RAMAZAN
RIFAT KAYA
Sabır düşer vakitlere
Güneş çekilir usulca,
Açlık sadece midede değil
Kalpte de açar pencere
Suskun bekleyiş,
Yudum suyun hikmeti
Şükrün sessiz sedasız dili
Avuçlarda dua olur geceleri
Paylaşmak,
Lokmanın bölünüşünde saklıdır
Tebessümle çoğalır ekmek
Kardeşlik, iftar sofralarında büyür
Her Sahur,
Yeniden başlamak gibidir
Arınmak, tazelenmek,
Karanlıkta bile ışığı bulmak…
SEVGİLİ
AYŞEGÜL AYAZ
Seni anlatacağım sevgili
Uçan kuşa esen yele
Kasımda sararan yaprağa
Mevsimlere seni anlatayım
Hayallerim kışta kalsa da
Aralıkta kalacağım
Bozuk bir saat gibi
Seni anlatacak bana aylar
Ben de sana olan özlemimi
Seni anlatacağım sevgili
Kırılan yerlerinden değil
Umutla bekleyişimi
Van Gölü kıyısında oturup
Uzun uzun bakacağım
Ve gelişini izleyeceğim
Maviler içinde beyaz güllerle
Züleyha nasıl beklediyse Yusuf’u
Ben de seni bekleyeceğim
Seni anlatacağım sevgili
Gidişini değil, bana gelişini.
YAKILMAMIŞ MEKTUPLAR
ZAHİR GÖK
Ellerin değmese de tenime asla
Adını fısıldar titrek dudaklar
Geceler boyu yanarım seninle
Ateşim harflerde, mektuplar kadar
Gözlerin çağırır beni uzaklardan
Ve ben yürürüm, bilerek yok oluşa
Seninle var olmak imkânsız kadar
Sensiz yaşamaksa ölümle baş başa
Yazdıkça büyür içimde kor yangın
Sığmaz kelimelere özlemin, aşkın
Gelsem, dokunsam, öpsem bir kere
Korkarım, dünya durur ardından
Ah Süveyla, adını her anışımda
İçimde yankılanır yasaklı bir ses
Sevmek yetmiyor bazen dünyada
Ve kavuşmak, en büyük heves
Şimdi mektuplarım varsın kül olsun
Zerre üzülmem hiçbirine
Eğer dünya bu aşkı taşıyamazsa
O zaman yansın, yansın her bir mektup!
BİLMEZLER
KAMURAN ADIYAMAN
Oysa kaç kelebeğin ömrünü uzatır gülüşün
Bilmezler
Sen gidince mevsimler şaşırır sırasın
Karlar yağ en güzel baharıma
Bilmezler
Yokluğunda bir bilinmezliğin ortasına düşerim
Şehir şehir, sokak sokak seni ararım
Bilmezler
Kaç insan var ki derdimi kaldırır
Bendeki seni kaç kişi bilir
Bilmezler
Deli diyen var, divane diyen var
Sevdayı herkes yazar da
Yüreğime kazdığımı
Bilmezler
Ulu orta bir ağlamak düğümlenir boğazımda
Gidişin ki geç kalınmış bir hastalığın
Pençesinde kalmak gibi
Bilmezler
İntiharlar fayda etmez Azrail bile ilişmez
Kefenim cebimde
İçimin en ırağında bekliyorum seni
Bilmezler.
ÇİÇEK SEVGİLİM
SAMETCAN DOLGUN
Çiçekler gibi kokan kalbin
Kalbimin derinliklerine siniyor
Güneş gibi parlayan kalbin
Ay gibi sönük kalan kalbime ışık veriyor.
Beni istemiyor olsan dahi
Ruhun ruhuma nefretle baksa dahi
Ebediyyen nefret de etsen benden
Ben seni ebediyenseveceğim
Özgürce gökyüzünde uçan kuşlar gibi
Kanat çırpıyor aşkım
O gökyüzü senin kalbin işte
Senin kalbinde kanadı kırık bir kuş gibiyim
Sen bana kara bulutlarını göstersen de
Ben sana hep mavi gökyüzünü hediye edeceğim
Sen bana nefretinle baksan da
Ben aşkımla seni saracağım.
HEJDEYİ GELENEĞİ
GÜLTEN YAĞMA
Her yıl 31 Mart’a kutlanan bu gelenek yüzyıllar öncesine dayanır. Halk dilinde eski hesap olan Rumi takvime göre Kürtçe hejde demek olan 18 Miladi takvime göre 31 Mart’a denk geliyor.
Geçmişten günümüze özelliğini yitirmeden gelen bu gelenek halen büyük bir sevinçle kutlanmakta.
30 Mart tarihinde Hejdeyi çöreği yapılır içine 1 adet mavi boncuk bırakılır, akşamında bahçede bir taş yerinden kaldırılmadan sallanır.
Sabah kahvaltıdan önce akşam sallanan taşın altına bakılır. Eğer ki taşın altında yeşillik, uğur böcekleri ve de karınca varsa o senenin bereketli geçileceğine inanılır. Daha sonra kahvaltıda ailedeki sayıya göre hejdeyi çöreği dilimlenir ve mavi boncuk kime çıkarsa şansın bahtın o sene onda olacağına inanılır.
Bir toplumu meydana getiren gelenek ve görenekleridir. Günümüz koşullarında bazı gelenekler yok olsa da, bizler yeni nesile olabildiğince büyüklerimizden gördüğümüz, uyguladığımız geleneklerimizi anlatıp bu güzel kültürümüzü anlatabiliriz.
Sevgiyle kalın
BEYAZ LEÇEK
EDA TOSUN
Güneşin saçlarına tutunan
Yağmurun türküsüydü sesin
Çileğin lekesine aldırmadan
İpe astığım çizgili gömleğin
Köşesi oyalı beyaz leçeğim
Katı açılmayan mendilim
Hepsi sana olan hasretim
Leçek miydim sahi!
Güneşin terini silince
Gönlün göğe mi erdi?
Yordum yine geceyi
Sesin ne diyordu
Unutuyorum sis içinde
Hatırlat bana sevgili
Yazdığım o son şiiri
Topraksız saksının dilini
Buruşuk sesimle çözmek
Eziyet değil mi?
Sen yokken çalılara takılan
Kuru bir öksürük zaman
Yetim, öksüz sayılan
Perdesi açılmamış evdim
Bir sana
Bir nefesine sığınan
Kapı sesi duyunca
Sen geldin sandım
Sevinçten şehri yıkadım
Kitapların tozunu aldım
Sarılmanın kaç tonu varsa
Yosun tutan kollarımı açtım
Mendili ruhuma astım
Seni bağrıma bastım
Çünkü içimde ki çocuk
Kalbini görünce söyledi
Burası senin evin-barkın.
NE RAMAZAN OLUR
FAHRİ HARİS DOĞAN
Ne Ramazan olur soframa açlığım
Ne doygundur kalbimin sancısı
Ne pişiyor anamın aşı şimdi
Uzaklardan kalmış bir eski duygusudur
Hatıraların kırıntısı
Ekmek banıyorum özlemle geçmişe
Dibinde kalmış kalbimde hepsi
Alıştığım yalnızlığa sarıldı bir endişe
Çıkmıyor dudaklarımdan bir türlü sesi
Masam da olurdu dünyanın nimetleri
Anamın merhameti babamın yorgunluğu
Şimdi daha anlamlı onların dedikleri
Kesik kulaklarımdan da çıkmıyor uğultusu
Ezanlarım sükutta sokaklarım gri
Oynayan çocukların yerini aldı betondan suratlar
Anıyorum maziyi aklıma geliyor her biri
Issız yüreğimdeki hisler çölden de kuraklar
Dedem olurdu öncelerde iftarın başında
La ilahe illallah demeyi ben ondan öğrendim
O da gitti bir düğüne ahiret yakasından
El sallıyor bana ben dünyayı da bilmezdim
Ben insan olalı tuttuğum orucumda
Böyle büyük sözleri içimden de etmezdim
Kaldı şimdi herkes bir ruh uzağımda
Kavuşmak olmasaydı da abı hayatı içmezdim.
GÖLGELER
TUĞBA KURTAY
Bir ışık vardı, sonra kayboldu
Fark etmedi kimse, belki de soldu
Bir yol vardı, nereyeydi sonu
Kimse zamana sormadı onu
Adımları sessizdi, duyurmadı bize
Herkese ayandı gecenin içinde
Bir nefesi candı, yetmedi belki de
Belirsizdi, çok derinden bir gölge
Gölgelere dokunmak istedim
Kayboldu boşlukta ellerim
Bir şeyler vardı, tarifi ne mümkün
Belki hep vardı, ben onu bilemedim
Bir kapı açıldı ya da belki
Belki de kapatmıştı bir başka biri
Neden kimse durup bakmadı geri
Geriye dönmek bir sorun muydu
Bir iz bıraktım, sonra silindi
Kaldım mı, yok muydum, kimse bilmedi
Sesler duydum ama kimse yoktu
Duyduğumu, gördüğümü kimse görmedi.
TEV Hayri Tokaman MTAL
9-C Sınıfı
YÂRDİR EFENDİ
EFDAL PETEK
Kırk kere söylesen yine anlamaz
Cahile dil dökmek zordur efendi
Hakikati göstersen de inanmaz
Çünkü gönül gözü kördür efendi
Kimisi ağlarken kimi gülerken
Kimisi ölmeden evvel ölürken
Kimine bir oda geniş gelirken
Kimine bu dünya dardır efendi
Sevenin döşünde ince bir ağrı
Çevirmiş yönünü yârine doğru
Yanardağ gibidir aşığın bağrı
Gece gündüz yanan kordur efendi
Ne mutlu kendinde hakkı bulana
Ne mutlu yüreği aşkla dolana
Gerçek anlamıyla arif olana
Çektiği her cefa kârdır efendi
Efdal'ım neleri yaladım yuttum
Gecenin içine gündüzü kattım
Hayali serabı kenara attım
İnsana insanlık yârdir efendi.