BEN İNCİNİRİM (ATIŞMA)
ZEYNEP SÜMER VE ALPER ALPEREN
(Alper Alperen)
Sarı saçlarını salma rüzgâra
Telin incinirse ben incinirim
Türküler söyleyip gelme nazara
Dilin incinirse, ben incinirim.
(Zeynep Sümer)
Uzaktan severim mutlu ol yeter
Bu ayrılık bana zulümden beter
Gözümü sen kapat ölürsem eğer
Kolun incinirse ben incinirim...
(Alper Alperen)
Verseler dünyayı, ayı eline
Değişmem saçının bir tek teline
Kemer olsam ince, nazik beline
Belin incinirse, ben incinirim.
(Zeynep Sümer)
İçimdeki aşkla her gün coşarım
Bir yanın ağrısa derhal koşarım
Kalbinin içinde sessiz yaşarım
Solun incinirse ben incinirim.
(Alper Alperen)
Nazik parmakların dokunsa saza
Teller secde eder, durur namaza
Eserken değmesin yeller ezkaza
Elin incinirse ben incinirim.
(Zeynep Sümer)
Koparma gülümü dalında kalsın
Kırsan da dalında asılı kalsın
Gözyaşın sel olsun sevdama salsın
Selin incinirse ben incinirim.
(Alper Alperen)
Uğramasın sana dert ile hüzün
Gözyaşı görmesin güzelim yüzün
Ozan Alperen’in gülüdür özün
Dalın incinirse ben incinirim.
(Zeynep Sümer)
Zeynep derde kaldı acep neyleyim
Bilmem ki dermanı kime söyleyim
Varıp gurbet eli yol eyleyeyim
Yolun incinirse ben incinirim.
ÇIKIP GELSEN
AYŞE ÇETİNTAŞ
Sözün bittiği yerdir
dileklerimin kabul günü
bir sabah çat diye çıkıp gelsen
güzel sabahlar dilemesinden olur
Geldiğin zaman güneşler doğmasın
güneşim sen olursun
ben güneşler çizerim
gelişinle batmayan güneşler çizerim
Gidişinle batırdığın güneşler gibi
kaldığım karanlıktan geldiğinde
güneşlerim doğsa
bir güneş doğsa
gidişi olmayan güneşin batmadığı
gelişin olsa
Habersiz gidişin bir dönüşü
karanlığın bitirdiğin güneşin doğduğu
vakitte çıkıp gelsen.
GEÇ KALDIM
AZİZ SAYDUT
Yürünecek yollarda
varılacak menzillere
yapılacak işlerde
geç kaldım usta
Nice zaman boşa geçmiş
ardı sıra gelmez, zaman geçer
başarılacak işlerde
geç kaldım usta
Küheylan geçeli,
kervan varlı, yollar biteli
geç kaldım usta
Nice köşe başları tutulalı
çeşmeler bitireli, kuyular kurutalı
geç kaldım usta
Sözler biteli, şiirler yazılalı
hiç özlü söz kalmayalı
geç kaldım
Usta tevazu hırkası, eskidi üstümüzden
kendimizi geriye çekmeli
fütursuzların baş olmasına
geç kaldım, usta
Gayretler tükenmek üzere
varılacak yoldan dönmeye
sabır gayretimin bitmesine
geç kaldım, usta
Hep mücadele etmenin
yükünde ezilmekten
doğruyu söylemekten korkanların
yüzlerin bakmaktan
yorgunluğun altında kalmaktan
varsın yürüsün gitsinler
bu mücadeleden
geç kaldım, usta.
LÂL DİLİM
FAYSAL DEMİR
"Oku, seni yaratan Yaradan’ın adıyla oku."
Yok üstat, dedim
ben sadece yanmayı bilirim
yar/a/dan kalan acıyla
bazı yaralar var
çok hisli / çok izli /çok gizli
bazı yaralar eskâre oysa çok sesli
bir tenekeye demirle vurmak gibi
dünya'ya bir yaradan bakmak gibi
Yaradan’a bakmak gibi...
"Oku, seni yaratan Yaradan’ın adıyla oku."
yok üstad, dedim.
ben sadece kanamayı bilirim
yar/a/dan kalan acıyla
bazı acılar vardır
çok anar / çok yanar / çok kanar
balkonda kafesi açık bir kanarya
hani kimilerimiz bazı sabahlarda
göğüs kafesinden kanar ya...
"oku, seni yaratan yaradanın adıyla..."
yok üstad, dedim
ben anmayı bilirim
yar/a/dan kalan acıyla
bazı anılar vardır
kor gibi / har gibi / yâr gibi
"oku, seni yaratan yaradanın adıyla oku"
aç okuyayım üstad, dedim.
Okudum / okudum / okuyamadım...
üstad çekti, gitti...
kaldım/ lal gibi / dal gibi /del(i) gibi
yaradan bana seni sevecek kadını
bir köşeye bıraktım, dedi.
sonra yuvarlak yarattı dünyayı
halime baktı / güldü, güldü, güldü...
MİHRİYAR
ŞEVKET SULHAN
Yüreğimde geçen kor ateş
değdikçe dilime pelesenk olur
tutkunun günlüğüne dokunur
üne özlem, yarına ümitlerim
dünya ay’a ben sana…
Mihriyâr, cihan bakışın kara
delilik eder durur özlemlerim
kışın bitimine ramak kala
aşikârım haydutlarına
kıyıda şahit geceler
ay şavkında yürürsün
namluda mermi öfkelenir
Mihriyâr, öfke icap eder tahammülüne
düşümde çıkmaz sokak olur vakitler
karanlıklar ziyan eder uykuları
kusar kusar, kelimeler gecelere
ölümün öteki yüzüdür
gülşen-i baharına aldanmalar
Mihriyâr, zamana yenik şimdi çocuk gülüşler
gamzenin çukuruna kaz neşeyi
orda tutsak kalsın umutlar.
GÜLARA GÜLLERİN
BEDİH YÜCE
Mahzenine kilitledi beni zifir gözlerin
gün hüzünlü, mısralar sevdalı, ben gülistan
arzuladığım bir Gülara...
ve Gülara sende kaldı güllerim...
sense bihaber, geçen günlerden
Semazen misali çevrelerdin bedenimi
yıldızları içine işleyen gece gibi
hayır.. belki de kanıma işledin kendini
bundan mıdır ki acep
ne kendimi bilirim ne derdimi
Gülara..
hangi gecenin ışığı süzülür gözlerinden?
bakışların hangi vuslat gecesinden?
bakışların diyorum, Gülara
yaktı beni içten içe bu nara
Üşenmeden gönlümde tahayyül edeceğim
sevdamı hangi kelimeyle telaffuz edeyim
Beni sevmedin, bilirim
söylesene neyleyim
bunu kalbime nasıl tercüme edeyim
hangi âşık hangi maşuk ne der, ne diyeyim
Meçhul cevaplar yayılıyor
arzuladığım gözlerden
bu gece ruhum ağlıyor
çömelmiş sana, yaralıdır derinden
bana da bağışlamaz mısın
bir tutam sevginden?
Halim nice oldu, ürküyorum
sensiz geçen günlerden
ve Gülara biliyorum,
ay ışığı kadar uzaksın gündüzleri
ve geceleri güneş ışığı kadar uzak
sen hep sen yine de sen...
Sen Gülara, sen.
İPUCU
NECLA ARPA GÜLAÇAR
Hatırlamak için kodlar üretin.
Eskiden biz bakkala gönderilirken tembihlenen siparişi almamız istenildiğinde parmağımıza bir kurdele bağlardı büyüklerimiz. İstenilen şeyi unutmayalım diye... Bunu yaparken bilmeden bir zihinsel kodlama yaparlarmış meğer. Malum her yanımız akılsız aygıtlar ile dolu iken unutmak artık kaçınılmaz oluyor. Günlük işler sekteye uğrarken sevdiklerimizi, gölge veren ağaçları, komşuları, akrabaları velhasıl kendimizi bile unutuyoruz. Unutmamak için hatırlamak gerekiyor hatırlamak için ise ipucu elzem oluyor.
Nedir ipucu? Örneğin eskimemiş büyüklerimiz gibi not defteri yerine buzdolabı veya evin en görünür yerinde bir pano bulundurulmalı veya rolünü ezberlemek için oyuncuların yaptığı gibi tekst halinde hazırlanıp diş fırçalarken ya da kahvaltı masasına bırakılabilir veya zihnimize kodlayabilir ve kodu komite edecek renkler, diyaloglar, hatırlatıcı nesneler tercih edebiliriz. Zihin tüm kodları kaydeder. Örneğin bir renk, kumaş türü veya bir yemek kokusu uyarıcıdır kodlarınızı açar ve sizi çocukluğunuza götürür. Günde beş defa namaz kılan birinin bu eylemi nispeten hafızasını kaybetse de hatırladığına namaz sürelerini okuduğuna şahitlik ederiz. Unutmamanın en elzem hatırlatıcısı bir eylemi sürekli tekrarlamaktır tekrarlanan şey kişide artık bir meleke hâline gelir. Uyumadan önce dişini fırçalamak, pijama giymek, kitap okumak gibi bunlar zamanla terkedilmeyecek unutulmayacak alışkanlıklara dönüşür.
Kişi her sabah annesini arıyorsa veya her sabah aynı sokaktan yürüyor aynı simitçiden alışveriş yapıyorsa bu bir rutindir. Rutinler zarar vermediği sürece zihin kodlamaları için birer uyarıcıdır. Unutmayalım! Bilhassa yaşadığımız bu dönemde hatırlamanın çok kıymetli olduğunu unutmayalım. Yüz yüze görüşememek de her zaman dediğim gibi akılsız aygıtlar bugünlerde bizim aklımız ile işlev yapsın eş, dost, akraba, komşu aynı binada yaşadığımız insanlar ile Whatsapp gurupları oluşturup birbirimizden haberdar olalım. Elektronik Guruplar birer hatırlatıcıdır bu vesile ile cem olmak birbirimize ilaç olmak hastalıkları, dertleri, sevinçleri bu şekilde paylaşmakta insanı rehabilite edebiliyor.
İnsan insana muhtaçtır yalnızlık ise sadece Yaradan’a mahsustur.