ANNE
VİLDAN POYRAZ COŞKUN
Güneşim yok
yoksa oda mı kayıp sen gibi
üstümde onca yük varken
neden çıplağım?
Karanlığa ışık veren
ay dedem de sırra kadem!
Endişenin girdabına giriyorum
bu oyundan sıkıldım artık
neredesin?
Sobelemek yok
çık ortaya anne…
SORMA
AYŞEGÜL AYAZ
Sorma işte, sorma
bir yanım enkazda,
feryat figan içinde
Sorma, işte, bir yanım anne
bir yanım baba,
ciğerim yanıyor kardeşime
Sorma işte, bir yanım kan
akarken oluk oluk
bir yanım buz gibi
ahlar içinde
Sahipsiz bebelere ağlarım
toprağa düşen körpecik bedenlere
eli kınalı gelinlere
damatlık delikanlılara
yavrusuna doymayan ebelere
Ağzı dualı dedelere
yitip giden umutlara
hayallere sevdalara sorma işte
Bir yanım dalgalanıyor
bayrak gibi yere
düşmemek için direnmekte
Bir yanım Azrail ile cebelleşmekte,
sorma işte, ülkem gibi
her yanım yangın içinde.
AL, GÖTÜR
EREN KORKUT
Al beni, götür sahil akşamına
çalsın gitarlar ateş etrafında
söylensin şarkılar yakamozlarda
dursun zaman akmasın bir daha
Uyansak kumsalda
sönmüş ateşin etrafında
girsek denize gün batımında
yaşanmamış gibi delice eğlensek
Atık yoksun buralarda
deniz küsmüş çekilmiş içine
ateş sönmüş gözyaşlarınla
sevgilim, gitmek kolay mı söyle
Kaçtığını söylemek zor geliyor
gitarım artık senli çalmıyor
ateş bir daha içten yanmıyor
dalgalar vurmuyor kıyılara.
SEVDİĞİM
İSMAİL TOPÇU
Sonu görünmez
bir yol var aramızda
bir ucunda sen varsın
bir ucunda ben, sevdiğim
bir ateş yanar bağrımda
ateşi sen dumanı benim
Ümit dolu gözyaşım
gelecek güzel günler için
ağlatan sen ağlayan benim
kurumuş dudaklarımda
hasret şarkısı
söyleten sen
söyleyen benim,
bir ömür kalbidesin
KARANLIKLAR
NAZAN YERLİ
Artık ahtım kendime
ne ararım ne de sorar/ım
ne o var ne ben varım
herkes kendi yoluna
zahmet edip gelmesin mezarıma
son vedayı yazdım kuru yapraklara
bahara kalmasın solduğu yerde silinsin,
sinsin toprağa, kıymeti bilen alsın
tertemiz gökkuşağını
haber salınsın dört diyara
yok artık beyazı görmeyen karanlıklar
rüzgara asıldı tozlu yollarda hendekler
akıl başa zor geçti, zaman kaçta bitti
sordu hal, ne mecal var ne de ahval
sona geldi çekilen acılar
gerek bana ben gerek yine ben
değmezmiş meğerse onca sitem
ne gördü ne görüldü gözler kör
ne derdim derttir ne kendi derdimdir
değil artık duam.
ASRIN FELÂKETİ
MERAL YAĞMUR
Bazı zamanlar hayatta sahip olduğumuz maddî-manevî bazı şeyler, ne kadar da boş geliyor değil mi?Bir evimiz var mı yok mu, ya da kaç metrekare, kaç odalı, arabamız kaç beygir gücünde, kaç takım elbise, her aktiviteye ayrı ayrı kaç ayakkabı, telefon tercihlerinde kameraların kaç mega piksel olduğu, aylık gelirimiz kaç ₺, hangi kafede takıldığımız, hangi markayı kullandığımız, hangi lezzetlerden hoşlandığımız...
Saymakla bitiremeyeceğimiz tutkularımız ne kadar da önemsizleşiyor işte o bazı zamanlar...Ve işte o bazı zamanlardan birine şahitlik ediyoruz ülke olarak tüm dünya ülkeleri ile birlikte.6 Şubat 2023 saat 04:17.Evet, Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin üzerinden tam iki hafta geçti. Acımız büyük, acımız çok derin lâkin acımızı paylaşarak, ortak olarak, empati yaparak, gücümüz neye, ne kadar yetiyorsa azaltabiliriz.
Milyonlar tek yürek oldu. Türkiye yitirilen canlarına ağlıyor, yaralarını sarıyor. Gerek yurt içinden, gerek bir çok ülkeden binlerce ekip kurtarma çalışmalarına katıldı. Biliyor ve inanıyoruz ki, bu büyük acıyı ancak dayanışma ile, yardımlaşarak aşabiliriz.
Deprem... insan iradesinin dışında bir afet, doğada var olan bir gerçek, yer kürenin kanunu...
Yaradan’ın emrettiği, asla sebepsiz olabileceğini kabul edemeyeceğimiz bir doğa olayı.
Elbette insan iradesine ağır gelecektir. Fakat bu durum kaçınılmaz, yadsınamaz...
Kaygı, korku veren; emniyet duygusunu sarsan bir felaket gibi algılansa da hakikatte evrene ve insana kazandırdıkları da vardır. İnsandaki telaş, yaşama arzusu, güven ihtiyacı bu gizemi ilk etapta algılamayız. Hatta göremez, bilemez.İnsan zihninde hep ne olacak, sonu nereye varacak gibi cevabı meçhule varan sorular şekillenir. Oysa derin düşünmeli. Durumun vahametini maddî açıdan olduğu gibi manevî yönüyle de değerlendirmeli.
Yaradan emretmiş...Sebepsiz olabilir mi? Bu ve benzeri afetlerde kaybedişlerimiz kazandıklarımızdır aslında.Öyle ki insan hayatta iken hayatın planlanan bir süreç olmadığını, yüreğindeki niyetin şekil verdiği ve Allah'ın layık gördüğü olaylara maruz kaldığı bir gidişat olduğunu kabul etmelidir.Evet ölümün yüzü soğuktur ve acı verir hayatta kalana. Çünkü ölüm ile kaybetmeyi yaşayan insan için ölüm; bir daha görememek, yaşamı boyunca eksilmeyen bir özlem, dolmayacak bir boşluktur. Bozulan düzen, oluşacak yeni bir düzenin zeminidir.
Hazreti Allah yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerim Araf Suresi 4. Âyet'iKerimesinde "Biz nice kentleri yok etmişizdir; geceleyin veya gündüz uykularında iken baskınımıza uğramışlardır. Nice memleketleri helâk ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken, yahut gündüz istirahat hâlinde iken gelmişti." buyurduğu gibi Yaradan vesile kılmıştır... Böyle takdir etmiştir... Sınamıştır... Umut etmek kul'a yakışır, umulanı vermek ise O'na (cc).
Ve hiçbir şey sebepsiz değildir...On binlerce hayat yıkıntıların altında kaldı; kimisi açlık ve susuzluktan, kimisi soğuktan donarak, kimisi de ezilerek can verdi.Kimse depremin olacağını günler öncesinden tahmin edemez elbette. Fakat deprem gerçeği var olan ülkemizde aylar öncesinden tedbir alınabilir ve bu kadar can kayıplarını bir nebze olsun azaltılabilirdi.Aslolan insan hayatı.Günümüz teknolojisi aracılığıyla sosyal medyayı olumlu yönde kullanarak örgütlenmeli, resmî yardım kampanyalarına destek olmalı, aile reisinden tutun da muhtara, yerel yönetimlerden merkezi hükümete kadar tüm birimleri önlem almaya, hazırlıklı olmaya yöneltmek, valilikler, belediyeler, AFAD ve Kızılay gibi resmi kuruluşların yönlendirdiği kanalları kullanmalıyız.
Birlik ve beraberlik, güven ve inanç ile, sabır ve umut ile bu badireyi de atlatacağız, yine yaralarımızı sarıp, yolumuza devam edeceğiz. Bugün en çok bunlara ihtiyacımız var..
Böyle günlerin bize öğretmesi gereken en önemli kavram, bizi bölen siyasi fayları el birliğiyle yok etmek, etkisiz hale getirmek olmalı.Daha önce pek çok olayda olduğu gibi felaketten siyasi rant damıtma aczine kapılmak, bu ülkeye depremden daha büyük zarar verecektir. Bugün iktidarıyla, muhalefetiyle, bürokratlarıyla, teknokratlar, belediyeler ve hâkezâ; sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket ederek ve el ele vererek bu travmayı bir an önce atlatmak zorundayız.
Vefat etmiş olan bütün vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet dilerken, yara almış, zarara uğramış, kayıplar vermiş olanlara da sabr-ı cemîl diliyorum.Rabbim tekrarını göstermesin. Bizi çaresiz bırakacak acılar vermesin.
Türkiye’mizin başı sağ olsun...
DOĞAL AFET
MEHMET AKÇAY
Bunun adı doğal afet
Derdi veren derman vermiş
Vermişiz biz bize zahmet
Düşün diye zaman vermiş
Ne suçla ne birlik dile
Buna derler yalan hile
Gaflet eden çeker çile
Bunun için aman vermiş
Mevsim mevsimleri izler
Doğa kendini temizler
Çapak tutmuş görmez gözler
Yıkamaya hamam vermiş
Bak gökteki yıldız aya
Ateş toprak hava suya
Deni saptan ayırmaya
Savrulacak harman vermiş
Mevla’n kula vermiş ihsan
Beden ile ruhtur insan
Gördüğünden akıllansan
Yaradan’ıngüman vermiş
Bölmüş şehir ilçe köye
Sorda öğren neden niye
Gemin sağlam dursun diye
Bağlamaya liman vermiş
Edep ile tut somunu
Temiz yerden iç suyunu
Dinlendirmeye ruhunu
Dört telli bir keman vermiş
Çağlari kendin yormaya
Nazik kalpleri kırmaya
Verdiği sözde durmaya
Altı şartlı iman vermiş.
MEMLEKET İSTERİM
SİBEL DÖNMEZ
Bir memleket isterim! Çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın, babalar gitmesin. Memleket isterim hiç bir dağından tek taş düşmesin, hiç bir ocak sönmesin.
Memleket isterim demişti şair, hayallerini tek tek sıralarken. Bir diğeri mutluluk kağıda dökülmüyor demişti, acı da yazmıyormuş kalem yanıyormuş kalem tutan parmaklar. Bir kez daha aklın ve bilginin ışığını söndürenler değil soba ateşinde ısınanlar üşüdü yurdumda. Bir babanın elindeki bisküvi, bir annenin serzenişleri kaldı bize. Bir olduk umut olduk yine yeniden canlarımızı aradık enkazlar arasında. Hastalıklar, yangınlar, depremler yetmedi aklımızı başımıza getirmeye...
Sahi o şairin dediği gibi üç günlük hafızamız mı vardı millet olarak? Yanlışa yanlış demeye, canımız yanmadan ayağa kalkmaya hiç mi gücümüz yoktu? Deprem Yaradan’ın ama ihmal kulun işiydi. Öyle ya dünya batan bir gemiydi ve yaşamak sadece bazılarımızın hakkıydı. Kış ortası gece vakti dışarda kalan, ikiz kardeşlerine branda altında yakılan odun ateşinden kalan küllerle mama yapıp vermeye çalışan on bir yaşında bir çocuk ağlıyor içimde. Yine çocuklar ağlıyor bez çadırlarda kardeşlerim ölmesin diye. Bu sözler şikayet değil bir çağrı aslında, eğitimden, bilimden ve tedbirden başka yolumuz yok!
Memleket isterim ne sen ne ben olsun. Biz olalım tek rengi dünyanın insanlıktır, bunu bilelim.
ELBİSTANIM
MEHMET ÇİFTLİKLİ
Enkazlar yığılmış sokaklarında,
Viraneye döndü güzel Elbistan
Sade acı kaldı şakaklarımda
Çok ocaklar söndü güzel Elbistan
Her taraf yıkık nereye de baksam
Bir taraf dökük elimi uzatsam
Bunun acısını nasıl anlatsam
Çok yürekler yandı güzel Elbistan
Nice can çıktı enkaz arasında
Tarifi olmayan kalp yarasında
Halleri perişan morg sırasında
Sevdikleri dondu güzel Elbistan
Yürek kor olmuş soğukta yanıyor
Neştersiz yaralar içten kanıyor
Elde bir şey gelmeyen utanıyor
Baykuşlar da kondu güzel Elbistan
Sana çok ağladım güzel Maraş’ım
Şardağı yastadır hüzünlü başım
Yerle bir oldu Elbistan gardaşım
Yürekler de yandı güzel Elbistan
Pınarbaşı durgun öylece suskun
Ses vermiyor acep kimlere küskün
Yerle bir oldu hiç kalmadı eskin
Harabeye döndü güzel Elbistan.