Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

ŞİMAYA

ATİLLA CAN

Şimaya bir ülkedir

Aşktır, sevgililerin

Sevgilerin ortak adıdır

Şimaya, grameri bozuk cümlelerdir

Başkaldırıdır, direniştir, öfkedir

Bütün kelimeler şimaya

 

Şimaya gökyüzü,

Yüreğimin surları, ana karanın fethi

Yeni bir alfabe,

Dökülen kelimelerdir

Yürekte veba misali.

 

Kaç Şimayalı günler yaşayacak

Doğmamış çocuklar?

Şimaya,

Ekmeğimi katık ettiğim

Ayranım, kadınım, yarınım

Karacadağ kokan,

Nemrut solan, Dicle’de dolanan

 

Bulutlara kulaç attım

Seni sordum lodostan evvel

Az önce saçlarında

Rüzgarları uçurtarak geçti dediler

 

Saçların ilmek ilmek

Yağlı urganım, idam sehpam

Yeni bir af diliyorum

Şimayalı anayasandan,

Kardan şehirler örüyorum sana

Şimaya, saçaklarına kar düşürdüğüm

 

Sensiz, dilsiz şehirler veba misali

Güneşlerinde damla damla eriyen

Kardan şehirler

 

Saçaklarına tutunuyorum

Kardan ördüğüm şehirlerin

Saçaklarında eriyorum

Temmuz güneşini avuçlayarak

Kardan ördüğüm şehirlerde

 

Şimaya Rize’de çayım

Konya’da buğdayım

Diyarbakır’da kavgam

Batman’da intiharım…

Şimaya, bütün bir ülkem

Yüreğimi baştan başa saran.

Van Gölü İncileri

GİTMELİYİZ

AYŞE KARADAĞ

Toparlanın gidiyoruz başka bir kente

Sıkışıverin şöyle bavulların içine

Haydi, albümlerim sandığım sepetim

Kitaplarım defterlerim

Şiirlerimi aklayan silgim 

En vefalı emir erim kara kalemim

Anılarım düşün yola gitmeliyiz işte…

 

Sazım

Nazlanma durma gönülsüz

Gitmeliyiz ırak bir ile

Sensiz sıla kahrı çekilmez 

Hiç değilse tellerinle şenlenir başım

Duvarlara sinen ağıtlarımız kalsın arkamızda 

Coşkulu türküler yollarız oralardan 

Van’a gidelim Van’a…

 

Kabım kacağım 

Haydi, toparlanın gidiyoruz

Nasıl bırakırım sizi ben

Kiminizin adı Hülya kiminizinki Ayten

Ev görümünde gelen armağansınız

Bırakamam sizi arkamda

Sizler böyle ışıltıyla bana parlarken.

 

Ya şu tablodaki su taşıyan kız

Tesellim olurdu kentin suyu kesikken

Üzerinde asılı sevdiceğimin gözleri

Silinmemiştir belki parmağının izleri 

Giriver şu kutuya haydi

Acılarımı yüreğimde depreştirmeden.

 

Zordur yılların yuvasından uçup gitmek

İyi bilirim bu kaçıncı gidişleri

Ege tuz basıyor şu an yaraların üstüne

Hadi anılarım toparlanın gidelim

Gidelim o mavi kente        

Sodalı denizi varmış inci kefalleri

Güzel insanıysa el âlemin dilinde.

 

Darılmayın anılar tek siz değilsiniz yaşamımda

İzmir küsmesin bana

Olmazsa tasını tarağını toplasın 

Lokması kumrusu gevreğini de atalım çantaya.

Kendisi gibi güzel mi güzel 

Coşkulu ayakların kentini

Toparlayıp sırtımıza vuralım. 

Nisan 2025 / Reyhanlı-HATAY

Van Gölü İncileri

GÖZÜM YAŞINA

MEHMET AKÇAY

Yağmurlar karıştı gözüm yaşına 

Şimşekler çakıyor serimde benim

Yüreğim dertlere olmuş aşina 

Izdırap tükenmez zarımda benim 

 

Korkudan yaş döker nemlidir dide

Menzile yaklaştım gün gide gide 

Usanmaz şu gönlüm ah ede ede

Çıbanlar yerleşti derime benim 

 

Ar el vermez şöyle derdim açayım 

Işıl ışıl dört bir yana saçayım 

Şaşırmışım hangi yöne kaçayım 

Belâlar dikilmiş berimde benim

 

Alışınca sırtım dertten yüklere 

Saç sakal kaşlarım döndü aklara

Feryat figan zarım çıktı göklere 

Anlamadım sızım neremde benim

 

Çağlari’yem gizli gizli tüterim 

Yana yana bir gün olur biterim

Niye bülbül oldum böyle öterim 

Bir kor ateş yanar buramda benim.

Van Gölü İncileri

DÜRÜSTLÜK, İKİYÜZLÜLÜĞÜN PANZEHRİDİR

MERAL YAĞMUR

İnsan ilişkilerinde en çok tartışılan ve ahlakî boyutta en çok eleştirilen davranışlardan birisi de ikiyüzlülüktür. İnsanların dışa yansıttıkları kişilikle, iç dünyalarındaki düşündükleri ve hissettikleri arasında bir çelişki olduğunda bu duruma toplum olarak biz, ikiyüzlülük bir başka deyişle riyakârlık diyoruz.

Sadece kişisel ilişkilerde değil toplumsal, politik ve kültürel alanlarda da maalesef yaygın olarak görülen bir tutumdur bu. İnsanların kendilerini olduklarından farklı bir şekilde göstermesi ya da söyledikleriyle yaptıkları arasındaki tutarsızlık, genellikle kişinin başkalarından kabul görme, onay alma veya çıkar elde etme isteğiyle ilgilidir. Bir kişi belirli bir değer sistemini savunurken aynı değerleri kendi hayatında uygulamadığında bu tutumu iki yüzlülük olarak kabul ederiz. Ancak sadece dışsal davranış şekilleriyle ilgili değildir aynı zamanda bir ahlaki tutarsızlığı da ifade eder.

Genele baktığımız zaman ikiyüzlülüğün birçok nedenini görmemiz mümkündür. İnsanların kişisel gelişim, sosyal statü ve psikolojik durumları onları iki yüzlü davranmaya itebilir. Örneğin; kendilerini korumak için bir savunma mekanizması olarak da görebilir ve dolayısıyla farklı kimlikler benimseme çabasına girebilirler. İkiyüzlülüğün en belirgin özelliği çoğu zaman çıkarlarına yönelik tutumu ve söylediği ile yaptığı arasındaki tutarsız davranışıdır. Bir kişi, doğruluktan, dürüstlükten yana olduğunu iddia ederken diğer yandan yalan söyleyebilir ya da adalet savunucusu olduğunu belirtirken boş kuru hamaset tavırları sergileyebilir; karşısındaki insanlardan fayda sağlamak için sahte dostluklar kurabilir veya riyakâr bir nezaket gösterebilir. Genellikle toplumsal beklentilere uyum sağlamak veya çıkar elde etmek için maskelidirler. Gerçek düşüncelerini veya hislerini saklayarak dışarıya kabul görecek bir imaj çizerler. Bu tür insanlar başkalarını manipüle ederek istediklerini elde etmeye çalışırlar.

Bazen iki yüzlü bireyler kendi tutarsızlıklarının farkında olmayabilir ve kendi yalanlarına inanabilirler. Bu durum içsel bir çelişkiye düşürür ve kişinin kendini tanımasını en acınası şekliyle tanımlamasını zorlaştırır. 

Kendi değersizlik hissi ile başa çıkamayan bu kişiler, başkalarının gözünde değer kazanmak için toplumun veya çevrenin beklentilerini karşılayamadığı vakit dışlanma veya eleştirilme korkusu yaşar. Bu korku, kişinin kendi düşüncelerini veya inançlarını açıkça ifade etmek yerine kabul görecek bir tavır takınarak toplumun beklentilerini karşılamaya çalışma, kişisel kazançlar elde etmeye, iş ortamında, sosyal çevrede ya da politik arenada sahte bir imaj sergilemeye veya çıkarlarını korumak için gerçek düşüncelerini gizlemeye itebilir. Toplum olarak her birimiz, her birimizin belirli ahlaki veya sosyal normlara uymasını bekleriz. Bu baskı bireylerin kendi inançları veya arzuları ile toplumun beklentileri arasında bir çatışma oluşturabilir ve hâsılı uyum sağlamaya çalışırken iki yüzlü davranışlara sebebiyet verebilir.

Bir insan; söylediği ile yaptığı arasında sürekli bir çelişki gösterdiğinde çevresindekilerin ona olan güven duygusu zedelenir ve ilişkilerin bozulmasına neden olabilir. Zirâ güvenin olmadığı bir ilişkide sağlıklı bir iletişim kurmak ve derin bir bağ oluşturmak neredeyse imkansızdır. Çünkü zamanla kendi içsel bütünlüklerini kaybedebilir, gerçek hislerini ve düşüncelerini sakladıkça kim oldukları ile ilgili net bir algıya sahip olamazlar. Bu durum uzun vadede psikolojik sorunlara, özgüven eksikliğine ve kimlik krizine yol açabilir. Toplumsal düzeyde de ciddi sorunlara neden olacak iki yüzlülük; özellikle liderlerin veya kamu figürlerinin tutarsız davranışları toplumsal çelişkilere ve huzursuzluklara yol açar. Bu da, o topluma veya sisteme olan inancı kaybeder. 

İkiyüzlülük aynı zamanda insanların kişisel gelişimini de engeller. İnsanlar, kendilerini gerçekten tanıyamaz ve kendileri hakkında dürüst olmazlarsa, kişisel gelişimini tam olarak gerçekleştiremezler. Ayrıca, ikiyüzlü insanların gerçek dünyada başarılı olma olasılığı da gâyet düşüktür. İki yüzlülük; bir yerde nifakla, yalancılıkla, sahtecilikle birleşmektedir. Her çevreye uyan, bulunduğu yerin havasına kolaylıkla giren ve durmadan renk değiştiren, bukalemun meşrepli kişilerin hangi yüzlerine, hangi sözlerine ve hangi davranışlarına itibar edileceği kestirilemez. Bu tavır, kalpteki nifaktan kaynaklanıyorsa münafıklık emaresidir ki bu da büyük sıkıntı. Münafıklar da yüce kitabımız Bakara Suresi 12. Ayet-i Kerime’ sinde “Dikkat edin! Onlar bozguncuların ta kendileridirler. Lakin farkında değillerdir” şeklinde ki açık beyanına göre dünyada kimlerle beraber olacağını bilemeyen, bir ona bir buna gönül veren, ortada kalmış kimseler olarak işaret edilmiştir. Etik içerisinde farklı durumlarda farklı bir konuma sahip olsa da, genel olarak ikiyüzlülük kötü bir fiil olarak değerlendirilir. Ahlâk psikolojisine göre ikiyüzlülük veya mürailik kişinin kendi ifade ettiği ahlâki kural ve prensiplere kendisinin uymaması, sahip olmadığı duygu, düşünce, erdem, değer veya özelliklere, sanki sahipmiş gibi davranması veya sahip olduğunu iddia etmesidir. Çoğu din ve ahlâki öğreti de ikiyüzlülüğü kınar.

İki yüzlülüğün üstesinden gelmek bireyin hem kendisiyle hem de çevresiyle dürüst bir ilişki kurmasını gerektirir. Bu süreç farkındalık ve içsel bir sorgulama ile başlar. Bireylerin kendilerine karşı dürüst olmaları ve değerleri ile davranışları uyumlu hale getirmeleri önemlidir.

İki yüzlülükten kaçınmanın ilk adımı bireyin kendi düşünceleri, hisleri ve davranışları üzerinde farkındalık geliştirmesidir. İnsanlar kendi içsel çelişkilerini fark ettiklerinde bu durumu düzeltmek için adımlar atabilir ve ilişkilerinde açık, samimi bir iletişim kurmaya özen gösterebilirler. Nihayetinde kendi duygularını ve düşüncelerini dürüstçe ifade etmek hem bireysel hem de toplumsal ilişkilerin daha sağlıklı olmasını sağlar. Kişilerin savundukları değerler ile davranışları arasında tutarlılık sağlamaları iki yüzlülükten kaçınmanın bir diğer yoludur. Ve nitekim kendilerine karşı sorumlu davranmaları, içsel bütünlüklerini korumalarına yardımcı olur. İkiyüzlülük bireylerin hem kendilerine hem de çevrelerine zarar veren bir davranış biçimidir. Dürüstlükten uzak, maskelerle dolu bir yaşam sürmek uzun vadede ilişkilerin zedelenmesine, güven kaybına ve içsel çatışmalara yol açar. Ancak öz farkındalık, dürüstlük ve tutarlı bir değer sistemi ile iki yüzlülükten kaçınılabilir. ki yüzlülük diğer cihetiyle riyakârlık yerine dürüstlüğün, güvenin, sadakatin ve samimiyetin hakim olduğu bir yaşam sürmek hem bireyler hem de toplumlar için daha sağlıklı ve tatmin edici bir yol sunar. Hâsılı dürüstlük, iki yüzlülüğün panzehridir.

Evet insan; ne ise o olmalıdır. Bildiğinden, inandığından ve en önemlisi kendisini olduğundan başka türlü görünme veya göstermeye çalışmamalıdır. Adına uyanıklık diyebilirsiniz, yahut kumpas… en modern haliyle yeni dönemde strateji de diyebilirsiniz, ne derseniz deyin… artık düşünceler fikirler kişilere göre konuşuluyor. Hiç duydunuz mu bilmem; hani halk tabiriyle bir söz vardır “doğru, doğru dosdoğru”. Eğilip bükülmeyen, olay ve kişiye göre değişmeyen, sevilmek, kabul görmek, takdir edilmek adına tabiri caizse lafını, sözünü kıvırmayan insanlar var ya… İşte bu karaktere sahip olanları yanınızdan, yönünüzden ayırmayın derim. Velhâsıl demem o ki; iki yüzlülük almış başını gidiyor.

Bâkî muhabbet, selâm ile…

Van Gölü İncileri

ŞU DÜNYA MALI

NAZMİ SARAÇOĞLU

Ne mezara gelir, ne fayda verir

Bilsen emanettir şu dünya malı

Nice şah sultanı tahttan indirir

Boş bir  şan şöhrettir şu dünya malı

 

Kardeşi kardeşe düşman eden o

Nice yıkılmışı pişman eden o

Haramla bedeni şişman eden o

Boş heva hevestir şu dünya malı 

 

Onun için nice tuzak kurulur

Nice mazlum canlar kalpler kırılır 

Kırk yıllık eşler, dostlar   darılır 

Bir fitne fesattır şu dünya malı 

 

Hele bir de haram içine girse 

Sâhibi haramın tadına varsa 

İt gibi saldırır nerde ne varsa 

Nemruda fırsattır şu dünya malı 

 

Artık ne yetimin malını tanır 

Ne ar eder arsız ne de utanır

Bakanlar  kararmış gözünden  tanır 

Gözlere perdedir şu dünya malı 

 

Alimleri cahil edip kandırır 

Zalimin zulmünü daha azdırır 

Nice ahlar alıp candan bezdirir 

En son candan eder şu dünya malı 

Kalana mirastır şu dünya malı.

Van Gölü İncileri

GETİRİ MİSİN

ZELAL KIRAN

Gurbet için ağlayan trenler

Ne çok özlem yüklemişsin

Sevinç ve hüzün boyalı ellerinle

Göğe balonlar uçurmuşsun

 

Yalnızlıkla kıvrılan yollardan geçip

Ilgıt ılgıt esen rüzgâra inatla

Halkımın kederli kaderine

Bağrını açarak koşup durmuşsun

 

Ama sen ekmek gibi bereketli

Öpüp başıma koyduğumsun

Ağladığımsın sen için, bilesin

Seninle bahçeler çiçeklensin

 

Yurdum gibisin sen, halkım gibi

Gönlün senin has bahçedir, bilesin

Bülbül gibi çakısın dilin hiç durmadan

Neler yaşadığımızı dile getirir misin?

Van Gölü İncileri

GİZLİ GİZLİ 

İMDAT FAAL

Garip gönlüm kaç zamandır 

Kanar oldu gizli gizli 

Unutmaya çalışsam da

Yanar  oldu gizli gizli 

 

Yar düşünce hatıraya 

Dertler giriyor sıraya 

Sanki düşmüşüm deryaya 

Boğulmuşum gizli gizli 

 

Değme benim göz yaşıma 

Sakın ha çıkma karşıma 

Zehir doğradın aşıma 

Ölüyorum gizli gizli

 

Öteledim düşlerimi 

Sakladım göz yaşlarımı 

O enfes gülüşlerimi

Unutmuşum gizli gizli

 

Kırk yamalı bohça gibi

Muhabbetin dostça gibi 

Dışarıya hoşça gibi

Poz verirsin gizli gizli 

 

Şu koskoca gezegende 

Göçeceğiz bende sende

Seni çok sevdim desende

Yanacaksın gizi gizli

 

Umudum yok yaz bahara

Deli doluyum bu ara 

Açtığın onulmaz yara

Kanıyor bak gizli gizli 

 

Döner dünya devran diye 

Her fani muhtaç sevgiye 

Esirgediğin ilgiye 

Yanarım bak gizli gizli 

 

Kul İmdat’ım kırık sazım

Neden duyulmaz avazım

Cenab-ı Hakk’a niyazım

Secdedeyim gizli gizli.

Van Gölü İncileri                     

BUZ SATICISI 

ABDULHAKİM ÇİFTCİ 

Sermayesi sürekli eriyip giden tek gariban sıcakta buz satan kişidir desek yanlış söylemiş olmayız herhalde. En değerli varlığı zaman olan ve zamanın sürekli  çürüttüğü, eskittiği bir varlık olan insan, mutlak surette zaman konusunda yanılgıya düşüyor. İstisnasız herkes geçen zamana hayıflanıyor, ömrünün nasıl geçtiğini anlamıyor ve daha dün gibi hatırlıyorum cümlesini dilinden düşürmüyor. Her saniye aleyhimize yontuluyor, aramızda bulunan zaman tarafından ha bire tüketiliyoruz. Zamanın insanı nasıl çürüttüğüne her an şahit oluyor, herkesi  aynı oranda ve mesafede sinsi sinsi yaşlandıran bir düşman gibi gözümüzün içine bakarak yavaş yavaş  bizi püskürtüğüne tanık oluyoruz. 

Şairin;” otuz yıl var ki saatim işlemiş ben durmuşum, göklerden habersiz uçurtma uçurmuşum” dizesini defaatle düşünüyor ve dahi bizzat yaşıyoruz. Zamana müdahalenin ancak ve ancak dua ile olabileceğini biliyoruz fakat duanın  bir amel olduğunu, zamanın akışına müdahale edip ileriye ve geriye bakan önlem alıcı bir yönü olduğunu unutuyoruz. Hz Yusuf’un saray eşrafının tüm girişimlerine rağmen, “rabbim sen  yardım etmezsen ben onlara kayarım” haykırışını olayın henüz akışa girmeden  zamana bir müdahale isteği olduğuna bağlayamıyoruz.  Zamanın babası olmaktan çok (ebu-l vakt) zamanın çocuğu (ibn-l vakt) olmayı tercih ediyoruz. Bir zaman kırıntısı, bjr bir zaman sineği gibi ordan oraya savruluyoruz. Asr süresinin bize zaman konusunda hüsranda olduğumuzu söylemesine rağmen onun istisnası olan sabrı tavsiye etmiyor, salih amelde bulunmuyoruz. Ebed müddette bize dünyada ne kadar kaldınız sorusuna bir kuşluk vakti kadar kaldık diyeceğimizi bilmemize rağmen ömrümüzü bozuk para gibi harcıyoruz. Üzerimizden epey bir süre geçtikten sonra anılmaya değerli bir varlık olduğumuzu idrak edemiyoruz. Yıllarca bir mağarada uyuduktan sonra tekrar uyanan arkadaş grubuna (ashab-ı Kehf) hikaye gözüyle bakıyor, zamanın izafi olduğunu akledemiyoruz.  Hayatın genişliğine odaklanamıyor, tüm sosyal ilişkilerde poz kesmekten vazgeçemiyoruz.  Esaslı bir duruşa sahip olamıyoruz. Yaratılışın hikmetini kavrayamıyoruz ve her halükarda taşı taşın üstüne koyanlardan olmayı başaramıyoruz. Kitabı anca boş vakitte okumaya çalışıyor, bir boş vakit etkinliği olarak görüyoruz. Hâlen vaktin boş olabileceğine inanıyor, şiir yazmayı hobi sanıyoruz. Evde hayvan besleyebiliyor ama çocuk yetiştirmeye burun kıvırıyoruz. Bir çırpıda onlarca insanın kalbini kırıyor sonrada sofuluk taslıyoruz. Saatlerce ahlâk üzerine konuşuyor ama herhangi bir kuyrukta başkasının hakkına girebiliyoruz. 

Post-modern çağın her şey her şeyle gider mantığına bürünüyor her şeyden payımıza düşeni alıyoruz. Kırsalda koyun gütmekten utanıyor metropolde köpek bakıcılığı yapıyoruz. Kutu gibi evlerde yaşıyor,  kendi işinin patronluğunu kapitalist sistemin sermayedarlarına köle olma uğruna satıyoruz. Cebimizdeki bozuk paraları muhtaç olduğu bilinmeyen birisine vererek infak emrini yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. Kandil gecesi lokma dağıtarak senenin hayır kontenjanını kapatıyor ertesi gün kazandığımız bonus sevapları gelinin başına para saçar gibi dağıtıyoruz. Ömrümüzü bir hiç uğruna tüketiyor yeni çıkan telefonun üst modeli için haftalar öncesinden sıraya girebiliyoruz. Sanal ekran uygarlığında egemenliğin kayıtsız şartsız görsel idraka ait olduğunu,  bakma ameliyesinin şehvete dönüştüğünü ve hakikatin yerini vehimlerin aldığını bilmiyoruz. Sadece bedenin konuştuğu, dilin suspus olduğu bu çağın daha ne kadar bizi teşhir edeceğini tahmin edemiyoruz. Sabahın beşinde doktorun çağrısına uyarak spor yapmak için kalkabiliyor fakat Rabbimizin çağrısına uyup fecir vaktinde uyanmayı nefsimize yediremiyoruz. 

Ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğumuza odaklanmak yerine ne kadar fazla şeyden mahrum olduğumuza odaklanıyoruz. Bitmiş yoğurt kaplarına çiçekler ekilmiş bir çağı, her şeyin mükemmel olmak zorunda olduğu bir çağa değişmenin bedelini ne yazık ki canımızla ödüyoruz. Her geçen gün mal varlığımız artıyor fakat zamanımız tükeniveriyor.  Varlığın ve eşyanın hakikatini kavrar gibi olduğumuzda  artık ömrümüz bir daha gelmemek üzere son buluyor, nihayetinde hayat sofrasından doymadan kalkmış oluyoruz. Bütün denklemlerden, bütün sayılardan ve bütün algoritmalardan teğet geçiyor, elimizde hep bir ipucuyla öğrenmenin acısını tatmadan cehaletin zilletiyle yutkunup duruyoruz. 

Van Gölü İncileri

SÂYE

BARIŞ TALAY

Gidemiyorum  içimi ısıtır bu şehir

Sancılı güzlerin yol kıvrımındayım

Bırakma hüznünü yüzüme 

 vakit çok erken 

Biriksin sinemde sevgin

Aksın gözlerimin çatısından 

Mutluluk getiren gözyaşlarım

 

Sesinin  uğultusunu duydum

Gözyaşlarının selinde battım

Kaç zaman başucunda yattım

Maviliklerin maviliklerin hayalinde;

Bekledim, dönüşlerin mutluluğunu

 Kapatma bir an gözlerindeki sürgüyü

 

Bırak senle ısınsın yüreğim

Serpilsin gönlümdeki neşe;

Kaç zaman kaldı vedaya?

Gözlerinde biten mevsim

Acıların son hışırtısıdır.

Van Gölü İncileri

DÖKÜM AYI

METİN ÖZDOĞAN 

Eylül ayı yazı bitirir

Kış geliyor diye haber verir

Ben eylülü o yüzden sevmiyorum 

Hem hüzün mevsimi, kışın habercisi

Yeşil yaprakların sararıp solması

Bana hüzün veriyor 

 

Eski insanlar 

İnce hastalık derlermiş 

O hastalar eylülde 

Rahmetli olurmuşlar 

O yüzden kimse sevmezmiş 

Eylül ayını ve döküm ayı derlermiş 

İnce hastalar gittiği için 

 

Ve benim biricik anam da

Hiç sevmediğim eylülde 

Bizi bırakıp hakka yürüdü 

Ramazan ayının ortasında

Yapraklar dökülüyordu

Sonbahar rüzgarları esiyordu

Göçmen kuşlar gidiyordu

Güz yağmurları yağıyordu 

Anamda göçmen kuşlar gibi 

Bizi bıraktı solan yaprak gibi 

Solup hakka yürüdü 

Hüzün mevsimi bize hüzün verdi 

 

Onun için sevmem

Hüzün mevsimi eylül ayını 

Van Gölü İncileri

ŞİMDİ ANLADIK

FEVZİ DİNÇER 

Çekilen çileler saymakla bitmez

Yapılan iyilik hatırdan gitmez

Çalışmakla yıllar bir ömür yetmez

Yaşam zorluğunu şimdi anladık

 

Sayılı günlerle günün ardından

Bir çıkmaza girdim gönül derdinden

Dengeyi sağlarsın yürek merdinden

Yaşam zorluğunu şimdi anladık

 

Koş, uğraş, çabala didin ha didin

Sevgiyi yok edip verme ha ödün 

Bana destek olan çileli kadın

Yaşam zorluğunu şimdi anladık

 

Nakış nakış dokunurken kilimler

Canına tak etmiş oysa zulümler

Bir gün her kuluna gelir ölümler

Yaşam zorluğunu şimdi anladık

 

Gün yüzüne çıkar olursun paşa

Bu dünya kimseye kalmaz hiç boşa

DİNCER’im hayati gördükçe yaşa 

Yaşam zorluğunu şimdi anladık.

Van Gölü İncileri

SİLİNİR Mİ SANIYORSUN

ZİLAN ÇELİK

Alışırsın deme

Unutursun deme

Biliyorum, iki duvarın arasını

Adımlarla nasıl mil ettiğimi

Her dönüşün ardından

Gözlerimin, yalnız seni seçtiğini

Soluduğum havanın beni kahrettiğini

Unutursun deme

 

Gidişlerimin hepsi boşuna

Dönüşlerimin hepsi yine sana

Başka insan başka şehirler çare değil

 

Mercekleri kırsan da, içinde dolaşan 

Her pıhtıda ben çıkıyorum karşına

Her eksiğin sana yeniden beni katacak,

Uykular eksik kalır mı

Onlarda beni alıp sana getirecek

 

Bir rüzgar esemeye görsün

Parmak uçlarında beni bulursun

Dönüp baktığın her aynada ben olursun

 

Gözlerin eksik kalır mı hiç

Onlarda öldürür seni;

Bakarsın öldürür, kapatırsın öldürür

Ağlarsın öldürür

 

Çare değil, başka insanlar

Başka şehirler çare değil. 

Bütün geri dönüşler sensin

Bütün geri dönüşler sensin…

Bakmadan Geçme