BİR ŞAİRİN RUHU
GAZEL YİĞİT
Yüreğinde şiir besleyen biri kaç asır sonra özgürlüğe kavuşur. Hüzün başucuna oturduğu halde nasıl kurtulur o İbrahim’i ateşten. Zamanın bir köşesine bağdaş kurup oturmuş bunca kelime varken, nasıl duymazdan gelir yardım çığlıklarına karışmış o derin iniltileri.
Zor aslında yazmak. Yazmaya başladığı vakit kapısını tırmalayan o birikmiş duyguları hizaya getirmeye çalışmak. Güven ve gerçeği birbirine harman edip üstüne hüzün ve samimiyet serpiştirirken, dayanmak lazım gelir parmaklarından akan o turuncu acıya. Dayanmak lazım her biri bir yerden saldıran fesat duyguları bertaraf edip aşktan çember kurmaya.
Gücümüz yetmezken bile biz olmaya. Ruhumuzun bulandığı bunca başka ruhun içinden kendimize yer ararken bedenimizde, sırtımızdan akan elemli yükü taşmak nasılda kolay gibi geliyor başkalarına.
Biz hüzün hamallarıyız aslında. Çuvallarımız acıyla dolu. Ayaklarımız yara bere içinde. Anlımızda birikmiş tuzlu şiirlerin teri iz yapmış. Avuçlarımızda kor. Hayallerimiz günün son ışıkları gibi kızıl ve gri. Dizlerimiz nasırlı. Ruhumuzdaki fırtınalardan kalan bütün tozlar kirpiğimizin ucuna takılmış. Biz kaleme sarılırız yalnızlığımızda. Bir kaç kelime yazıp kendi içimize akarız sigara dumanını çeker gibi. Ruhumuz kalabalıktır aslında ama ruhumuzda bile bir köşede kıvrılıp otururuz soğuk bir taşa. Yüreğimiz ummana benzer, dibinde biriktirdiği onca yosuna rağmen masmavi görünür sularımız. Ve taştan değil şiirlerdendir bizim surlarımız.
BEYAZ LEÇEK
NURAN AKÇAP DEMİRHAN
Beyaz; saflığın, sadakatin, zarifliğin, inceliğin, temizliğin pak olmanın rengidir. İnsanlığa güven veren renk, bu dünyada kirlenmiş ne varsa hala temizliğin olduğunu gösterir. Beyaz renk tarafsızlığı objektifliği yansıtır. İstikrarı, barışı özgürlüğü simgeler. Anadolu kadınının hayâsı, hürmeti beyaz leçeğidir.
LEÇEK: Kadınların başlarına örttükleri genellikle pul, boncuk, işlemeli süslü olanlarına denir. Leçeğin dili var mıdır ki vardır olmaz mı? Anadolu kadını her bir yazmasında neler, neleri ifade eder ki... Bir toplumun kültürü, gelenek ve göreneklerine bağımlığı ile sürer gider.
Toplumun dili yörenin yaşantısına göre değişir. Kendi yöre insanına göre uyum sağlaması için kültürüne değer verir. Toplumumuzda gelişen Teknolojiyle birlikte her ne kadar kültürden uzaklaşıldığı görülse de kırsal alanda kültürüne değer veren insanlar görülüyor. Kadının başına taktığı leçeği, her yörenin farklı kültürünü anlatır. Kimi yörelerde barışı, güvenliği ifade eder.
Bazı yörelerde kavganın engellenmesinin simgesidir. Kavgaya tutuşanların arasına giren kadın gücünü göstererek kavganın ortasına girer. Başındaki leçeğini ortaya atarak kavganın durmasını önler. Kavgaya devam etmek ayıptır o yörede çünkü kadının namusunu korumak demektir. Bazı yörelerde, genç kardeş ölümlerinde kaybettikleri genç kardeşleri için ablaları, bacıları yaslarını yıllarca beyaz oyasız leçek örterek dile getirirler. Yöre insanı acısını kederini başındaki yazmasıyla ifade eder. Bizim ellerde beyaz leçek saflığı, temizliği hoş görüyü ifade eder.
Folklorumuzun beyaz leçeği yöremizin simgesidir. Genç kızların, gelinlerin çeyizlerini süsler nakış, nakış, iğne oyaları, mekik oyaları. Yazma sandıkları rengârenk oyalarla süsler kızların çeyizlerini. Toplumların baş tacıdır kadınlarımız, analarımız. Kadın doğurtkandır, üretken ve ailenin toparlayıcısı olarak görüldüğü kutsal varlıktır. Kadın anadır, vefakârdır. Toplumun ailenin var oluşudur.
Kadın savaşçıdır. Kadın sevecen çocuktur, genç kızdır, bacıdır, abladır, sevgilidir, yardır candır canandır. Kadın hatun kız, gelin, ana, yenge, ailenin temel direğidir. Ev toprağın üzerine kurulmaz kadının üzerine kurulur, evi ev yapan duvarı, tuğlası değildir. Evi yapan kadın elleridir.
HALKIMIN OZANIYIM
ALPER ALPEREN
Duruşumu bozmam ben, her kim gelirse gelsin
Ben seyretmem alemi, alem beni seyretsin
Gerçeği söylerim ben, isterse kellem gitsin
Ben ozanım, şairim, susamam, herkes bilsin
Çünkü ben kâinatın okuyup yazanıyım
Yüce Hakk’ın gür sesi, halkımın ozanıyım
Ben halkın ozanıyım, kolay lokma değilim
Daima haktan yana söyleyecek bu dilim
Dalkavuk değilim ki her gelene eğilim
Allah’tan başkasına, eğilmem, bunu bilin
Mazlumların umudu, zalimin ezeniyim
Yüce Hakk’ın gür sesi, halkımın ozanıyım
Selam verin ağalar, zirveye tırmanırken
Omuzuma basarak yükselip ilerlerken
Zevk ü safa, şan, şöhret, makam ve mevki derken
Yine orda olurum, siz zirveden inerken
Sizlerin efendisi, yurdumun hezenıyım
Yüce Hakk’ın gür sesi, halkımın ozanıyım
Yükseklerde uçanın düşüşleri sert olur
Düşmenin etkisiyle ezilerek pert olur
Engin olan yürekler koç yiğit ve mert olur
Mert olanların ancak yükselmesi şart olur
Adaletin kılıcı, toplumun düzeniyim
Yüce Hakk’ın gür sesi, halkımın ozanıyım
ANA VƏTƏNIM
AYGÜN C. AKİFQIZI (Azeri Şair)
Ucalır Bayragım səslənir Himnim
Zəfər nəgməsiylə döyünür qəlbim
Əriyir nisgilim bitir hər qəmim
Müqəddəs dinim tək İslamdır ilmim
Silinməz Tarixdir yazılmış Himnim
Azad Azərbaycan yaranan gündən
Müstəqil Xalqımın o qüdrətindən
Odlar Yurdumuzun hər zirvəsindən
Üçrəngli bayragım enməz bir daha
Yüksələn Ay Ulduz sönməz bir daha
Hər gün ümid ilə gözlənən , o an
Bir gün qapımızdan kecəcək bir an
Ilk addım zəfərlə baslayan zaman
Qarabag Lacınım Şuşam torpagım
Bölünməz bir daha Ana torpagım
Bu mənim Vətənə olan sevgimdir
Vicdandan gələn səs, o həsrətimdir
Tarixə yazılmış min bir səhifədən
Oxusun hər zaman gələcək nəsil
Anlasın Anamız Vətəndir Vətən!
Müqəddəs varlıqdır Anamız Vətən!
NE ADIM VAR NE DE MEMLEKETİM
NAZAN YERLİ
Mülteci Kaderim
Umuda yolculuktu hikâyem
Hüthüt’e kafa tutmak değil
Kafdağı’nda Simurg
otuz kuş olmaktı emelim
Bir mülteci çocuğum yaban ellerde
yeryüzü insanlığın yüzü olana kadar
bir kıyıdan bir kıyıya varana
suda yüzüp bedenimde birleşince
yurdumdan çıkarılıp mecbur bırakıldım
Ben de istemezdim sahipsiz hayatı
arkamda bıraktığım kaçıncı memleket
bu ayrılık teknesi gelecek
kayboldum Van Gölü içimde
Ah Tamara sevdasını
savrulur en sesli dalgalar
ah, bıraktığım ahı kimler ödeyecek
Tutunamıyorum
Bağıramıyorum, yutkunuyorum
kaçtı ciğerime çalkalanan benekler
ne içinde ne üstünde rüzgâra elek verir
bakışlarım kalsın denizlere keder
Hangisidir cesedim
bir kadın, bir erkek, bir çocuğum
Van sularında tuzlu bir nefesim
doldu yüreğime dalga / sessizlik soğuktu
hırçınlaştı vurdu kıyıya özgürlük
mavi mavi kanatlar belledim
kaç çırpınışta kaldı ellerim
yuttuğum damlalar uçurdu
son gözlerimle daldım seyre
bilmezdim yüzme
balıklara sarıldım çaresizce
bir kalbim vardı oysa
benden geriye
Aylar sonra bulunacaktır cesedim
ne adım var ne memleketim
sahipsiz mezarlıklarda kalacak
mülteci kaderim.
BİTMEYEN AŞK
YUSUF AYTEKİN
Kitabın sayfalarına yazayım bari
küçük notları
acımasın, acıtmasın
bırak beni, yalnızım, onunlayım
aman bilmesin
Müziği akışına bıraktım
götürsün beni saklı cennetine
görmesin, duymasın, bilmesin
şiirlerde bulmak seni
şarkılarda yaşamak sakın anlamasın
anıları atık yalnız yaşamak
bırak bilmesin
yüreğimin güneşte üşümesini
kışın donup kalmasını bilmesin
Bir salkım üzümde saklı aşkımızı,
bırak hatırlamasın
insanlara karşı aşkı savunduğumu
sadakatimi bırak bilmesin
kaybolduğum şarkılarda
şiirlerde seni bulmak ve
dokunamamak sana
bırak acısını bilmesin
Gözlerindeki sönük aşkı görüp
deli gibi sevmek
bırak nasıl olduğunu bilmesin
olduğunu bile bilmesin…
bilmesin ve çekip gitsin
çünkü sen böyle de çok güzelsin.