Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

MEHMET OSMANOĞLU

yıldızlar yağmalanmış sancılı gökyüzünden

hoyratça koparılmış bahçesinden çiçekler

buğulu bakışları alevden bir ok gibi

ıslak kirpikleriyle kutlu şafağı bekler

 

zulme meydan okuyan o/nurlu tebessümler

içimize bir nefes serinlik bağışlıyor 

dualar dökülüyor aralayan geceyi

eski/meyen bir şarkı dudaklarda başlıyor

 

o Rahman ki dilerse azizün züntigamdır

gök ordusu salar da alır intikamını

"eyne ya Selahaddin"* çığlığıyla muaccel

kondurur omzumuza asrın imtihanını

 

nebiler bergüzarı yâr edilmiş ağyara

çıldırtan bir rahatlık sızmada göğsümüzden

iki eli ecdâdın yakamızda asılı

bu bizim günahımız, bu bizim yüzümüzden

 

ilk secdenin izleri mabetler tepesinde

isra'nın menzilinde ışıldayan cemaat

taşında toprağında kutlu ayak izleri

ve bir gül esintisi soluğu âb-ı hayat

 

uzak değil müjdeler "sabah yakın değil mi" *

küfrün azgın kalesi sarsılmakta gün be gün

Ali'nin ve Ömer'in ruhu pervaz etmekte

bir intikam çığlığı göğü kaplıyor bugün

 

kalk ve dirilt kalbini son Resul'ün ümmeti

ebabiller gözlemek değil şimdi beklenen

beklenen, şehadete ta ezelden tutkulu

kor bakışlı yiğitler bu aşkla yüreklenen

 

şimdi ufuklarında bir nevbahar gizlenir

ve kutlu semasında zafer yüklü bulutlar

koparılan her çiçek her bahar filizlenir

her gecenin sonunda güneş yeniden doğar.

* "eyne ya Selahaddin" : "Selahaddin nerede?"

Van Gölü İncileri

AH BAYIM...

ŞİFANUR ÖZÇELİK ŞİRİN

"Onca sevgiye rağmen kalbi filizlenmemişse toprağı sen değilsindir. “demiş Rahmetli Cahit Zarifoğlu. Biz de şairin dilinden . “Bugün dağların dumanı aralandı, hoş geldin…” diyoruz.

Ah bayım… Hayatınız seçtiğiniz kadındır demişsiniz!

"Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, esprili bir kadına rastlarsanız espriniz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız gelişir; yeni huysuzluklar, kaprisler, kavga nedenleri, acılar da öğrenirsiniz. Hayat, kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi kat kattır; Babil’in asma bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir. Bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının terası, manzarası, hayatıdır; hayatın hangi katında durduğunuzu, yanınızdaki kadının durduğu kat belirler. Hayatınız, seçtiğiniz kadındır... 'Bir kadın değil. Bir hayat seçersiniz çünkü..” demişsiniz. (A.ALTAN)

Ne de güzel söylemişsiniz. Biz hanımlar İçin bu yazınızı yorarsak eğer; bence hayatımız seçtiğimiz erkektir derim. Erkek , kadının hayatını daha fazla etkiler / Hatta kaderi olur bayım...

Bazı erkekler vardır ki; Kadına değer vererek onu yüreklendirir.

Bir taç gibi başında taşırken mutlu olurlar.

Annem derdi ki kızım sevmek gerek yüreği güzel olanı. Para, mal, mülk tükenir yükü ağırdır. Taşıması zillettir. Güzellik ve yakışıklılık bir zaman sonra sırra karışır seninle durmaz. Zordur. Ama merhametli bir bakış öyle mi;

O seninle bir ömür boyu eş tutar.

Yoluna yol, canına yâren, gönlüne huzur olur.

İlla seveceksen merhameti çok olanı sev, sarıl.

Çünkü merhamet ; bir babayı en iyi baba yapar. Bir eş’i en cömert yol arkadaşı yapar. Erkeğin taktığı en güzel takı. Bağrında gururla taşıdığı, yürek taşıdır merhamet. Bu taş onun kral tacıdır. Erkeğe yakışan en güzel süstür merhamet.

Ne erkek, ne kadın hepsi için ortak dil

İlla merhamet illa merhamet.

Ve günün duasını buraya bırakıyorum: Allah’ım merhametli insanlar çıkar karşımıza...

Kelebeğin kalbini okuyabilen... Kanadına dua kondurabilen insanlar... Amin... Aşk ile Hû...

Van Gölü İncileri

VEYSEL’İN LİSANIYLA

İBRAHİM ŞAŞMA

Hasr-ı nazar eyledim, maksuduna âdemin

Bir eliyle vuruldum, bir eliyle doğruldum

Bezm-i Elestten beri, sabır denilen demin

Ruhuma üflediği türkülerle yoğruldum

 

Göğe ilişti kalbim, mucize beklemedim

Kerameti sevginin, bağrında aramışım

Ben aşktan gayrisini, sazıma yüklemedim

Yârin zülfü diyerek, telini taramışım

 

Türkünün divanesi, ezgilerin can suyu

Aşkı terennüm eden, aşka ram olan benim

En kutsi duygularla, sarıldım ömür boyu

Üşümedi yanmadı, kara toprakta tenim

 

Zifiri karanlığa kim demiş düştüğümü?

Ruhuma ay şavkını, değdirdim de ışıdım

Fısıldasın taş mezar, göklere göçtüğümü

Öz yurduma her seher, ne baharlar taşıdım

 

Rahme düştüğüm demde, geldi sevdanın celbi

Bir seyir defterinin, girizgâh sayfasıyım

Menzilim hakikattir, yolum cümlenin kalbi

Toprakta yüzdürdüğüm, geminin tayfasıyım

 

Gök sofrasında doydum, gönül tasından içtim

Üç telli kırık sazla,  pişirmişim kendimi

Sevdam itimat verdi, zorun içinden geçtim

Yıkamadı karanlık,  bu ilahi bendimi.

 

Mayam Molla Hüseyin, rengim Ali Ağa’dan

Gönül çeşmesinden su, içirdi Selman Baba

Akıl aldığım oldu, kundağında çağadan

Canlar içindi canım, eylediğim bu çaba

 

Firar ettim benden ben, biz olana yürüdüm

Sabır pusulasında, vardım kemâl faslına

Toprak beni bürümez, ben toprağı bürüdüm.

Vuslatın ikliminde özüm döndü aslına

 

Mürekkebi aşk olan kalemlerin busesi

Adresimi göstersin benden kalan satırlar

Yine gönül burcumda dalgalanır “hu” sesi

Bilirim ki dost olan, Veysel’ini hatırlar.

Van Gölü İncileri                                                       

MEHMET BİNBOĞA’NIN, “ŞİİRKENT'İN NARÇİÇEĞİ”  ADLI ROMANI HAKKINDA BİR İNCELEME...

SAMLE ÇAĞLA     

Mehmet Binboğa'nın geçen yıl birinci cildi yayımlanan "Efelya" seri romanının ikinci cildi, "Şiirkent'in Narçiçeği" adıyla İzan Yayınlarından çıktı. Kitabın kapak tasarımı, Efelya'da olduğu gibi oldukça albenili görünüyor. Ön kapakta yine, ressam Serhan Güzey Kerestecioğlu'nun “İda” serisinden bir "Sarıkız" resmi var. Arka kapakta Hilmi Yavuz, Barış Erdoğan, Doç. Dr. Bilgin Güngör ve Mehmet Toygar Özdemir'in kitap hakkındaki görüşlerine yer verilmiş.

Bu kitap, Efelya'dan farklı olarak, biraz da kolay okunması için olsa gerek, kısa metinler halinde 69 bölüme ayrılmış. Geçen yılki görüşmemizde Efelya serisinin sinema filmi yapılacağını söyleyen yazar, özellikle Şiirkent'in Narçiçeği'nde kitabı bölümlere ayırırken senaryo tekniğinden azami ölçüde faydalanmış, dolayısıyla her bölümü müstakil bir film sahnesi olarak düşünmüş olmalı.

  Seri romanların bir özelliği de hem bir seri içinde hem de bağımsız olarak okunabilmesidir. Mehmet Binboğa, serinin birinci kitabı olan Efelya'da konu olarak bir yasak aşkı işler. Her ikisi de evli ve ikişer çocuk sahibi olan sevgililer, aile düzenlerinin bozulmaması ve çocuklarının istikbali için, toplumsal baskıları da göz önüne alarak bu uğurda aşklarını feda etmekten çekinmezler. Birinci kitap Efelya, sevgililerin İtalya seyahatinden döndüğü, İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanında bir veda sahnesiyle biter. Serinin ikinci romanı olan Şiirkent'in Narçiçeği de doğal olarak bu sahneyle başlar. Sevgililer gerek bu acılı kopuştan gerekse yerel basına dedikodu malzemesi olmaktan dolayı çok acı çekerler.  

Biz bu çalışmamızda kitabın konusu hakkında daha detaylı bilgiler vermekten ziyade, Binboğa romancılığı üzerinde durmak istiyoruz. Efelya romanıyla belirli bir roman üslubu yakalayan Binboğa, Şiirkent'in Narçiçeği'nde bu özgün üslubunu pekiştirmiş. Özellikle bu kitapta yazar, uzun ve sanatlı cümleler kurmuş. Örneklerine eski ustalarda rastladığımız artistik söyleyiş, Binboğa romanlarında yeniden filizleniyor. Binboğa, bu romanda daha önce sıkça kullandığı Arapça- Farsça sözcüklerden vazgeçmiş gibi görünüyor. Dil hem daha sade hem de yer yer yerel söyleşilerle özgün bir kimlik kazanmış. Yine birinci kitapta çok sık rastladığımız şiir kullanımlarından da vazgeçmiş yazar; buna karşın bölüm başlarında, altında işleyeceği sahnelere koşut olarak, düzeyli beyitler kullanmış. Bu beyitler, okur için birer işaret fişeği görevi görüyor. Arka kapak yazısında Mehmet Toygar Özdemir Hoca’nın deyişiyle, “Mehmet Binboğa, dile hâkim bir yazar. Bu sağlamlıkta onun edebiyat eğitiminden geçmesinin payı yüksek olsa da yazar, memleketinde yetiştiği kültür dairesinden edindiği destansı söyleyişi çağdaşlaştırarak “lirik” diyebileceğimiz, yeni bir roman dili oluşturma çabasındadır. Yazarın aynı zamanda başarılı bir şair ve çocukluğundan beri musikiyle içli dışlı oluşu, ona müzikalitesi yüksek bir söyleyiş özelliği kazandırmıştır. Binboğa metinlerinde hiçbir sözcük dile takılmaz, akide tadında akar gider cümleleri.”

Binboğa, bu romanda devrik cümlelerden de vazgeçmiş. Genellikle basit zaman kipleriyle kurgulanmış sıralı cümleleri, en sondaki yüklemin bileşik zamanına bağlayarak örneklerini daha çok Tanpınar'da gördüğümüz, estetik söyleyişe yönelmiş görünüyor. Yazar, birinci kitapta şiir izleğinde yürürken, bu romanda roman kuramları üzerinden hikâyeye bir arka plan yaratıyor. Şiirkent'in Narçiçeği, her ne kadar bir yasak aşkın son düzlüğünü anlatsa da dikkatli okur bu kitapta bir yazar adayının, bir roman yazma macerasına da tanık olduğunu hissedecektir. Binboğa, bu sahnelerde yer yer öğretmenlik mesleğinin etkisi altında kalsa da bir yasak aşk hikâyesiyle paralel yürüyen roman yazma macerasını da detaylı bir şekilde ve başarıyla işliyor. Örneklerini daha çok post-modernist yazarlarda gördüğümüz, yazarın hikâyeden sapıp deneme tadında metinler oluşturması, bu kitapta da sık sık karşımıza çıkıyor. Romanın bir başka zenginliği de hemen her sayfada altı çizebilecek dolulukta özgün cümlelere sahip olmasıdır. Yazarın, halk kültürünü çok iyi özümseyip özellikle deyim ve atasözlerini yerinde ve rahat kullanması, bu romanın değerler eğitimi kapsamında okullarda örnek metin olarak okutulmasına imkân veriyor. Yazarın, şiire hakimiyeti düzyazıda da kendini gösteriyor ve bu roman âdeta 400 sayfalık bir şiir gibi destansı bir lirizme ulaşıyor. Okuru, bazen ağlatan bazen güldüren Binboğa'nın bu romanda vermek istediği mesaj, aile değerlerinin her şeyin üzerinde olması gerektiğidir. O, toplumun en küçük yapı taşı olan ailenin dağılmasıyla toplumun da bozulacağını, aile sevgisine doymuş, sevgi-saygı ortamında büyümüş çocukların ancak sağlıklı ve büyük ulusları meydana getirebileceğini savlar. Bu şahika için de yüce bir değer olan “aşkı” bile kurban vermekten çekinmez Bınboğa.

 Şiirkent'in Narçiçeği romanı, son yıllarda okuduğum en eli yüzü düzgün romanlardan biri. Yazarın dilinin akıcılığı, heyecanın nabzını tutmadaki başarısı muhakkak ki bize daha büyük romanlar yazacağını vadediyor. Nice romanlarını okumak dileğiyle yazarı kutluyorum.

Van Gölü İncileri

BEKLEME BİZİ KUDÜS!

MUSTAFA GÜNEŞ

Matemi tutmalısın yalnız başına

Derdimiz başka bekleme bizi Kudüs

Olmuşuz nedense Siyonizm’e maşa

Derdimiz başka bekleme bizi Kudüs

Boşuna umutlanıp sevinme Kudüs

 

Selahattin, Ömerler doğmadı hala

Unuttuk seni, kıyamete az kala

İnşallah affeder Allahüteala

Eğlencemiz bitmedi bekleme Kudüs

Boşuna umutlanıp sevinme Kudüs

Kudüs bizim yaramız değil ki dedik

 

Miracı unutup Kuran’daymış bildik

Fitneyi gönlümüze sokup seni sildik

Daha uykumuz varmış bekleme Kudüs

Boşuna umutlanıp sevinme Kudüs

 

Bir avuç Siyonist’e teslim ettik seni

Asırlar böyle geçti değil ki yeni

Barındırdın yıllarca barışta üç dini

Kendi kavgamız var bekleme Kudüs

Boşuna umutlanıp sevinme Kudüs

 

Seni anlamakta daha şüphemiz var!

Bu coğrafya olmadı kimseye de yar

Dünyaya gelmedi daha senin akıncılar

Mal-mülk peşindeyiz bekleme Kudüs

Boşuna umutlanıp sevinme Kudüs

 

Kürsülerde adın düşmez hep dillerde

Sana ciltler dolusu methiyeler ellerde

Kıymetini bilemedik, bilenler ellerde

Kalemimiz şaşkın bekleme Kudüs

Boşuna umutlanıp sevinme Kudüs

 

İsmin düşmez ezgiler, bestelerde

Geldik deyip bekleriz gerilerde

Bir çaresi yok mu derman bu derde

Değilsin derdimiz, bekleme Kudüs

Boşuna umutlanıp sevinme Kudüs

 

Bir gün çıkar Selahattin varır yanına

Çare bulur asırlardır akan kanına

Şahit olmayı bekleriz kurtuluş anına

Mehdi bekleriz bekleme bizi Kudüs

Boşuna umutlanıp sevinme Kudüs.

Van Gölü İncileri

SORGULA

AGİT ÖZDEK

Yeryüzündeki varlığımın anlamını tam olarak ne zaman sorgulamaya başladığımı bilmiyorum. O yaşlar 19-20 olabilirdi.

İnsan hayatı sorgulamalı mıdır? Kendime şunu sordum: Şimdi aniden bir kalp krizi ve yahut da bir kaza geçirip ölüp gitsem dünyada ne değişir? Beni sevdiğine inandığım insanlar üzülürler mi? Üzülürler elbette. Kimi az, kimi çok, kimi bir müddet, kimi ise belki bir ömür boyu. Şüphesiz ki dünyada bir şeyleri değiştirmez. Yani ben yok olunca dünya hiçbir şey olmamış gibi dönmeye devam edecekti. Acıdım kendime, bir boşluk hissi gelip çöktü yüreğimin tam orta yerine.

Düşünsene, akıp giden zamanın içinde senin varlığınla yokluğun arasında hiç bir fark yok. Ne kadar zalim bir durum değil mi? Hiç değilse hayattayken yanlış gördüğümüz bir şeyleri düzeltmek için mücadele etmemiz gerekmez mi?

Var olduğumuz kadim coğrafya aşkına ve yahut da insanlık adına. Sevdaya düşmek de var tabii… Sınırsız, hesapsız ve çıkarsız sevmek. Her an her salise onu düşlemek, her hareketini onu düşünerek yapmak insanın sevdasını daha çok büyütmeye yetmez mi?

Bir kaç saniye de olsa gözlerinin içine düşercesine bakabilmek uğruna canını feda eder misin deseler, gerçek sevdalı olan yok mu diyecekti.

Hislerini doğru yönetmek, inandığın doğrulara yön vermektir. İnandığın doğruları savunmak ise mücadelenin özüdür.

Van Gölü İncileri

TUT Kİ

AYŞE DURAK

Tut ki yaraların taze

heder etmiş ömrünü bir vefasız

her merhaba diyenden ürküyorsun

selamı baş göz üstüne desen keşke

 

Rivayete göre dilin yanmış

boğucu şüphelerin girdabındasın

oysa dostlukla başlar her şey

gülüşü sevmeye meyilli olsa keşke

 

Umudumu fideledim de geldim

bakışların ürkekti yeis içindeydi

avucumda tomar tomar sevgim

beni  kapında bekletmesen keşke

 

Yüzünde çilli bir yılgınlık haritası

aşka kapılarını kapatmışsın çoktan

ısrarla çalacağım beş vakit kapını

eşiğinde uyuyacağım görsen keşke

 

Aşktan bahsediyorum sana hep

insana ait en lirik duygulardan

bu yolda yitmekte de var bilirim

yolumu şaşırdığımda bulsaydın keşke

 

İşveli nazlı halini tanıdım vuruldum

sesine aş erdim kelamına müptela

bir yaz günü şehrinden geçeceğim

bir acı çay içelim deseydin keşke

 

Adım gibi eminim aşka açsın sende

gözlerin bunu  haykırıyor  gören anlıyor

ellerini tutmak düşten de öte bir şey

avuçların avuçlarımda eriseydi keşke

 

Kehribar dertlerin var kanayan yaraların

belki bir aşk onarır seni  dene de gör

sevginin en duru haliyle kapındayım

aşkın büyülü tadını tatsaydın keşke.

Van Gölü İncileri

KANARSIN GÖNÜL

MEVLÜT EŞGÜNOĞLU

Neden gerçekleri görmüyorsun sen

Çok safsın her söze kanarsın gönül

Uyanık olasın demedim mi ben

Beğendiğin göze kanarsın gönül

 

Her yerde Yunus'tan bir söz görürsün

Her çölde Mecnun'dan bir iz görürsün 

Her bağda Keremden bir köz görürsün

Gördüğün her ize kanarsın gönül

 

Karşımda olmuşsun muhabbet kuşu

Hesap ediyorsun üç beş kuruşu

Ne tez unutursun sen o yokuşu

Varınca bir düze kanarsın gönül

 

Oynamak istersin torunla oyun

Ne derse yaparsın bükersin boyun

Olmuşsun içimde sanki saf koyun

Bir avuçluk tuza kanarsın gönül

 

Yeter uyuduğun rüyadan uyan

Âşık zannedecek halini duyan

Kendini sanırsın Karacaoğlan

Her göz eden kıza kanarsın gönül

 

Uzağı seçemez artık gözlerin

Korkut Ata gibi olur sözlerin

Gün gelir sızıyla dolar dizlerin

Gençlikteki hıza kanarsın gönül

 

Bilesin yine de çekilir nazın

Muhabbetle çalsın bir ömür sazın

Bahar yazın geçti artık son güzün

Bardak dolu buza kanarsın gönül

 

Şu soruma cevap veresin asıl

Altmış altı sene yaşadın nasıl

Hayatta ne gördün söyle velhasıl

Hâlâ bahar yaza kanarsın gönül.

 

Not: Van Gölü İncileri Edebiyat Sayfası yöneticisi değerli şair Mustafa Işık beyin " dönersin gönül " şiirinden esinlenerek yazılmıştır.

Van Gölü İncileri

BENİ SEÇİYOR DİLŞAH

VEYSEL ÇAKIR

Bencillik egosunu nasıl bakıp büyüttün

Bu halini gördükçe içim acıyor Dilşah

Sen canımdan içeri gözlerimde zümrüttün

Düşünmekten biçare uykum kaçıyor Dilşah

 

Üç yüz altmış beş günde böyle mi olur hayat

Kızılcık şerbetinden bunalımda ruhiyat

İflasın eşiğinde heder oldu hissiyat

Vakitsiz bir ayrılık neden göçüyor Dilşah

 

Döndü siyaha kanım çakallar ulur aya

Sığamadım dünyaya taşıyorum uzaya

Yıldırımlar düşüyor gönlümdeki saraya

Avucumun içinden ömür uçuyor Dilşah

 

Hani o günden beri karaları yaşarım

İçerim kan ağlıyor bunu bilmez dışarım

Çok yakında bir yerde yol atına düşerim

Bende solan çiçekler nerde açıyor Dilşah

 

Gündüzlerin anlamı gecelerden farkı yok

Bütün duygular hüzzam rast ve uşşak şarkı yok

Acıların tarifi dini dili ırkı yok

Güneş ışıklarını nerde saçıyor Dilşah

 

Bulunur mu denizde Yunus'un kanat izi

Kaç gün sonra bitecek dünyadaki bu gezi

Kimler bağrına basar gönül gözü görmezi

Ateşlenen her kurşun beni seçiyor Dilşah.

Bakmadan Geçme