AİLE İÇİ İLETİŞİM
NURAN AKÇAP DEMİRHAN
Ebeveynler birbirlerine özellikle aile içindeki iletişimlerinde gösterdikleri saygı ve sevgi ile çocuklarına karşı verecekleri eğitimin ilk başlangıcı yine aile içindeki iletişimleri ile başlar. Dünyaya gözlerini açan bir bebek öncelikle, anne ve babadan, abi veya abladan ilk eğitimini almaya başlar.
Günümüz koşullarında aile bireyleri ile iletişimin gittikçe daha anlaşılmaz hale geldiği görülmektedir. Basından sosyal medya üzerinden izlediğimiz haber programlarından aile içi iletişim bozukluğu olan birçok olaylar ile karşı karşıya geliyoruz. Aile içi bireylerin çocuklarına karşı gösterdikleri ilgisizliğinden kaynaklanan iletişim bozukluğu, çocuğun aldığı eğitim ve öğretim çağında da bire bir karşısına çıkıyor.
Toplum olarak aile bireyleri arasındaki ilişkilerde öncelik çocuklara gösterdikleri ilgi ve alaka iletişimin en önemli unsurudur. Anne, baba ilgisizliğinden kaynaklanan eğitimin çocukların üzerinde çok farklı etkilere sebep olabiliyor. Çocuğun sorunu sadece özel eğitim veya parasal konularda gelişimi ile bağlantılı olmaması gerekir.
Aile içi iletişimde özellikle sevgi ve saygının başrol oynadığını unutmamak gerekir. Özellikle bu konu gittikçe gelişmekte olan teknoloji ile birlikte daha fazla artmaktadır. Çocuklarına bilgisayar, tablet, akıllı telefonlar alan ailelerin çocukları yine ailedeki bireyleri tarafından kontrol altında tutulması gereken çok önemli unsurudur. Aile içi iletişimin en önemli bireyleri yine ebeveyn olmalıdır.
Aile içi uyum, sosyal uyum, eğitim ve öğretim teknolojileri kontrolleri ailede yaşanılan iletişim ile gerçekleştirilen önemli değerlerin en başarılı hayatlara sebep olması için iletişimin önemine değer vermeliyiz. Bizler anne ve baba olarak dünyaya getirdiğimiz çocuklarımıza karşı ne kadar sorumluluklarımızı yerine getirebiliyorsak, toplumda o kadar eğitimli çocuklar vermiş olduğumuzun başarısını kazanmış oluruz.
Çocuklarımız bizleri dünyaya getirmiyor, bizler onları dünyaya getiriyoruz. Dünyaya gözlerini açan hiç bir insanın beyaz sayfası yoktur. Beyaz sayfayı açan yine ebeveynleri ile eğitim yuvasıdır.
M. FURKAN DEMİRADAM’IN ‘’HÜZ’’ KİTABI HAKKINDA: DEMİRADAM’IN HÜZ’Ü
MUSTAFA IŞIK
1999 Van doğumlu genç şair, yürekleri canhıraş eden bir feryat, zengin bir kalem Muhammed Furkan DEMİRADAM. II. Yeni modern şiirinin imgeciliği ve 21. asrın duyarlılığıyla nakış bir yüreğin terennümü. Serbest şiirlerin en güzel örneklerinden mürekkep ‘’HÜZ’’ şairin ilk kitabı. 41 kere maşallah dedirtecek 41 şiirden oluşur HÜZ.
"Her iç çekişinde Milano'da bir tuval yere düşer bir resim atölyesinde,
Zagreb'de bir gümüş şamdan kırılır bir Ortodoks kilisesinde
Ve ben Ankara'da seni düşünürüm, Çankaya'ya doğru bir yalnızlıkla.
Hayat penceresine göğe açık bir şair, Muhammed Furkan Demiradam. Külünden doğmuş Anka misali her ne kadar kendi göğünde kanat çırpsa da, yalnızlık pelerinin giyip kendi dünyasının süper kahramanı olsa da aslında o, kendi kültürüne hiç de bigâne değil. Herkes gibi olan ama herkesleşmeyen bir kalem; asrın modernliğine kulak kabartmayı iyi bilen kalemlerden. Doğunun Yedinci Oğlu Üstad’ın yolunda bir moderne çağ dervişi. Ankara’da ama Milano’da yere düşen bir tuvalinden incinen bir fırça darbesine hislenecek ve onun acısını iliğinde hissedecek kadar gönül sofrasını sermiştir yedi kıtaya genç şair. Zagreb'de bir gümüş şamdan kırılırsa onun da gönül saraylarının şamdanları tuzla buz olur. Notre Dame Kambur’unun acısı onun sırtına da dünya kamburudur.
Aşkı, hüznü, boşluğu, sessizliği, derinliği, yalnızlığı, arayışı, milyonluk nüfuslu şehirde bir başına kalmışlığı satırlarına sığdıran genç şair, kelamından arta kalan hüznünün kırıklarını, yüreğe dokunan o deruni duygularını aynı zamanda karakalemle de nakşetmiştir sahifelere. Modern dünyanın hengâmesiyle buğulanmış, puslanmış göğümüze beyaz bir bulut kondurmanın hesabındandır. Tıpkı giriş bölümünde şiir hakkındaki mülahazasında ifade ettiği gibi; şair, bu asrın yalnızı olduğunun farkındadır. Yalnızlığını sanata dönüştürmenin gayreti içindedir. ‘’… ve sana yalnız sana yalınayak yalnızsam.’’
Duygunun en ince rüyasını bize gördürmenin hesabını yapar sevgili Furkan, yazması zor bir hissiyatın tanımı içim mantığıyla kavgaya tutuşmuştur. Bilir ki tanım akıl işidir, Hüz de yüreğin. Bunun içindir mantığı bırakıp yürek yolculuğuna çıkar ve bizi de kendiyle kelimelerden atlara bindirip yoluna yoldaş kılar. Biliriz ki şair aynada görülmeyeni duvarda görmeye / gördürmeye gayret edendir. Şair Demiaradam da izlenimciliğiyle, nev-i şahsına münhasır bakış acısıyla, hayata karşı takındığı tavırla ufkunun genişliği, fikirlerinin özgünlüğü ile yepyeni bir çığır açmanın gayreti içinde çırpınmaktadır. Bunu yaparken bizi de bu gayretine şahit kılmaya çağırır. Bunun içindir ki HÜZ okuyan her yürek, hüzne kanat çırpan bir kuş olur. Hayata bambaşka bir pencereden bakarak her şeyi çok farklı açılardan yorumlayan,
Şair, bekleyişin ve umudun simurgudur. Simurg hikâyesini bize anlatır. Hep beraber bir arayışa çıkarız. Ama aslında aradığımız öz’ümüzmüş. Bunu bize hatırlatır Muhammed Furkan.
‘’Gülseydin, kazanırdım / zafer çiçekleriyle açardım yüzünün o ulaşılmaz kapılarını.’’
Sevgilinin gönlü aşılması imkânsız sarp kayalıklardır, dipsiz uçurumlardır, penceresiz zindanlardır. Bazen Ferhat ile Şirin’e konak olmuştur bazen Hece ile Siyabend’e ahu boynuzu hediye etmiştir bazen de Mem ile Gülbahar’a bir tutuma saç hediye bırakmıştır. Muhammed Furkan Demiradam da kendi çağının sosyal panoramasına nakışlar çizen bir nakkaşın hüznüyle Hüz’ü nakşetmiştir tuvale. Geleneksel ile çağdaş olanı aynı haddede geçirip nezaketin inceliğiyle süsleyen şair, geçtiği sokağın nabzını tutmuş, hayat hikâyesine kattığı her insanın nefes alışını nefesine katarak şiirinin içerik olarak zenginleştirmenin gayreti içinde olmuştur. Her ne kadar moderne şiirin hazzını bıraksa da damağımızda ‘’Kirpiklerinden sonraki ilk uçurum…’’ ifadesiyle bize divan şiirinin mazmunlarını hatırlatır. ‘’Ellerim bıçak kesiği…’’ diyen şair, bizi Yusuf ve Züleyha hikâyesine, Mısır ülkesine, geçmişe yolculuğa çıkarır.
Unutulmuşluğu, mutsuzluğu, hüznün en hazin halini, bohem yaşamın boğduran kirli ellerini tabiata ve aşka olan özlemiyle, ötelere kaçış hamleleriyle bertaraf etmenin hesabındadır Furkan. ‘’Yalnızlık başköşesidir gönül bahçesinin.’’ diyecek kadar gönül bahçesinin en has gülleri olan şiire sığınan şair; ‘’Ekinlerin yüzü sana çevrilmiş esrik tutkular.’’ diyecek kadar aşka ve umuda meftun bir kalemdir.
Çizgi dışı, ezber bozan bir kişiliğin resmettiği Hüz şiirleri söylenmemişlerden kurulu bir dil gibi şiirin anlam ifadesinden ziyade hissiyatına bakan yönüne yöneltir okurlarını. Şair ‘Hiç’ liğin arayıcısı diye tanımlasa da kendisini biliriz ki şair çağının tanığıdır. Modern / Postmodern dünyanın yaraladığı bir yüreğin canhıraş feryadadır bu Hüz figanları. Satır aralarında aşkın masumiyetini, çocukluğu, özlemi, sevdanın en saf halini ziyadesiyle görmüş oluruz. Tabiri caizse sönmek üzere olan közlerden yeni bir alev aldırır da tekrar harlandırır yürek yangınlarımızı. Umudum yeniden alevlenmesine kırkikindi yağmurudur, sabah yelidir kaleminin esintisi.
Hayata farklı pencerelerden bakmanın adıdır şiir yazmak. Farklı olanı görebilmektir. Yerle gök arasında olup yere ait olamama halidir. Şair de bakmak ile görmek arasındaki ince çizgi üzerinde durup kuşları göğe uçurmak için kafesin kapısını açmış, bekliyor. Şiirin kelimelerden müteşekkil en büyük kelime olduğunu hem yazdıklarıyla hem de çizdikleriyle bir daha hatırlatıyor şair Muhammed Furkan Demiradam.
ÖYLE
KENAN GEZİCİ
Siyaha büründü
bembeyaz gelinliğiyle
gerçek görünen
her şey gibi koca bir yalan…
Oysa sevilmeliydi
okyanus derinliğinden gelen
habersizce gitti
yanağımı yararcasına süzülen
Ne sandınız
tahtaya sapladığınız öldürmez mi
hiç üzmez mi hiçe sayışlarınız
bir kıvılcım çakarken hüznümü
aklıma gelir içimi daraltır ettikleriniz
Bir lokmaya olan muhabbet kadar
değer vermediğiniz can dedikçe acıtalım
hep birlikte öyle mi çığlıklar içinde
ağlamak kolay mı sandınız
En günahsız olanınızı
kırk tas temizlemez
tufan neden kopmaz
taş neden yağmaz bilmem
bundan gayrısı değil hakkınız.
Hakkımı helal etmem ey yağmur
ya bu karanlığı boğ,
ya da beni çek al içinden.
AZİZİM UYKUDA MISIN?
ŞEVKET SULHAN
Kelebekler larvadan çıkalı epey oldu
hayata bir adım
bir adım kaldığını umursamadan
sanma börtü böcek bir hezeyan içinde
hedef şaşmaz bir cümbüş
kuşa merhaba, merhaba denizim…
dağ taş merhaba dilinde
azizim uykuda mısın?
Ağustos ayının bu saatinde
çok şey var söylenmesi gereken
bir hayli zamandır Araf’ta bekliyor
sana dönüşlerim
Gayret etmek nafile
dilim dönmüyor hayret
Akdamar ıssızlığı miras, can buldu
tekerlemeleri dönüyor Van Gölü’nün
azizim uykuda mısın?
Pencereni açıp bak, martılar geçiyor
diğer kuşlara benzemez
başkasına benzemediğin gibi
müstesna halin
Kartal bakışlım hedef şaşmazdın
nedir seni uykuya bağımlı kılan
yoksa ben miyim
Kalk ne olur, yüreğin küllerini topla
başka baharlara savur
savur da açılsın
gül bahçesinde hayalim.
EMİNE BULUT...
HASAN SATİ
Emek edilir dirhem dirhem adalet!
merhametten yoksun kalbi sarmış gaflet…
inanç da ırkta ne olursun sabret
nerde ülkemde adalet?
eziliyorsa masum şayet, hani nerde adalet?..
Bilindik kükremeler olur her zülüm sonrası
utanmazımsınız el kaldırınca kocası
lev’zu mevzudan öte, ne söylenecek başka söze
uyansa artık alem, hiç mi kırılmaz o kalem?
topla bizi ey kısas! bu feryadımdır bir yere yaz!
Bu vahşete ne yazsam az! Hak din veriyor vaaz.
Kadın cinayetlerine dur diyelim
MANASIZ KELİMELER
HALİDE MENGELLİ
"Manasını yitirince kelimeler
izbe kuyulara gömülürdü cümleler
Hayat, hep bir/az noksan
bir/az boynu bükük
rüzgarda pervasızca savrulan
kuru bir yaprak misali
kırık ve dökük
En kuytu vahalarda
durgun olur sular
ne yağmurlar yağardı da,
gözlerinde saklanırdı umutlar
gülüşünde düş kırıkları...
göğe çizilince gözlerin,
hayata sarılırdı canhıraş bahar
Sen... akıldan sıyrılmış aklım
sırılsıklam yanarken satırlarım
şimdi bu yürek sana kırgın
sitemine bir o kadar dargın.
Artık bahar, sana inanmayacak kadar
öyle küskün ki çilenin beş beteriyle
sarılmış nasır bağlar yalnızlık
gönül suskun / gönül durgun
gönül nâr / gönül hâr
kan revan yollar
İliklerime kadar ıslanmışken
yaşları silen olmalıydın
yürekte yoktu ayrılığın."
BENİM ADIM DÜNYA
KÜBRANUR TAŞDEMİR
Gecenin sevmediğiniz karanlığında
gündüzün sevmediğiniz ışığında
denizin kirlettiğiniz maviliğinde
toprağın korumadığınız bereketinde
boğuldum
Çocukların sevmediğiniz yarınlarında
yaşlıların saymadığınız hüzünlerinde
mazlumların duymadığınız çığlıklarında
zalimlerin görmediğiniz öfkelerinde
boğuldum
Sevmeyi bilmediğiniz kadınlarla
umudun kızı gökkuşağının grisinde
altı üstü olmayan dünyanın doğusunda
boğuldum / içimde ben boğuldum…
Diriltebilir misin kalbimi yeniden?
KAĞITTAN GEMİLER
EMİRCAN OVA
Kâğıttan gemiler yapalım ey peri
yüzdürelim ak olan denizlerde
kimse ilişmesin ona
seyreylesin denizlerin dalgalarını
temiz rengi aydınlatsın geceleri
sesi dindirsin fırtınalı günleri
Kâğıttan gemiler yapalım ey peri
sevgi ile katlayalım kâğıtları
içine düşlerimizi yazalım
dilek tutarak indirelim maviliğe
aynı senin yüzün misali
pusulası hep doğruyu göstersin
Kâğıttan gemiler yapalım ey peri
alsın bütün yetim çocukları
güvertesi bir baba olsun onlara
saygı duysun savaşan gemiler
selam versin topraktaki babalar
Kâğıttan gemiler yapalım ey peri
dümeni insanlık olsun
bizler ise kaptanı,
onlarla gidelim umut dolu topraklara
son kez yayalım mutluluğun ışığını.
GÜN BAŞLIYOR
ERHAN ŞOS
Gün başlıyor yine bak
hava, toprak ve su var
gündüz güneş, gece ay
Gün başlıyor yine bak
havada sen, suda sen
toprakta ben varım,
gündüz sala, gece yas
Gün başlıyor yine bak
hava ağır, toprak ağır
suda gam var,
gündüz kırağı, gece zar.
120 ÇOCUK
ADNAN ÖZKAN
Van’a haber gelmiş ordu parişan,
Çocuklar Ordusu imdada koşan,
Şehadet onlara en büyük nişan,
Vatana adanmış 120 çocuk...
Bir çoğu ilkokul çocuk çağında,
Koca bir yüreği taşır bağrında,
Toprağa düştüler ilkbaharında,
Vatana adanmış 120 çocuk...
Bakmadan ayaza, bakmadan kara,
Sırtında cephane düşmüş yollara,
Naaşını bırakmış karlı dağlara ,
Vatana adanmış 120 çocuk...
Kar ile fırtına aman vermiyor,
Sınırboylarından haber gelmiyor,
Şimdi ne haldeler kimse bilmiyor
Vatana adanmış 120 çocuk…
O küçük bedenler dağları aşmış,
Cephane orduya sağlam ulaşmış,
Doksandört can vermiş Van'a yaklaşmış
Vatana adanan 120 çocuk!...
Tarihlere geçmiş Türk’ün onuru,
Mamedik Geçit’te parlıyan nuru,
Bu yurdun evladı Van'ın gururu,
Vatana adanmış 120 çocuk...