Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

MEDENİYET VE ŞEHİR 

MEHMET ALİ ABAKAY

Anlaşılmaktan uzağız, ya anlatamıyoruz ya anlaşılmıyoruz. Hayata beraber başladığımız insanlarla yolumuz, ayrılıyor bir bir. Şairin " Taht misali o musalla taşında" dediği gibi bir son bekliyor, bizi.

Medeniyet ve Şehir…

Arka plânında binlerce yıllık bilgi birikimi söz konusu... İhmâl edilen medeniyetle zamanla şehirlerin kimliğini değişime, değişimler bozulmalara zemin hazırladı. İnsan, başıboş toplulukların toplamı oldukça, farklı görüşler arasında zenginlik gibi görünen ayrışmalar arttı, bölünmeler demokrasi şalıyla gizlendi, ortaya çıkan sadece kendisine yaşayan insanın yaşam profilini ön plâna yansıttı. Televizyon, radyo kanallarında, dergilerle gazetelerde görünen çok sesliliğin aslında durumdan memnuniyetsizlik olduğu algılanmıyor, bir türlü. Sağlam zemine oturulmayan yapıların fizikî güzelliği zamanla yapıların dayanıklılığını ortadan kaldırır, çürük zeminler ele alınmaz olur, yapının biraz daha ömürlü olması için ek tedbirler ortaya konur ki pansuman çözümler, mevcut olan yarayı tedavi etmekten uzak düşer.

Medeniyetin ve şehrin tarifini yapmaktan yana yorgun bırakılan zihinlerin, öncelikle kendi geçmişlerini bilmeleri elzemdir. Tarihine, diline, inancına yabancı bırakılmış coğrafyaların ortak paydada buluşması, oldukça güçtür, mümkün değildir. Aynı kilimin ya da halının motifleri arasında farklılık, bütünü bozar, birlikteliği ortadan kaldırır. Günümüzde şehirleri ortadan kaldırmakla, ortalığı teknolojik silahlarla darmadağın etmekle, insanın köklerinde mevcut medeniyet ve şehir algısı ortadan kaldırılamaz. Tohumun toprağa düşmüş hali insan,  şehirde medeniyetle kök salar, büyür ve olgunlaşır. Batının emperyal anlayışıyla medeniyeti özdeşleştirmeye çaba harcayanların içine düştüğü çıkmazda kendi insanının durumunu görmezden gelenler, medeniyetle şehir ilişkisini anlamaya yanaşmaz, bir türlü.

Günümüz manzarasında yaptığımız çalışmaların özünde bu karşı duruş söz konusu. Parçalananı tekrar parçalamayı meslek ve var oluş sebebi bilenler, unutmamalıdır ki tarihte hiçbir egemen, yaptıklarının karşılığını görmeden ortadan kalkmamıştır. Batı anlayışının kendi sonunu hazırlaması, yaptıklarının karşılığının toplamıdır. İki cihan harbini çıkaranlar, üçüncüsünde suyu bulandırmakla suçladıklarını kendi topraklarında derdest etmenin çabası içinde dünya nüfusunu azaltma, yer altı ve yer üstü kaynaklara el koymanın derdine düşenlerin telaşı, gittikçe kuzeyde ve güneyde artan erimelerle denize gömülecek topraklar yerine yeni topraklar aramadan başka ne olabilir?

Bu, inanç düşmanlığıyla mayalanınca vahşet katmerlenecektir.

"İnsanlar, başıboş bırakılacaklarını mı, zanneder?"

Bu soruya kendini muhatap bilmeyenlerin tavrı devam ettikçe, yok oluşları mukadderdir.

Van Gölü İncileri

DÜRÜSTLÜK GÜZEL AHLAKIN TEMELİDİR

ESMA GÜLAÇAR

Her yerde anlatılır durulur dürüstlüğün önemi.  Dürüstlük zedelendiği an diğer tüm yanlışlıklar ardı ardına gelir Güzel ahlak temelden sarsılır sanki. Dürüstlüğünden ödün vermeyen insan sırtını dayayabileceğin sağlam bir duvar gibidir. Bilirsin ki dürüst insan içinde hileyi, sinsiliği, sahtekarlığı ve bencilliği barındırmaz.  Dini öğretilerde Dürüst insan kavramına çokca değinilir.Kutsal kitabımızın pek çok ayeti kerimesinde dürüstlüğün önemine vurgu yapılır. Bunlardan bazıları şunlardır:

“Doğru sözlü, doğru özlü erkek ve kadınlara Allah, bağışlanma ve büyük ecir hazırlamıştır.” (Ahzâb sûresi /33, 35)

 “Allah’a karşı dürüst ve samimi davransalardı, elbette kendileri için çok daha iyi olurdu.” (Muhammed sûresi 47, 21)

“Ey inananlar! Allah’a karşı saygılı olun ve özü-sözü doğru olanlarla beraber bulunun.” (Tevbe sûresi 9, 119)

“Allah Teâlâ, sâdıklara, sadâkatleri sebebiyle mükâfat verecektir…” (Ahzâb, 24)

“Ey îmân edenler! Allah’a karşı takvâ üzere bulunun ve sözü doğru söyleyin ki Allah amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın! ” (Ahzâb, 70-71)

“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.“(Bakara suresi 256)

 “Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.”(En’am/ 115)

 “Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver”.(Şuara /84)

“Ölçtüğünüz Zaman, Tam ölçün, Tarttığınız Zaman, Doğru Tartı ile, Tam ve Doğru tartın”(İsra/35)

“Doğru olanlara doğruluk (ve bağlılık)larını  (Allah’ın)sorması için. Kafirlere ise acı bir azap hazırlamıştır”(Ahzab/8) 

“Çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ın yanında doğruluk makamındadırlar.”(Kamer/ 55)

Yine rehberimiz olan Efendimizin (sav) pek çok sözü dürüstlüğün önemini vurgular mahiyettedir. Bunu şu güzel kelamlardan anlıyoruz:

“Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” (Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105)

“Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, (sözde ve işde) doğrudan huzur, yalandan kuşku duyar” (Tirmizî, Kıyâmet 60)

Neden bu kadar önemli kılındı bu büyük erdem diye hiç düşündünüz mü?Öncelikle  zihninizde şöyle bir açılım yapmaya çalışın. Dürüstlüğünü kaybeden insan kendisine duyulan güveni kaybeder, saygınlığını itibarını kaybeder. Zamanla kaybolan saygı kendisine duyulan sevgiyi de azaltır. Bu insan sahtekar, yalancı, değersiz, çıkarcı, ikiyüzlü gibi  vasıflara bürünür. Zamanla kişi toplumun kendisine yakıştırdığı vasıfları benimseyerek kendine olan güvenini saygısını ve dolayısıyla sevgisini de yitirmeye başlar. Kişi değersizlik duygusuyla özdeşleşmeye başlar . Ve   değer görmek, sevilmek saygı duymak gibi  temel duygusal ihtiyaçlarını giderebilmek için toplumun istediği vasıflara bürünmeye kendini sevdirmek, değer görmek için kılıktan kılığa girmeye başlar. Ve bu defa da yalaka olmaya başlar. Tüm bunları yaparak kaybettiği o büyük erdem olan dürüstlüğün getirdiği kayıpları hiçbir şekilde telafi edemediğini görür. Ve bunun  bedelini bu şekilde farkında olmaksızın öder.  Ve acı olan şudur ki dürüstlüğünü erken yaşlarda  yitirerek yalan ve sahtekarlığı kişiliğinin bir parçası haline getirmiş olan kişi tüm bu sorunlarını dürüstlüğü hayatına yeniden inşa ederek çözebieceği gerçeğini kabullenemez.  patolojik boyuta varmış düzeyde hayatında yalanlara veren kişilerde “mış gibi kişilik bozukluğu” şeklindeki  kişilik travmaları gelişir zamanla.   Bu karamsar tabloyu çizdikten sonra çözümü konuşmamak olmaz. Sorunun en az kendisi kadar   sorunun çözümünü de konuşmak lazım. Bu yüzden sorunun nedenlerine inmemiz lazım. Çözüm aslında bazı engelleri ortadan kaldırmakla mümkün.  Çevrenizde ufak bir gözlem yaparsanız yalana başvuranların çoğunlukla  baskı ve korku ile büyütüldüklerini görürsünüz.Kişiliğinin temelleri küçük yaşlarda atılan çocuklara uyguladığınız psikolojik baskılar ve ölçülü olmaktan uzak katı disiplin kuralları   onu alternatif bir çıkış kapısı gibi gördüğü yalana sığınmaya itecektir.  Bununla beraber çocuklar  gözlemledikleri davranışları  süngerin suyu emiş misali içlerine çekerek taklit etmeye ve benimsemeye başlarlar. Bu yüzden çocuklarınıza  “yalan söyleme” demek yerine  hayatınızda yalana yer vermeyerek ona dürüstlüğü en iyi davranışlarınızla öğretebileceğinizi görebilmeniz gerekir.   Dürüst bir ailede büyüdüğü halde yetişkinliğinde maruz kaldığı baskılardan dolayı kişi dürüstlüğünü yitirebilir mi? diye bir soru gelebilir akıllara. Bunun net cevabını verebilmek zor. Bu tamamen kişinin dürüstlüğüne yüklediği anlamla alakalı. İmtihan dünyasında kişilerin erdemlerini yitirmemek için gösterdikleri çaba imanlarının gücü ölçüsünde şekillenir.  Evlendikten sonra eşlerinin baskı ve tahakkümlerine haksız muamelelerine maruz kadınlar, iş yerinde amirinin tahakkümüne maruz kalanlar gibi çok sayıda kişiyi bu gruba dahil edebiliriz.  İnsanın kazanıp içselleştirdiği değerlerini başka insanların zulüm ve tahakkümleri yüzünden kaybetmeleri kadar acı birşey olabilir mi? Yaradana kul olmak için biriktirilen güzelliklerin kullar tarafından gasbedilişi kainatta işlenen en büyük zulümlerden biri olmalı.

Farkında olmaksızın insanların erdemlerinden ödün vermelerine neden olabilecek davranışlarımızın farkına varmak ve düşüncesizce yakıp yıktığımız,  baskı altında bıraktığımız her bireyi   çöküşüne zemin hazırlandığımız bir gûruha dahil ettiğimizi görebilmemiz gerekir.    Güzel ahlakı ayakta tutan dürüstlüğü yaşatabilmek için diğer pek çok kusuru tolere edebilmek gerekir. Çünkü yalanın, sinsiliğin, ikiyüzlülüğün hissettirdikleri diğer pek çok olumsuz davranıştan daha yıkıcı olabilmektedir.  Dürüstlüğü teşvik edip yaşatabilmek için davranış kalıplarımızın kapılarından     baskı, tahakküm, hükmetme, mükemmeliyetçilik, küçümseme , hor görme gibi suçlu öğeleri dışarı çıkarmamız gerekiyor.  Dürüstlüğü değerli kılmak için insanları olduğu gibi sevebilmeyi hiç olmazsa olduğu gibi kabullenmeyi öğrenmemiz lazım. Her olumsuz davranış bir gün olumlu davranışa dönüşebilme potansiyeline sahiptir. Bu  yüzden de etiketleyip dışlamak yerine zor olanı yapmak yani insanların iç aleminde gizli olan güzellikleri ortaya çıkarabilmek için biraz çabalamak lazım. Görmeye tahammül edemediğimiz iki yüzlü  ve sahtekar insanların sayısını ancak bu şekilde azaltabiliriz. Dürüstlüğün bir gün hakettiği değere kavuştuğu  günlerin  özlemini çektiğimiz  bu asırda …

Van Gölü İncileri

KIŞ GÜNEŞİ

YUSUF KAZAK

Dolaşırken soğuk ruhlar

tepelerinde dağların, izci olurdum

kaçırdığım hayalini arayan

engin yükseklerde,

vururken kamçısı

kış güneşinin…

 

Kalmışken özleminin çığlarında

tüneller açardım heyecanıyla

yeşil ülkene varmanın,

kazar dururdum solgun

ellerimle sensizlikten,

vururken ışıkları

kış güneşinin…

 

Şölenler başlardı buluşmasıyla

sarılığın aklarla, ayaklarında

göğün, çehren belirirdi

dumanları ardında dağların

kanatlanıp seni arardım

vururken ateşi.

 

Kış güneşinin…

Van Gölü İncileri

DERVİŞİM

TÜRKAN ŞENGÜLER

Mana aleminde seyrüsefer 

garip bir dervişim

sırtımda koca bir heybe

elimde bir bastonla

durmaz, yürürüm...

 

Güneşin altında,

Şeb-i Yelda’nın vahalarında

kayboldum seni aramakta, 

bulamadım, çaresizim…

 

Yollar senin, yokuşlar senin

daldır beni sürur-u deryalarında,

uzak eğletme beni vuslatından,

ya İlahi kaybettirme beni

sonsuz deryanda… 

Van Gölü İncileri

YAŞARSIN

MEHMET AKÇAY

Kış derdinden beter yazın sefası

Dikenden böcekten çeker yaşarsın

Çekilmez sevdanın çile cefası 

Gözünden yaşları döker yaşarsın 

 

Bulunmaz dünyada dertsiz bir insan

Bıkar da bezersin hayattan candan 

Terslikler geldi mi şöyle dört yandan

Boynunu belini büker yaşarsın 

 

Kar gibi yağar dertler başına 

Kan revan karışır gözün yaşına 

Engeller peş peşe çıkar karşına 

Birinden birini eker yaşarsın 

 

Birileri sırrın ortaya saçsa 

Gönlünde eğlenmez yaralar açsa 

Sevdiğin bırakıp uzağa kaçsa 

Ateşe yüreğin yakar yaşarsın

 

Çağlariyım benim dumanın tütmez 

Yapacak çok şey var lâkin güç yetmez

Şu dünyanın gamı kederi bitmez 

Düşene kalkana bakar yaşarsın. 

Van Gölü İncileri

İNSAN MI 

ARİF KUŞ

Nesil mi değişti, insan mı değişti

insanda zülüm, hayvanda merhamet var

bilmedim nedir, bu gördüğüm alamet

insan mı hayvan kardeş, hayvan mı insan dedim

 

Aç susuz sokaklarda, yarı çıplak perişan

hayvan gelir üzülür patiyle başın okşar

insan oğlu görünce terk eder kaçar oradan

insan mı hayvan kardeş, hayvan mı insan dedim

 

Anne babaya bakmaz, huzur evine atar

evinde hayvan saklar, alır koynuna yatar,

hayvan kabul eylemez sahibine bu zulmü

insan mı hayvan kardeş, hayvan mı insan dedim

 

İnsanlık ölmüş artık bu cennet topraklarda

çocuk kadın katili dolaşıyor sokakta

merhamet hayvanda var vicdan yok insanlarda

insan mı hayvan kardeş, hayvan mı insan dedim

Van Gölü İncileri

HAYAT

CİVAN KAPLAN

Çok çektim elinden usandım hayat

kime gülersen gül gözüm kalmadı 

yıllarca direndim her gün her saat

büründüm sükûta sözüm kalmadı

 

Terazi bozulmuş doğru tartmıyor

giysiler kuşamlar ayıp örtmüyor

ne etsem feleğe gücüm yetmiyor

dert yedi ömrümü özüm kalmadı

 

Geçti benden gayrı ermem murada

ne kadar ömrüm var bilmem şurada

o gezip tozduğum günler nerede

küllendi ocağım közüm kalmadı.

 

Esmez oldu bizim seher yelleri

kokmaz oldu gayrı konca gülleri

felek çıkmaz etti bütün yolları

önüm yokuş oldu düzüm kalmadı 

 

Bulunmaz bir nimet bilirsen eğer

sağlıkmış dünyanın serveti meğer

tırnak deyip geçme cihanı değer

fazlada çok söze lüzum kalmadı 

 

Civan’ım da derki dünya boşumuş

insan bir kanatsız garip kuşumuş

varlığın yokluğun hayal düşümüş

sanki karda gezdim izim kalmadı 

Van Gölü İncileri

YAKARAK TÜKETTİN 

İSMET BOZKURT (DİLSİZ KALEM)

Bir başka gönüle meyil verip de

Akarak tükettin benim sevgimi 

Bedenim çiğneyip yere serip de

Yakarak tükettin benim sevgimi

 

Sevdasız gelmiştim ben bu yaşıma 

Her çeşit zehiri kattın aşıma 

Söz ile suçlayıp dertli başıma 

Kakarak tükettin benim sevgimi 

 

Aştın hududumu coşkun selinle 

Canıma okuyup acı dilinle 

İlmeği boynuma takıp elinle

Sıkarak tükettin benim sevgimi

 

İnsan sevdiğine yapar mı böyle 

Ne günahım vardı düşün de söyle 

Akrep gibi girip kanıma öyle 

Sokarak tükettin benim sevgimi

 

Onursuz dönmüşsün her zaferinden 

Utanmayıp yine son eserinden 

Ağlatıp aşk ile dolu yerinden

Çıkarak tükettin benim sevgimi

 

Vermiştim ömrümü paysız bedelsiz 

Tabuta koyarak çıplak kefensiz

“Dilsiz Kalem” boynum yana nedensiz 

Bükerek tükettin benim sevgimi.

Van Gölü İncileri

GERÇEKLER

GAMZE NUR ÜNAL

MEHMET HALİT BAKİ ANADOLU LİSESİ.11-E

Kırık dökük duvarların ardında saklı

eski zamanların hatıraları

geldi geçti ama benden gitmedi

 

Duvarın üzerinde asılı, sessiz bir tanık

gözleri sabit, sır dolu bir ifadeyle

 

Gözleri, yılların hüznünü yansıtıyor

hatıraların derinliklerinde kayboluyor

ve buradayız, bu resmin yanındayız

 

Belki yüzüme bakmıyor kalbimde yaşıyor,

her anı, her sevinç ve keder.

bu sessiz tanık, bize hatırlatır

geçip giden ama benden 

hâlâ gitmeyen sen ve anıların güzelliği. 

Bakmadan Geçme