UÇURUMDAN ATTIM
ŞÜKRULLAH YAVUZER
Sıradanlaştı senli benli her şey
günden güne azalıyorsun bende
damla damla küçülüyor
tükeniyorsun
yavaş yavaş ölüyorsun içimde
adım adım sona yaklaşıyorsun
sanıyordum ki ben ölmeden
ölmezdi içimdeki sevdan
yüreğimde açtığın çatlaktan sızdı
sevgim, güvenim, inancım
günden güne azalıyorsun bende
ve nihayetinde
hiçbir zaman dolmayacak
bir boşluk bıraktın içimde…
Yüreğime kurduğun
dar ağacına astım seni
avucuma tutuşturduğun
ateşte yaktım seni
seller misali akıttığın
yaşta boğdum seni
aramızda açtığın
uçurumdan attım seni…
Şimdi söyle iki gözüm, haydi!
söyle, bir zamanlar gülüşüne öldüğüm
söyle, neden bende kendini bitirdin?
ölümsüzlük varken
neden bendeki seni öldürdün?
AVUÇ İÇİ GİTMELERİ
KÜBRANUR TAŞDEMİR
Susmalarımı avuç içlerimde biriktirdim
konuşsam olacak, olacak bu sefer
kelimeler birbirine tutunup kavuşacak sana
bu sefer kavuşmalarım sana olacak
her yeni kelime onlarda birikiyor
yer açıyor belki de bilmiyorum
Susarak anlaşılmayı bekliyorum sanki
gök açmış sinesini bir kış günü bana
güneş saçlarımda saklambaç oynuyor
karlar döküyor üstüme
konfetiden saçarmış gibi
izler bırakarak yürüyorum mesela
bir adım iki adım üç adım...
Gitmelerimi gördüler
ardımda sesler bekliyor koşmak için
bende seslerin kelimeleri yok
avuç avuç susmalar var heybemde
gözlerimde sevinç şarkıları var
benim de payım gitmek bu sefer
sadece gitmek.
DELİ KADIN
YUSUF AYTEKİN
Ne yazayım, ne anlatayım sana,
yazacaklarım değil, sustuklarım yük bana
kime gideyim bu saatte, sen söyle!
boşluğa mı yoksa seni unutturana mı?
Ne diyeyim bilemedim 'deli kadın'
zemheri aylarında kurudu hislerim
hazır bulunmuşsun "kara delik", çek gitsin
boşadır bu ıstırap ve her nefesim
Alışkınım bu gidişlerine 'deli kadın'
gelirken Yusuf deme, Yusuf’um varken
ömür biter de aşk kalırken...
aç kapıyı aç, kime giderim bu saatte
deli gönül susma haykır dilime!
ömür bitince bahar mı gelir?
kurul yamacıma, serin gölgeme,
güneş yakmaz, acı olmaz, düş bendime
Ne yazayım, ne anlatayım sana,
nasıl sevdiğimi veyahut bende ki seni...
bak! yaşıyormuşuz hâlâ biz'siz
ah deli kadın ah, oldu mu şimdi sensiz?
Hangi bakışını kaçırdım, söyle acısın her zerrem!
görmedin, duymadın, bilmiyorsun 'deli kadın'.
sevilmek nasıl bir duygu veya çekip gitmek?
çılgınca ve insanı delirtecek cinsten olması gere.
GÖNDERME BENİ
AYŞE GÜL AYAZ
Bir gün düşersem gönül ağına
kirpiğin okuyla öldürtme beni
solunda sakla beni verme sağına
aşkından el âleme güldürtme beni
Uzak diyarlarda tozsuz bir yelsem
umutsuz sevdadan çıkıp da gelsem
ilkbaharda dolup taşan o selsem
yerden yere vurup sürdürme beni
Söküp inadını bir yana atsan
sahte sevdalara kaşını çatsan
o muhtaç gönlüne sevgimi katsam
yaktığın ateşte söndürme beni
Yüreğim yaralı dermanım sen ol
kırıldı kanadım fermanım sen ol
geldim kapına harmanım sen ol
kurduğum hayalden düşürme beni
Bıraksa acılar halime tütsem
dönmez oldu çarkım isyan mı etsem
kaderim kader mi nereye gitsem
kapında sevgisiz gönderme beni
Susuyorsam bil ki sevdiğimdendir
sana büyük değer verdiğimdendir
sabrın derde göğüs gerdiğimdendir
daha fazla dert ile doldurma beni.
ANNEM
RUKİYE POLAT
Sana canım diyerek
kocaman sarılmayı
kokunu içime çekmeyi
nefesini göğsümde hissetmeyi
dizlerinde uyumayı
öyle özledim ki
Canım kızım deyip
saçlarımı okşamanı
her gün gülüşünle uyanmayı
kalbimin en derininde
seni hissetmeyi
kızarken de sımsıkı sarılmayı
öyle özledim ki annem
Bayramda elini öpmeyi
yaptığın baklavanın tadına
gizliden ilk bakmayı
bana canım kızım demeni…
Annem ben seni çok özledim
gül kokulum, nur yüzlüm
annem seni çok seviyorum.
BALIĞIN İNCİLİSİ
METİN ÖZDOĞAN
Delice eser rüzgârı
doğudan batısından
gülerek doğar güneşi
dağlarından ovalarından
Nisan’da kurtuldu düşmandan
kışın vaz geçmez kardan
Çok güzeldir Van’ımın kedisi
vardır balığın incilisi
Alamut gibidir, aşılmaz kalesi
Van’dır doğunun incisi
Ne de güzeldir gölü
mis gibi kokar gülü
uzayıp gider yolları
bağlar doğu ile batıyı
herkes tanır Vanlıyı
Vanlı sever anayı babayı
Kovdu düşmanı iki nisanda
kim vazgeçer ki sende
Vanlı olsa da canından
yine vaz geçmez vatanından
Ben Vanlıyım der övünür
Van onun için bir ömürdür
hatta Van onun iki gözüdür
Van için Vanlı ölür.
KANİ ÇATAK!
ERCAN ULUTAŞ
Kendi halinde doğal yeşilliklerin arasında Van'ın oldukça şirin bir ilçesidir Çatak.
Her yıl düzenlenen festivallerinde Çataklılar ve bölgedeki halk için coşkulu geçen bir gün yaşanır. Kimi dağlarına Zirve yapar, kimi bağlarında piknik yapar, adrenalin sevenler soğuk sularında vurur küreklere Rafting yapar, çocuklar parklarda oynaşır fırsat bulsalar uçurtma uçururlar.
Doğal Şelale diyarıdır Çatak; Reza Dera şelalesi en bilinenlerden biridir ve dağcıların vazgeçilmez uğrak yeridir. Kanisipi Çağlayanı; yani beyaz akan su anlamında kullanılır. Çatak denince akla ilk beyaz akan su gelir, tabi halk arasında Qahni sipi olarak ta bilinir. Özellikle yaz aylarında kayaların ortasında fışkıran buz gibi soğuk su insanları serinletmesinin yanında manen de huzura kavuşturur.
Ceviz mi dediniz, Arıcılık mı dediniz, hakiki ve bin bir derde deva bal mı yemek istersiniz, sizi Çatak'ın doğal Vadilerine bekleriz. Üstelik etinden, sütüne kadar, tereyağından peynirine yoğurduna kadar, en güzel sebze ve meyvelerine bile bu topraklarda bulmanız mümkün.
Arıcılık dedik ya; Çatak vadisinde binlerce çiçek çeşidinde bal özünü toplar arılar.
Hem de kuşların melodik sesinde, rengârenk kelebeklerin ahenginde, şifası ise Allah' tan...
Kültürünü yok sayamayız, insanını es geçemeyiz, hele bir akşam misafir olun da Çataklıların misafirperverliğini kendi gözünüz ile görün.
Güzel Çatak ilçemizin tarihine baktığımız zaman pek çok acılar yaşandığını görüyoruz. Osmanlılar sonrası ilk zamanlarda Aşağı Hakkâri ismi ile de anılan Çatak ilçesi tarihsel derinliği oldukça zengin bir geçmişe sahiptir.
Çatak ilçesini bir dörtlük ile anlatmak istersek;
"Van 'a ne yakın, ne de uzaksın,
Kanisipi ile durmadan çağlarsın
Geleni göreni hayran bırakırsın
Dağlarında bile var ayrı bir aşk
İçlerin en güzeli sensin Çatak.
Bize yazmak düştü size ise gidip gezmek düşer, Van' ın her köşesi ayrı cennet; Çatak ' a varın haksız isek kalemimizi kırın.
KADIN SUSARSA
GAZEL YİĞİT
Ve kadın sustu.
Ve sus, dediler kadına. Sus sen, konuşma.
Oysa ne güzel cümleleri vardı yüreğinde beslediği. Yıllardır saklamıştı sözlerini pembe boncuklu entarisini çeyiz sandığında sakladığı gibi. Ne entarisini giydirdiler ne güzel sözlerini söylettiler. İkisi de eskidi. Yıprandı. Sonra bir gün çürüdü sandıkta. Güzel olamazsın sen dediler.
Senin neyine demişti kaynanası. Neyine güzel elbise zaten bir şeye benzemiyorsun hem ellerin, yüzün hep yanmış tandır başında hiç yakışmaz sana. Entarisine koştu kadın. Bütün hayalleri gibi sandığa sakladığı için dost olmuştu ona, çok seviyordu onu. Baktı sonra, çürümüş. Ağladı kadın. Sonra hıçkırıklara boğuldu. Sonra ağlamaktan kan çanağına döndü gözleri. Sonra aynanın karşısına geçti yıpranmış, yanmış yüzüne baktı. Yine ağladı. Derken çocuğu ağladı. Yuttu bütün gözyaşlarını, ıstırabını. Çocuğunu öptü kokladı. Ağlamasın diye pışpışladı. Babası geldi çocuğun. Hakaret etti kadına. Neden ağlıyor bu çocuk. Diyemedi ki çocuktur ağlar. Ben de istemem çocuğum ağlasın. Diyemedi. Hele bir desin. Geçen gün ki gibi indiriverir kafasına sopayı. Hele bir konuşsun kadın kısmısı, yutturuverir tek tek kelimelerini ona.
Sustu kadın. Ne gariptir ki kocasına hep aşkla baktı yine garibim. Başkasınınmış gibi. Oysa ona okumak istediği ne çok şiir vardı. Çeyizinde duruyordu pembe entarisi gibi. Neler söylemekti yârine. Ne sözler pişirecekti sıcak yuvasında. Onlarda çürüyüp gitmişti artık. Çocukları olmuştu sığındığı baraka. Belki çökecekti yakında o da.
Eli yandı bir gün, canı çok acıdı. Ama sütü taşırdı diye korktu kadın. Yemeği de geç kalmıştı üstelik. Elinin yanığını unuttu bağrının yanığı yüzünden. Koktu sütü. Dilinde zehirli ok girdi kaynana içeri. Oysa o da yaşamıştı aynı şeyleri. Sen ne zaman akıllanacaksın dedi. Daha da ağır konuştu. Sustu kadın. Bir konuşsun bütün köy duyardı öbür gün. Gelin dediğin edepli olur diye. Onlarda kadındı niye bu eziyet, niye.
Sus dediler kadına. Kadın da sustu işte. Sustuğu için duymadı onu kimse. Sustu diye her şey yolunda sandılar. Belki de herkes kendi ayıbını sakladı onun eziyetinin örtüsünün altına. Belki konuşsa bizden daha güzel konuşur diye susturdular. O sustukça suçlu suçsuz oldu. O sustukça hak batıl oldu. Ta ki birileri çıkıp konuşana kadar.
Bakmadan Geçme





