Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri


VAN

SÜREYYA GÜRER KAYA

İkibin onbirdi ekim yirmi üç,

Yerküre sallandı battı, Van battı

Gelen Mevla’dandı, başımıza taç

Bir acı felaket tattı, Van battı

Gök kubbe karardı  feryat başladı

Tüm canlar kıyamet gördü düşledi

İnsanlar tedirgin, mevsim kışladı

Yıkıldı silindi battı Van battı

Bent tutmaz akar MahiÇayı’n var

Karıştı göz yaşı hevada yasın var 

Enkazlar altında yatan çanlar var

Mavi gölün dondu hattı Van battı

Devletim yanında her vatandaşın

Yardımına koştu  bir  bir gardaşın

Çadırlar  kurulsun  der dağın taşın

Gelen yardımı  bitti Van battı

Kızılay Akut  ve bin değer Er/Can

Toprağa düşünce  altmış  nevcihan

Elazığ-Erzurum yanında her an

Yerden kızıl şimşek attı Van battı

On iki  il Van'la bir den sallandı

Analar ağıtta yurdu ağlattı

Binalar altında  kalanlar vardı

İki bin can öldü  gitti Van battı

Birlik beraberlik seferi şimdi

Acıyı sarmanın  zamanı şimdi

O fecrin açmayan  seheri şimdi

Toprağa  çok canlar  kattı Van battı

Emrah -Selvihan’ın saz ile  sözü

Bağlıyor  özden her  bir birimizi

Yurdun illerinde  yanan şu közü

Külünü  dumana  kattı  Van battı

Şâir KARACAKIZ gezdim Erciş'i

o acı bitmemiş ağlar er kişi

Derlendim yazdım Hak kader işi

Ecel aldı yedi yuttu Van battı.

CAN KIRIKLIKLARI

ALARA AZBOY

En çok sana kırıldım

en çok sana darıldım

en çok sen beni ağlattın

baktım sadece öyle baktım

Eskiden

bakmaya doyamadığım

bakınca huzur bulduğum

o gözlerine

nefret ile baktım .

GÖZLERİN

BEKİR OĞUZBAŞARAN

Gözlerinden giriliyor ülkene

Aklıma en önce gelen gözlerin

Kuş bile kondurtmam kutsal gölgene

Kanayan kalbimi çelen gözlerin

Gözlerin giriyor önce kanıma

Gözlerin veriyor hayat canıma

Gözlerin geliyor gece yanıma

Beni bin parçaya bölen gözlerin

Beni benden alan ceylan bakışın

Sessiz nehir gibi gönle akışın

İliklere kadar rûhu yakışın

İçimden geçeni bilen  gözlerin

Can yakmak kâr kalmaz, bunu böyle bil

Adālet önünde el bağla, eğil

Zamāna direnmek kolay iş değil

Takvimden yılları silen gözlerin

Yeşil gözlerine dalmak isterim

Yıllarca içinde kalmak isterim

Onun tapusunu almak isterim

Perîşan hâlime gülen gözlerin...

YORULDUM

GAZEL YİĞİT

İçimdeki gurbetle

sessizce yaşamayı beceremedim

hep bir kavgaydı, hep bir gürültü

yoruldum...

Uzansam kendi suretime de

yakıversem ucundan

yakıversem sarkan yalnızlığımı

alaya aldığım yanımı kurtarsam

çocukluğundan…

mektuplar göndersem kendime

kokusunda sabahlar bekleyen

mektuplar ki; cüssesi beni

şu demirlerden kurtarabilecek kadar büyük

mektuplar yazsam kendime,

benden başka kimsesi olmayan...

Kaygılanmadan yaşasam dünlerimde

uzun soluklu yollara çıksam kendimi incitmeden

kendi içimde, sokaklarımdaki tüm kokuları

korkuları tanısam…

kaçmasam artık adını koyamadığım

tedirginliklerimden,

şiir yazmaya ihtiyacım olmasa

fidan diksem onun yerine

her şeyi görebilsem artık yerli yerinde...

DEPREMİ OKUMAK

HASAN ORTAKAYA

Depremler, Allah'ın ayetlerinden biridir. Yeryüzünün tansiyonunu dengede tutmak için fayların hareketlenmeleri azap değil rahmettir. Depremlerden olumsuz yönde etkilenmek ise felaket değil musibettir.Depremleri doğru okumak gerekir. Yoksa sonunda ya isyan doğar ya da yanlış bir kader anlayışı ile faturalar Allah'a kesilir. Her iki durumda da boş kağıt vererek sınavdan çıkmış oluruz.

Depremler Allah'ın kaderinin/ölçülerinin eseridir. Bu ölçülere uygun yapıların sağlam durması ve çürüklerin yıkılması yine bu ölçülerin ürünüdür. "Başlarınıza gelenler ellerinizle işledikleriniz yüzündendir" buyurur Allah. Yani binalarınız yıkıldıysa ellerinizle çaldıklarınız yüzündendir, kaderle zıt yolda yürüdüğünüzdendir, kaderin/ölçülerin hakkını vermediğinizdendir. Musibetlere kadermiş, Allah böyle dilemiş,  demenin bir tek adı var, o da hırsızların günahını Allah'a yüklemektir. Televizyonlar, depremlerin VIP bölümünü yayınlarlar. Ülkemizde haber ne kadar cilalı ise o kadar reyting kazandırır mantığı olduğu için haberden çok habercinin vicdanı veya vicdansızlığını izleriz. Önemli olayların haberini kaynağında görmek en doğrusu. Onun için depremi yerinde okumak gerekli. İmkânı olanların deprem bölgesine gitmeleri ve depremi yerinde okumaları önem arz eder. 1 Mart'ta deprem ayetlerini yerinde okumak için Malatya'daydım. Şehre iner inmez enkaz kokusunu ta ciğerlerimde hissettim. Şehir küskündü insanlara, caddelerinde sokaklarında insanların dolaşmasına izin vermiyordu. Her an yıkılacak gibi bekleyen binalar sanki insanlara yumruğunu kaldırmış gibi bekliyordu.

Hemen hemen tüm enkazları yerinde gördüm. Akpınar bölgesi tümden kapatılmış geçişe izin verilmiyordu. Bir tek sağlam bina kalmamıştı desem yeridir ki Malatya'nın omurgası niteliğinde bir yerdi. 

Yıkılan her binanın ayrı ayrı genleri varmış bunu yeni öğrendim. Her yıkıntı incindiği tarafa yatmıştı. Önden zayıfsa öne, arkadan zayıfsa arkaya yatmışlardı. Deprem ve binalar insanların haklarını yememiş, sağlam taraflarını yine sağlamca insanlara teslim etmişti. Bir kiriş bile sağlam yapılmışsa onu sağlam bir şekilde insanlara teslim etmişti. Yani deprem insanlar kadar hırsız değildi. İnsanlara ektiklerini biçtirmişti, hepsi bu kadar anlamlı.Aynı şehirde devasa binalar da vardı. Dış kaplaması tümden cam olanların bir tek camı dahi çatlamamıştı. O çok katlı binalarda çizik dahi göremedim. Deprem, kimsenin hakkını yemedi. Sadece, haklının hakkını, haksızın haksızlığını ortaya çıkardı. Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye, Kilis, Hatay, Diyarbakır, Malatya, Adıyaman ve Elazığ tüm şehirlerimiz aynı yola kurban gittiler.

Binalar bomboş, insanlar doğal olarak ardı ardına gelen depremlerin etkisiyle şehirlerini, yerlerini, yurtlarını terk ettiler. Geceleri hayalet şehir görüntüsü vardı. Binalarda ışık yok. Binaların soğukluğu dışarıdan hissedilebilir nitelikteydi. Bazı enkazlardan veya enkaz sayılacak binalardan beyaz perdeler dışarıya doğru sallanıp duruyordu. Sanki: "Ey insan! Ben yoruldum, beyaz bayrak sallıyorum, barışalım" mesajı veriyordu.Ne umutlar ve nice hayallerin işaretleri enkazların arasındaydı. Kiminin yeni aldığı arabası, kiminin üzerine toz kondurmadığı koltuğu, gözü gibi baktığı çeyizlik porselenleri, gelinlikleri-damatlıkları, oyuncaklar, emzikler, biberonlar, yeni ütülenmiş elbiseler… Saymakla bitmeyecek o kadar çok şey var ki… Dün çok değerli olanlar bugün önemsenmiyordu.

Şükür devletimiz ve STK'larımız her yere ulaşmış, güvenlik, her türlü hizmet ve insani yardımlarını sunmuştur. "Devlet nerede?" diyenler, tuzu kuru şarlatanlar ve tırnaklarına oje isteyenlerdir.Baharın yumuşak nefesi şehirlerimize dokunduğunda, insanların memleketlerine dönüp sahiplenmeleri şart. Her şeyi devletten beklemek beyhude olsa gerek. Herkes kendi yarasını sarmaya yeltenmeli. Şehirlerimizin yüzü yeniden gülmeli.

Rabbim, memleketimizin yüzünü güldürsün. Ölenlerimize rahmet, kalanlarımıza dirayet, devletimize güçlü adalet ve yardımcı olanlara gayret bağışlasın.

Evet, dostlar! Depremleri ayet olarak okumak lazım. Yoksa bir şeyler eksik kalıyor.

BENİ GÜZEL SEV...

ELMAS ÇAĞLA

Kanadı kırık bir kuşum, beni güzel sev... Açmadı göğümde henüz yağmur çiçekleri... Gülhatmiler boy vermedi bahçemde, dolanmadı pencereme ana baba kokusu...

Sahi nasıl kokar babalar çocuklara? Benim babam, ben doğmadan gitmiş o meçhul âleme. Cennette yer bakacakmış bize, öyle söylüyor annem. Hiç değilse bir kere koklasaydım babamı, o ferah göğsüne koyup başımı, uyusaydım sonsuza... Saçlarımı sıvazlardı meleklerin elleriyle...Sahi nasıl kokar babalar sabahları?  Çiçek açan bir dal gibi mi gülümserler çocuklarına?

Kanadı kırık bir kuşum beni güzel sev...

Isırgan tohumu gibi kendiliğinden büyüdüm ben dikenli bir taşlıkta. Ah, annem! Yirmi beşinden beridir bebeleriyle evli... Kapatıp kalbinin kapısını yabana, abandı civcivlerinin üstüne gurk tavuk gibi... Yatmadan önce tek tek sayar hepimizi. "Esma, ses ver, sen de buradasın değil mi kuzum?" der karanlık odalarda. Ben o sıra babamla bir hayal ülkede oyunlar oynarım, dondurma kaçamağı yaparız, çarpışan arabalara bineriz lunaparklarda... Babalar gülümserken daha mı hızlı döner atlıkarıncalar?

Anneler neden kıskanır baba-kızın oyununu... 

Kanadı kırık bir kuşum, beni hep çok sev...

Babam yok artık...  İyi ki sen doğdun ufuklarıma. Serserisin, çapkınsın, delişmen bir kötü çocuksun ama insan sevgiyi kimde görse yöneliyor işte ayçiçeklerinin güneşe yöneldiği gibi...Bıraksam kalbinin ipini, uçup gideceksin gökyüzüne afili bir uçurtma gibi...

Kimsem yok senden başka, beni güzel sev...

Gitme, kardeş öyküler yazabiliriz, çiçekten şiirler... Bu yalnızlar kalabalığında bırakma ellerimi... Tanrı'nın bir köşede unuttuğu bulutum, üfleyip dağıtma beni, kurumuş karahindibalar gibi...

"Kanadı kırık bir kuşum, beni deli sev..." diyorum ama biliyorum ki sen de gideceksin diğerleri gibi...

Kalbi kırık bir çocuğum beni biraz sev... Biraz şımart, elimden tut sinemalara götür rüyalar vadeden karanlıklara... Göğsünde uyut beni babam gibi, bir karlı dağ nasıl durursa arkamda öyle dur, güveneyim sana...

Neden sevmeyi bilmez bu adamlar Emma?

Ah yine akşam oluyor içimde, pencereler geceye hazırlanıyor, sen eski sevgilini düşünüyorsundur. Babamın cesedi çürümüştür artık, çiçekler kurumuştur mezarında...

Beni birazcık sev çooook yalnızım...

Dindi bahar yağmurları, dinmedi içimde sızım...

Beni güzel sev lütfen, ben yetim bir kızım...

BAĞIMLILIĞA SUSMA

NESRULLAH KEKLİK

Konuş, dök içindekileri

derman bulamazsın yoksa

bir başına kalmaktan

haykır,haykır da soluğun

doldursun bütün cihanı

ama asla bağımlı olma

Konuşsunlar arkandan

Umursama hiçbir zaman

sakın düşme tuzağa

hepsi de birer kandırmaca,

sen yetersin kendine

karanlık sokaklara uyma

ama asla bağımlı olma

Yalnız değilsin, unutma

sen insansın, değerlisin

sarsılacaksan sarıl eşe dosta

onlarla güçlü olacaksın

anlat anlat da kaybolma

ama asla bağımlı olma.

ANLARSIN

LEYLA YİĞİT KAYA

sevince saçmalarım

sevdiğime yüz kurban keserim

cömertliğim tutar

ben sevince abartırım

öyle ki cömertliğim kadar kıskanırım

korkarım o yüzündeki çizgileri

saymıyorum zannederim

Oysaki kimsenin umurunda olmayan

bir yüze sahipsin öyle der arkadaşlarım

ama adın geçse kalbim ilkbahara meyillerin

kuzular meler gökyüzünde uçaklar uçar

herkesi sevdiğine kavuşturur yüreğim

yüzüm her şeye güler ki

bu insanlar tarafından abese kaçar

Kimse umurumda mı sanki

aklım sende ve verdiğin heyecanda

inanmışım sana delice annem bile

nasihat verse sözlerinin yanında sönük kalır

sevince saçmalarım,

abartırım sevmelerimi

yere göğe sığdıramam yüreğimi

Üzerime kaynar sular dökülse

aklım takılır saçlarına

yanına gelmeye can atarım

yanında oturmaya her şeyin olurum

ve delice tanımak isterim seni

ben sevince saçmalarım Renas

çok severim kaçarsın

çok sevilenler hep kaçar mı böyle?

ÜŞÜRÜM

İMDAT FAAL

Vakit akşam ezanı

ve ben üşürüm bu saatlerde

birazdan karanlık çökecek

en çocuksu yanım titrek mi titrek

bir anne gülüşünde kaybolup giden ömrüm

antik kentin mumyası gibi hikayemin

çıkmaz sokağı ve ben

metruk bir virane gibiyim

Yarım asırlık ömrüm

bir vefa beklerken şifa niyetine

çölde susuz kalmakmış kaderim,

çöl benim kaderimse

bende çölün kaderiyim belliki

damlamak çöle rağmen

buharlaşmadan göle dönmek

dedim ya vakit akşam ezanı

ve ben hep üşürüm bu saatlerde

sen sırça köşkünde bakarken aşağıya

karıncalar rızık taşırken yuvasına

arılar bal yaparken

örümcek en hamaratından

örmüşken ağlarını yollarıma

benim sendelemeden yürümem gerek

Süraka ey Süraka becerikli mahir

yol bilen Süraka

sakın çıkma yoluma

ben bu saatlerde hicretteyim

vakit akşam ezanı

ve ben çok üşürüm bu saatlerde

Yamalı ruhlar gezinir dört bir tarafta

dikişleri azizlerin şehrinden kalma

yırtık ve sökük yamalar

sonra bir güvercin konar

çocukluğumun umutlarına

buz kesmiş umutlarıma can gelir

vakit akşam saati

ben hep üşürüm bu saatlerde

..........................?

SEN BURALARA UĞRAR MIYDIN?

MÜCAHİT ŞENGÜL

Sen… buralara uğrar mıydın?

kokusunu verir miydi tutkun

tüm kalpleri kavuran?

adımlarım yine sana dönük.

hislerimdeki umut

sen gelmeyince kırık dökük

Sen… buralara uğrar mıydın?

güneş bile neşe ile doğuyor bak

hürmetle selamlıyor,

her zerrenin dokunduğu iklimi

Sen… buralara uğrar mıydın?

geceler daha bi’güzel işte

ay ışığı ile çay keyfim

kalemim, kağıdım…

geceler en iyi arkadaşım

Sen… buralara uğrar mıydın?

dinle bak nasıl da işliyor,

tıkır tıkır kalbim

dans havasında atıyor dinle…

nasıl da el pençe divan,

eli böğründe selamlıyor seni

Sen… buralara uğrar mıydın?

ellerim avuçlarımda taşıyor

huzur…tutuyorum ellerini

huzurumun başköşesinde yerin

gel kurul

Sen… sen buralara uğrar mıydın aşk?

sen uğrar mıydın buralara.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme