RUBAİLER-7
BEKİR OĞUZBAŞARAN
Neyim Ben?
Ömer Demirbağ'a
Âdem'le Havva'dan beri dünyadamihmanım ben
Yasak meyve yediğim için çok pişmanım ben
Nefsle şeytan, rūhumlaHalîfe-i Rahman'ım ben
Ahsen-i Takvîmüzre yaratılmış insānım ben...
*
Vanlı Âşık Celâlî ( Celâl Yenitürk )
Sazı, sözü ile Âşık Celâlî
Yürek közü ile Âşık Celâlî
Baş gözünden daha iyi görmekte
"Gönül Gözü" ile Âşık Celâlî...
*
İzler
Sabâhı öğle, ikindi; akşamı gece izler
İlgiyi bilgiyle fikir; harfleri hece izler
Kalıcı söylemek için, bin kerre düşünmeli
Dağ başlarında bulunur, derin ve yüce izler...
*
Gün
Döne döne bir gün de sıra sana gelecek
Dünyâhayâtı yalan, ölüm şaşmaz bir gerçek
Ödevini hatırla, elden koma tedbîri
O gün gelmeden önce, nefsini hesâba çek!
*
Yazmak
Tefekkür, bir kuyuyu kazmak gibi...
Okumak, tüm sırları çözmek gibi...
Yazmayı kolay bir iş mi sanırsın?
Kıyısız bir denizde yüzmek gibi...
BİR BAHAR GECESİ
MERAL ERBAĞA
Bir bahar gecesiydi Bursa sokakları
şiddetli lodos ve yağmur damlacıkları
süzülüyordu gül yapraklarına
yalnızlığın hasreti kokardı derinden
saçımın herbir teline inceden
Karanlık gözyaşımı yalayıp
sızdırıyordu buğulu buharlaşan
yolunu gözleyen odamın camında
sen bir bahar değil, cihanın
dört mevsiminden yağan yağmurdun
Sen gecede fırtınalara yakalanan
limanını kaybeden yelken gibiydin
gönlünün okyanusunda
sahil kıyılarında vurulmuş ölü balık,
çaresizliğimin çaresiydin düğümlenen
çözülmeyen engelimin yaralı umutları
dikeninle kanlı kavgamın çiçeğiydin
Seni eksik şiirde şarkıda arayıp
roman sayfalarında sil baştan yazıyorum
adına ağıt yakıp beste yazıyorum yarınsız
çocuksu kavgamın hayallerinde
o bitmeyen tozlu gecelerimin
kaybolmuş karanlık şehrin sokaklarında
ve umudu yitirilmiş yarının güneşin
özgür çocukların temiz yüreğinde
ve o yitirilmeyen hayallerimde.
HASRET YARASI
MEHMET MUHLİS ŞEPİK
Sevda zindanına düştüm düşeli
Ağlatır gönlümü hasret yarası
Derbederdir yüreğim sanma neşeli
Dağlatır gönlümü hasret yarası
Cenneti yaşadım badem gözünde
Şifalar sunardın her bir sözünde
Derde derman aramıştım özünde
Çağladır gönlümü hasret yarası
Sensizlik ömrümden uzun gelirken
Hayalin düşümde böyle gülerken
Diz çökmem cihana seni bilirken
Bağlatır gönlümü hasret yarası
Karun servetinden fazladır sevgim
Özlemi haykırır dilimde ezgim
Vuslatı hisseder içimde sezgim
Eğletir beni gönlümü hasret yarası.
İNSANLARIMIZ
ARZU ALPDEĞER
Açlığın esiri olmuş insanlar
bir gram huzur çok gelmiş heybelerine
bir tasa sığmamış umutları,
bardağı taşıran son damla ekmeğin savaşı
Ah ki öylesine büyülü öylesine aşk
öylesine hırçın bir dalga ki yaşamak…
nefes almak mesela, göğe bakmak parasız
toprağa basmak, rüzgara değmek
düşündükçe sevinçten delirecek oluyorum!
güneşte yanmak, yağmurda ıslanmak
durmadan gülmek delice.
dudak benim, diş benim kardeşim!
çirkinlik de güzellik gibi insanın solundan gelir,
aynı yolun yolcuları
Nedir bu bedende titreyiş ruhta endişe
mutsuz uyanan kara kuşun yediği
arının iğnesiyle canı yandığı gibidir
mutsuz uyanan bir insanın yediği bal…
Üşüyorum gördükçe,
çatık kaşlı, dudakları büzüşmüş,
elmacık kemikleri gözlerine kaymış insanlar
kim güzelliğe bürünmüyor ki gülünce?
Mesele açlık, yokluk, tutsaklık, şaşırmışlık mı?
bence sadece ne olduğunu adını
bedenini, ruhunu ve aklını unutmak
insanoğlu dünya için değil,
dünya insanoğlu için yaratıldı…
bunu bilmemek yaratıcının verdiği akla
ihanet etmek değil mi…
hadi uyanalım..
günün ismi yeniden diriliş olsun.
AYNAM
OSMAN ERDAL
Aynam bana bugün başka bakıyor
Yüz vermedim diye darıldı mı ne?
Bilirim kafayı bana takıyor
Etrafım kederle sarıldı mı ne?
Bak şairi sakın susturma dedim
Ömrümü köşeye kıstırma dedim
Beni bana yaşlı gösterme dedim
Söylediklerime kırıldı mı ne?
Değişiverdi yüz hatlarım diye
Defterini dürüp katlarım diye
Kendime bakınca çatlarım diye
Korkudan yüreği yarıldı mı ne?
Kim dost kim düşmandır biliyor yüzüm
Artık her sözüme geliyor yüzüm
Bu işte bir iş var gülüyor yüzüm
Sanki yeni tuzak kuruldu mu ne?
Her halimiz bizim bize özeldi
Varlık hiç içinde öyle güzeldi
Bana bakışları sanki düzeldi
Aynam özden öze vuruldu mu ne?
YARALI GÜVERCİN
İSMET BOZKURT (DİLSİZ KALEM)
Uçuyorken gökyüzünde sevdaya
Sağlam dala konabilmek zor şimdi
Kırık kanat dalıverdim rüyaya
Kurşun yemiş güvercinim yâr şimdi
Şu felekten alabilsem öcümü
Kahve gözde yitirdim ben gücümü
Buza kesti dört mevsimin üçünü
Her gün yağar Ağustosta kar şimdi
Bîhad oldum hak yoluna varmaya
Alıştım ben karşılıksız vermeye
Nazar ettim uçup giden turnaya
Gören gözüm âmâ oldu kör şimdi
El uzattım sırla dolu evla'ya
Göçer oldum bir efsunlu hülyaya
Eremedim gönlümdeki Leylaya
Bârân damlam yüreğimde kor şimdi
Sevgi ekip küfrân biçtim ömürden
Kara kader, kara çıktı kömürden
Zalim yürek daha sertmiş demirden
Ezilmemiş bir can kaldı vur şimdi.
Sefa sürüp eğlendiğim şan bitti
Soluduğum nefes bitti, can bitti
Damarımda deli akan kan bitti
Zaman bitti daha gitme dur şimdi.
Bulamadım senaryoda rolümü
Bana çıktı hep acıklı bölümü
Kimi zaman sever oldum ölümü
Gerçek dünya iki metre dar şimdi.
ZORDUR
EREN KORKUT
Zordur ki o kadar hayat
kiminin taştan çıkardığı sudur
kişinin acı dolu kaderi
kiminin alın teri olur
Kaçmak isteyip kaçamazsın
kaçıp da kurtulamazsın
hep bir yol ararsın
kafanın içinde gezer karamsarlık perileri
Ya hak etmiyorsam
hapishane mahkûmu gibi özgür yaşamı
gözlerimde akan binlerce yaşı
sevdiklerimin baktığı acı dolu bakışı
Yaşamak mı benim esaretim
olmayan sevgim olmayan cesaretim
sevdiklerim sadece sefaretim
açarlar kapısını kafesimin.
BEN, KENDİM VE ON YIL SONRAMIZ
AYŞEGÜL ORAL
Bundan on yıl sonra kendimi daha güçlü görüyorum. Hayatına bir şeyler katmış bir birey, aldığı bütün derslere rağmen umudunu kaybetmemiş aksine daha da umutlanmış, sonların mutlu olmadığını öğrenmiş bir birey... mutluluk ve son kelimesini Dostoyevski birbirine yakıştırmamış olacak ki " Bir yerde son var ise orada mutluluk yoktur." Demiş. Naçizane fikrim her masal mutlu sonla biter ama ,her hikaye mutlu son ile bitmez bir canlının sonu olacağına göre ; bazı hikayeler mutsuz son ile bitmeli
On yıl boyunca bir sürü insan hayatıma girip çıkacak, onlarca tecrübe kazanmış olacağım ama her iyiliğimden nasibimi aldığım için sanıyorum ki bu insanlar için fazla fedakar ve sadık biriyim. İnsanların hayatına dokunmayı isterdim daha doğrusu insanların değil çocukların, çocukluk zamanlarımız korkularımızın en baskın olduğu yaşlarmış, insanlar yaşı büyüdükçe korkularını içinde saklar ve maske takarmış çünkü diğerlerinin korkularımızı zaafımız olarak kullanmasından korkarmışız. Bir insanın gerçek yüzünü görmek için güven kazanabilmeniz gerekiyor. Umarım hayatıma giren insanlar şimdinin aksine güvenimi kazanmış olur. Bu dünyada ne kadar gamsız ve kötü biri olursanız o kadar var olursunuz sanırım ben var olmayacağım...
Her seferinde bile bile güvenirim insanlara ve hep aynı ladese gelirim ama korkarım ki durum on yıl sonra aynı olmayacak... Dünyayı değiştirmeyi istiyor isek önce kendimizden başlamalıyız demişti bir filozof sanmıyorum ki insanlar kibir ve kötü duygularına zincir vuracak aksine yıllar geçse bile değişmeyen tek şey insanların çeki düzen veremediği davranış ve duyguları olur. Hangi mesleği yaparım bilmiyorum ama her ne mesleği yaparsam yapayım severek yapacağıma inanıyorum. Her şeyimi kaybederim fakat sevgi ve saygımı kaybedeceğimi düşünmüyorum. Geleceğimin parlak olması için çok fazla fedakarlık yapıyorum ve emeklerimin karşılığını almak ömrüm boyunca aldığım en güzel hediye olur. Hayallerim gerçekleşse bile alçak dağları ben yarattım triplerine girmeyeceğim diğer insanların aksine ...
Hayatta elli kere düşseniz elli bir kere kalkmanız gerekiyor. Bende her düştüğümde bu sözleri kendime hatırlattım ve önümüzdeki yıllarda bu değişmeyecek. İlerde nerede ne yaparım bilmem fakat hasbi duygularımı kaybetmeyeceğime çok eminim.