AZ GALDİ ÖLÜM
NAZMİ SARAÇOĞLU
Yaylilar geçidi arğaya bindim
Sesimi etmedim orada dindim
Yaylicidan yağli gırbaçi yedim
Her yerim çıbardi az galdi ölüm
Ğızekle tepeden yağ gibi gaydım
Altıma minderi loplari goydum
Ğızegım devrildi yıldızlar saydım
Her yanım cızıldi az galdi ölüm
İskeleye gettım denıze girdim
Üstüme o pişik gumuni
serdım
Deyazı geçtım orda boğuldum
Nefesım kesildi az galdi ölüm
Elma ğıslamağa
Duvara çığtım
Etrafi dört gözle gözledım bağtım
Eyağım gaydi duvardan ağtım
Sanki belım gırıldi az galdi ölüm
Sözde oynamağa tarlaya gettım
Melikani alıp havaya diktım
Melikan düşerken havaya bağım
Gözüme bi battı az galdi ölüm
Karpiti suli çuğura attım
Üstünü teke ile gapattım
Delige ağaçla ateşi tuttum
Yüzüme patladi az galdi ölüm
Ğızekle asfalta caddeye çığtım
Araba geli mi diye bi bağtım
Sağa dönüm dedım sinyali yağtım
Araba bi çarpti az galdi ölüm
Ele gar yağmişti o gün bu Vana
Temızlemağ için çığmiştım dama
Tam ğeber verecağtım ki anama
Eyağım bi gaydi az, galdi ölüm.
GÖZYAŞIM GECEYE AKSIN
TOPRAK DONMUŞ
Ağlamak istiyorum bu gece
şişen kalbimin şişkinliği iner mi bilmem
“Ağlama ne olur, kıyamam!” diyorsun
Gözyaşlarımın sebebi sensin
unutuyorsun ve kandırıyorsun kendini
bırak, efil efil yağan yağmurlara karışsın
feryat edip dökülen gözyaşlarım
Ağlamak istiyorum bu gece
sıcak temmuz ayında
üşüyen yanaklarımdan süzülsün
isyan eden damlalar
paramparça ettiğin kalbimin varlığı
yine bir eylül yaprağı misali;
aciz bedenimden dökülsün
göğsümde sıkışan sevdanın
ve boğazımda düğümlenen isminin
zehrini tadıyorum bu akşam…
Bırak süzülsün kuşun, hüzün sokağına
ağlamak istiyorum bu gece
yaşanan onca düşün kararmasına,
koklamaya doyamadığın saçıma
düşen aklara ağlasın gözlerim bu gece
Çare olur mu yaptığın ihanete
vefasızlığa ve nankörlüğüne
onarır mı göğsümün tam ortasında
açtığın kocaman aşk çukurunu,
yıktığın umutlarıma derman olur mu
bilemem…. yine de…
hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum bu gece.
ŞEHRİ VAN’IMA
EROL ÇELİK
Şan katarsın ata yurdum şanıma
Can dediğim toprağıma canıma
Vanlılar günümden şehri Van’ıma
Edremit Tuşba’ya selamlar olsun
Gitmezsem sılama her sene yazın
Gönlümü karartır bir garip hüzün
Kurtuluş günümde destanlar yazan
Çaldıran Erciş’e selamlar olsun
Hasretim Erciş’in üzüm bağına
Dik duran heybetli Erek dağına
Keledoş yemeği, uşkun, cağına
Başkale, Çatak’a selamlar olsun
Bilse de dalgalar engeldir aşka
Tamara sevdası başkaydı başka
Van gölü almamış olsaydı keşke
Akdamar, Özalp’a selamlar olsun
Hayranım gardaşım diyen diline
Bir selam vereyim Erçek gölüne
Şeytan köprüsüne İpekyolu’na
Gürpınar Saray’a selamlar olsun
Bend-i Mahi Balık bendi Keşiş’e
Muradiye Cumhuriyet Maraş’a
Bahçesaray Van kalesi Gevaş’a
Emrah’a Selvi’ye selamlar olsun.
ŞAHLANIR
TUTKU SAVUR
Anarşist duygularla beslenen ruhum
fırtınalara meydan okuyor bu asırda
gizemli cenin pazarında, sancıyla doğuyor şiir
memleket katranlı, mana arayışında insanlar
nereye gitsem, peşimden ayrılmayan hüzün
Solumda kalp fırtınası, sağda özleme iç çekişler
ruhumun derinliklerinde kara bulutlar
yaşamıma damla damla zehir katıyor,
gözlerin beni her akşam sarhoş eden liman,
göğsün sığındığım sessizlik kıyısı,
ümidimse denizin derinliklerinde çakılmış
bir yosun gibi çaresiz çırpınıyor
Gökyüzüne yayılan devasa şavkın
dünyanın naaşına ışık saçıyor yavaş yavaş,
bulutlar muhayyele… gökyüzünde vals yapıyor
sevdalılar aşklarını nadasa bırakmış… bekleyişler…
ve heybemde gizlenmiş minnacık tomurcuklar
öptükçe dudağının kıyısında şahlanıyor.
DÜNYA HERKESİN DÜNYASI
ADNAN ÖZKAN
Tek bildiğim sahibi Hak!
İnsan emanetçi Burak,
Ayrımı - gayrımı bırak, ,
Dünya herkesin dünyası…
Çalışanlar rahat eder,
Çalışmayan dara gider,
İsyan eden nara gider,
Dünya herkesin dünyası…
Yaşar Gök kubbe altında,
Toprak vardır hilkatinde,
Kaderi Hakkın katında,
Dünya herkesin dünyası…
Ne Zengine tapuludur,
Ne zalime kuruludur,
Fani kulların yoludur,
Dünya herkesin dünyası…
Güneşimiz-ayımız bir,
Yer altında fayımız bir,
En son bize olur kabir,
Dünya herkesin dünyası…
Varlıklardan farkımız ne,
Gerek var mı onca kine,
Kulak verin beyler dine,
Dünya herkesin dünyası…
Fark eder mi siyah –beyaz
Yaratan Hak, beynine yaz!
Kayıran insan olamaz,
Dünya herkesin dünyası…
Şol Özkani, yazar durur,
Niye ki bu ücub-gurur,
Birgün sana mezar olur,
Dünya herkesin dünyası…
YÜZSÜZ UMUDUM
BERFİN IŞIK
Gönül dert umanı ey yâr
harım sönmüyor
bir bilsen nasıl
yüzsüz umudum var
kışım bahara
dönmek bilmiyor
Yürek sancılı gönül
dertlerle mustarip, zar
yüzüm tebessüm görmüyor
elde biliyor âlem de görüyor
ömürde kaç mevsim var
güz hep başa sarıyor
Bozkır misali gönlümün
teli olmuş ahu zar
dil hun gönül bir türlü
susmak bilmiyor.
GAYRI
CİVAN KAPLAN
Kulak asma halim pek de hoş değil
Bir günüm bir günü tutmuyor gayrı
Üşüyorum hava soğuk kış değil
Kalında giysinsem yetmiyor gayrı
Feryadım figanım göğe çıkıyor
Beni dertler değil gurbet yıkıyor
Tabipler elimden bezip bıkıyor
İğne ilaç fayda etmiyor gayrı
Kötü kader beni ele doladı
Göz yaşımı aldı küle buladı
İrem bağlarıma tırtıl taladı
Zapt etti köşkümü gitmiyor gayrı
Ne marifet kaldı nede meziyet
Bıldırkinden kötü bu yıl vaziyet
Kötü çıban tatlı cana eziyet
Bir değil beş değil bitmiyor gayrı
Kim gelse davulu tersine döver
Kargaya da sorsan yavrusun över
Yiğitlik güzellik boşmuş meğer
Hiç bir şeye kafam yatmıyor gayrı
Civan'ım da der ki aktım duruldum
Var gücümle dost ipine sarıldım
Ben beni bilirim hayli yoruldum
Atardamarlarım atmıyor gayrı.
AŞK-I FİGÂN
İSMET BOZKURT (DİLSİZ KALEM)
Aşk'tan kalan hasret kolay geçer mi
Seni unutup ta gitti mi sandın
Kuruyan dallarda çiçek açar mı
Verdiğim sözleri yuttu mu sandın.
Semada kuş idin bense bir nehir
Dilinde bal vardı sözünde zehir
Gidişinle yandı koskoca şehir
Ateşi söndürüp tüttü mü sandın.
Saman saçlarına yıldız kondurdum
Gökten güneş ile ay’ı indirdim
Yükleyip göğsüme sevda bindirdim
Bu sonsuz sevgiyi bitti mi sandın.
Sürgüne açılan kapı değildim
Bir sana tutsaktım sana eğildim
Gözünde bir katre yaşta boğuldum
Hülyalı düşlere yattı mı sandın.
Duymadın figan’ım kıstın sesimi
Açmadın gönlünün penceresini
Çekerek vuslata sır perdesini
Verdiğin son mühlet yetti mi sandın.
Benzettim yüzünü parlayan mah’a
El ele tutarak vardık dergâha
Başka yâr giremez sevmem bir daha
Kaldırıp kenara attı mı sandın.
Aldırmam kin dolu sem li sözlere
Rotamı çizdim ben kahve gözlere
Rüzgârda sürükle ver denizlere
Yaktığın gemiyi battı mı sandın.
BARIŞ OLSUN
ZELAL KIRAN
Bizim burada hep baharda şarkı söyler kuşlar
ondandır kardelenleri sever şairler ve kadınlar
kartpostal güzelliğidir dört bir yan sevincimiz
emeğimiz, ekmeğimiz, sevdamız alın yazısı kokar
Yağmur seli gibi geçişi vatansız halkımın hikâyesi
kavaklarda asılı rüzgâra dosttur ve hazindir
ince boynunun gölgesindedir yitik mutluluk
ceylan gibi gözleri hep derinden aşkla bakar
Telgraf direklerinde leylekler sıra sıra dizili
uçmayı unutmuş, ucu kırık kanatlarıyla hazin
tuzaklar, ölümler, mahcup ve mahzun kalbimiz
yeni günde gelecek güzel haberlere gebedir
Ey başı gökleri delip geçen dağların heybeti
göğsünde çocuklar geçmiyor yalın ayakla
yolu, izi belirsiz sonsuza, haydi göster yolu
yaşlı kentin gözleridir yanıp sönen ışıklar
Dilini cellatlara bağışlar, yüzsüz cellatlara
yağmur iniltisi ey, yalnız ve tenha şehirde
tanıklık etmekteyim tarifsiz acılarına ve sana
artık birbirilerinin ellerini tutmaz oldu aşıklar
Mademki mevsim bahar, adımız barış olsun
annelerin gözyaşından kolye yapalım
ellerimizde oyalı mendil, halay başında
belki kaldırımlarımızda çiçekler açar
Bir nefeslik mola verelim geçen günlere
güle oynaya kardelen toplayalım birlikte
Mem’le Zin’le, belki kendimiz aşk olalım
bırak gülüşümüzden başkasını bilmesinler.