HAZAN GÜNLERİ
ŞERİFE YEŞİL
Hazan günleri sardı dört bir yanımızı
ah şu ayrılık alacak canımızı
sararacak kalbimizin yaprakları
gitme ey sevgilibitirme bu fani hayatımızı
Senin ardından aldığım nefesler bir hiçti
bastığın topraklar ne büyük ganimetti
zihnim, içinde seni biriktirdi
gidişin, bir kayboluş bir yenilgiydi
Bu sonuncu dediğim kaçıncı bahar
benim için güz, bir ömür dedikleri
gitme, kal yaralarımı sar
bitsin artık bu sonbahar.
SAY Kİ YAŞADIM
MEVLÜT EŞGÜNOĞLU
Hayat bir değirmen, öğüttü bizi,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Bıraktım anılar, gör dizi dizi,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
İlk, gözümü açtım annemi gördüm,
Babam ile ne hoş sefalar sürdüm.
Ailemle neşe duvarı ördüm,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Okul çağım geldi, yeni bir hayat,
O yaşlarda vardı çok masum bir tat.
Tadını çıkardım bugüne inat,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Ergen oldum sonra feleğim şaştı,
Âşık oldum, derdim boyumu aştı.
Beni şaşkın eden bir hilâl kaştı,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Al'na yazılanı aradım durdum,
Buldum nasibimi, bir yuva kurdum.
Benim de olmuştu yeni bir yurdum,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Çocuklar doğdular, çok mutlu oldum,
Onlar" baba" dedi, hazine buldum,
Verene şükrettim, aciz bir kuldum,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Ömür ateşinde hayli haşlandım,
Geçim kavgasında bazen taşlandım.
Evladım büyüdü, bense yaşlandım,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Neler gördü bu göz hayatta, neler!
Dostlarım giderler, bak, birer birer.
Duam bu: Ya Rabbi bana sabır ver!
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Nice bakan gördüm, nice başbakan,
Analar ağladı, aktı onca kan.
Milletin yüreği oldu bir volkan,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Yetimin hakkını çalan mı dersin?
Öksüzün malını alan mı dersin?
Nice türlü çeşit yalan mı dersin?
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Yoksullar sabırsız, zengin şükürsüz,
Sermayemiz oldu utanmaz bir yüz.
Ömür geldi geçti, mevsim artık güz,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Bir yanda İvan var, bir yanda Coni,
Sıkıştırmak ister her yandan beni.
Doğu Türkistan'da Kıyamet Günü,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Filistin, Suriye, Afgan, dertler çok.
İslam Dünyası mı? Öyle dünya yok!
Artık büyük lafa benim karnım tok,
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Manzume yazarım, sözde şairim,
Oynamayı bilmem, dar gelir yerim.
Bunca gaflet yeter, uyan be mirim!
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
Çok dertliyim dostlar, bir akıl verin!
Ne idik, ne olduk, yaram çok derin.
Eşgünoğlu deşme, akmasın irin
Yaşamak bu ise, say ki yaşadım!
NE YAPTIN
MEHMET MUHLİS ŞEPİK
Sultan ettim seni gönül bahçeme
Al beyazlı güllerime ne yaptın
Hasret koyup acı kattın bohçama
Adın anan dillerime ne yaptın
Aramıza neden engel örersin
Vicdanına ihaneti sürersin
Hem kendini hem de beni yorarsın
Sana çıkan yollarıma ne yaptın
Kalemimi çilegâha döndürdün
Umudumu düşlerimi söndürdün
Omuzuma çok pişmanlık bindirdin
Sevda yüklü yellerime ne yaptın
Geceler de için için ağladım
Ah çekerek yüreğimi dağladım
Umudumu gelişine bağladım
Gözden akan sellerime ne yaptın
Yarın için kaç umudu devirdin
Rotamı da ayrılığa çevirdin
Gece gündüz ateşin de evirdin
Benden kalan küllerime ne yaptın
Dertli sinem hasretine dağ idi
Yaprağında damla damla çiğ idi
Viran köşküm hülyalara bağ idi
Bülbül konan dallarıma ne yaptın
Gele gide şu kalbimi yol ettin
Her bir günü takvimime yıl ettin
Değerimi el gözünde pul ettin
Hüzün çalan tellerime ne yaptın
Sırati'yem dayanamam feryada
Varamadım senin ile murada
Benzer oldum boyun vuran cellada
Şefkat dolu ellerime ne yaptın
OLDUM
CİVAN KAPLAN
Her sözün bilenmiş bir bıçak gibi
Kesildi yollarım geçemez oldum
Naz yapıp gitmenin neydi sebebi
Kimseye sırlarım açamaz oldum
Görenler soruyor her ikimizi
En ince süzekte süzerler bizi
Kim sarar gelip de kırdığın dizi
Bir yudum suyumu içemez oldum
Hiç aklım yetmedi senin işine
Düşersem namerdim artık peşine
Kapıldım gönlümün bir hevesine
Aklardan karayı seçemez oldum
Ayrılık rüzgarı büktü belimi
Sevgiden saygıdan çektim elimi
Her bir şeyden muaf tuttum dilimi
Sevdanın şerrinden kaçamaz oldum
Seven sevdiğine zulüm eder mi
Gidip başka yerde gönül güder mi
Bu tesadüf değil yoksa kader mi
Ektiğim ekini biçemez oldum
Civan'ı çıkardın çileden baştan
Dillerin kor gibi yüreğin taştan
Bir farkım kalmadı yuvasız kuştan
Tüylerim döküldü uçamaz oldum.
VARDIR
BÜLENT BAYSAL
Sen sen ol da hele sen seni ara
Diline sahip çık düşürme dara
Mecnun'a dokunma deme avara
Arşı devranda türlüsü vardır
Gece ile gündüzde mi bir tek ahenkler
Oysa bahardır fırçada renkler
Sevdanın dilini çalan dilekler
Kara gecede karıncayı bir gören vardır
Gerçek şu, anadan üryan doğuyor insan
Asıl olan insan olabilmek, ne fazla, ne noksan
Yaşarken bir serçe yüreği kadar etmiyorsan
Kanadıyla yangına su taşıyan vardır
Sukut-u ikrar da mağrur dur gam
Öyle bir hüzün ki hüsrana ram
İnsan oğlu bu çiğ süt emmiş ham
Bil ki her Firavun’un Musa'sı vardır.
HAZAN OLDU
BERFİN IŞIK
Ver cezamı
Ver gideyim Yörükoğlu
Yandı yürek kebap oldu
Gül bahçemde hüzün oldu
Gülmek bana haram
Yüreğim gazeldi o da soldu
Verin onu, verin onu
Yandı yürek hazan oldu
Yürek dediğin bu muydu
Gül misali sevdayla soldu,
Ölmedim, öldürmedin
Verem ettin cihan duydu
Verin onu verin onu
Yandı yürek kebap oldu
Ömür bitti
Bekler gibi ahret yolu
Salam okundu,
Kara bağla olur mu
Tabutuma yol ver
Bulsun onu mezar kolu
Verin onu verin onu
Ciğerim revan, revan oldu
Sevdayla öleni
Ahirete sevda buldu
Herkes hasretliğiyle kavuştu
Evelim de olsan ne yazar
Ahirim de yoktu
Verin onu, verin onu
O sebebim oldu.
HER ŞEY YABANCI
ALPER ALPEREN
Zaman mı hızlandı, dünya mı yoksa
Bacı, kardeş abi bana yabancı
Hasret palazlandı, bağrımı yaksa
Derdimin tabibi cana yabancı
Çınar-ı ömrümün boynu bükülmüş
Güz gelmeden yaprak yaprak dökülmüş
Gövdesi yarılmış, kökü sökülmüş
Suyu görmez dibi, Van’a yabancı
Boş sürülen ömür geri gelmiyor
Doğrular yanlışı atıp silmiyor
Bihaber yaşayan nesil bilmiyor
Farz ile vacibi, sana yabancı
Beyhude yaşadık hep bile bile
Kısacık ömrümüz geçti nafile
Sanalla yaşayan yeni nesile
Dayı, teyze, bibi, ana yabancı
Köyleri boşalttık, doldu şehirler
Su vermez, kurudu göller nehirler
Toprağa sirayet etti zehirler
İnekler asabi, dana yabancı
Ekin ektik, hazır ettik harmanı
Gelmedi bir türlü hasat zamanı
Yel vurdu karıştı sapla samanı
Doymadı sahibi, nana yabancı
Bozuldu aslımız, töremiz, heyhat
Terk edildi silah, at ile avrat
Tahrife uğradı İncil’le Tevrat
Hahamla rahibi çana yabancı
Yollar bitmek bilmez, yolcu isyancı
Özlem bedenimde bitmeyen sancı
Kervan ile hemhal olmayan hancı
Garip yolcu gibi hana yabancı
Ozan Alperen’i vurdu zemheri
Yancılık illeti sardı her yeri
Yazıp suya döktü bunca eseri
Olmadı nasibi, şana yabancı.
KALMALI İNSAN
SABRİ CEYHAN
Bir kitaba yazılmalı insan
her sayfada görünmeli
kahramanı olmalı hayatın
olmazsa, bir mektuba yazılmalı,
gönüllerde kalmalı...
ya da bir kitap yazmalı insan
isterse şiir olsun her telden
ola ki hikaye olsun yaşamın bir kesitinde
olmadı, roman olsun hayatlardan
yazanı da kahramanı da yüreklerde kalmalı...
ya da bir şarkıya yazılmalı insan
nağmeleri çınlamalı kulaklarda
dillerden düşmemeli yıllarca...
ya da bir şarkı yazmalı insan
ses olmalı notalara
gıptayla dinlenmeli
kendini bulmalı insan,
işlemeli yüreklere,
kalmalı insan, insanda...
ÇOCUKLUĞUMUZDAN
KAMURAN ADIYAMAN
Çocukken sapanımız vardı camları kırar kaçardık. Şimdi hiçbir yere kaçmamıza fırsat bile vermeyen üstümüze yağmur gibi yağan bombalar var. Kendi ocağımızda canımızı yakan, evimizi yıkan kötü bir zamanın kötü insanları var!
Çocukken üstümüz kirlenince annemiz kızardı. Şimdi üstümüz başımız paramparça, kan revan içinde ve üstelik annemiz ölmüş, babamızdan bir haber yok.
Biz daha çocuktuk oysa ölüm bize daha çok erkendi! Yaralarımızın acısına küçücük yüreklerimiz alışkın değildi.
Vurdular işte, kimimizi bir çarşı pazarda, elma şekerine doymadan, kimimiz sokak ortasında doyasıya koşmadan, oynamadan, kıyasıya vurdular! Paramparça bedenlerimizle, denizlerin kıyılarına vuran cesetlerimizle, çocuktuk biz annesiz, babasız, kimsesiz mezarlıklarda çocuktuk.
Gülüşlerimizi gözyaşlarına boğdular, salıncaklar da asılı kaldı bütün sevinçlerimiz. En mutlu tebessümlerimiz oyuncaklarımızda kaldı.
Çocuktuk, silah sesleri, helikopterler, hiçbiri oyuncak değildi. Söylüyorum size çocuklar olmasa yarınları kimler getirecek. Ne kaldı eseriniz de ne kaldı yarınlarınızdan geriye.
Şimdi annesini kaybetmiş haykırıştan; yurdunu, yuvasını, ailesini, yarınlarını, kaybetmiş kopukluktan başka ne kaldı? Şimdi karanlıklardan, savaşlardan, ölümlerden geriye ne kaldı çocukluğumuzdan, eseriniz den ne kaldı.