SULAK YERDEN ÇÖLLERE
KAZIM GÖK
Göğe sıkıştırılmıştı güneş
tepeden tırnağa gölgesiz
öyle susuz deresiz
öyle kimsiz kimsesiz
çiçeksiz çimensiz elbiseyi
üzerine giyinmişti ovaların
esiriydi serinlik demiri eriten sıcağın
ama benim
iki kolum hiç olmadı ırmaksız
kucağım göldü uçsuz bucaksız
bazı uçurumlara bile aktım korkusuz
ufkunda bir kaşık suda boğulmak
koşturdun elden ele
koşturdun sulak yerden çöllere
gittin gideli yüzüme bakamıyor
utangaç güllerin yaprağında söndürülmüş
gözlerinin izi…
ÖRÜMCEK KORKUSU
AYLİN GÖLPINAR AYDIN
Yokluğun varlığıyla geçiyor zaman
duvarlarıma mıhlanmış çiviler beni bana anlatıyor
arıyorum anlattıkları beni
çalıyorum kapıları, açan yok
O bodrum katındaki salyangozlar
hâlâ parlak daireler çiziyor mudur usanmadan
neşeli kabuklarında bana da yer var mıdır acaba
rutubet kokusuna ne çok gençlik hediye etmişim
Lekeli perde hafifçe dalgalanıyor
tozlarından ağlak kelimeler damlıyor
toplayıp birleştiremiyorum, korkuyorum
Babamın cılız gülümsemesi
uçarcasına hafif yürüyüşü
ve ellerine el olamayışım çürütüyor mazinin sandığını
haykırmak istiyorum böceklerden çok korktuğumu
korkularımı vaktinde yok edemediğimi
fısıldamak istiyorum zayıf yüreğine
Yastığımda rüyalarımdan lekeler
ellerimde hayallerimin kızıl yaşları
nasıl anlatır ki insan kendini kendine
“fail benim” ne büyük bir kabulleniş
“Önce söylemek sonra da ölmek istiyorum”
ölümdür kutsayan bütün günahları
ölümdür kavuşmak gibi olan
korkma ben yanımdayım…
DEMİŞSİN
MEHMET MUHLİS ŞEPİ
Adımı anmışlar yanında hani
Bana mutluluklar diler demişsin
Tarifsiz hislerle sevdikçe beni
Yüreği ikiye böler demişsin
Yıllardır çaresiz seni bekledim
Kalbime çekilmez çile yükledim
Yaralı gönlüme hüznü ekledim
Ömrün baharında solar demişsin
Unutamaz insan artık dünleri
Hasrete çevrilmiş aşkın yönleri
Yine hatırlayıp eski günleri
Beni hep maziye salar demişsin
Beyhude yollarda gezinip durdum
Kaç defa kendime kendimi sordum
Ümitsiz sevdaya gönlümü yordum
O, hayale düşe dalar demişsin
Unutmam tuttuğum o narin eli
Ağlarken akmıştı gözümün seli
Vuslatı görmedim sevdim seveli
Aşıklar vefayla Ölür demişsin
SESİMDE KISIK TON
SİBEL KARAGÖZ
Kim derdi ki döker durur tenden beni
kim derdi ki günden geceye yeldi
tende doku canda nefes kesildi
sesimde kısık ton noktası kırık
Hani can kenarı hani kanda al
hani kolum da el solumda maral
yolumda soluksuz durma yol al
sesimde kısık ton noktası kırık
Günle gece köpük sen le ben kayıp
değişirmiş insan değişme ayıp
ünleme ses oldum noktayı sayıp
sesimde kısık ton noktası kırık.
SARS
MUHAMMED FURKAN DEMİRADAM
Uzak gözleriyle imkânsız coğrafyaların
habersiz ardıçlarıyız
Soyunuyor yeniden yaşamaya ölümlerimiz
Gençliğimden çalınmış geçmişin antik şehri
Şimdi bir sokak arasında,
dünyanın soğuk mevsimlerinin çözümsüz cümleleridir
Konuşulmuş, konuşulmamış ne varsa bizden yana
Kavuşamamak ihtimali hep silahlıdır bana
Öyle uzaktan uzaktan düşüncemde yaşıyor iken
saçına taktın yaşanmayacak kadar dehşetli çağımı
kendi rejimimde devirdin beni.
NİYET-NASİP
AYŞE TAŞDEMİR
Belki de bir nasip işi... Bir niyet...
Niyet demişken, hayatımdaki en anlamlı kelime herhalde... Elbette birçok tabir var aklımın mantinimin hayran kaldığı ama en çok inandığım hep niyet... Hep nasip... Bir yaratıcıya inanmak insanın ruhunu belli sorumluluklara götürür. Şüphesiz bağlı olmak iyidir herhangi bir şeye.
Her dinin temelinde bağlılık vardır. Bağlı olmak iyidir kurallara, inanışlara mesela devlet; insanın düzgün ve güvenli bir yaşam sağlaması içindir bu da öyle... Evvela, bağlılık, samimiyet, teslimiyet ve sonra nasip sonra niyet...
Evet, nasipteyse olur, nasipte olanı istemek gerek bunun için çabalamak. Sonuçta kimse kaderi bilemez ki kuantumu, evreni, ışık ve enerjiyi en iyi bilen de bunu çok iyi bilir sonuçların yokluğuna ve yokluktaki mukimliğe...
Niyet... Mesela abdest, mesela namaz niyet etmek gerek günde beş vakit ve hep Allah rızasına... Burada güzel şeyler anımsıyor insan "Allah rızası" dert cennet, cehennem değil rıza... Amelleri değil Rahmet ve Merhamete... Azabı bilmek değil Merhametten Rahmetten umut etmek... Güzel olan asla kolay olmaz.
Bir şeyi çok istiyorsun ama bir türlü olmuyor, nasip olmuyor yapamıyorsun. Bu durumda yıllar önce biri bana niyetimi sorgulamam gerektiğini öğretmişti. Neden nasip edilmediğini düşünmemi söylerdi. Öylece işte inanıyorum nasibe...
Kocaman bir mukimlik bu evren, koca sırlara gebe ve fazlasıyla meçhul evrenin, fazlasıyla meçhul dünyasının çok daha meçhul insanlarıyız... Bu noktadan bakınca bencesine nasip hep niyet hep sonra aklıma gelir.
"şüphesiz ameller niyetlere göredir ve herkese niyet ettiği vardır" mükemmel özet oldu... Koskoca taşların milyonluk yaşlarının yanında bizimkisi 60 -70 yıl... Düşününce neye yeter ki... Niyete yeter mi, peki ya nasibe?
Bu yüzyıl çok zor, çok kısa... Ama dolu dolu en güzeliyle ve en çirkiniyle...
Her niyetimi nasibime, her nasibimi de vaktine teslim ediyorum şu kısa ömür de hepsine de yeter...
Umut ediyorum.
ÜŞÜR GÜLÜMSEYİŞİN
HÜSEYİN ABİ
Gözlerin susuyor
oysa sımsıcak bakardı
meyve tomurcuğu, ilkbahar yaprağı misali
rüzgara karışırdı kirpiği karan
laleler, güller, mor menekşeler açardı
gözlerin susuyor
oysa sımsıcak bakardı
Üşür gülümseyişin
Gönül dağını anlatır, düşen taşlara ağlardın
ırmak misali sulanırdı gözlerin
çölleşirdi yüreğim damlalarında
taşlar düşer, yollarım kapanırdı
göç bulutları çökerdi gökyüzüne
Üşür gülümseyişin
Güneş çöker, ay aydınlanır
ellerinde ıslak kitaplar
ve ellerinde ıslak gül demeti
gözlerinle ıslanmayı unutmadım
yanık türküler söylerdi dilin
ve titredi kalbim, kalbin de
Üşür gülümseyişin
Kaç bahar kırlara çıktık
sessiz topraklara çiçekler ektik
ürküttük ruhları, mezar kuşlarını
ürküttük son da...
DÜŞÜREMEDİM
RAMAZAN ALKAN
Yüzüme çizgiler, saçıma aklar düşürdüm
Yüreğe saplanan tırnaklar düşürdüm
Ardımdan kapkara inatlar düşürdüm
Gönlümde bir senin sevdanı düşüremedim
Yüzümdeki gülümsemeyi yerde buldum
Ardımdan sürüklenir oldu hayalim ve umudum
Bir an zonklayan kafamda düşüncemi okudum
Aklım ve fikrim sendeydi, bir onu düşüremedim
Gizlediğim resmine baktım, orda değil
Bir vakit etrafa baktım, yerde değil
Her yerden silindi artık, bende değil
Fakat gözlerini gözlerimden düşüremedim
Uzaksın, bırakıp gitmişsin, ellerinsin artık
Aramızda mesafeler, gönlünden silersin artık
Ellerini tutamam, bakmadan gidersin artık,
Rüzgâr her şeyi aldı, bir kokunu düşüremedim
Güle inleyen bülbülün sesi heybemde değil
Kendime sordum; her tarafı ara, bul, yerlere eğil!
Tüm nağmeleri kaybettim, hiçbiri bende değil
Kulağımda, bir senin ince sesini düşüremedim.
YALNIZIM
KAMURAN ADIYAMAN
Kırık bir çerçevede
beton duvarlarda yalpalanmış
yırtık bir fotoğraf kadar yalnızım
Göçebe kuşlar misali yolumu kaybetmiş
yalnızlık Allah’a mahsussa
bu yalnızlığın kastı nedir bana
yalnızım işte, yalnızım...
Hep yanındayım diyenler
dört mevsim erimeyen kar gibi
soğuktular uzaktılar hep
Reçeteme hiçbir ilaç yazılmaz
dermansızım ben şimdi
mahpuslara düşsem, çürüsem
iki satır mektuba hasret kalırım
Yusuf’un kuyuya atıldığı gibi
öyle selamsız
öyle çok yalnızım işte yalnız...
haykırışımda herkes sağır, herkes kör
buruşturup atılmış bir kağıt gibi
dumanı bile tütmeyen bir kül gibi
dalından koparılmış
kötü bir nefesin solup attığı
bir gül gibiyim
saçak altında, ıslak kaldırımlarda
yalnızım, yalnız...