BENİM GÜZEL MEMLEKETİM
NURAY DOĞAN
Seksen bir evladı yüreğine basansın
Edirne’den Kars’a güneşi parlayansın
Manisa’da kömür gözlerin
Bağında üzüm üzüm bakansın
Ağrı’da dağ, heybetinle ne de vakarsın
Karaman’da ak koyun
Adaksın, Allah’a adanansın
Trabzon’da kara lahana
Hastalara çorba olup şifasın
Adana’da buram buram kebapsın
Sen lezzetler diyarısın
Konya’da Mevlana’sın
Sevgi sevgi yürekte çağlayansın
Kütahya’ da göz nuru sanatsın
Çini’nin,porselenin vatanısın,
Sen, Maraş’ta Sütçü İmam
Fransız”a imanla baş kaldıransın
Antep’te Şahin
Kahramanca gökte uçansın
Urfa’da Halil İbrahim
Bereket saçan sofrasın
Kayseri’de pastırma
Lezzet olup nam salansın
Isparta’da öbek öbek açan gülsün
Misk-i amber gibi kokansın
İzmir’de Hasan Tahsin
Tek kurşunla bayraklaşansın
İstanbul’da sen Fatih’sin
Mehteriçalan, kapıları açansın
Sen Ankara’da Büyük Ata’sın
Anıtkabir olup ona yuvasın
Benim güzel memleketim
Sen Malatya da kayısı,
Pestil, reçel olup kaynayansın
Sen Van’da bir gölsün
Mavi mavi yurduma bakansın
Balıkesir’de höşmerimsin
Afiyetle yenen tatlısın
Eskişehir’de lületaşı
Elde tespih, vitrinde aksesuarsın
Sen Afyon’da kalesin
Tarih olup Kocatepe’ye çıkılansın
Bursa da Ulu Cami
Kadim milletin yükselen duasısın
Sen Sakarya da nehirsin
Kahramanca şehadete akansın
Sen Çanakkale’de büyük zafersin
Tarihe altın harflerle yazılansın
Sen güzel memleketim
Her bucağında istiklal kokan
Her köşesinde yiğitler yatan
Bayrak bayrak dalgalanansın
Sen tarihe Anadolu olup
Şanla şerefle yazılansın.
BEKLEMEK
AHMET YAŞAR GÜNDÜZ
Ve beklemek;
yanımda olmadığın zamanların dilimi
ve özlemek;sensiz anlarımın tabiri
ve sevmek,çoook sevmek seni
sen ki sevgimin ölçü birimi
adın geçince bir satırda
tutamıyorum harfleri
sana doğru koşuyor kelimeler
soruyorum bu gidiş nereye?
aşk ah aşk diye diye…
Gök güzelim, hele bir eğil
bak ben gelirken sana
kalbim uçup geliyor, ayaklarım değil
gelirken, bir yağmur tanesi oluyor dudaklarım
konmak için çırpınıyor dudaklarına
bakarken sana bir bilsen
gözlerimde sen, gönderimde sen
ben severken seni
bir kuş yükseliyor gökyüzüne
bulutlar dağılıyor birden
umutlar sayfalarını açıyor
mevsimler geçiyor içimden
bir gökkuşağı ısınıyor tenimden
yıldızlar saklanıyor saçlarında yeniden
ben seni severken
gülüşü güzel yağmurlar yağıyor
karamsar dikenler bile gülüyor
toprak gibi kokuyor sabahlar
güneş doğuyor gecelerde
ağaçlar kolkola giriyor bahçelerde
ritim tutuyor kelebekler yavaşça
hür kalbim seni seviyorken tutsakça
ben seni gördüğümde
yükseldi dev bir ilimle sevgin
içimde sayısız açık kitap
satırlarda senin rengin
adını andım, rabbimden diledim seni
özledim, bekledim ve çok sevdim
ey gözlerimin güzelliği
ben diye haykırırken gizlediğim sendin…
Şimdi ben sana neyimsin desem
yürürken durağım
dururken yoldaşım
konuşunca dileğim düşününce gerçeğim
derin sevdam kanatsız meleğim
benim her güzel şeyim
o usta seni çizerken kader sayfama
ben gidiyorum sanmışım kendi yoluma
ve özlemek, ve beklemek ve çoook sevmek seni
aklımdan çıkmıyorsun unutma emi…
YALNIZLIK
ZİŞAN NUR ARDA
Bazen tek sıkıntındır yalnızlık
tek başına bir dünyaya bedel
faniliği unutturur insana
Bu derdin dermanıdır sevgi
sen kendini sevmelisin ki
insanlar da sevsinseni
Unutma ki ataların kahramandılar
çalış ki sen de layık olasın onlara
geçesin onları hayat yolunda
insan insan dedikleri nedir
insanın içinde insan vardır
insan kendini insanla bilir
insan dediğin nedir, bilir misin
yalan dünyanın yıpranmış oyuncağıdır
Yalan dünya temsil etmez seni
sen de bu yalana kaptırma kendini
daha kendine açılamamıştır insan
yalnızlığında bulur kendini
Yalnızlık zor, kalbin yarası ağır
hayatın acımasızlığı tarifsiz
hayat insanı bezdirir her daim
sevgi insanı iyileştirir.
YARALI SAYFA
HÜSEYİN ABİ
Çizdim suratsız beyaza, yüzün kara kalemini
kurşun misali saplandı pak yaprağıma gözlerin
kapatma perdeyi, kirpiklerin ıslak
mürekkep dolu yağmurlarım
eğilsin gece, diz çöksün mercan bakışlı tomurcuklarına
Rüzgar ol, her vakti seherimde
üşüt secdemi, titresin dudaklarım
şükür eylesin lal dilim, saç telin tesbihat
sev / sevme / sevmek
Aksın gecemgündüz ıslak canı tenim
görse /görsen / görsem, ela'yı çalan
kara’ya meftun gölgeli, gözleri mi?
Ezel olsan, ebedî gönül ırmağı
kuru yüreğe ince bir dal açsan, tomurcuk olsan
beyaza yakışan sarıya karışsan papatya olsan
sevmeli /sevilmeli / sevmeye meyletmeli
Üç harflik bir ömür, aşk desen / âşık desen
şiire satır / sazıma türkü /kavalıma soluk
coğrafyanda çoban olsam, kırlar sen koksun
buğday yüzün, ekmek sıcağın
ince belli bardağıma koyu dem olsan
yudum yudum içsin gönlüm, sevdanın ıstırabını
Okursun kitabı hayatım, per per sayfalarım
kifayetsiz gönlüm, toprak olunca sevda tenim.
BİLİYORUM
GÜLİSTAN AY
Biliyorum
hep aynı acıyla baktım ardından,
aynı kaygıyla
bir gün gideceğini bilerek
Niye sevdin, niye kaldın
sorularına cevabım yok
nedensiz ve sonunu düşünmeden...
sadece...sevdim...
Her gidişinin bir dönüşü vardı
biliyorum, biliyordum
aynı umutsuzlukla beklemek ...
her dönüşünün her gidişten
daha çok yıktığını da
biliyorum
Terk etsen de kolayca beni
sevdan terk etmiyor ki
unutamıyorum gülüşünü
bakışını, sarılışını,
acıtıyor her biri
Kaybettiğim umutlara bakıyorum,
sessizce, umutsuzca
bilsem de beni ağlatan şeyin
seni güldürdüğünü..
kalbinin kalbime denk olmasını
diliyorum...
NE FARK EDER Kİ
İMDAT FAAL
Kusur kimde diye, çırpınıp durma
Ha sende, ha bende, ne fark eder ki
Halimizi gidip, ellere sorma
Ha doğru, ha yanlış, ne fark eder ki
Bakıp da görmedin, nice senedir
Cam kırıklarıyla, dolu sinemdir
Terk edip gittiğin, gönül hanemdir
Ha varsın, ha yoksun, ne fark eder ki
Yağmur olsan damlan, üstüme düşmez
Çorak yüreğinde, sevgim yeşermez
Gözün bana kördür, halimi görmez
Ha görsen, ha körsen, ne fark eder ki
Nasibime baktım, aklım almadı
Nefsim prangalı, beni salmadı
Sana dair bende, sevgi kalmadı
Ha sevsen, ha sövsen, ne fark eder ki
Üzerime sela, okunsa bile
Senden bana zarar, dokunsa bile
Bedenime sinen, kokunsa bile
Ha iyi, ha kötü, ne fark eder ki
İmdat’ım geceye not düştün yine
Vefasıza gönül vermek neyine
Kıymet bilmeyende kördür sevgine
Ha haklı, ha haksız, ne fark eder ki…
BİR BAŞKA DÜNYA
SİBEL DÖNMEZ
Bir başka dünya anlayışı, merak duygusu ile dünyaya gelmiş insanlığın bulundukları çevreyi keşfedip benimsedikten sonra zihninin meşgul olduğu yegane konulardandır. Varlığımızı anlamlandırmak bizim için aynı ölçüde önem taşır, nitekim yapılan keşif ve icatlar, bu gün var olan kavramlar ve sanatlar bunun bir kanıtıdır. Siyah varsa beyaz vardır, ataerkil varsa anaerkil vardır. Bir zamanlar ütopya veya bilimkurgu ürünü olarak karşımıza çıkan pek çok olgunun gelişen şartlar ile mümkün olduğunu gördük. Şüphesiz hayal gücü ve merak bizi daha da ileriye taşıyacak. Herhangi bir durumda gelinebilecek son noktaya geldiğimizi her düşündüğümüzde yine yeniden bir zihnin hayal ürünü bize farklı bir kapı aralamaktadır.
Doğal ve kutsal kabul ettiğimiz annelik olgusunun bile kültürler arası değişkenliği bunun en belirgin özelliği. Öte yandan anne denildiğinde hepimizin aklına gelen bir figür var, ne kadar farklı olsalar da yapısal olarak benzerlik gösteriyorlar. Peki annelik ile yönetilen bir ülke, anne ve çocuk sevgisine dayandırılmış bir dini inanış, kızkardeşlik ile yürütülen sistemtik bir iş bölümü desem?
Charlotte P. Gilman'ın "Kadınlar Ülkesi" kitabı pek çok kadın ve annenin acaba mı, sorusuna yanıt veriyor. Fakat eser kadınlardan ziyade, bilhassa erkekler tarafından okunmalı ve özümsenmelidir. Gilman'ın kaleminden çıkanlar popülerleşmiş anlayıştan farklı ve hatta kimileri için rahatsız edici bile olabilir. Bunu anlamak için akşam haberlerine ve gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine göz atmak yeterli. Bu hayalle inanmaya, daha bilinçli bireylerle dolu bir toplumun varolabilmesi için TV ‘lerde sunulan mutlu hayat ütopyalarındansa gerçek ve güzel olanı seçmeye inanabiliriz. Böylelikle varoluş sürecimiz daha kutsal amaçlara hizmet etmiş olur. Bütün ütopyalar dertlerden doğar, toplumsal dertlerin kurtuluş ümidi hayal kurmaktan geçer.
İZLERİ ASİ
BÜLENT BAYSAL
Ay ışığı hüzmen gönle serenat
Yürekten dile akarken heyhat
Sevdiğim vefasız gamında feryat
Çekip gitmelerin izleri asi
İki dağ arası dört duvar dardır
Her karanlığın bir şafağı vardır
Bülbülün feryadı o da bizardır
Kuytu karanlığın izleri asi
Tükenmez dediğin biter nihayet
Tecelli ederse gelir hidayet
Sebebin malumu eder kifayet
Gamlı yüreklerin izleri asi
Öyle bir yorgunum ki sorma gitsin
İnceldiği yerden biterse bitsin
Bir yarın yok ise koca bir hiçsin
Vardan çok yokluğun izleri asi.
AĞAÇ
ELANUR KAYA
Ey, sonbaharda
yaprağını döken ağaç!
kurmuşsun artık, dalın yok
kesmişler, budamışlar, ah
bağın yok,
toprağından koparmışlar
seni besler kökün yok
Ey koca çınarım
sal köklerini derin toprağa
işte o zaman yeniden
kavuşacaksın özüne
Büyü ki biz de yeşerelim
uza ki biz de neşe saçalım
Çınarım, cananım
büyüdün, tohum vaktinden geçtin
ulu çınar oldun güneşin altında
yeter artık güneşe bak
yaprakların yeşersin.
ÇANKIRI
ŞEVKET YAMAN
Çankırı
Sen ki;
Asena'nın sevgilisi,
Âşıkların sesi,
Anadolu'nun nefesisin...
Sen ki;
İşlenmemiş mücevher,
Paha biçilemez gevher,
Yüreğimdeki sehersin...
Sen ki;
Yeryüzünde parlayan yıldız,
Sevgileri süsleyen yaldız,
Asena'sız ve yapayalnızsın...
Sen ki;
Çangra'nın kurgusu,
Özlemin dolgusu,
Kalplere uzanan yolusun...
BİR ARALIK AKŞAMI
ÖMER FARUK MUĞLU
Bizden hangi yollar geçti ise
oradan geçtim
hangi rüzgar esti ise senden
ondandı beklentim
Karanlık bir aralık akşamıydı
bir çıkmazdan diğerine
acıyla sürüklendim
Sende başlayıp
sende bitti bütün düşler
seninle sevinç çığlıkları atıp
seninle son buldu tüm gülüşler
Karanlık bir aralık akşamı
birer birer sönmeye başladı
seninle yanan kandiller
Fonda acı bir ton..
şarkılar,şiirler,serzenişler.