Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

ANNEM

NAZMİ SARAÇOĞLU

Son kez geldiğimde kapıda yoktun

Her zaman durduğun balkonda yoktun

Perdesi çekilmiş camlarda yoktun

Sanki kötü bir şey olmuştu annem

 

Girdim içeriye  yerine baktım

Gezdim odaların tümüne   baktım

Gelen komşuların gözüne baktım

Baktım eş, dost, komşu ağlıyor annem

 

Anladım ki o an Annem gitmişsin

Bu fani dünyaya veda etmişsin

Söylediler bana selam etmişsin

Duydum da  ciğerim yanıyor annem

 

Geldim mezarına yetişemedim

Evladın ben idim defn edemedim

Son kez görem dedim ah göremedim

Bu ukte içimi yakıyor annem

 

O güzel sesinle beni    çağırman

Yanına gelince şefkatle sarman

Mezar taşındaki oyalı yazman

Hala senin gibi kokuyor annem

Bunlar da teselli olmuyor annem.

SOL YANIM

MERAL MERBAĞA

Ey yaralı sol yanım, yaram

acıdan dem yemiş güvendiklerim

dostundan ihanet görmüş

sevdiğinden terkedilmiş sevdam

özlemin hasretinde ciğeri dağlanmış

mutsuzlukta bağrı ateşin közü yaram

 

Kaldır da başını bak halime

yanarken benide öldürdün

iki gözüm iki çeşme zalim

hiçmi acımıyorsun halime

kendine hiç uğruna yazık ettin

değdimi şimdi söyle sen

 

Uğruna kahrolduğumuz

çoktan belkide unutmuş bizi

sense hayla neyin peşindesin

gel unut vaz geç bu sevdadan

derdimi gidenin ardından yıkılmaya

 

Bırak peşini,vefasızda hayır yok

bu saate sonra dönmez geriye

dönsede terk edikleri yok

olsada eskisi gibi olmaz

elbette her akşamın gecesinde

umutlarla sabahı getirir saatler

ey yaralı sol yanım yaram.

BU BENİM ŞİİRİM

MEHMET MUHLİS ŞEPİK

İlhama renk katar yazdığım sözler

Bu benim şiirim bu benim şarkım

Hüzünle neşeyle dolunca gözler

Bu benim şiirim bu benim şarkım

 

Yıkılan düşümü derler bağımda

Kopunca kıyamet gönül dağımda

Bin asra bedeldir gençlik çağımda

Bu benim şiirim bu benim şarkım

 

Geçip giden yıllarım ziyanım olsa

Hasretle özlemle gözlerim dolsa

Gönlümde pişmanlık ebedi kalsa

Bu benim şiirim bu benim şarkım

 

Cemreler düşmezse kışlarım bitmez

Bağımda bülbülüm gülüme ötmez

Kızıltan güneşi umuda itmez

Bu benim şiirim bu benim şarkım

 

Sökemem gönlümden aşkın izini

Ferman kabul etmez saklar gizini

Her mısra sonunda söyler sözünü

Bu benim şiirim bu benim şarkım

DOSTLAR SAĞOLSUN

ZEYNEP SÜMER

Varsın ne derlerse desinler bana

Kendimi erittim dostlar sağ olsun

Gülümseyip geçiyorum cihana

Ruhumu arıttım dostlar sağ olsun

 

Teselli neyler ki kalpte sızıya

Deli gönül gemi aldı azıya

Gönüllü katlandım ben bu yazıya

Ölüme sırıttım dostlar sağ olsun

 

Kıymet bilmeyene çok değer verdim

Ne bir gün incittim ne biraz yerdim

Öyle böyle değil ben tam severdim

Ömrümü çürüttüm dostlar sağolsun

 

Buz kessin isterse çektim elimi

Kötü söz demedim tuttum dilimi

Seve seve büyüttüğüm gülümü

Dalında kuruttum dostlar sağolsun

 

Çile deryasında “yüzme, dur” dedim

Ağız torba değil "büzme, dur" "dedim

“Boş yere kendini üzme, dur” dedim

Kalemi yürüttüm dostlar sağolsun

 

İhanet ettiler sesim çıkmadı

Rüzgar ağaçları böyle yıkmadı

Bu Zeynep boşuna sizden bıkmadı

Ayağı sürüttüm dostlar sağolsun.

BİZİM NE HADDİMİZE

ADNAN ÖZKAN (YANIK SEVDALAR)

Dilersen gülşen kılar, arzı abadedersin

Dilersen harab eyler, arzı berbad kılarsın,

İman ettik amenna, mülkün sahibi sensin,

Mülküne sahip çıkmak bizim ne haddimize.

 

Senin kudretindendir güneş-ay doğuyorsa,

Senin rahmetindendir kar-yağmur yağıyorsa,

Senin hikmetindendir leylnehar oluyorsa,

Yıldızları batırmak bizim ne haddimize.

 

Akıl dersem sınırlı, ancak kendine yeter,

Vicdansız yol alınca olur şeytandan beter,

O karanlık zor günde bize nurunu göster,

Merhametin olmazsa bizim ne haddimize.

 

Hikmeti ve ilimi yükleyensin kaleme,

Ne varlıklar yarattın ibret diye aleme,

Aşkını nakşetmişim şu biçare sineme,

Sen yakmazsan o nuru bizim ne haddimize.

 

Özkan der; aşka gelip şevk ile yazıyorsam,

Gittiğim her kapıda izini sürüyorsam,

Sana olan kullukta çareyi buluyorsam,

Bize aratan sensin, bizim ne haddimize.

BENİM BABAM VAR YA?

MERAL YAĞMUR

Hayatın rehberidir baba... Güçlü hissetmenin en temel kaynağıdır. Merhametin ocağı, çarenin kucağıdır insan hayatında. Varlığı ile güveni garantilediğimiz, boşluğunu asla dolduramayacağımız en emniyetli limanımızdır babamız... Nazımızla nazlayan, keyfimizle huzurlanan, hüznümüz ile kederlenen, ruhu evladına endeksli emsalsiz bir değerdir baba...

İnsan doğduktan sonra hayatındaki ilk örnek babadır. Baba olmak çocuğa güç ve güven duygusu kazandırmaktır, baba olmak evin, ailenin ve çocuğun koruyucusu olmaktır. Baba olmak özverinin, cesaretin, selâmetin ilk adresidir.Çocuk için baba, onu her türlü tehlikelerden koruyan, kaygı ve endişelerinden kurtaran bir kahramandır. Çocukların hayata sağlıklı bir pencereden bakabilmeleri, hem sosyal hem de duygusal ilişkilerinde mutlu olabilmeleri için babalarıyla sağlıklı bir ilişki geçirmiş olmaları mutlak bir süreçtir. Her ne kadar doğumdan itibaren bir çocuğun gelişimi için annenin önemine sıklıkla vurgu yapılsa da babayla kurulan iyi bir ilişkinin, özellikle bir çocuğun gelişimini duygusal, fiziksel ve psikolojik anlamda koruduğu, geliştirdiği yadsınamaz. Hattı zâtında, insanın kendi öz benliğini sapasağlam inşa edendir baba. Ve her baba çocuğuyla bu frekansı yakalamakla mükelleftir bana göre. Zirâ hakikatte ailesine sıdk ile bağlı fedâkâr bir babanın arkasında bıraktığı en has mirası, maddi- mânevi değerlerle nakş'ettiği evladıdır. Dış dünya ile başa çıkmak yine baba ile mümkündür. Baba dış dünyadaki kuralların bir temsilcisi ve onları çocuğuna öğreten kişi olarak, kendi yaşam anlayışıyla çocuğu için hayatla ve dünya ile baş etme konusunda gerçekçi ve pozitif bir örnek teşkil eder. Bir çocuk için ilk idol babadır. Bu yüzden çocukların birçoğu kendilerine babalarını örnek alırlar.

Babalarıyla ilişkilerinde doyuma ulaşmış olan çocuklar, ileride kendine güvenen, uygun insan ilişkileri içerisinde bulunan, insanlarla seviyeli yakınlık kurabilen, duygusal anlamda sağlıklı tepkiler verebilen yetişkinler olarak büyür.Baba; aynı zamanda otoritedir, genelde annenin şefkat ve merhamet yüklü yaklaşımına karşın babanın otoriter tutumu sınırlarını öğretir çocuğa, onu hayatın zorluklarına hazırlar. Yani bir çocuk için baba her şeydir, güvendir, kuvvettir, dayanaktır.Babamız yanımızdaysa korkmayız biz, güvende hissederiz kendimizi, çünkü baba özgüven, cesaret, yaşam karşısında güçlü olma duygularını besler.Babaların her sözü, eleştirisi, övgüsü farklı bir yankı uyandırır çocukların hafsalasında; çünkü cinsiyeti ne olursa olsun her çocuk için babayla geliştirdiği ilişki çok önemlidir. Bu noktada babaların son derece özverili olmaları, sabırda ve fedâkârlıkta hassas tutumları önem arz eder.

Eğer bir baba evladına değer verir, özel olduğunu, sevildiğini hissettirirse, ilerde yetişkin bir birey olarak yaşayacağı ilişkilerde aynı duygu zenginliğini yaşayacak ve yaşatacak modeller olarak var olacaktır toplumda.

Erkek olsun kız olsun her iki cinste etkili bir babaya muhtaçtır. Babanın gücünü, varlığını ve desteğini hissetmek isterler. İyi bir aile babası çocuğun hayatını şekillendirir. Zirâ çocuğun uyumlu psikolojik gelişiminde güçlü ve sevgi dolu bir baba vazgeçilmezdir. Bu nispette erkek veya kız çocuğunun cinsel kimliklerini kazanmalarında son derece etkili rol model babadır. Hiç duydunuz mu bilmem ama, bir söz vardır halk arasında sıkça söylenir " kurt ulusundan gördüğünü yapar"...Babanın duygusal ilişki kuramadığı, konuşamadığı, sohbet edemediği, evladıyla yakın ve sıcak iletişim kuramayan ve hâkeza; baba ilişkisi yeterince gelişmemiş, babayla gerektiği gibi muhatap olamayan çocukların özgüven sorunu yaşadıkları bir gerçektir.Üretken babalık yapanlar, çocuklarının bakımına, sosyal, duygusal, zihinsel ve fiziksel gelişimine önem verirler. Böyle bir babalık için ahlaki gelişim ve tecrübe olması gerekir. Bu nedenle, babalık yapacak kişinin, üretken baba olmasında kişinin nasıl bir aile yapısından geldiği, babasının aile içerisindeki rolü, annesinin genel kültür ve görgü seviyesi, iş ve eğitim hayatı, kendi hayatını ve benliğini nasıl anlamlandırdığı önemli etkenlerdir elbette.

Diğer taraftan değişen yaşam koşulları, daha iyi yaşama isteği, başarı, güç, maddî imkanları iyileştirme çabası; kimileri kariyer basamaklarını hızla tırmanmayı hedeflerken, kimisi de ekonomik gücünü geliştirmeye çalışıyor. Modern çağın olumsuz getirisi olan yoğun koşuşturma da cabası.Hal böyle olunca çocukların en çok ihtiyaç duydukları vakit ve İlgiye yeterince zaman kalmayabiliyor.Fakat ne olursa olsun, sonuçta kız evlat, erkek evlat fark etmez. Her ikisi de öz güven sahibi olmayı, çabalamayı, hayata sağlıklı gözlerle bakmayı, duyguların basıncından uzak daha akılcı düşünmeyi babadan öğrenirler. Yani demem o ki sevgili babalar, müstakbel baba adayları, hatta aday adayları, çocuklarınızla daha çok vakit geçirin. Birlikte bir şeyler yapın. Meselâ sinemaya gidin ya da bir deniz kenarına, bir dereye, ne bileyim bir su birikintisi dahi olabilir... Alın oltanızı, oltanız yoksa bile uzun bir çubuk edinin, ucunda uzunca ip olsun haydi balığa... Hiçbirini yapamıyorsanız akşam yarım saat de olsa onlarla oynayın, nasıl bir gün geçirdiğini sorun, problemlerini dinleyin ve en önemlisi her fırsatta onları ne kadar çok sevdiğinizi söyleyin. Değerli hissettirin, aranızda güven oluşturun, cesaret ikliminde okşayın. "Benim babam var ya" diyerek başlayan hamaset cümleleri kurmasına izin verin. Aksi halde, yalana baş vuran, gizli-saklı işler yapan ve üstesinden gelemedikleri sorunlarını çözmek için yanlış yollara, yanlış kişilere müracaat eden problemli bireyler olarak çıkacaktır karşımıza.

Yazacak o kadar çok şey var ki aslında. Babalığı anlatmak, baba olmayı yazmak diğer cihetten babaları anlamak, içselleştirmek öyle uzun ki. Bitmez, tükenmez, varlığı yokluğunda dahi kalıcı olan değerlerimizdir babamız. Son noktayı koymadan evvel sevgili babamın nezdinde tüm babaların, bir gün ile sınırlandırılmayacak babalar gününü kutluyor, ahirete göç edenlere rahmet diliyor, hayatta olanları ise saygı ve hürmetle selamlıyorum...

ANNEMİN GÜNÜ

METİN ÖZDOĞAN

Bugün tüm annelerin anneler günü

tüm annelerin anneler günü kutlu olsun

ne güzel çocuklar, annelerini öpecek

anneler çocuklarını öpecek

anneler çocuklarını kollarına saracak

çocuklar annelerini kollarına saracak

anneler çocuklarını koklayacak

çocuklar annelerini koklayacak

 

Annem yok ki onu öpeyim o da beni öpsün

beni kollarına sarsın, evladım diye sevsin

beni koklasın ben de o kokusunu içime çekeyim

yok ki benim anaaaaaam, yıllar oldu gideli

yanına gittiğim de beni duymuyor

beni görmüyor, beni kollarına saramıyor

ben de saramıyorum

 

Ancak mezar taşını sarıyorum kollarıma

annem diye üstündeki otları topluyorum

annemin kokusu diye toprağını kokluyorum

göz yaşlarımı silemiyor

annemin toprağına damlıyor göz yaşlarım

ama anneciğim olsa silerdi

o güzel elleriyle gözümün yaşlarını

şair olmasa şiir olmaz şiir olmasa şarkı olmaz

şiir yazmaya çalışan kendi kendini kandıran.

ŞİKAYETÇİYİM TANRIM

EBRU TAŞDEMİR

Mahkemeler kurulsun Tanrım.

Davacıyım çiçeklerim katledildi. Kısas istiyorum senden ya da çiçeklerimi tekrar yerinde görmek.

Mevsiminden önce ölmeyi hak etmedi onlar.

Şimdi toplayabildiklerimi kurtarmaya çalışıyorum merhametsiz ellerinden. Eski tozlu bir kitap arasına topladım onları. Çiçekler bile ölürken, merhametli birinin elinden olsun isterler sonlarını. Dokununca koku bırakırdı çiçeklerim, sen çiçeklerimin katili bunu nasıl başardın?

Çiçeklerimin ellerinde koku bırakmaması ne büyük bir kayıp senin için! Ama bunu delil sayıp sakın inkar etme, gördüler sen talan ettin. Kendi savaşını bahçeme taşıdın...Hem tekmeledin onları hemde ilahiler söyledin.

Sen sandığım gibi Tanrı dostu değilsin.

Tanrının çiçeklerle bir derdi yok, bütün kutsal kitaplarda yazar, okudum, bilirim. Ama senin kutsalın ne, inandığın kim bilemedim...

YAŞAM...

SABRİ CEYHAN

Yığılıp kalıyor bir beden

ve gök, yerle yeksan oluyor peşinden...

 

Arşa uzanıyor rahmet uman

ve yeryüzü kükrüyor bu yolculuktan...

 

Son nefes bu diyor inanan

ve cihan boğuluyor ardından...

 

Elveda diyor bir yaşamı bırakan

ve alem göçüyor ardından...

 

Yıldız kayıyor bir dilek tutamadan

ve hayaller düşüyor gökyüzünden...

 

Gün akşama kavuşuyor durmadan

ve zifiri bir geceye kucak açıyor insan...

 

Dünya dönüyor bir yalanın ardından,

ve insan yaşama tavaf ediyor anlamadan...

 

Gelmiş geçmişi aynı yaşıyor beşer denen yaratılan

ve hiç ders almıyor onca nasihatten...

 

Cihan bir güzergah kaderde yazılan

ve insan cambazlık yapıyor sıratı düşünmeden...

AYNAMDA YANSIYAN GÜNEŞ

AYŞEGÜL ORAL

Fikir, terim anlamı olarak düşünmek ve düşünce yapısı olarak anılsa bile benim için sonsuz bir vadideki tarifsiz yankıdır.

Düşünceler birer ses örgüsüdür benim dünyamda ve bakış aynamda, fikirler aynaya çarpıp etrafta raks eden kelebeklerdir. Düşünce etrafta kaybolup giderken, yankı dalgalar ile yayılır, gittiği yere çarpıp geri gelir. Kelebeğin lambaya, ateşe dönüşü gibi bir güzelliği tarif etmeye kalkar.

İnsanın fikre sahip olabilmesi için farklı bakabilme, baktığını kavrama ve kavradığını harekete geçirme özelliklerini gün yüzüne çıkarması gerekmektedir. Tıpkı boş kamışın rüzgârda ıslık çalması gibi.  Ses yok ise yankı da yok...

Doğduğumuz ilk andan beri çabalarımız bitmek bilmemiştir, her an bir şey öğrenebilmek için adım atmışızdır. Önce emeklemişiz sonra ayağa kalkıp yürümeye başlamışız ve elimizden tutan birileri olunca ne de kolay kalkabilmişiz düştüğümüzde. İnsan kolundan tutacak birileri olunca ayağa kalkıp sesini çıkarabiliyor. Bir süre sonra kendi düşüncelerimizi dinlemişiz onlara yer vermişiz hayatımızda. Düşündükçe daha da kapanmış sanmışlar insanları oysa düşünceleriyle münakaşa içerisindeymiş insanlar. Düşüncelerimiz nüksettikçe daha fazla fikir sahibi olurmuşuz. Geçen günlerin öğrettiği gerçeklik budur şüphesiz.

Fikirler ile gelişen bir gerçek sezgiye dayanır. Sezgi tecrübeden akıtılan bilgidir. Her yenilgi yeni bir tecrübedir. Fikirler yenilgilerden ve zaferlerden doğar. Fikir düşünceden doğar, tecrübeyle harmanlanır ve nihayetinde sonuç yaratıcı olur, çamur yetenekli ellerde bakmaya kıyılmaz bir şahesere dönüşür. Ve elindeki çekici fırlatıp ‘’ Ne duruyorsun, haydi konuşsana.’’  diye haykırası gelir sanatkârın.

Her şeyin var olanın bir yansıması olduğu bir gerçektir. Bizler bu sonsuz güzelliğin yansımasının akislerini vücuda getirmeye gayretliyiz işte. Bunun içim fikirlerin vücut bulması için de Yaradan’a yakın olmak, bu sonsuz sanattan haberdar olmak gerekir.

Akıp duran ve bizi de önüne katıp giden zaman seli gösteriyor ki dünya sahnesinde birer oyuncuyuz. Bunun için de sahnede basit birer figüran olmak yerine başrol olmak bizden istenilendir. Bunun için de günlük hayatın gidişatında sadece seyirci olmakla yetinmeyeceğiz. Sahaya, sahneye inip en iyisini yapmaya gayret edeceğiz.

Fikirlerimizin her zaman özgür olmasını arzu ederiz. Gerçek hayatta söyleyemediğimiz her şeyi kaleme ve kağıda dökeriz. Sonsuz yaşamak isteriz olabiliyoruz ki bu mümkün değildir, belki bunun yolu fikirlerimizin ölümsüzlük kazanmasıyla ilgilidir. Bunun için fikirlerimizin güçlü ve kalıcı olması önemlidir. Aynı zamanda insanlığın hizmetine sunulmuş güzel örneklerin varlığı fikirlerimizin vücut bulmuş halidir. İyilikleri çoğaltmak önemlidir, kötülükleri bitiremiyor olsak bile. İşte kışta baş veren kardelen gibi zorlukların üstesinden gelerek insanlığa faydalı işler yapabileceğiz.

Benim için fikirlerle gelişen ve emekle yoğrulan her bir gerçek paha biçilemez değerdedir çünkü fikre giden yolda sezgi, sezgiye giden yolda tecrübe, alın teri, yaşanmışlık ve emek vardır. Her gerçek benim için yeni bir tecrübe yeni bir yaş yeni bir yolu temsil eder. Bunun için de inanıyorum ki çok güzel bir gelecek beni beklemektedir.

BEN, ZİŞAN

ZİŞAN NUR ARDA

14.yaşımda kendimi 10 yıl sonra çok yorucu geçen bir üniversite hayatından sonra diplomasını eline almış, bütün sınavlardan alnının akıyla çıkmış ve mesleğini eline almış idealist bir polis olarak düşünüyordum.

Küçüklükten beri polis olmak istiyordum: 10 yıl sonra ise bu hayalime kavuşmanın mutluluğu içerisindeyim. Meslekte henüz çok yeniyim, benden çok daha tecrübeli olan polis meslektaşlarımdan yeni şeyler öğreneceğime çok eminim. Bu bana çok heyecan veriyor. Zaman ilerledikçe daha güzel şeyler yapacağımı düşünüyorum. Her fırsatta kendimi geliştirmeyi düşünüyorum. Şimdi maddi durumum da gelişti, eskiden böyle bir maaş alacağımı söyleseler inanmazdım.

İlk olarak aileme hediyeler aldım, sonrasında nef stadyuma bir sürü bilet aldım; bu biletleri stadın önündeki insanlara dağıttım. Kazandığım paranın dörtte üçüyle beni bugünlere getiren anne babamın maddi durumuna yardım ettim. Her zorluktan, kötü sözden, başarısızlıklardın etkilenmeden ailemin desteğiyle hayallerimdeki, istediğim mesleği elime aldım.

Bundan sonra bana düşen görev emeklerimi zayi etmeden mesleğimi layıkıyla yerine getirmektir.

Bakmadan Geçme