EY ŞEHR-İ RAMAZAN
BEKİR OĞUZBAŞARAN
Göklerden sessizce gelen kutsal bir fermandır
Oruçla güzelleşen gönüllere sultandır
Allâh'tan kullarına en büyük armağandır
Hayâtımıza hoş geldin ey şehr-i Ramazan
Nefsimizin beton duvarlarını kırandır
Bütün ayların içinde en mübârek olandır
Yoksulları giydiren, açları doyurandır
Hayâtımıza hoş geldin ey şehr-i Ramazan
Şeytan elçilerini zincirlere vurandır
Bu ayda tüm mü'minler daha bir Müslümandır
Hatimle kılınan namaz, okunan Kur'ân'dır
Hayâtımıza hoş geldin ey şehr-i Ramazan
Merhametin somut hâle geldiği zamandır
Câmiler dolar taşar, bereket çağlayandır
Minâre minâre mahya, mahyalar nurdandır
Hayâtımıza hoş geldin ey şehr-i Ramazan
Af ve mağfiret ayı, bu bir mâh-ı gufrandır
Sabır eğitimiyle dertlilere dermandır
Yeryüzüne huzûru cömertçe dağıtandır
Hayâtımıza hoş geldin ey şehr-i Ramazan...
GURBETTE VANLI OLMAK
NAZMİ SARAÇOĞLU
Gurbette Vanlı olmak: Sizinle ilk defa konuşan kişilerle aranızda geçen ilk kelimelerden sonra hemen "Nerelisiniz?" sorusuna muhatap olmak, Vanlıyım dediğinizde ise "Aaa,hiç Vanlılara benzemiyorsun!" şeklinde tuhaf bir ruh hali ile karşılaşmaktır.
Gurbette Vanlı olmak: Van konusu geçen her ortamda ama her ortamda bir Van âşığı ve gönüllü tanıtım rehberi olarak saatlerce Van’ı anlatmak; onlara gölün, hatta denizimizin ne kadar büyük ve renginin ne kadar derin mavi olduğundan, mavi bayraklı plajlarımızın olduğundan, içinde birçok ada bulunduğundan bahsederek karşıdaki kişinin aklında oluşturduğu o küçük ve yeşil göl imajını değiştirmek, hattaTürkiye’nin en büyük feribotunun o devasa denizde yüzdüğünden bahsetmektir.
Gurbette Vanlı olmak: Anadolu topraklarında kurulmuş olan ilk başkentin Tuşba'nın Van'da olduğunu, bu toprakların birçok medeniyete sahiplik ettiğini anlatarak, 1950’li yıllardan bu yana Van’da hava alanı olduğunu ekleyip, Van’ımızda sinema, tiyatro gibi birçok kültürel etkinliklerin olduğundan da bahsederek buraların öteden beri medeniyetin merkezi olduğuna karşıdakini ikna etmeye çalışmaktır.
Gurbette Vanlı olmak:Fırınlara, gittiğinizde gözünüzün o fırında çöreği açık ekmeği araması ve sonunda boynu bükük bir şekilde elimizde ikipoğaça, üç simit ile eve dönmektir.
Gurbette Vanlı olmak: Evinizde aylar önce gelmiş otlu peynir, kavut bittiğinde ücreti mukabilinde olsa bile Sevim Teyzenin fırçaları yüzünden Van’daki eş dost akrabalardan bunları isteyememektir.
Gurbette Vanlı olmak: Sizin Kürtçeyi bilmediğimizi bilmeyen gurbetteki Kürt vatandaşlarımızın arkadaşlarınızın, dostlarınızın Kürtçe konuştuğunda dediklerini anlamamak, onlara cevap verememek, "Ben Kürtçe bilmiyorum." dediğinizde ise bazılarının neden aslını inkâr ediyorsun şeklindeki sert cevabıyla karşılaşmak, bazılarının da önemli değil hepimiz kardeşiz şeklindeki cevabını veren o güzel gönüllü insanlar tanımaktır.
Gurbette Vanlı olmak: Önünüzden geçen her arabanın plakasının 65 olup olmadığına bakmak, Vana ait otobüs firmalarını nerede olursa olsun gördüğünüzde ona mutlaka korna çalmak ve ardı sıra kısa müddet olsa bile o otobüsün arkasına, takılmaktır.
Gurbette Vanlı olmak: Kışın yağan karları ve şoratandaki buzları görünce aklınıza meminin tepesinde kayılan ğızekin, ilkbaharda açan çiçekleri gördüğünüzde bahçenizdeki Zerıngedek’in, yazları başı karlı Erek, sonbaharları ise erişteyi açan Kındırek'in hayalinizde canlanması ile dört mevsim Van’ı gurbette yaşamaktır.
Ve gurbette Vanlı olmak: Hakkımızda oluşturulan o kötü imaj nedeniyle Vatanımıza ve Bayrağımıza olan bağlılığımızdan şüphe edenlere, Kurtuluş Savaşında, Çanakkale’de şehit olanların mezar, taşlarını göstermek, Zeve’yi anlatmak,tüm bunlara da 120 şehidimizi şahit olarak göstermektir.
KENDİME GELDİM
AYŞEGÜL ORAL
Bilemezsiniz
kalbimdeki afitabın dönüşünü
duyamazsınız
gönlümdeki çocuğun çığlıklarını
koparamazsınız
begonvil dolu bahçemden
tek bir sevda çiçeğini
benden almadıkça soluğumu
toplayamazsınız
ağaçlarından meyveleri
Kafese koydum hepinizi
kilitledim kilidini,
hür bıraktım kuşları
göğün sonsuzluğuna dalıp gittiler
kırdığınız her şey adına
bu adaletsizlik adına
kör kuyulara attım sizleri
İçi kor kalbimden de attım
pembe köşkümün kapılarını
kapattım size ebediyen,
sizi mahkum ettim
karanlık zindanlara
dilinizle kırdığınız o umutlar için
yaktım dilinizi.
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
GİZEM BODUR
Bir 18 Mart günüydü
etraf kan gölüydü
genç, yaşlı demeden
herkes ölüydü
Toprak mezar olmuştu
insanlar yasa boğulmuştu
çekilmişti silahlar
mermiler atılmıştı
Türk askeri işe koyulmuştu
hiçbir şey bitmemişti
Çanakkale geçilmemişti..
Türk askerî gurur doldu
vatan için her şey feda oldu.
ESRİKLER DENİZİ
MEHMET ŞİRİN AYDEMİR
Maviliklere oltasını atmaya görsün güneş
kör bir bıçak saplanır kalbimin orta yerine
martı olasım gelir, balık olasım gelir
ya da geçip bir vapurun ahşap dümenine
deniz perisinin düşlerine düşeş düşesim gelir
İyot kokusudur bizi çeken düşler denizine
yanıktır içimiz en az dışımız kadar yılgınız
dalyanlarına çarpmaktan hayat hengamesinin
terlese bari göğün göğsü yağsa
rahmet diye üzerimize
Gözyaşıdır balıkların her gün yeni ağlardan
süzülen ve biziz sınırlandırılmış sevinçlerle
yetinen yorgun, durgun dururuz daima
bir acı söz oku dokunmayı versin sinemize
sızarız, akarız esrikler denizine.
KAYBOLDUM
MERAL YAĞMUR
Arzular hanesinde ıslah edip kalbimi,
Dili gafil avlayıp bir çift gözde hapsimi,
Her duygu ayrı telâş ile kazar kabrimi,
Gün doğarken güneşin batışında kayboldum
Mülteci kelimeler hançer gibi batarken
Nabız tutan hayatı israf edip satarken
Taş sabırlar yüklenip hicran teni yutarken
Hasretin çelmesini takışında kayboldum
Giyindiğim ukbâda gün sayarken gecede
Yürüyorum ömür denen masalın içinde
Her yanı yalan dolan bir acayip biçimde
Akrebin yelkovandan kaçışında kayboldum
Zulasında demlenmiş sözlerin beyanında
Sığlara sırlanıp kaleme ortaklığında
Hayâli sükûttan sürüklenip dimağımda
Aklımın kaşlarını çatışında kayboldum
Şükürle çoğalır muhabbet coşar derinden
Gem vurulmaz ki duygulara düşer dilimden
Rotasından döndürüp yine aklın elinden
Kurduğum hayallerin nakşında kayboldum
Sırtımı yasladığım bahardan yazı beklerken,
Umuda yelken açıp, cefa nazı çekerken,
Gözlerimde ihtilal barış hazzı yaşarken,
Kuşanıp kılıç kalkan savaşında kayboldum.
Gönül sığınağıma özlemleri taşıyıp,
Hicabın diyarında gizlerime sarılıp,
Uğruna baş koyduğum hicretine kapılıp
Ardın sıra ateşin yakışında kayboldum.
KİRLETİLEN AŞKLAR
ZEYNEP DENİZ
İyi biten kitaplar ve o kitapların dünyasında kavuşulan aşk var mıdır?
İnsanın dünyasında da iyi biten hayat gibi kavuşulan aşk da yoktu. Böyle imkânsızlıklar büyütüyordu bizi. Belirsizlikler yoruyor, tüketiyordu kalbimizi. Gitmek ve kalmak çizgisi ciğerimizi çiziyordu. Seviyorum diyordu adam ve gidiyordu. Kadın da yapıyordu aynısını hep yanımda olacağım deyip kapatıyordu kapısını.
Giden adamı göğsünde uyutuyorken. Böyle bir aşk ölümünü imzalamak gibiydi. Çünkü bilmeliydi; bir adamın yalnızca bir kez sevebildiğini ve hep o kadında kaldığını, diğerlerinin figüran olduğunu bilmeliydi. Yanılmak, inanmak, kapılmak insanın en büyük hatasıydı.
Bir kitap bir hayat daha hatalar uğruna kötü bitiyordu. Kadın ölürken adam şiir yazacak başka kadını buluyordu.
Aşk bir kez daha kirletiliyor, ölüyordu.
YAKARIM HER GÜN
VEYSEL ÇAKIR
Yaşamın gayesi yol mu gözlemek
Sabır tesbihini çekerim her gün
Farz mıdır vacip mi onu özlemek
Dizimin üstüne çökerim her gün
Sızlıyor hasrette ruhum yandıkça
Kanım ter içinde can uyandıkça
Adını söyleyip dilim andıkça
Canımdan usanıp bıkarım her gün
İnancım da yoktur meyletmek fala
Aklımı kaldırıp basıp çuvala
Bilirim haddimden bunlar çok fazla
Utançla fallara bakarım her gün
Efkarım doruğa eriştiğinde
Hayaller birleşip gülüştüğünde
Gönüller yeniden seviştiğinde
Sigarayı tersten yakarım her gün
Duysam ki birinden o da özlüyor
Hapsedip gönlünde elden gizliyor
Talihi reddetip dümdüz düzlüyor
Sel olup üstüne akarım her gün.
DÖNDÜM
MEHMET MUHLİS ŞEPİK
Arzumla emelim hep hüsran oldu
Kavuran çöllerde kışlara döndüm
Nice hayal düşüm sararıp soldu
Sanki yosun tutan taşlara döndüm
Her gece dualar düşmez dilimden
Yıkılmışım biri tutmaz elimden
Gözümün pınarı aktı selimden
Elemle dökülen yaşlara döndüm
Baktıkça maziye gönlüm kırıldı
Yaşanan o günler bize darıldı
Sitemler özenle bana sarıldı
Sakinin sunduğu boşlara döndüm
Demlendi dilimde özlem sözleri
Neşterden beterdi kalan izleri
Baharlar geçti de sardı güzleri
Güle hasret çeken kuşlara döndüm
Şifasız dertlerin tabibi olmaz
Çekilen acılar bedende kalmaz
Aşkı tatmayan vefayı bulmaz
Gururla eğilen başlara döndüm
AŞK İMKANSIZ DEĞİLDİR
YAĞMUR ÖZCAN
Günlerden bir gün Ümit öğrenmen Bursa'dan uzak bir köye, Antalya’da bulunan Çıralı köyüne atanır. Ümit öğretmen köye geldiğinde köydeki iletişimi anlaşma şekillerini anlamaya çalışır ve gözlemlerine dayanarak köydeki çoban Emrullah'ın Aydın Ağa’nın kızı Yağmur'a olan aşkına şahit olur. Bunu kimseye diyemez çünkü kendisinin de unutamadığı bir aşkı vardı ve o yüzden kimseye söylememe kararı alır.
Çıralı köyünün yukarısında bir arazi var, siyanürle altın çıkarmak isteyen bir şirket bununla ilgilidir ama köy halkı bu şirketin altın çıkarmasına her seferinde mani olduğu için şirket halen altınlara ulaşamamaktadır. Ama akıllarına koymuşlardır şirket sahipleri o araziye girip o altınları alacaklardır. Şirket sahibi iki ortak Halil ve Resul… Halil gece yarısı herkes uyuduktan sonra araziye girelim diye ortaya bir fikir atar. Bu fikir Resule’ da cazip gelmiştir çünkü herkes uyumuş olacak ve etraf zifiri karanlıktan dolayı altınları alabileceklerdir. Ertesi günlerde etraf sessiz sakindi. Köylüler şirketin vazgeçtiğini düşünüyorlar artık ve araziye uğramaz olmuşlardır. Harekete geçme zamanı gelmiştir ve gece yarısı şirketten 10 adam alan Halil ve Resul gerekli malzemelerle araziye doğru yol alırlar, araziye vardıklarında orada sessiz bir şekilde çalışmalara başlamışlardır.Emrullah da Yağmur’u görmek için ağanın evine doğru yürümeye başlar çünkü Yağmur’la herkes uyuduktan sonra görüşebiliyordu yoksa yakalanırlardı. Aydın Ağa'nın evine giden yolun üzerinde araziyi geçerken oradaki çalışmaları görür ve hızlı hareket ederek Aydın Ağa'nın evine gider, kapıyı çalar ve kapıyı Yağmur açar.
Yağmur senin burada ne işin var, der. Acil babanı çağır önemli der Emrullah. Yağmur babasını çağırmaya gider ve Aydın Ağa kapıya gelir ve neler olduğunu sorar Emrullah olanları gördüklerini Aydın ağa ya anlatır. Aydın ağa hemen adamlarına haber verir ve köy halkının kulağına da bu gider Aydın Ağa adamlarından birine jandarmayı aramasını söyler. Ve hemen yola koyulurlar. Oraya vardıklarında jandarma çoktan oraya varmıştır. Halil, Resul ve adamlarını tutuklamışlardır, adamlar ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmıştır. Halil ve Resul da cezaevine gönderilmişlerdi. Şirket ise batmıştı köy halkı artık gerçekten rahata kavuşmuşlardır. Emrullah bu haberi verince Aydın Ağanın gözüne girmiştir ve Emrullah'ı sağ kolu olarak işe alır. Yağmur’un işine gelmiştir bu durum ve böylelikle Emrullah’ı daha çok görebilecek. Bakışmalar onun annesinin gözünden kaçmamıştır ve babasına söylemekle tehdit eder. Ama ağa öğrenir, kızını bir çobana vermek istemez ve bunun için Emrullah’ın öldürülmesini ister.Yağmur korkmuş ama aşkından da vazgeçmez.Emrullah’a olanları anlatır ve Emrullah gece hazırlan seni kaçırmaya geleceğim, der. Yağmur ise herkes yattıktan sonra evden kaçıp Emrullah’ın yanına gider.
Sabaha kadar bir mağarada kaldılar sonra yola koyuldular Ağa yağmuru bulamayınca hanımına sorar oda Emrullah ve Yağmurun aşkını anlatır sonra Aydın Ağa dört bir köşeye haber salar bu Emrullah’ın kulağına gelir arandıkları o yüzden şehir dışına veya köy dışından çıkamıyorlardır.Emrullah’ın aklına tek bir yer gelir. Ümit öğretmenin evi oraya gittiklerinde Ümit öğretmen onları evine kabul eder.Köy içinde oldukları için Aydın Ağanın haberi olur ve Yağmur ve Emrullah’ın getirilmesini emreder. Ümit öğretmenin evinden yağmur ve Emrullah'ı Yağmur’un evine götürürler. Aydın Ağa orada onları bekliyordur. AğaYağmur’u görünce ona sarılır, nerelerdeydin der. Emrullah'ı gördüğünde ise çok sinirlenmiştir, kızımı nasıl kaçırırsın diye ona bir tokat atmıştır. Emrullah ben Yağmur’u çok seviyorum onu asla bırakmayacağım der. Yağmur da baba ona hiçbir şey yapma ben onu seviyorum başkasını değil diye babasına Emrullah’a olan duygularını itiraf eder. Babası da kızına kıyamadığı için sen bunu bana baştan neden söylemedin diye söylenir. Yağmur da Emrullah’ın ölmesinden korktuğunu o yüzden söylemediğini babasına itiraf eder. Aydın Ağa'nın biricik kızı tek çocuğu Yağmur idi ve onun kalbini asla kırmazdı onu üzmezdi. O yüzden Yağmur’un tek aşkı Emrullah ile evlenmesine karar verir ve Emrullah'ı kızını üzmemesi üzerine uyarır.Aydın Ağa kızına ve damadına çok güzel bir konak satın alır ve orada yaşamalarını söyler.
Yağmur ve Emrullah’ın bir hafta içerisinde düğünleri olur ve evlenirler. Yağmur hala şaşkındır, babasının böyle bir tepki vereceğini asla düşünmez.Annesine de kırgındı çünkü onu tehdit etmiştir. Düğünden önce annesiyle de barışmıştır ama düğün olduktan sonra Emrullah ile Yağmur’un düğünleri 40 gün 40 gece yapılır. Yağmur ve Emrullah sonsuza kadar ayrılmayacaklarına yemin ederler.