Van Gölü İncileri


UMMANİ BABA (ÂŞIK ÖMER POYRAZOĞLU)

EROL ÇELİK

Âşıklık geleneğini sürdüren bir aileden Güllü Hanım ile Enver Hoca’nın oğlu olan Ummani Baba 1932 yılında Erciş’te doğdu. 1965 yılında PTT’de memur olarak göreve başladı. Bitlis’in Mutki ilçesinde, Erciş’in Pay köyünde ve Erciş merkezde olmak üzere toplam 28 yıl görev yaptıktan sonra emekli oldu. Erciş yöresi ile ilgili olarak zengin bir folklor dağarcığına sahipti. Evli ve beş çocuk babasıydı.

Âşıklar Cemiyetinde adı Ercişli Ummani Baba olarak kayıtlıdır. Âşık Yakup Ummani, Âşık İbrahim Ummani gibi Ummani mahlasını kullanan âşıklarla karıştırılmaması için Ercişli Ummani Baba olarak kaydedilmesini istemiştir.  1956 yılında gördüğü rüya ile şiir yazmaya başlayan Ummani Baba bir dönem şiire ara verdi. 1993 yılında tekrar yazmaya başladı.

800 civarında şiir yazdı. Şiirlerinin bir kısmı dergi ve gazetelerde yayınlandı. Araştırmacı Yazar Selahattin Koşar 2000 yılında yayınladığı “Ercişli Şairler ve şiirlerde Erciş” adlı eserinde üç şiirine, “Dünden Bugüne Erciş” adlı eserinde ise bir şiirine yer verdi. Benim yazdığım “Ercişli Şairler Güldeste’ de üç şiirine yer verdim.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Türk Dili Edebiyatçısı Prof. Dr. Muhsin Macit, Türk Dili Edebiyatçısı Doç. Dr. Ömer Demirbağ ve Erciş’te görev yapan Edebiyat öğretmeni Volkan Yılmaz ortak çalışma ile hayatını ve şiirlerini üç yüz sayfalık bir kitap haline getirdiler. Kitabı ve kitabı aktardıkları CD’yi yayınlatmak üzere Ummani Baba’ya teslim ettiler. Ummani Baba ekonomik nedenlerden bu kitabı bastıramadı. Bir ara matbaacılarla görüştü, maliyeti, gücünü aştığı için vazgeçti.

Ummani Baba’yı önce Araştırmacı Yazar Selahattin Koşar’ın yazdıkları ile tanıdım. Daha Ercişli Şairler Güldeste’nin çalışmasını yaptığımda şahsen tanışmak nasip oldu. İki defa görüştük. Ne yazık ki her iki görüşmemizde, o günkü şartlar gereği çok kısa sürdü. Kısa sürelide olsa, şiirlerini dinledim. CD’nin bir kopyasını bana verecekti. Diğer şiirlerinden de istediğimi alabilecektim. Maalesef şiirlerini alamadan İzmir’e dönmek zorunda kaldım. Daha sonra telefonda görüştük. Ercişli Şairler Güldeste adlı kitabımda bu bilgileri yazdıktan sonra bir defa daha görüştük. Sonrasında hastalandığını; 16 Mayıs 2016 tarihinde vefat ettiği haberini aldım

Mekânı Cennet olsun.

Ummani Baba’yı kaybettikten sonra aşağıdaki şiiri yazdım ve “Sanat Sokağı” şiir kitabımın 91. sayfasında yer verdim.

Üstat Ummani

Ummani mahlaslı merhum Ömer Poyrazoğlu’na ithafen

Bin dokuz yüz otuz iki yılında

Bir çiçek açmıştı yeni dalında

Şiirler söyledi sazı elinde

Bu dünyadan göçtü üstat Ummani

Hafız asker idi onun dedesi

Anne Güllü Hanım, Enver babası

Poyrazoğlu’nun büyük abisi

Bu dünyadan göçtü üstat Ummani

Erciş’in bağında bir gonca güldü

Evlendi beş çocuk babası oldu

Seksen dört yaşında vadesi doldu

Bu dünyadan göçtü üstat Ummani

Tam yirmi sekiz yıl memurluk yaptı

Faniydi onu da hastalık kaptı

On altı Mayısta hayattan koptu

Bu dünyadan göçtü üstat Ummani

ZOR ZAMANLAR

HELAT DOĞAN

Asıl galibiyetlerin yenilgiler sonrasında gün yüzüne çıkacaklarını söylemekle başlamak istiyorum sözlerime. Belki onlarca, yüzlerce ve binlerce insana şahitlik etmişizdir. Belki onları yalnızca uzaktan işitmiş ve hissetmişizdir ya da belki onları tam yanı başımızda görmüş ve şahitlik etmişizdir.

Uzaktan hissedip işitmenin yahut yakından görüp şahit olmamızın pek bir önemi yoktur. Uzaktan işitmiş ve hissetmiş olsak da doğrudan şahitlik etmiş ve görmüş olsak da son noktada hepsinin aynı sonuca ulaştığı bilgisi hepimize mutlaka ulaşmıştır. Yenilgiler sofrasından yemiş ve içmiş mağluplar bir gün mutlaka galibiyet sofrasından alacaktır nasibini. Velhasıl acı çekenler bir gün istedikleri mutluluğu yakalayıp tüm acıların üstesinden geleceklerdir.

Bunun için üç mucize yer edinmiştir hakikat safında; Sabır, dua ve şükür. İşte bunlar Yaradan tarafından bize yeryüzünün en mukaddes nimetleri olarak bahşedilmiştir. Sabır başımıza gelmiş ve gelebilecek her türlü elem ve sıkıntılara karşı büyük bir koruma kalkanı görevinde bulunur. Bugün bir acımız ve çaresizliğimiz varsa sabır ile harmanlanarak mutlaka güzel bir çare süzgecinden geçecektir. Bu noktada asıl önem arz eden şey sabrın içselleşmesidir.

İçselleşen bir diğer değiş ile benimsenen sabır kavramı kendi anlamı üzerinden özneye doğrudan tesir edecek ve etkisini muhakkak gösterecektir. Dua ise gerçekleşmesi istenilen ya da henüz gerçekleşmemiş arzu ve ihtiyaçlar neticesinde doğan kutsi eylemdir. Bu eylem insan tarafından özümsendiği zaman beraberinde sabrı da getirecektir yani dua ve sabır kopmaz iki parçadır. Dua eden sabreder ve sabreden de her zaman dua eder. Sabır mutlaka duaya vesile olacaktır keza dua da sabrı doğuracaktır. Bu açıdan sabır ve dua insana her zaman kuvvet ve irade verecektir.

Son olarak bahsettiğim şükür mucizesi ise Yaradan’a karşı büyük bir teşekkür ve takdirdir. Acı ve çaresizliklerimiz sonucundaki tüm yenilgilerimize karşı Yaradan’a teşekkür etmemiz bizi her zaman daha güçlü kılacaktır. Biz acıyla sınanmadan önce Yaradan bize lezzet ve mutluluklar sunmuştur. Gözümüzü açıp onların farkına vararak Yaradan’a şükretmek ona isyan etmemek Yaradan ile bağımızı yüksek ölçüde pekiştirecektir ve Yaradan ile olan kuvvetli bağımız ise acılara karşı göğüs germemizde bize kol kanat olacaktır zira kudreti sonsuz bir varlığa yaslanmak insanı her şartta dik ve dinç tutacaktır.

Bu anlamda sabır, dua ve şükür birbirinden kopmaz mucizelerdir.

AD

M. FURKAN DEMİRADAM

Buruk bir deniz kokusu var

dudaklarında

loş öğlen saatlerinde

gülünce sen;

ardımda bir yarım hayat bırakıyorum.

küçük bir adamın

içinde kaybolduğu koca bir şehirsin sen,

adın ne?

Bir kuytu bakış ardında kayboluyorum

ruhuna sırnaşıyorum;

ellerim can kesiği, gözlerin bahar vakti,

adın ne?

‘Yangın yorgunu’ dersin bana sen

ya da bir çiçek kıyısı deniz adı...

eylülde bırakılmış

bir memleket gibisin sen

ve bilirsin;

ben o geçmek bilmez ekim’deyim...

Soluk bir boğazda

düğümleniyorum akşamüstü vakitlerinde.

dargın bir mevsimim sensiz

adım adım adınla büyüyorum,

adın ne?

Henüz sevemediğim bir şehrin

en kuytu penceresinden

her şeyi ardında bırakıp da

iki küçük kaldırımın taşına

zincirlenmiş koca bir çınarın

elmacıklarını seyre dalmışım,

adın ne?

Bu vakitlerde ben

ciğerlerimden bir gül doğuruyorum adınla,

adın ne?

VAN’IN İNCİSİYİZ

METİN ÖZDOĞAN

Bizler Van’ın incisiyiz

gönüllerin birincisiyiz

şiirin masmavi deniziyiz

her daim şiir oluruz biz

Biz hepimiz inciyiz

bir birimizle yarışırız

şiirlerle yenmeye çalışırız

çünkü biz Van’ın incileriyiz

Van’ın incisi derler bize

veririz hep el ele

gezeriz şiirlerimizle gönüllerde

şiirlerimiz okunur dillerde

Biz şiirlerimizi yazarız

Van incisinde okuruz

şiirlerimizle konuşuruz

biz Van inciyiz.

KORKU

ÖZER İNTİBAY

Zaman durmuş sanki

gece yarısı suskunluğu

geçmiyor saatler

vakit küs

Kaleme sarılmak istiyorum

yüreğimle, yokluğunla

dökülmek istiyorum kağıda

Korkuyorum

biliyorum, yazsam

Nazım’ın Piraye’si olamayacaksın

ümit Yaşar’ın Ayten’i

Mustafa Işık’ın SÜVEYLA’SI…

Korkuyorum

belki de sen..

sen, leyla olabilirsin

Ama, korkuyorum

Ahmet Arif olamamaktan

Ben var olmaktan

korkuyorum

sen iki dizede

var ile yok’un mesafesinde

yedi  defa gidip gelen

iki tepe arası bir sır gibi

olmaktan korkuyorsun.

EYLÜLDÜR

HALİDE MENGELLİ

Ben de bir şiir yazsam

eylüle dair

kırılmalar

kopmalar

düşmeler başlamışken

dökülmez ki kalemden

mutluluk kelimesi

öyle ya

eylül hüzündür

eylül hazandır

ya insan

insan da eylül gibi

güvendiği kalp sahteyse

önce kırılır

dökülür yürekten

daldaki yaprak gibi

yaprak daldan

insan gönülden düşer

tıpkı eylül gibi...

YORGUNUM

RUKEN GÖREN

Ömrüm beyhude geçti dünya peşinde

oysa ne çok birikmişti heybemde yüküm

zaman, ilmek ilmek işliyorken acıyı

dayanmak ne zormuş, dünya hengamesinde

ruhumun en ücrasında bir orman yanar

elemler, telaşlar canımı yakar

yağmur misali gözyaşım akar

şu dünyada ne dost vefalı ne de yâr

sesimi yitirdim sesler içinde

hep seni aradım binler içinde

sancılar içindeyken zavallı ruhum

eksiliyordu umdum, günden güne

aldanma sen, şen şakrak hallerime

güneşli havada kar ser tenime

elin, dünyadayken değsin elime

zifiri karanlığı sevdir yüreğime

kalmadı gayrı kimseye güvenim

eskisi gibi yine sensiz yollara düştüm

senden yana kalmadı artık umudum

bırak, yağan yağmurla toprağa düşeyim.

BİLEMEDİM Kİ

KÜBRANUR TAŞDEMİR

Çorba yapmak zorunda kaldığımda

anladım annemin hasta olduğunu

ve çorba yapamadığımda anladım, anneme

ne çok muhtaç oluşumu

Ellerini ısıtmaya yetmemişti nefesim

dudaklarım titrek, gözlerim nemli

kirpiklere sığınmaya koşan göz bebeklerim

avuçlarına damlamamaya yeminli

Gözlerimin bana ağır gelişi bundan mıydı?

sahi annesi ölen çocuklar nasıl yaşıyorlardı

kim şimdi avutabilir ki yaralı yüreğimi

Büyümek, sevinçle zaman dilimine

sıkışıp kalan dikene hapis gül misali

Leylak kokusu batıyorken ciğerlerine, ah

yokluğunun sindiği havayı soluyorken sensiz

yokluğuna, annem kim inandırabilir ki beni.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme