Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri


AĞLA GÖZÜM AĞLA

ŞİFANUR ÖZÇELİK ŞİRİN

Altı Şubat tarihlere kazınsın

Gecenin dördüne ahım yazılsın

Canım ciğerim enkazını kaldırsın

Ağla gözüm ağla durulmaz gayrı

Mevsim kış kıyamet zemheri yokluk

Ağlamaktan seslerimiz de boğuk

Binalar taştandır soğuk mu soğuk

Ağla gözüm ağla durulmaz gayrı

Adana'm şimdi karalar bağladı

Can Malatya'm yazgısına ağladı

Kilis ağlarken yüreğimi dağladı

Ağla gözüm ağla durulmaz gayrı

Adıyaman’dayım mezarım yaslı

Kahraman Maraş’ım hep gözü yaşlı

Hatay anavatanım yüreğim yandı

Ağla gözüm ağla durulmaz gayrı

Diyarbakır sinemde yara açtı

Yüreğim dağladı kardeşim yaktı

Bağlandı yolları canım enkazdı

Ağla gözüm ağla durulmaz gayrı

Peygamberler şehri Şanlı Urfa’mız

Gazilik nişanın aldın Antep’im

İskenderun ve Mardin selametim

Seksen milyon seferdeyiz niyazım

Ağla gözüm ağla durulmaz gayrı

ÖRTÜN ÜSTÜMÜ

TUBA BAŞAKKAPLAN

Örtün toprağı üstüme

üşüyor Türkiye’m, canlarım aç susuz

sofra kurmaya utanır oldum

umudun tükendiği yerdi yaralı yüreğim

örtün toprağı üstüme üşüyor memleketim

Maraş, Urfa, Adıyaman, Diyarbakır, Hatay…

ağıtsız kalan yavrucaklar, ninniyavrum ninni

üşüyor Adana, Malatya, Antep... can pazarı

nefesim bir hançer gibi deliyor boğazımı

Ses gelince topraktan vakti sabaha yakındı

dünya sessizliğe büründü ama yüreğimde har

toz toprak dolan gözlerim bekledi kardeşlerimi

ah, ne zor şey umutla bekleyiş, çaresiz bekleyiş

bilmiyorum şimdi kimi kimden sorayım ki

Topraktan var edenden yeniden diriltmesini istemek

ne zor şey etiyle tırnağıyla ilmek ilmek cana  ilişmek

Yaradan can üflemedikçe ne zor şey ölüm kokusu

Yazmaya utanır oldu kalem, artık ne yazayım ki...

AĞLADIM

ALPER ALPEREN

Ne çetin imtihandır, bu acı ne büyüktür

Vurup gözlerimden yaş döktüğünde ağladım

Bu feryat omuzumda kaldırılmaz bir yüktür

Bu cılız bedenime çöktüğünde ağladım

Gece sabaha doğru yer sallandı aniden

Kaynadı sanki yerin yedi kat dibi birden

İkinci bir depremle yıkıldık biz yeniden

Gökyüzünde şimşekler çaktığında ağladım

Diyarbakır ağlattı, Hatay boynumu büktü

Gaziantep yastadır, bütün yuvalar çöktü

Adıyaman’a dağlar bile gözyaşı döktü

Şanlıurfa’da şafak söktüğünde ağladım

Kahramanmaraş çöktü, Kilis hüzünle bakar

Adana’nın gözünden damla damla yaş akar

Malatya’nın feryadı bütün ülkeyi yakar

Gözyaşı oluk oluk aktığında ağladım

O gece saat dördü on beş geçe öldüler

Çığlık dolu karanlık geceye gömüldüler

Osmaniye sel olup yollara döküldüler

Feryat dolu ağıtlar yaktığında ağladım

Türkiye’mden tam on il haritadan silindi

İçimizdeki acı ne soğudu, ne dindi

Müsebbibi kimlerdi, bir türlü bilinmedi

Üstünde sis perdesi kalktığında ağladım

Alperen’im o gece söndü nice ocaklar

Kimi anneler cansız kuzusunu kucaklar

Dört gün sonra enkazdan sağ kurtulan çocuklar

Şaşkın şaşkın gözlerle baktığında ağladım

Bu ateş hepimizi yaktığında ağladım

Bu ateş hepimizi yaktığında ağladım.

ÇOCUKLUĞUM

SÜMEYYE TACİR

Çocukluğumun gözümün önünden geçtiği

o parktayım

hayal meyal hatırlıyorum bu parkı

oysa her şey ne güzeldi

hiç bir şeyden anlamaz

acı nedir bilmezdim

oysa şimdi öyle mi

acılarım bir güneş gibi yüreğimi yakıyor

Çocukluğumun gözümün önünden geçtiği

o parktayım

annemin oturup beni seyrettiği

o bankta masum çocukları seyrediyorum,

o masum çocuklar içinde günahkar gibiyim

Oysaki bir zamanlar ben de onlar gibiydim

hayatın, büyüdükçe benden çaldıklarını

bir gün onlardan da çalacaktı

büyümek her şeyin çözümü değil

her şeyin düğüm olmasaydı.

GİTME SEN EŞİKTEN

EREN YILMAZ

Sesim arşın arşın dipte yer edinirken

bohemleşir sızısı çelikten

bedenim tomurcuklardan açmış

öyle narin hem, bağırırlar eşikten

Umudum, yarınım

yenik düşme uzak biliyorum

ışık süzmesi tüm evrenin güzellikleri

kurtarılmayı bekler bedenler

düşme, korkma!

göğün tepesi nurlardan evler

çağırır yerin nurlar!

urgan bağlı sürgündeki biz ama

özlem dolu bedenler

gidersen olur merteben erenler;

ama gitme, urgan bağlı ellerle...

Sürgün aleminde, bedenim mecalsiz

ruhum küskün, deli aşklara bugün

annenin feryadıyım bugün

emzirdiği sütten, yiyemediği yemek oldum

gidersen eğer figanlar gelirse dilimden

korkma, uyuttum sevgiden beşikten

salladım, harap oldu uykum

salladı bir afet ki, karanlık doldu kuytu

gitme yine yorulsun, ne gelirse elimden;

yaparım yine, musalla gibi oymak oymak

ayrılmışsesler, yara gibi deli ağıt

imtihanın sebebi yaşam,

sonucuysa ölüm; ölümse vuslattır.

bense beklemekle yoğrulurum beklersen;;

gitme sen eşikten,ses geliyor beşikten!

ACININ RENGİ KAPKARA

NURAN AKÇAP DEMİRHAN

Acının derine işlediğinde

hiç bir lisan yetmiyor söze

akşam çöktü zemherinin üstüne

acı açtı gecenin bayrağını,

uğulduyor rüzgarlar

aç ve üşüyor insanlar

bizim gibi susun,susun  dağlar!

gece soğuk, gece  ayaz  oralar

esmesin rüzgarlar...

yerin yedi kat altında

üşüyor insanlar

Ülkem yasta, karanlıkta

acının rengi kapkara

bebeler yerin altında,enkazda,

babalar, analar, bacılar, kardeşler

iki aylık bebe parmağını emerken

baba elinde bisküvi, gözyaşı dökerken

sesimi duyan var mııı, derken

umutlu bekleyişler enkaz altında

ülkem yasta,ülkem karanlıkta

Hazal, daha muayene olmadım derken

Nice nice umutlu bekleyişler,

enkaz altında acının rengi kapkara!

ACI

TALİP ÇAKIR

Boğazıma kadar doluyum, ama açım

hücrelere kadar yorgunum, uyuyamıyorum,

mutluluktan uçuyorum, gülemiyorum

acıdan kıvranıyorum, ağlayamıyorum

Bir yanım sel, akıyor bütün canım

bir yanım deprem, ölüyor her yanım

bir yanım da soğuk, üşüyor canım

bir yanım da çaresizlik, ölüyor canım

Bir ses geliyor, sessiz olun!

o ses benim canım!belki de bir bebek,

çocuk,anne,baba,kardeş, abla

inanıyorum o bir insan

İşte! ben, bundan endişe ediyorum,

çokça siren sesi gelsin istiyorum,

daha fazla canlı, daha fazla yetim

ağlayarak, daha fazla öksüz

kahrolarak, daha fazla kimsesiz

Ben yaşamayı, ölüme bağlıyorum

acımı, satırlara yazıyorum

sitemimi, şiirlere anlatıyorum

enkazlarla kavga dahi edemiyorum

soğuklardan af diliyorum

garibanlıktan, yoksulluktan, çaresizlikten...

SESİMİ DUYAN VARMI

METİN ÖZDOĞAN

Sen sıcakta olan soğuğu bilir misin

iki soğuğu yaşadım ben hayatımda

biri ölümün soğuğu, diğeri havanın

Bilir misin soğuğu daracık yerde

daha ölmeden mezarı yaşadım

hep bağırdım, beni duyan varmı diye

yaşadım geçmişi, konuştum kendimle

ölüme teslim olmadım, açlığı susuzluğu

gecenin ta kendisi yaşadı, hep geceydi

sessizliğin ve yalnızlığın çaresizliği…

Bağırdım mı, beni duyan varmı diye

sesimi duydular, acımı dindirdiler

soğuğum sıcağa çevrildi acılarım

yurdumun on ili sallandı seherde

sallandı da ciğerimizi dağladı

kaç canı aldı, gözyaşları sel oldu

üşüdüm ölümün soğukluğuyla

Isındın mı yaşamın sıcağıyla sen

kaldım ama ölümle bir başıma ben

seslendim sesimi duyan varmı diye

ah, yıkamadım etrafındaki duvarları

nasıl duyuracaktım ağladığımı?

BİLMEYECEKSİN

ŞERİFE YEŞİL

Mevsimlerden kış, gecelerin en uzunu...

bazı hisler var yaşanmayan

kalbimde tamamlama coşkusu.

taştı tüm duygular sokağa,

adımlarımda seni bulma umudu...

benden bağımsız olan uzuvlarım,

koşturuyor bir şeyda gibi sana doğru

Bu şehrin ışıkları,

bizi aydınlatmaz sevgilim...

bulamam evin yolunu

kaldırıma çöküp izlerim

gençliğinin soluşunu

boşluğa seslenme sakın

çünkü bilemem kimin duyduğunu

ve sen... asla bilemeyeceksin,

kurduğun cümlelerin

kalbime nasıl dokunduğunu.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme