ANNE GİDERSE…
PROF. DR. ZEKİ TAŞTAN
Siz ne diyorsunuz? Dünyanın hangi kanununu veya örfünü getirirseniz getirin bu gerçeği değiştiremezsiniz. Hepimizin ilk öğretmeni annedir elbette. Ve o öyle bir annedir ki size karnında söylediklerini, yüzünüzü okşamasını ömür boyu hissetmemeniz mümkün değildir. O öyle bir mürebbidir ki ondan aldığınız irfanı dünyanın bütün öğretmenleri bir araya gelse size bağışlayamaz! Ve o öyle bir insandır ki, ondan aldığınız merhameti ve vicdanı hiçbir kanun hiçbir yönetmelik telkin edemez.
Zaten insan da sevgi, merhamet ve vicdandan mürekkep değil midir? Bizim yolumuzu aydınlatan ve sadece Anadolu kadınına has olan irfan olmasaydı bugünlere gelebilir miydik? Eğer o yaratılmışların en yücesi olmasaydı Allah Cennetini onun ayakları altına serer miydi?
Eğer Allah merhamet etmeseydi okuma yazması olmayan annem, dile kolay 13 çocuk yetiştirebilir miydi? Bunca çocuğa rağmen küçük yaşta vefat eden üç çocuğuna ömür boyu gözyaşı döker miydi?
Evet, annem bizim başöğretmenimizdi. Ümmi dünyasına rağmen geleceğimizi aydınlatan ve bize yol gösteren en büyük rehberdi. Ondan öğrendiklerimizi hiçbir hocadan hiçbir kitaptan öğrenmek mümkün değildi.
Bu kalabalık aile içinde hastalandığımda sabaha kadar başımda bekleyişini hiçbir zaman unutamam ki! Bu bekleyişte öğrendiğim merhameti, sevgiyi, yüceliği, kalabalığı hangi okul öğretebilirdi? Hele ki terbiyenin daha da önem kazandığı bu çağda kaç mürebbimiz kaldı ki? Şimdi hatırlıyorum da annemi hiçbir zaman kanepeye uzanmış bir şekilde görmedim. Sabah namazında uyanan bu dev kadın, akşama kadar ayakta bir o yana bir bu yana çırpınıp durur ve mümkün değil dinlenemezdi. Abartmıyorum günlük uykusu dört-beş saati geçmezdi. Ağrı’nın o soğuk ve ağır şartları altında, iki odalı evimizde on çocuğa bakmak nasıl bir dayanma gücüdür Ya Rabbi? Ya onlara yemek hazırlamak? On çocuğun elbiselerini elle, çok sonraları merdaneli makineyle yıkamak.
Ve size her daim hatırladığım bir geleneğinden bahsedeyim. Bugün ilkokuldan lise sona kadar bir anne, on çocuğu okula tek tek uğurlayabilir mi acaba? Bizde bu âdeta kutsal bir vedaydı. Her sabah annem üstümüzü giydirir veya kontrol ederdi. Ayakkabılarımızı hazırlar, yolcu ederdi. Ancak veda busesinden daha değerli olan; “Allah zihin açıklığı versin.” duasıyla beraber… Annemin en büyük öğretmen oluşunu bu dua’da bulmam uzun yıllarımızı aldı maalesef. Ve o zaman inandım ki, annenin duası bizim en büyük zırhımızdı. Allah, herkesin ömrüne ömür katsın. Ama annenize saygı ve sevgide kusur etmeyin. Ve şu sözümü de unutmayın: Anne giderse dua da ölür!..
Lisede okurken üç yüz öğrenciyi aşıp lise birincisi olmamda da bu dua ve merhamet etkiliydi. Evet, evimiz iki oda bir salondu. On çocuğun daraldığı, küçücük bir yerdi. Beşkardeşin yan yana yattığı zamanları bilirim ve annemin babamın önünde saygıyla eğilirim.
Gençler, lise birinciliği yolculuğumda bana ait oda da yoktu masa da... Bizi üniversiteye hazırlayacak dershaneler de yoktu. Üniversiteye hazırlık kitapları da yoktu. Zaten hizmetli babamız özel öğretmen tutacak parasının olması imkânsızdı.
Ama anne vardı. / Merhamet vardı. /Sevgi vardı. /Aşk vardı. /Şevk vardı. Ve bunları bize başöğretmenimiz sağlardı.
ANAM, CANIM ANAM!
NURAN DEMİRHAN
Ana başa taç imiş,
Her derde ilaç imiş,
Bir evlat pir olsa da,
Anaya muhtaç imiş…
Analarımızın, kınalı elleri öpülesi analarımızın anneler günü kutlu olsun. Sevindiğimizde gülen, üzüldüğümüzde bizden çok üzülen, hayatı boyunca hep mutlu günlerimizi gözleyen canım anam,7 evlat sahibidir anam hepsini büyüttü okuttu. Ardından iki evladını toprağa verdi. Verdi ama bihaber hasta yatağında.
Gurbette evlatları, telefonunu yanından ayırmaz. Her akşam eve gittiğimde sayar bana tek tek arayanları. Ve o gün aramayanları bana sorar haberin var mı nasıllar iyiler mi diye. Canım anam güler yüzlü, melek anam adının özelliğini hayatı boyunca taşımıştır. Kocaman yüreğine, dünyaları, sabrı, şefkati, evlat sevgisini, fedakârlığı, zor şartlarda pes etmemeyi, hayatın zorluklarına karşı direnmeyi sığdıran Güler anam… Bana her gün bakarsın da kusurumu görmezsin, bütün gündüzler gece de olsa gözlerindeki umut ışığını hiç kaybetmezsin. Sen bana kimsenin gösteremeyeceği öyle güçlü bir sevgi sundun ki, bu sevgi ne biter ne de tükenir. Seninle acılar yaşadım, acılı günümde desteğim oldun nefesinle bile olsa da gücüme güç kattın anam.
Ve ne çok sevinçler yaşadık beraber... Nasıl dar günlerde yardıma koşup, kaç şenliğine ortak olduk birbirimizin. Senin yüreğin tek benimle olmadı anam bilirim yüreğindeki 6 evladının da yerini. Nasıl da zalim bir çark bu değil mi? Doğuyor, doğuruyor ve günün birinde yuvadan uçacağını bile bile koca bir ömrü karşılıksız veriyorsun...
Ve hayat birden ıssız bir adaya dönüşüveriyor. Sonrası kâh bir kapı zili beklentisi, kâh bir mektup, kâh bir telefon sesi... Gizliden gizliye özlenen bir torun müjdesi... Fotoğraflar sarardıkça solan bir yaşam ve uzaklaştıkça yakınlaştığımız bir mazinin geri dönmez anıları... Yazılarla konuştuk öyle zamanlarda... Bakışlarla anlaştık. Ağlaştık birbirimizden gizleyerek acılarımızı... Bir mimikle özleştik, bir gülüşle kavuştuk.
Güler yüzlü pamuk anam anneler günün kutlu olsun…
TOPLUMUN YAPI TAŞI: ÇOCUK HAKKI
DENİZ TUNÇ
İnsanlara yaşam hakkı anne rahmine düştükleri andan itibaren verilir ama çocuklara yaşam hakkı insanların inisiyatiflerine göre verilir ve hak etmedikleri halde bunlara bağlı olarak birçoğunun yaşam hakkı elinden alınır. Aslında kulağa çok basit bir dönem gibi gelebilir ki öyle algıladığımız için toplumumuz maalesef düzelemiyor ve gün geçtikçe daha çok insanlıktan çıkıyoruz.
Çocukluk, istatistiklere göre 0-15 yaşına kadarki dönem olarak geçen çocukluk aslından birçok anne-babaya göre ölüme kadar olan dönemdir. Biz tabii ki istatistiklere göre hareket ediyoruz ama 0-15 yaş aralığındaki çocukların kaç tanesi çocuk ya da çocuk olabiliyor orası tartışılır. Birçoğumuz bu aşamada şanslı olabiliriz ve bu şansı görmemekte ısrarcıyız ama başımızı kaldırıp etrafa bir baksak aslında ne kadar şanslı olduğumuzu görebileceğiz. Çocukluk o kadar farklı ve önemli bir evre ki hem kendi hayatları hem de toplumun geleceği onların elinde. Tam da burada devreye ebeveynler giriyor. En büyük sorumluluk onların çünkü hem kendi hem de toplumun geleceği için bir evlat yetiştirmek çok zor. Bu büyük sorumluluğu kaldıramayan ebeveynler ise en baştan pes edip ya doğmadan yaşam hakkını alırlar ya da doğduktan sonra terk ederler ve bunu onun iyiliği için olduğunu iddia edip vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar.
Bir çocuğa doğduğu andan itibaren öksürmesine, ağlamasına, oturmasına, kalkmasına, susmasına vb. her hareketine birçok anlam yükleriz ve sürekli dile getirerek hayatlarını bu anlamlara göre devam ettirmeleri için elimizden geleni yaparız. Ama farkında olmadan “iyilikleri için” cümlesini kullanarak çocuklarımızın hayatlarını biz mahvederiz. Bir annenin çocuğu hiperaktif olduğunda bunun bir hastalık olduğunu kabul etmez ve onun gelecekte çok zeki olacağına inanır, çocuğu da buna inandırır. Çocuk zeki olmadığında ise psikolojik bir bunalıma girer ve bu onun için düzeltilemez bir travmaya dönüşür. Ailenin önemini vurgulayan başka bir örnek: Bir erkek evlat birçok anne-baba için veliaht demek ve bunu o kadar iyi eyleme dökerler ki o erkek evlat kendini yenilemez bir kral gibi görür. Bu da ona her şeyi elde etme, canı nasıl isterse öyle davranma hakkı tanır. Öyle bir yetiştirilir ki kadınların ona kölelik yapmak için var olduğuna inanır, asla mutfağa girmez, çocuk bakmaz, pisliğini toplamaz hatta keyfi için eşini dövebilir. Aslında bunun gibi birçok örnek sıralayabilirim ama bunların çoğunu hatta hepsini zaten biliyoruz. Benim anlatmak istediğim çocuğu biz şekillendiririz, tıpkı bizi şekillendirdikleri gibi…
Çocuklar o kadar harika varlıklar ki biz bunun farkında değiliz. Birçok insanın psikolojik sorunu var bazıları gizler bazıları hastanelerde ya da doktorlar yardımıyla tedavi olmaya çalışır, bazıları bunun farkında bile değildir ve bunlar araştırıldığında hepsinin ya bir çocukluk travması var ya çocukken bir olaya şahit olmuştur ya da ailevi bir durum söz konusu ki bu hale gelmişlerdir. Bu yüzden çocuklara karşı çok hassas olmak gerekir çünkü bir çocuğun hayatı kayarsa toplumun hayatı kayar. Yani bir çocuğun ailesinde ya da çevresinde onu suça iten bir durum varsa, yaşadığı süre içinde onu kurtarmaya çabalayan kimse olmasa eğer suçlu konumunda hayatına devam eder ve bu süre içinde kimlere zarar verdiği ya da kimlerin hayatını mahvettiğini umursamaz.
Gayemiz topluma yararlı bireyler yetiştirmek ise bunu yaparken sadece kendi doğurduğumuz çocuk için değil bütün çocuklar için yapmalıyız. Nasıl bir öğretmen bütün öğrencilerini çocuğu gibi seviyorsa bizde bir öğretmen kadar duyarlı olmalıyız ve gördüğümüz her çocuğa kendi çocuğumuzmuş gibi davranmalıyız. Dışarıda mendil satan çocuğa mendili almazsak bile kaba davranmamalıyız. Belki çoğu “Abla okul harçlığı için.” söyleyip kandırıyordur ama en azından almak istemediğimizi onu kırmadan da ifade edebiliriz diye düşünüyorum. Aslında birçoğunun mendil satarak kazandıkları bir lira ile o kadar masum istekleri var ki durup saatlerce onları dinlemek ister insan. Arada dizilerde olduğu gibi bir tane delikanlı veya kadın bütün sokak çocuklarını tanır, onlarla arkadaştır ve bütün eksiklerini gidermeye çalışır, işte tam o kadın gibi olmayı o kadar çok istiyorum ki, bütün sokak çocuklarına, çocuk esirgemede olanlara, hapishanedekilere ve ailesi zor durumda olanlara gücümün yettiği kadar yardım etmek isterdim. İmkânsız değil tabi belki ilerde yapma şansım olur belki…
Biz ya da anne-babalarımız bütün hayatlarını bütün hayatımızı çocuklarımız daha iyi bir yaşam sürsünler diye, onları daha iyi şartlarda yaşasınlar diye çabalarız, bunu yaparken “sevgi” kavramını unutuyoruz ve onların içindeki çocuğu zaman geçtikçe öldürüyoruz. Sevgisiz ve çocukluklarını yaşayamamış çocukların ne kendilerine ne de topluma hiçbir yararları olmaz.
İçimizdeki sevgiyi yok etmeme ve içimizdeki çocuğu öldürmemek dileğiyle. Biz çocuklarımızla ve çocukluklarımızla varız…
ANNEM
MEHMET AKÇAY
Annem senin ile geçen yıllardan
Bitmeyen sevginle kaldın aklımda
Canımı yakmadan saran kollardan
Merhamete giden yoldun aklımda
Gözünün yaşını pınar eyledin
Ne derdini açtın nede söyledin
Zaten benim için sen hep öyledin
Şekerdin şerbettin baldın aklımda
Sarıp sarmalayıp severdin beni
Kusurumu görsen savardın beni
Eşe dostta ele överdin beni
Koruyup kollayan oldun aklımda
Bilmediğim olsa senden sorardım
Gece gündüz demez seni yorardım
Hayalimi senin için kurardım
Asla solmayacak güldün aklımda
Çığlıklar savurup ılgıt atsam da
Hayalimi kurup kalkıp yatsam da
Matemler bağlayıp yasın tutsam da
Mevla’sına eren kuldun aklımda
Çağlariyem benden ayrı kalsan da
Gülistan bağında yerin alsan da
Yanalız bırakıp giden olsan da
Sanma ki sen benim öldün aklımda.
ANNEM
ADNAN ÖZKAN
Ne çok özlemişim bir bilebilsen
Hayalin gözümde tütüyor annem
Bir güneş gibiydin hayatımda sen
Özlemin her şeye yetiyor annem
Sensizlik içinde geçerken günler
Aklımdan gitmiyor yaşanan dünler
Ruhumu kuşatmış bir bir hüzünler
Ümitlerim sensiz bitiyor annem
Anladım, ardından yalan dünya boş...
Yolları dikenli, yolları yokuş....
Bülbüllerim susmuş, bahçemde baykuş
Zamanlı-zamansız ötüyor ötüyor annem
Çağlayana dönmüş gözlerimde yaş
Sensizlik kaderim, dertlerim sırdaş
Yüreğimde hasret, ruhumda ataş
Kalbim senin için atıyor annem.
ANNEM
İSA TURHAN
Ne çabukta uçup gittin,
bir sonbahar eylülünde,
daha erken değil miydi?
taht kurmuştun gönüllerde
Gidişinle sarstın bizi
parçaladın kalbimizi
bir anlık da olsa, gelsen
sevindirsen hepimizi
Bu yalnızlık böyle bitmez
kalp yarası hiç kapanmaz
dinlemeden uçup gittin
bizi bize mecbur ettin
Gidişinle sarstın bizi
parçaladın kalbimizi
bir anlık da olsa gelsen
ah, sevindirsen hepimizi.
ANNE
PROF. DR. MUSTAFA GÜNEŞ
Yıllarım geçiyor gurbet ellerde
Kolay mı sanırsın, özledim anne
Hatıralar canlanır, gözlerimde perde
Güldüğüme bakıp, aldanma anne
Kader bu uzaklaştık, böyle yuvadan
Niceleri böyle uzak kalmış anadan
Hasret tutar, ayrılamadık bu diyardan
Vuslat biter mi bilemem anne
Gözyaşın sel olur, bitmez bilirim
Ölürüm hayalde, rüyalarda dirilirim
Sözcükler kifayetsiz, duada dilim
Vuslatı hayal eder, beklerim anne
Evladın ayrılığını yeni anladım
Hüzün çöktü, yine Rabbe sığındım
Bende bu ateş içinde yandım
Yanan yürekleri bilirim anne
Nasıl anlatayım bilmem, bilinmez
Göğsümde bir acı var hiçte silinmez
Sen razı olmazsan Cennete girilmez
Duanı eksiltme, uzaktan da anne
Bitmez ayrılık, ardından ayrılık var
Güneş doğar, batar Haktan bu ayar
Babalar hıçkırır, anneler ağlar
Belki dizinde, mesut olurum anne.
SESİNDEN ÖPÜYORUM
ZELAL KIRAN
görmeden dokunmanın
dokunmadan sevmenin
sihirli kelimelerin
tarifsiz adresidir anne!
ah anne, ah ceylan gözlüm
bütün gidişlerden daha ağır
yarım bıraktı beni yokluğun
bir nesneyi tarif edebilirim
çözebilirim zor bir bilmeceyi
gitmeni nasıl tarif edeyim
van gölü kokardı saçların, nerede
yüreğimi serinleten bir sözcüktün sen
anne, seni her andığımda tek tek
sayardım sevdiğin yıldızları
kırılan, dökülen kalbimin parçalarını
yeniden toplamaya çalışıyorum
sen de yoksun ki yanı başımda
düşersem kim tutacak ellerimi
ağıtlar, türküler; dengbêj, ozan sözü
öksüz kaldı sen gidince, anne
sana şiirler yazacaktım oysa
yazamadım, bağışla beni anne
dengbêj’e şiir yazmak kolay mı?
en büyük korkum sensizlikti, anne
tattırdın bana işte bunu, ah
sensiz kalmayı düşünmezken
şimdi bir başına bıraktın beni
gittin, yoksun, gelmeyeceksin
beni de yanına almayacak mısın
mezarını örtüyorum üşümeyesin
gözlerimden öper misin?
ANNE AĞRISI
VEDAT YARIŞAN
Çok şey öğrendim bu hayatta
çocukça büyüyen kalbimiz
uzaktan güneş görmedi
çamurla yıkanan gövdemiz vardı
anam su dökünce başımızdan aşağı
izi kalmazdı acıların
iz bırakan Allah’tır
sen yolu bilmeyensin bayım
Hayallerimiz bu değildi ama
pineli pantolon giyerdik
yüzümüz eğik, merhaba diyemezdik
şehirden gelen zengin kızına
utanırdık salıverirdik kendimizi acılara
yaşamak bu mudur
Anam aktığı ter ile
ekmek pişirirdi tandırda
önümüze koyardı sıcacık ekmeği
anamız her uyuduğunda
acıyla kıvranır yatakta
bilemezdik işte
sabahın ezanıyla uyanır
yazmasıyla dualar yağdırır odaya
ben acının Allah’ını bilirim
Tırmıhla saman toplardık mesela
satardık pazara, o parayla doyururduk
ilklerimize kadar kahır çektik
gün geldi susuz geçirdik kimse el uzatmadı
insanlık bu mudur ana
Anam sokakta çocuklar büyüttürdü
kimi zaman yoksulduk
açlıktan ağzımız kokardı
kimsenin hayalini çalmadık
hayal kurmak özgürlüktür
hayallerimizi çalmasınlar bizden ana.
Bakmadan Geçme





