneyi timsalsin
İstersin ki huzurda bel bükülsün Efendim
Ümmetin olmak bize Hakk’ın inayetidir
Hamd sancağın burçlara hep dikilsin Efendim
Kuruttun nurun ile şirk denen bataklığı
Kır putları yerlere vur çakılsın Efendim
Senin sohbet halkanda cennet gülleri açar
Yürekler fokurdasın hu çekilsin Efendim
Mümin gönülde açan taze gül’sün Efendim
Sen gül ki gülistanın yüzü gülsün Efendim.
ERENLER GELSİN
EFDAL PETEK
Bu meydan soytarı meydanı değil
Dost için canını verenler gelsin
Eğileceksen gel gerçeğe eğil
Maddeden manaya erenler gelsin
"Enel Hak" deyince Hallac-ı Mansûr
Bu sırrı bilmezler dediler; "kusur"
Ne demek istemiş ne idi unsur
Ol Hakkı kendinde görenler gelsin
"Aşk" dedi Mevlana, Bektaşi Veli
Her insan anlamaz böyle bir hâli
Hep Hakkı söylemiş Yunus'un dili
Ulular yolunu sürenler gelsin
Gönülden kibiri benliği yolup
Aşk ile çağlayıp sevgiyle dolup
Bütün kemliklerden arınmış olup
Erenler cemine girenler gelsin
Dost Efdal'ım gezmem hayranlık için
Gözüm yoktur makam sultanlık için
Mahzuniler gibi İnsanlık için
Cefayı çileyi derenler gelsin.
Vildan Poyraz'dan güzel bir yazı, şairlerden güzel şiirler okudum. Var olunuz.
Vildan Poyraz'dan güzel bir yazı, şairlerden güzel şiirler okudum. Var olunuz.