ŞEHR-İ TUŞBA
ERCAN ULUTAŞ
Her yeri, her köşesi ayrı güzelliklerle dolu memleketimizde söz sırası Tuşba ilçemizde. Urartular zamanında; Tuşba başkent olarak bilinirdi, yani Van'dan önce Tuşba ismi gelirdi. Böylesi tarihi ve kültürel öneme sahip Tuşba ‘da nereye el atsanız tarih kokar, Zeve deresinde ise şehitler yatar, toprağında şüheda kanı akar.
Serhat şehrimiz Van'ın merkez ilçesi konumunda güneyde yer alan ve yaklaşık 150 bin kişinin yaşadığı güzel ilçede, özellikle yaz mevsiminde insanlar şehri Tuşba' ya akın ederek Van Gölü' nün doğal güzelliğini seyreyler.
Tuşba ilçemizde Van Gölü civarı ve vadiler her ne kadar zengin bitki örtüsüyle kaplı olsa da, dağlar maalesef genel olarak ağaçsızdır, İlçe toprakları ise adeta bir bozkır manzarası arz etmektedir.
Kalecik Ovası başta olmak üzere Ayanıs, Amik, Molakasım gibi tarihi ve doğal ören yerleşim yerleri ise Tuşba ilçemizin gözbebeği konumundadır.
Ayrıca eğitim ve öğretimin kalesi olan, bugüne kadar yüzbinlerce mezun veren Üniversite Kampüsü dahi güzel Tuşba ilçemizin sınırları içinde en büyük öneme ve doğal güzelliğe sahip eşsiz yerlerden biridir.
Şehri Tuşba ilçemizin yaz kış bitmez misafirleri! Gelip görenler bir daha alamazlar gözlerini. Çarpanak Adası kıyısında martılar uçadursun, insanlar; Ayanıs Kalesinde gezerler, Adır Adasında yüzerler ve Alaköy Kavunu yiyerek ancak kendilerine gelirler.
Dünyaca ünlü Van Kedisi dahi kendisine mesken olarak Tuşba ilçemizi seçmiştir, zira Van Kedi Evi ilçe sınırları içinde yer almaktadır.
Mesire yerleri, ormanlık alanları tatlı suları ile Tuşba' da hayat var. Efendim güzel Van'ımızın her yeri, her köşesi ayrı cennet. Serhat şehrimizin, güzel ilçesi şehri Tuşba' ya varın, haksız isek kalemimizi kırın.
KALBİN VURUŞU
GÜRGÜN KARAMAN
Kıyameti bekleyen bir kalbin geri çekilmesi gerekir hayattan. Randevu, eğer ötelere ertelenmiş bir buluşma anıysa unut gitsin bu hayatı. Sadece tanışmak için gelmiştik bu diyarlara. Önümüze konulan bir elma ağacındaki habire salınıp duran bir elmayı sadece ısırmış olamazdık. Daha büyük bir suç mu işlemiştik? Çok mu büyük bir yalan söylemiştik? En nadide tohumları mı yok etmiştik? Bir fincan kahveye kırk yılı doldurup da içmemiş miydik? Fazla mı gevezelik yapmıştık bilinmeyen bir huzurda? Heybemize ne koyup da göç eylemiştik? Geçmişi geçemeyen şimdiyi bir şişenin içine bırakıp da bir nehre mi atmıştık?
Kalbimizin vuruşlarını bile artık duymuyoruz. Aşk bize ihanet etti! Biz de aşka! Hafızamızda, Hafız’ın şiirlerinden tek bir tını bile yok… Tanımadan geldik, tanımadan, tanınmadan ve tanışmadan göç ediyoruz. Oysa yalnızlığın ilacıydı tanımak, tanışmak ve tanınmak. Tanımak, var kılmaktı. Tanımlamadan, sınırlamadan, sınırlandırmadan bir aşk gülünü doyasıya koklamaktı tanışmak.
Dilin geriye ket vurduğu biz zaman diliminde, dilde olanın dili yok etmesidir varlığımız. “Varlığın dili gittikçe kapanıyor.” diyordu İbn-i Haldun. Kalbin kapandığı yerde dil kapanmaz mı? Kapanan kalp ve akıldır, dil sadece kalbin ve aklın tercümanıdır. Akıl ve kalp kapandığında aşka zaman bitmiştir.
Heybesinde aşkla bu diyara göç eden bizler, aşkı sol yanımızdan söküp atınca sağ yanımız, koynuna olmadık putları doldurdu. Oysa bu âlem “hayal bile değildi, hayal içinde hayaldi.” Hayali olmayanın aklı olur, akıl aşka sahip olmak isteyince aşk çoktan geri çekilmiştir. Aşk zamansız, mekânsız ve mesafesizdir. Delinin kuyuya attığı taşı ancak aşk çıkarabilirdi. Oysa akıl ipin, makaranın, kovanın peşine düştü.
Kalbimiz aşkı ve hayali kaybettiğinden beridir yastadır. Kalp gözü kapanalı hayli uzun zaman olmuştur. Akıl âşık olmaz, aşka sahip olmak ister. Kalp, aşkın yoğrulduğu bir mekândır; akıl, aşkın zindana vurulduğu yerdir. Aşk, hem yazgıdır hem yangındır; temizleyen bir yangın… Hesapsız ve kitapsızdır. Aşkın kıyısı yoktur. Akıl hep kıyıda bekler, avlamak için.
Geride bıraktığımız her şey yetimdir artık. Yitirilmiş bir yitikliktir yetimlik de. Ağzımızdan çıkan her kelime bir mesafedir. Yitiklik mesafeden dolayıdır. Neden cümlelerimizin sonuna noktalama işaretleri koyarız ki? Sessizlik için mi? Hiç sanmıyorum. Her noktalama işareti, dilin sınırlandırılmasıdır ona sahip olmak için. Çünkü konuşan akıldır. Kalbin kelimeleri yoktur. Başın belası değil, kalbin başındaki beladır dil, sözcükler ve kelimeler ve şeyler… Bir minarenin biricikliği dahi özgündür ve özgül ağırlığıyla gökyüzünden bir haber bekler. Tüm kibrimiz, bir minareden yükselen ezana ve sala’ya karşı kayıtsızdır. Gökyüzüne değil, vitrinlere bakıyoruz, ekranda gözlerimiz. Haber, vitrinden ve ekrandan geliyor. Dil de yetim kalmıştır, işgal edilmiştir ekran ve vitrin tarafından. İlahi tek bir haber tenezzül etmeyecektir artık.
Ey kalbim, böylece kalbine sahip olmak isteyen her şeye dikkat kesilmen gerekir. Bir mabedi ziyaret için yola çıkacaksan eğer, göklerden gelen bir haber için gözlerini gökyüzüne çevirmelisin. Meczup bir münzeviliğin koynuna atmalısın kendini. Tanrı’nın elindeki tüm çiçekleri koparmak için değil, doyasıya koklamak için yolculuğa çıkmalısın.
Ey kalbim, meczubane bir duruşla boynunu bükerek kibirli tüm inançlarını yerle yeksan etmelisin. Duaların büyüdükçe sen küçüleceksin ve kalbin kitabındaki son sayfada kendini unut gitsin! Ayrılırken bu diyarlardan son bir defa, bir umut öpücüğü kondur en masum bir çocuğun yüzüne.
Ey kalbim! Ben sana gerçeklikleri konuşmuyorum. Yenik bir aşkın tartamadığı, bir terazinin kolunda sallanıp duran yetim bir sevdayı konuşuyorum. Senden tek bir şey istiyorum:
Sadece bir umut öpücüğü kondur yanaklarıma ve öylece ayrılalım tanışmadan.
MERHABA
ZELAL KIRAN
merhaba
sahrada yalnızlığım
denizde susamışlığım
güneşte üşür hâlim
yosun kokulu
umutlarım
vedalarım
ahlarım
eyvahlarım
merhaba
bugünüm, yarınım
tarihin ortasında
bir başına kalmışlığım
merhaba
gülüşüm, ağlayışım
sosin, beybün kokan
baharımın karçiçekleri
merhaba
hastalığım, sağlığım
gönlümden uçup
giden kırlangıç kuşum
merhaba
ayazda ısıtan şiirlerimle
gözden akmaz yaşımla
yenilmez ordu gülüşümle
yeni bir güne, merhaba.
SANA KAVUŞMANIN
ŞEVKET YAMAN
Sana kavuşmanın
hayalini kurdum yıllarca
seninle geçireceğimiz
günlerin, yılların...
Sana kavuşmak imkânsız
biliyorum, ah yine de
ümidimi kesmedim...
ve hayalim gerçek olacaktı
hissediyordum
Sensiz yaşadım yıllarca
senden uzak olmanın acısıyla...
yaşadım; hayallerimi, sevgimi,
senin için benliğimi...
Yine de yaşamaya,
yaşatmaya devam ettim
ne kadar yaşadıysam da
yaşadıklarım hayaldi...
bunu öğrendim.
BU GECE
AYŞE KARACA DURAK
Bu gece bende kal
gözlerinde uyuyayım
sinsin kollarına yalnızlığım
yarım hikayenizi anlatayım
Bu gece bende kal
lirik bir ağıtla başlayayım
gözlerini okumaya
dökülsün eteklerinde taşlar
Yokluğun gecenin imgesi
heybemde gam keder dolu
süzüle süzüle dökülsün,
yüreğimde bu gece ne varsa
Anlatayım hikmetli sözlerimi
başı aşk çeken
ilk seni tanıdığım
takvim yaprağına ineyim
ilk günkü gibi bakışayım
senle güne alkış tutayım
ve öylece kalayım.
BABA’M
SUNA ÇINAR
İnsan
kabullenemiyor işte
ölümü, baba
zamansız gidişini
belki bir daha görürüm diye
her gün, hiç usanmadan
geçtiğin yolları geçiyorum
Geçenlerde yolda
bir adam gördüm, baba
yürüdüm arkasından
sanki seninle
yürüyormuşum eskisi gibi
dokunacak gibi oldum
kayboldu
ama, hayaller ölmüyor işt
ölmüyor... baba.
BEYAZ GÜVERCİN
TALİP ÇAKIR
Bir güvercin kondu yüreğimin üstüne
sevesim var öpesim var kanatlarından
ürkmez mi, uçmaz mı, gitmez mi buralardan
Gökyüzünü sarıya boyasam buğday taneleriyle
kanatlanıp eşlik etsem özgürlüğüne
kabul eder mi, küsmez mi, utanmaz mı benden
Ellerime alsam, beyaz gelinliğini okşasam
kur yapıp sarhoş olsam şakaklarınım pembeliğine
izin verir mi, üzülmez mi, korkmaz mı benden
Hayalimdeki güvercin rüyamdaki güvercin
kafesime girsen, benim için kalsan burada
kalmaz mı girmez mi istemez mi beni
Bu diyardan gitme, bırakma beni habersiz
paçalarına şiir yazılı kuş, uçma acı biraz bana
dinler mi acır mı bir haber getirir mi bu defa
Bir güvercin uçtu yüreğimin üstünden
yakalayasım var kanatlarından, sesini duyasım var
gelmez mi, konmaz mı, benim olmaz mı yeniden.
DAYANAMAM
ÖZLEM ATAK
SEN ki bir serçenin gözyaşıydın da
damlatmaya kıyamadığım
Sen ki bir gece lambasıydın da
söndürmeye uzanamadığım
varlığına sığındığım
Sen ki karda açan bir çiçektin de
basmaya kıyamayıp
gönlümde filizlendirdiğim
Sen ki anlaşılmayacak masaldın da
okumaya kıyamadığım
Sen ki en güzelinden bir hayaldin de
kurmaktan vazgeçmediğim
vazgeçmekten korktuğum
Sen ki sığınıp, kaybolduğum rüyaydın da
hıçkırıklarında boğulup,
karanlığında yitirdiğim hülya
mutluluklarımın, hayallerimin yazarı
terk edilen yüreğimin mezarıydın
Ağlıyorum her köşe başında
duyabiliyor musun şimdi
yutmaktan korktum hıçkırığımı
Hissedebiliyor musun
sensizlikten harap yüreğimin sızısını
hissetme, hissedersen canın yanar
kıyamadığım gözlerinden yaşlar akar
Tebessüm yumağı yüzün,
bahar kokan gülüşün hüzün kokar
dayanamam, sensizliğe değil de
sessizliğine dayanamam.