SEVGİLİYE NAĞMELER
ORHAN DEMİRTAŞ
Sevgilim, mahşerin diğer ucu gözlerinin yeriyim
durma, gel bas yüreğime, ayağının mermeriyim
varsın hiçlik gece olsun, ben sana sabah yeriyim
hep ararım yorulmam, senin de bulunmaksa dileğin
Nedir bende olmayan Allah aşkına, söyle bileyim
söyle, ne olur gönlün nerdeyse orya gideyim
ellerimle sökerek zehri göğsünden izlerini sileyim
sana Tanrı'yla, sana doğruyla, sana gülle geleyim
Varsın ta ciğerden kanla akıp gitsin her şeyim
varsın dünyanın zaman denizinde yitsin benliğim
varsın bana veda etsin bu tatlı hayat, yarın gideyim
yeter ki ihtimalim sen ol, boyun kırıp, kelle vereyim
Asla dönmem biricik sevginden, ben de böyleyim
say ki eşsiz yangın yeridir gözlerin, bırak düşeyim
vazgeçersem senin ateşinden şayet, taş kesileyim
günahsa benim boynuma, bırak günahımı bileyim
Farz et ki seni bekleyişin katran bir cehennemiyim
on yüz binlerce kez gecelerin, ışıksız tek yeriyim
korkma, bir şey olmaz bana efendim, elini ver öleyim
sen âlemde bir damla ol, ben okyanus sayıp seveyim
sen âlemde bir damla ol, ben okyanus bilip seveyim.
VAN BALIĞI NAMI YETER
BÜLENT BAYSAL
İnci kefal sizin olsun
Van balığı bize yeter
Dokunulan her şey viran
Dokunmayın artık yeter
Hangi akla hizmettir bu
Nasıl vicdan, nizamdır bu
Geçmişimi talandır bu
Dokunmayın artık yeter
Bağ, bostanı yalan ettiz
Bahçeleri talan ettiz
Van'ı beton alan ettiz
Dokunmayın artık yeter
Bırak adıyla yaşasın
Van balığım sen paşasın
Sabret bu günler aşasın
Van balığı namı yeter
Balığı tandıra vurdum
Lavaş ekmeğime dürdüm
Ben nenemden öyle gördüm
Van balığım bize yeter
Yetti artık millet bıktı
İnci kefal nerden çıktı
Bu muhabbet artık sıktı
Van balığı adın yete.
ŞAİRİN İNTİHARI
DİDEM ÇETİNKAYA
Dünya’nın yağmurları
nasıl yağar
bilir misin?
bilmezsin...
bilemezsin...
Yağmur seni sadece ıslatır
benimse
hayallerimi yeşertir.
Ne güzel köprü değil mi?
çıksam tepesine
yağmur ne de güzel ıslatır…
Bir de atlasam
Boğaz’ın serin sularına
belki de
gönlümde güller açar…
Kameralar şimdi bizi çekiyor
kayıt alıyor da, kaydediyor mu,
masumiyetimizi…
Hayat ve kader karşısındaki
suçsuzluğumuzu..
gürültülü sessizliğimizi
duyuyor mu?.
Hiç sanmıyorum / hiç…
IRMAK
ÖZER İNTİBAY
Bir melek tanırdım
nazlı Eda’lı
Varlığı kalbimdeki
Serengeti’ye ırmak olan
sonra çok vakitsiz bir ay batışı
kurudu suya hasret çölümün
kuruyup çatlayan topraklarına
bir şeyda çiseledi
Yağmaktan vazgeçti yağmur
doğmaz oldu güneş
ıslattıkça ırmak kokan
ıslattıkça eda kokan
ıslattıkça yeniden yeşeren
darılar, otlar, sazlıklar ağaçlar…
Yolunu sevinçten kaybetmiş
bir ceylan
bir aşağı bir yukarı koşturan
ıpıslak iki kuş
boyut boyut yalnızlık, ıslak
Islandıkça arsızım
hala durgun, yalnız ve yorgun
güneş bir açsa tutuşacağım.
ÇIĞ DÜŞER SOLUKSUZ YÜREĞİME
NAZAN YERLİ
Çığ düşer yaralı yüreğime
çıkan her can yanan alevdir ciğerime
sessiz bir uğultu hançer olur bedenime
ah, gökyüzüne bir duyursan sesini
donan bir ateşin iniltisinde
Yutma acıyı inlemesin kar taneleri
arkanda koşar sevgi melekleri
üşüyen ellerin tutsun özgürlük fenerlerini
zemheri almasın senden soğuk küllerin pelerinlerini
donmasın damla damla gözyaşların yanağında
cemre düşünce akmasın kan toprağında
nevbahar gelince yeşermesin güller mezarında
kalmasın hiçbir ukde hatırında
Dolunca soğuklar içinde kafes
sevgin olsun aldığın her bir nefes
beyazlar kaplayacak dört bir yanını
karanlık silecek gözyaşlarını
karlar öpecek ayaklarını
ağzında donacak su dolu kelimelerin
havada bir bir ağlatacaksın tekbirler
Soğuk ellerin çizgileri yüzüne
kaderin şaşmaz merhalelerine
belki de yeryüzüne son bakışları
ağlayan anaların yürek feryatları
Van dağlarında
Bahçesaray akşamlarında
yüksek rakımda yuvarlanan acıların kollarında
Umudun yerde kefenin her bedende
örttü üstünü beyaz bir perde
ölmek mi! yakışmaz sana söz darılır dilde
bir kaç güzel seni anlatan naçizane kelime
kaderinde varsa böyle göçmek ebede
hak yazgısı sual olmaz ne çare
dua olsun içine çektiğin çığ tanesinde her zerre.
ZAMANSIZ GİDİŞLER
NECDET TEKE
Sen beni bırakıp gittiğinden beri
güneş ıssız, ay karanlık kaldı
yıldızlar düşüverdi bir bir
göğün göğsünden
hatıralarda kaldı gülüşün
ellerimde ellerinin izi kaldı
Ceviz toplarken hayalimde kaldı
gözlerin rengi ve o tatlı gülüşün
ben büyüğünce gülüşüne sensiz
gözlerin içine bakmaya utanırcasına
seni içime gömüp kaçardım buralardan
senin ülkeyi terk edip gittiğin gibi...
senden bana yadigar, tarifsiz gidişin kaldı
Hatırlarsın, yıllar sonra lise kapısında
kesişmişti yine yolumuz,
hal hatır sormaktan öte sadece
ölüp ölüp dirilmiştim bakarken sana
gözlerinde mazinin izi kalmıştı
Ey beni geçmişe yolculayan kara gözlü
derin derin bakışın dağ bayır gezdirmişti...
ne vakitsiz gidişin ne büyümeyen halim
hiçbir şeyini benden eksiltmemişti
güneşe, aya, yıldızlara sorduğumda
terk-i diyar edip gitmiş dediler
ah, ben sana yine geç kaldım.
GÖZÜMDEKİ VAN
SEFA AKDOĞAN
Hayatımdaki yerin ayrıdır Edremit sahili
Oturup alırdım elime kâğıdı kalemi
Tan vaktinde izlemek isterdim güneşini
Bu olsa gerek verdiğin özgürlük hissi
Göl demek ayıp olur doğunun denizi
İki gönlü birbirine bağlar geçidi
Canavarını yenip kurtaracağım prensesi
Bu olsa gerek verdiğin özgürlük hissi
Mavi mi yeşil mi zorlaştırır seçimi
İkisini aynı anda sunar Van kedisi
Bir bakışıyla kitap yazdırır gözleri
Bu olsa gerek verdiğin özgürlük hissi
Van beşikte sallanan bebek gibi
Büyüdükçe besliyor yazma isteğimi
Zaferi anlatır Çaldıran Ovası’nın dili
Bu olsa gerek verdiğin özgürlük hissi.
MUHTEŞEMİN BİR TIK ÖTESİ; VAN
MUSTAFA AYYÜREK
Bir şehir ile ilgili ilk ne anlatılabilinir ki? Tarihi dokusu ve kültürü mü? İnsan yaşantıları ve insanlarının beklentileri mi? Coğrafi konumu ve dünyadaki kendisine has, benzersiz özellikleri mi? Ya da bunların hepsi mi? Eğer bahsedeceğimiz şehrin yedi bin yıllık bir geçmişi varsa anlatacağımız çok şey var demektir. Ne kadar anlatırsak anlatalım tüm yaşanmışlıkları gün yüzüne çıkaramayacağız… İşte bu ihtimallere rağmen biz bu müstesna şehre belki de farklı noktalardan gelgitlerle bir göz atacağız.
Bahsi geçen şehir; 120 kahramanı Vanlı Çocuk ile Birinci Dünya Savaşı’nda destan yazmıştır. Yok olmaya yüz tutmuş tarihi tekrar diriltmenin adı olmuştur onlar… Bir zamanlar fokur fokur kaynayan hatlarıyla, durup dinlenmeksizin zamanı kendisine esir almış yönüyle, sevgiyle, nefretle, dostluk ve düşmanlıkla; aniden sinirlenen insanıyla, yumuşak huylu fakat uysal olmayan ferdiyle, bir baştan bir başa uzan sarp yokuşları ve dağlarıyla, fethetmek için yanıp tutuşan yiğitleriyle ve şarkılara konu olmuş Ercişli Emrah’ın gönlünü esir alan Selvihan aşkıyla anılan yerdir burası.
Saklı olmayan fakat herkesin ulaşamayacağı bir hazinedir orası. “Şurası en sarp yeridir ve şurası da zirvesi” diye anlatılacak bir yer. Yedi bin yıllık geçmiş ona en az yedi bin yıllık gelecek vadediyor. Bu da onu ileride yüz kırk asır yaşamış bir çınar yapacaktır. Dibine gölgelik için konan her türlü canlı için eşsiz bir yer olma özelliğini koruması yönü ile… Orası için “Muazzama ramak kala muhteşemleşen şehir” desek hiç de yanılmayız.
Urartular’a başkentlik yapmış yerdir bu şehir. Büyük İskender’in, doğuya açıldığında aşmak zorunda kaldığı ve daha sonrasında ise farklı devlet ve beyliklere uğrak yeri olmuş, doğası ve mevsimleri açısından yaşamaya elverişli bir yer ( Kış aylarında biraz sıkıntılar olabilir). Tıpkı benim gibi siz de nereden bahsedildiğini biliyorsunuz. Burası VAN.. “Doğunun İncisi” ve Güneşin battığı yere açılan doğu kapısı. Eski adı Tuşba (Urartu’ca)… Uzun yıllar Bizans, Selçuklu ve Devleti Aliye hâkimiyetinde kalmış ve şimdinin Türkiye’sinin İran sınırı.
Hatırlandığı zaman ise şimdilerde akla gelen ilk üç öğe sırasıyla; Gölü (Vanlılar göl demez ‘Deniz’ der), Kedisi (renkli gözleri ile bir istisna) ve tabiî ki Kahvaltısı (Rekor sahibi). Yani su, canlı ve ihtiyaç üçlemesi artı Meşhur Van Gölü Canavarı. Van Gölü Canavarı bir efsane mi? Yoksa turist çekmek için anlatılan bir hikâye mi? Veyahut gördüm diyenlerin gerçekten gördüğü bir şey mi? Konu hakkında net bir berraklık yok. Fakat her ne olursa olsun şu kesin ki her yerde olduğu gibi “Doğunun İncisi”nde de yaşam emareleri olduğu sürece bir canavarın yaşamış olduğuna dair söylencelerin olması çok doğal bir gerçekliktir.
Tarihi dokusunun yanında Vanlılar tarafından kendilerine has esprileri ile yaşanmışlıkların hikâyelere konu olması, olamaya devam etmesi ve edecek olması burayı eşsiz bir şehir kılar, tıpkı senin şehrinde olduğu gibi. İnsanının bir zamanlar çoğunun kırsal kesiminde yaşadığı, toprağını alın terleri ile suya doyurduğu bir yer. Kışları uzun ve çetin geçer, buna rağmen tıpkı Van Balığının bir istisna olarak sodalı gölde dahi yaşamayı başardığı gibi Van insanı da çetin kış şartlarına rağmen, burada hayatını devam ettirir. Devam ettirir çünkü topraklarına sımsıkı bağlanmış insan hikâyesi vardır burada. Tarihin eskitemediği, eskitemeyeceği de aşikârdır. Vanlıdır, Şanlıdır tıpkı dili gibi kalemi de sözü heyecanlıdır…
Van, kendisine has felsefesi ile ayakta kalmayı başarmış yekpare bir şehirdir. Rakımı 1727 metrededir, gölü (denizi) bilinir, rakımı 1646 metredir. Ama buna rağmen donmaz, buz tutmaz kış aylarında çünkü Van’ın bir felsefesi de gölü her daim diri tutmaktır. Hayat ile bağları kopmamış, bir küsur milyon insan yaşar topraklarında. Akan bir şelalesi vardır karada, yüzen dört adası vardır suda. Dört adasından biri Ah Tamara…. Şimdi ise Akdamar.
KİTAP TAHLİL: YAĞMUR VAKTİ SEVMELERİ- MUSTAFA IŞIK
EZGİ NİLAY BEYİŞ
Şair Mustafa IŞIK, kitaba o kadar güzel duygular aktarmış ki kitabı okuduktan sonra tadı tam anlamıyla damağınızda kalıyor. Aşkı, hüznü, boşluğu, sessizliği, derinliği, yalnızlığı, ölümü… kitapta hissedebiliyorsunuz. Şairin işlediği konuları ele alacak olursam; en çok aşka yüklenen yalnızlığı anlatmak isterim. Aşk ve sevgi var ama yalnızlık bunları kendine katmış gittiği yere sürüklüyor. Şair şu sözlerle anlatıyor bunu bize;
" vakitlerden kırkikindi / bir başıma toprağa / vakitsiz düşerdim
halbuki bir bakışın kelebeği bir cellattan daha
yürekli kılacağını ne kadar da isterdim " *
Ne kadar da güzel söylemiş şair. Bir bakışa sığdırmış yüreğe dokunan tüm duyguları. İnsanlara güç vermenin, cesaret vermenin içine korku düşürmekte değil de gözlerdeki bir bakışa sığdırmış şair. Yalnızlığı kırkikindi vaktinde buluttan süzülüp gökte dolaşıp ve sonunda toprağa düşen yağmurla anlatmış. Eşsiz bir yorumla duygularımızı kelimelerle resmetmiş âdeta. Şair Mustafa IŞIK kimi zaman beşeri aşkı anlatmış kimi zamansa yüreklerdeki ilahi aşkı tazelemiş. Satırlara kimi zaman Hanzala' yı dökmüş kimi zaman Yusuf'u. Kimi zaman Züleyha' yı kimi zaman Süveyla’yı. Peki, Süveyla kimdir, bilir misiniz? İşte bunu söylemem, kitabı okuyan yalnızca anlayabilir Süveyla'yı. Bazen satırlarına, kavuşmanın adı olan Leyla'yı da döker şair. Hani şu her birimizin ruhunun bir köşelerinde gizlidir ya kavuşamadıklarımız...
"dudağındaki ıslığa leyla'nın / koca çölü serpmişken
bana demeyen âdem için / avuçtaki suyu içmemeye / en çok şairler gücenir " **
Demek ki şairler de gücenir diyor satırlarımızın devamını okuyoruz.
"ah, leyla' nın hazan yüzü / her yaprak mahallemizin kimsesiz çocuğudur " ***
Ne güzel demiş şair "Gül uğruna sayısız diken sebepsiz mi sevilir? " diye. Her şeyin herkesin doğru ve güzel yanları olduğu gibi kötü ve çirkin yanları da vardır. Ama Dünya' da ne kendimiz tamamen doğru ve güzel olabiliriz ne de bunu insanlardan bekleyebiliriz. Onun için insanlar her zaman insanları severken iyi yanlarını görür kötü yanlarını görmek istemez. Böylece sevgi bağı oluşmaz mı zaten. Leyla ile Mecnun dışardan bakılınca çok mu güzellerdi? Hayır. Zaten onlar dış görünümlerini değil iç güzelliklerini ve aralarındaki sevgi dolanmış gönül bağını görüyor ve yalnızca onu hissediyorlardı, gözyaşları altında ıslanan... Leyla aslında her dilde kavuşamamanın adıdır… Kürt de, Türk de, Azeri de, Laz da, Arap da… Kavuşamamanın adı Leyla. Bu da gösteriyor ki tüm insanların bu kadar ortak bir kavuşamama sevdası - Leyla'sı - varken ihtiyaç duyulan tek şey gönül bağları…
Kitapta bir de sevgilisi var şairin. Bu sevgili kimi zaman Süveyla oluyor kimi zaman bir kuşun kanat çırpışı kimi zaman da bir dağın beyaz gelinliği…
Şairimizin bir de Van sevdası vardır. Bu sevdasını "Âleme İlan Edin Van Sevdasını " adlı şiirinde kalemin ucuna akıtıyor şairimiz.
"bir nadide ildir iller içinde / adı destan olmuş diller içinde
en büyüktür gölü göller içinde / âleme ilan edin Van sevdasını.’’
Yine harika bir betimleme güzel Van'ı. Bence dünyayı en iyi anlayan ve anlatan insanlar şairlerdir. Kelimelere duygu yüklü bilgilerini dökerler. Uyaklar, redifler ve satırlar… Her birine aktarırlar eşsiz duyguları. Ve her okuyan başka bir duyguyu hisseder. Her insan başka tat alır aynı kitaptan… Aslında yine her kitaptaki gibi kelimeler yer almaktadır fakat şiir de bir başkadır, şairde… Şairin " Meczup Esvabı" isimli şiiriyle bitirelim tahlilimizi;
" mevsim bahardı / toprakla tutuşan cümbüşe/cümle âlem seyre daldı, / bir çimendi yüreğim
sen tarifsiz rengi / gül kokuluyken arzular bülbül, teranenin adı.. "
Bakmadan Geçme





