GIDIM GIDIM ERİREM
ALPER ALPEREN
Karabasanlar basmış üstüne köyümüzün
Bent çektiler kurudu, kaynağı suyumuzun
Geniyle oynadılar tertemiz soyumuzun
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
Gariban ahaliyi bir kenara ittiler
Yerleşerek, köyümü parsel parsel ettiler
Bizi ırgat eyleyip, sonra çekip gittiler
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
Bir evim olsun deyip, sattım öküzü, atı
Daha yarı yoldayken evin arttı fiyatı
Helal haram karıştı, bozuldu ölçü, tartı
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
Notere erişmeden, yine değişti fiyat
Sözleşme yazılırken fiyat oldu iki kat
Sattığımız fiyatta, ne öküz kaldı, ne at
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
Tekrar yükseldi, evrak varmadan yazıcıya
İnsan olan dayanmaz, bunca zulme, acıya
Güven kalmadı artık, ne hana, ne hancıya
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
Tapuya, sözleşmeye imza atayım derken
Fiyat tekrar yükseldi, paraları sayarken
Astarını söktüler, ne cep kaldı, ne cepken
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
Habire yükselirken evi de alamadım
Dönüp aynı parayla öküz, at bulamadım
Evsiz, öküzsüz, atsız, ortada kalakaldım
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
Dedim varıp ağaya anlatayım derdimi
Çiftliğe yaklaşmadan kâhya kesti bendimi
İki tekme, üç tokat, yerde buldum kendimi
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
İnsan canavarlaşmış, bozulmuş, kokmuş zaman
Devir menfaat devri, ne din kalmış, ne iman
Kime güveneceksin, karışmış sapla saman
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
Ozan Alperen der ki, ne para kaldı, ne pul
Ne üstte yorgan kaldı, ne de altımızda çul
Önümüz kapkaranlık, geleceğimiz meçhul
Bunları gördükçe ben, gıdım gıdım erirem
Böylesi bir beldede yaşamak istemirem
2022, ARALIK- TATLI TELAŞ
ARİFE ÖZDEN
Bir kelebek kondu can kafesime
Aksetti ruhuma tatlı bir telaş
Can tılsımı doğdu son nefesime
Uyandı solumda tatlı bir telaş
El ayak çekildi günden geceden
Bir garip yaş döktü sözden heceden
Masallar anlatıp devden cüceden
Titredi sesimde tatlı bir telaş
Gam bulutu çöktü ahu bakışa
Yer gök şahit ola böyle yakışa
Çağlayan misali ruha akışa
Fer oldu gözüme tatlı bir telaş
Bu debdebe gönlü tarumar etti
Bir tutam gülücük sevmeye yetti
Ömrümü yoluna emanet etti
Savruldu başımda tatlı bir telaş
Durdukça içimde büyüdü bu taş
Yağmuru toprağa eyledi yoldaş
Kuşların sesinden süzülürken yaş
Dokundu elime tatlı bir telaş.
UNUT
MEHMET AKÇAY
Kötülüğün sonu gelmez
ben unuttum sende unut
kimse kusurunu bilmez
ben unuttum sende unut
Yanlışlığın verdi çile
hata yaptın bile bile
af dilesen haktan dile
ben unuttum sende unut
Gözlerini uymasınlar
Seni dile koymasınlar
Eşin dostun duymasınlar
Ben unuttum sen de unut
Dost dostunu neden üzer
insan olan anlar sezer
kendin etme uyurgezer
ben unuttum sende unut
Sorma artık neden niçin
ağlıyorsun için için
Çağlari der Allah için
ben unuttum sende unut.
KARANLIKTAN AYDINLIĞA GİDEN YOL
MERAL YAĞMUR
İnsan; doğumundan son nefese kadar öğrenmeye ve öğrenimi doğrultusunda eğitime muhatap olan bir varlıktır. Eğitim önce aileden başlar. Anne-babaların çocuklarına öğretmiş olduğu görgü ve kültürel her davranış, ahlâkî ve adabı terbiye eğitim kapsamında kişiliğin oluşması açısından en büyük etkendir.
Hatta anne karnında başlayan ve dünya hayatıyla resetlenen öğrenim sürecinde eğitimin sürekli bir kazanım olduğu, bilginin ve öğrenmenin sınırı ve yaşı olmadığı gerçeği ile bilgiyi; çevresi ve hassaten kendisi için faydalı bir şekilde kullanması ve kişisel gelişimine katkı sağlaması hasebiyle eğitime devam ederken, kişinin davranışlarının kendi isteğiyle kendine uygun olacak bir biçimde geliştirerek değiştirmesi amaçlanmalıdır. Eğitilen kişinin entelektüel olmasındaki en önemli faktör olan eğitim, bir nevi insan kişiliğinin toplumda edindiği rolün yansımasıdır.
Eğitimli insan nerede nasıl durması gerektiğini, istediği şeyleri elde etmek için neleri nasıl yapması gerektiğini; toplumda kendine yer edinmek için nasıl konuşması gerektiğini ve hâsılı nerede nasıl davranması gerektiğini iyi bilir. Eğitim kelime anlamı olarak belirli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, geliştirme ve yetiştirme faaliyeti olarak sıfatlandırılsa da, ayrıca insanlığın varoluşunda kültürel bazda zenginlik, görgü kalitesi yüksek, bakış açısı geniş, nitelikli bir toplum yaşamı hususunda da ciddi önem arz eder. Şunu söylemeliyim ki, insan; insan kalarak eğitilemez. İnsanın istenilen kalıplara sokulması bir süreç işidir, ancak sürecin en can alıcı, en önemli noktası insanın henüz ilk idrak aşamasında, zihnen eğitime hazırlandığı okul öncesi dönemdir. Bu dönemde anne-babalar olarak birinci derecede ilişkilenen insanlar çocuğun yetenek ve kabiliyetlerini ciddî bir takiple keşfedip, doğru yönlendirmelerle öğrenim ve sonrasında eğitim hayatına hazırlamaları elzemdir. Evde, okulda ve hatta sokakta dahi yek düze bir kalıp içine sokmaya çalışmak ileriki yaşlarda sorunlu ve tek boyutlu bir birey olarak karşımıza çıkmasına neden olacağımız bir gerçektir.
Yeni bakış açıları, yeni ölçütler, davranış kalıpları için ikna etmekle, devamında onu kendi istediğimiz doğrultuda yönlendirmek, kendi eksikliklerimizi onun hayatında deneylemek, ideal ve hedeflerine müdahale etmek olur ki buda onu kişiliğini tamamlayamamış, karakteri oturmamış davranışlar sergileyen bir varlığa dönüştürmek ve onun enerjisini bu yeni haliyle üretime katmak, onu üretimin bir aracı haline getirmek demektir. Belki de en önemli kırılma noktası burasıdır. Süreç içerisinde onu yönlendirmiş, şartlandırmış ve istenilen kalıplar içerisine sokmuş olmak... Eğitim, kendi içinde öğretimle birlikte var olan bir süreçtir. Öğretim belli bir amaçla bilgi vermek işiyken eğitim ise kişinin gelişimi sürecinde kazanımlarına önderlik yapan faaliyetlerin tümüdür. Yani içeriğinde yalnızca teorik bilgi almak değil, uygulama ve tecrübeyi de barındırmaktadır... Öğretimin içinde eğitim sürece bağlıdır, fakat eğitimin içinde öğretim mutlak mevcuttur.
Zihinsel eğitimden geçmemiş olan çocuklar, gençlik ve olgunluk zamanlarında da estetik değerlerden haz alamıyor, mizah algısını olgunlaştıramıyor ve neyin estetik, neyin kaba olduğunu, espiri ya da şaka kavramını ayırt etmekte bile sorunlar yaşayabiliyorlar. Estetik algının gelişmesi ve espiri yapabilmek, insanları bir söz, bir hareket ile gülümsetebilmek ve espriden anlayabilmek, gelişmiş beyinlerin, bilge ve deneyimli insanların "nüktedan" özellikleri büyük oranda erken yaşlarda sanatsal içeriklerle karşılaşmayı ve alâkadar olmayı öngörür. Sahilde kıyıya vuran dalgaların köpürmesinden günbatımına, bir bebeğin gülümsemesinden bir çiçeğin girift tasarımına, bir şiirin dizelerinde yürürken bir şarkının nakaratına eşlik etmeye kadar her türlü güzelliği algılayabilen ve görünende bir “estetik-güzellik” ilişkisi kurabilme, hayattan zevk alabilme yetisine sahip olmak öğrenim sürecinde eğitimin yüklemiş olduğu güzel hasletlerdir.
Elbette zevkler ve renkler tabiri insanlara göre değişkenlik gösterebilir; fakat genel-geçer estetik değerlerin kaybolduğu bir toplumda zarafetten, nezaketten, yenilikçi düşünceden ve işbirliğiyle üretilecek üstün değerlerin kazanımları söz konusu dahi olamaz. İstidattı mukabilince öğrenim ve eğitimin insan üzerinde etkisi, kendinin farkında olabilme, kendi benliği dışına çıkarak kendisini değerlendirip eleştirebilme, hareketlerini kontrol edebilme, dünyadaki yerini ve ideallerini sorgulayabilme yeteneğine sahip olmasını sağlar. Gerçekten her hâli ile diğer canlılarla kıyas kabul edilmeyecek nispette yine onların zihinsel dünyasına dair oldukça detaylı tahmin ve çıkarımlar yapabilecek donanımla yaratılmış olan insan, aynı zamanda somut dünyadan alınan bilgilerle soyut düşünceler inşa edip, bunları somut eserler şeklinde tekrar hayata geçirebilme becerisine sahip yine tek canlıdır. Çünkü insan tabiatıyla bir bütündür ve her canlı onun hizmetindedir.
Bu yüzdendir ki insan; algısı, kabiliyetleri, düşünebilme yetisi ile toplumun gelişmesinde, sağlıklı bir nesil, güvenli bir gelecek adına her alanda ve her türlü öğrenim ve eğitime daima destek vermelidir. Neslimize emanet edeceğimiz yarınların ve onların selâmeti için öğrenim kalitesini artırarak ve eğitim çıtasını yükselterek insanlık adına daha modern, daha gelişmiş düzeye ulaşmasına yardımcı olmalıyız.
"Bugünün çocukları yarının büyükleridir." sözüyle sona gelirken doğru eğitim, karanlıktan aydınlığa gidilecek yolu hazırlar diyor muhabbet ile selamlıyorum... Sevgilerle...
GELİYOR MU SESİM
FAHRİ HARİS DOĞAN
Mesafeler yakın tutar bana
bir fotoğraftaki gülümsemeni,
konuşur gibi bir yandan susar
mesken tutarak yanan yüreğimi
Şehirlerin farklı sokaklarında
yaşanmayan küçük konaklarında
sensin kalbimin tenha evi
duramazdım duraklarında
Geliyor mu oralara sesim
çizen bizle yapmış en güzel resmi
ve sana söylediğim sonsuz şarkı
kalbimin sesidir kulaklarında.
GİTME VAKTİDİR
RAMAZAN ALKAN
Otuz yaşı geçeli tam beş ay oldu
kırlar düştü şakağa, diri bedenin soldu
hızlı geçti günler, verilen mühlet doldu
hazırlan gitme vaktidir
Ne yaptın cihanda, ne bırakıp gideceksin
kârın nedir, ne topladın ki öleceksin
boşuna iç çekip ağlama, yaşı sileceksin
hazırlan gitme vaktidir
Yazık ki heyben günah doludur
gidip varacağın tek yer hak yoludur
bu âlemde verilen mühletin sonudur
hazırlan gitme vaktidir
Ektiğin nedir ki ne biçesin çorak yerde
beyhude uğraştın düştün dünyalık derde
hüzün kalmasın gönülde, düşünce serde
hazırlan gitme vaktidir
Bir ibadet etmedin, ettin de kabul ettirmedin
verilmiş sözlerin hiçbirini yerine getirmedin
hani boş bavulun, kirli heybeni yettirmedin
hazırlan gitme vaktidir.
LEYLA’NIN HAZİN SONU
ELİFNUR ÖZCAN
Kapı çalmıştı, koşarak açtım. Gelen kapıcı Burak Bey’di. Elinde bir mektupla merhaba, diyerek gülümsedi. Merhaba , dedim ben de. Gülümseyerek elindeki mektubu uzattı, aldım. Görüşürüz, dedim ve kafasıyla beni onayladı.
Bu mektup da neydi, merak içindeydim. Hemen açtım, valilikten gelmişti. Tayinimin Bursa dışında bir köyde çıktığı yazıyordu. Çok üzülmüştüm evimi, ailemi burada bırakıp nasıl gidebilirdim? Birkaç saat aradan sonra bir telefon çaldı, arayan annemdi . Açsam mı açmasam mı diye ikilemde kaldıktan sonra açma kararı aldım. Tayinimin bir köye çıktığını buradan gideceğimi söyledim. Çok üzülmüştü o da benim gibi. Aradan bir hafta geçti, valizimi toparladım, ailemle vedalaştım ve köye doğru yolculuğa başladım. Otobüsün içerisinde camdan dışarıyı seyrederken, buradan uzaklaştıkça kalbimde bir acı oluşuyordu. Daha önce hiç gitmediğim ve bilmediğim bir yere gidiyordum, belki yeni bir başlangıçtı bu bilemezdim.
Eve yerleşmeye başlamıştım. İki gün sonra ilk dersimi verecektim, heyecanlıydım, ilk defa yaşadığım yerden farklı bir yerde ders verecektim. Aradan iki gün geçti, ilk dersimi vermiştim, eve geldim ve dinlendim. Köydeki çocuklar şehirdekilere göre daha öğrenmeye istekli idiler; kimisi doktor, kimisi mühendis, kimisi hakim olmak istiyordu. Umarım bir gün hayallerini gerçekleştirirlerdi. Komşularım çok samimi ve sıcakkanlı insanlar. Köyde çok az insan olmasındandır diye düşünüyorum, herkes birbiriyle iyi anlaşır ve kimse kimsenin kalbini kırmazdı.
Uyandım, kahvaltımı yaptıktan sonra okula doğru yol aldım. Köyün temiz havası ciğerlerime doldukça rahatlıyordum, iyi ki tayinim böyle temiz ,güzel insanların olduğu yere çıkmıştı. Okula varmak üzereydim, yolun kenarında oturan bir adam gördüm, ağlıyordu. Yaklaştım ve ne olduğunu sordum, cevap vermedi, ben de üstelemedim ve okula girdim. Ders bitmişti, eve geldim. Kapı çaldı, gelen yolun kenarında ağlayarak gördüğüm adamdı. İçeri davet ettim, oturduk ve kahve içtik. Adı Servet’miş, çobanlık yapıyormuş, Leyla diye bir kıza âşıkmış ve köyün ağasının kızına ancak çobanlık yaptığı için Leyla’nın babası izin vermiyormuş evlenmelerine.
Servet Mahmud Ağa’dan Leyla’yı istemiş lakin vermemişler. Son çareyi kaçmakta bulmuşlar sevenler, yanında Leyla ile evime geldi Servet . Bir süre burada kalabilir miyim, diye sordu bana. Tabii ki kalkabilirsin hem de dilediğiniz kadar… Leyla ile Servet’in birbirlerine olan bakışları bana eski aşkım Sultan‘ı hatırlattı . Onun gözleri, bakışları ve dahası ...
Okula doğru gittiğim yolda sesler Duydum Göğerbeli Tepesi’nde altın arıyorlarmış, köylü amcanın dediğine göre parası da epey fazlaymış, bu yüzden köy halkının çoğu bu şirkete katılmak işe girmek istiyormuş...
Eve doğru dönerken takip edildiğimi fark ettim ara sokaklardan hızla ilerleyerek eve vardım, kapıyı açan Leyla’ydı, yakalandık, diye bağırmaya başladı. Neler oluyor diye sordum. Mahmut Ağa’nın adamı Adıgüzel peşlerine düşmüştü. Kaçmaya karar verdik, bu gece köyü terk edecektik . Tüfekle peşimize düştüklerinin haberini alınca bu kararı aldık. Gece üçte nereye gidecektik bilmiyorduk, Servet’in arkadaşına doğru yola çıktık, o sırada arkamızda bir adam fark ettik . Mahmut Ağa ve adamlarıydı, bizi takip edip yakalamışlardı. Mahmut Ağa kızını alıp gitti. Adamları Servet’e bir kurşun sıkarak onu orada öldürdüler ve gittiler, Servet‘in aşkından dayanamayıp acı çeken Leyla 3 senenin sonunda vefat etti.
Aşk insanın kalbinin derinliklerinde, sevdiği kişiye karşı yaşam duygusu gibiydi, sevdiği gitti, Leyla bitti ...
ZEMHERİ ATEŞİ
SAİD CUDİ
Senden kalan; acı bir hatıra bu demde
Nihayetsiz bir feryat kaldı sinemde
Yenildim koca zamana, yolunda kesik başım
Umudum toprak oldu, batan güneş sırdaşım
Anılar cellat gölgesi, dolanıyor gerimde
Nazarların iki keskin hançer gözlerimde
Divaneyim, boşa akıp gider şu kurak zaman
Divaneyim, gönül penceremde kara duman
Sitemkârım, iradem zincire vurulmuş
Esirim, öksüz başım cellada sunulmuş
Meçhul bir şehirde yürüdüğüm yollar belirsiz
Beyaz güller bağına konan dertli bülbüller dilsiz.