KOKU
BÜŞRA KOÇAK
Bu sabah da çok mahmur uyandım. Depresyonumu en diplerde yaşıyorum. Elim ne kaşığa gidiyor ne çatala. Açlığımı bile unutuyorum. Temel ihtiyaç diye kandırmışlar halbuki en temel ihtiyaç yemek değilmiş, ruhun açken karnın doymuyor ne yersen ye! Yine şarkılar söyleyeceğim bu odada bağıra çağıra. Yorgun düşüp ağlayacağım. Duyanlar yine kafayı yemiş diyecek, duymayanlar yine duymayacak en çok duyması gerekenler sessiz kalacak. Kim derdi ki bu hep gülen yüz , bu kadar derbeder olacak. Hayat bizi hiç ummadığımız yerlere savuruyor.
İç sıkıntım gibi havada bugün pek karamsar, güneş hiç doğmamış gibi. Depresyon hırkamı giydim. Kollarını çeke çeke uzattım, ellerim yine görünmez oldu. Üşüyorum ama pek de önemi yok. Yalın ayak buz gibi mermerlere basa basa içimdeki yangını söndürmek istiyorum da çare olmuyor. İçimdeki yangın beni yaka yaka bitiremedi. Küllerimden tekrar doğup tekrar yanıyor gibiyim. Biraz ağlayıp açıldıktan sonra tekrar zihnime üşüşen düşüncelerle baş başayım. Hayaller kurup hayaller bozuyorum. Her gün yeni bir planla kendimi silkeliyorum ama hiçbir işe yaramıyor. Depresyonuma alıştım sanırım. Dışarı bir iki adım atasım gelmiyor.
Depresyonumu besleyen kaynağın önündeyim aklımda da o delice şarkı çalıyor. Ama nasıl güzel nasıl bezdirici nasıl da her şeyi bırakıp da gidilesi. Gelip beni buradan alan biri olsa keşke. Yine aynı yerdeyim. Koklayarak sevdiğim , koklayarak gönderemediğim tüm hatıraların önünde. Elime yine ilk olarak bu saç tokası geliyor. Saç tokasının kokusu olur mu demeyin oluyor. Annemin saçlarının kokusu sinmiş. Saçıma hiç dokunmayan annemin ellerini, saçlarını öpmek gibi isteklerim vardı önceleri. Öldürdüler tüm güzel hislerimi. Ama hala annemin saçlarının kokusunu duyup ağlıyorum. Bu eski erkek ceketinin de kokusu var, baba kokusu. Baba nasıl kokar bilmiyorum . Bu ceket onundu böyle kokuyor zannımca babalar. Korku, endişe, mahcubiyet … Bu yasemin çiçeğini yolda bulmuştum. Kimse bir yasemin almamıştı bana ona da ağlıyorum. Mutlu olduğum zamanlar da olmuştur, hatırlamıyorum. Mutlu anlarımın kokusunu hiç saklayamadım.
Asıl yıkılışımı ve içime sinmiş bu kokuyu terk edemiyorum. Adı sevgiliydi, kendisi tamamen sevgisiz. Şair diyor ya “hiç buselik geçmemişti aklımdan” benim hiç çıkmamıştı oysaki. Bu kadar yıkılacağımı bilseydim, sevmek kelimesinin semtine uğrar, yanından geçer miydim? Bu dert beni üzer, bu dert beni yıkar, bu dert beni hiç eder bilseydim ah bilebilseydim! Ben de herkes gibi boş verebilseydim. Aşkın iki yakasını bırakıp yol alabilseydim. Sevmeseydim hiçbir şeyi. Bu yangınım olmaz. Tütmezdim.
Gözlerimde yaş kalmıyor, derdime çare bulamıyorum. Ellerim buz tuttu. Kalbimde sahralar kadar büyük boşluklar. Dolmuyor, doldurulmayan boşluklar. Kımıldatmıyor. Siz hayatımda olmasaydınız çok da mutlu olurdum. Hepsini tek tek uğurlayabilsem keşke. Gün doğmadan hava karardı. Cam kenarında içe bakışlarım başladı yine. Ellerim, ayaklarım, kirpiklerim bile bitkin. Yine bir mutluluk hayali dolaşıyor aklımda. Olmayacak tüm hayaller gibi sahiplenemiyorum bunu da. Kovalayarak kaçırıyorum. Kara bulutlar buyurun aklımın sofrasına, nerede kalmıştık? Ölüm çok da uzak değil. Yağmurlu uzun bir gecede bırakmak kendini alabildiğince boşluğa. Hiç zor değil…
EDREMİT VAN'A BAKACAK
ERCAN ULUTAŞ
İlk kez, çocukluk yıllarında dinlemiştik güzel türküsünü.
" Edremit Van' a bakar,
İçinde Şamran akar,
Öyle bir Yâr sevmişim ki;
Her gören ona bakar? "
Evet; kendi güzel, insanı güzel memleketimizin, Ege'yi, Akdeniz' i, Marmara'yı aratmayan, doğal güzellikleri ile tadına doyulmaz bir aşk sunar gibi, her görenin hayran kaldığı şirin İlçemizden söz ediyorum;
Edremit' ten... Türküsüne devam ediyoruz
"O süsem, O sümbül
O güldür, O bağındır."
Yeşil ve Mavi hiç bir yerde bu kadar uyumlu durmamıştır. Her tarafı bağlık, bahçelik. Bereketli topraklarında, cevizinden, karpuzundan, elmasından, armuduna kadar; üzümünden, her çeşit sebzesine kadar; arıcılıktan balına kadar yaşanacak ve yaşlanılacak bir yerdir Edremit.
Özellikle, yeniden bir canlanma ile birlikte güzel bir yazın habercisi hummalı bir çalışma yapılmaktadır. Artık insanlarımız güzel Gölümüzden ister Kampüse, ister İskele ‘ye, ister Akdamar Adasına rahatlıkla kısa sürede gidebilecek.
Çocuklar Su Sporları ile yeniden eğlenerek kendilerini geliştirebilecek.
Sahil bandının yapım aşamasında eski ve pazvanta tüm bunların kaldırılması ile birlikte, Edremit çok daha güzel bir şekilde Van' a bakacak, Van'a bağlanacak.
Bağlansın tabi, doğal bir plato ile ailece piknikler daha güzel nerede yapıla bilinir, dostlarla semaver çaylar nerede yudumlana bilinir?
Uzanacak yollar alabildiğine, Tatvan'dan Gevaş' a, Van'dan Erciş' e ama Gerdanlık Edremit' in olacak, ilçeleri Van' a O bağlayacak,
Rengârenk çiçeklerle, Yeşil Vadileriyle, Mavi Sularıyla Güneşli günler ile Sımsıcak İnsanıyla Edremit Güzel olacak, Edremit Van'a bir başka bakacak.
DİJİTAL VURGUNLUK
AZİZ SAYDUT
Bütün resimlerini yakabilseydim
küllerin savurur, kurtulurdum
oysa silip tekrar yüklüyorum
her resminde, yeniden vurgun
geri bellek, yeniden yükleniyor
Kibrit ile yakamıyorum
ne maziyi, ne resmini
silinen sözler, tekrar tekrar çıkıyor
bir resim, ansızın bir mesajda yeniden başlatıyor, yanmayı
oysa zaman silinmeyen resimlerin var
yakılan mektuplar yok, silinmeyen mesajlar var
her bir resim saklı kalıyor bir bellekte
birin sildiğinde başka bir platformda tekrar yükleniyor
seni silmem için, dijital zamandan silinmem lazım
mektup zaman içinde olmak vardı
Bir kipti ile gözyaşları ile kala kalmak olacaktı
bütün resimlerini silemediğimin esaretidir
bütün mesajlarını, özlü sözlerini silemediğim
benim kendimden kaybolup, sende tutsak kalmamın
dijital vurgunluğudur, hep önümde olan
seni hep önüme tekrar çıkartan
yaraya tuz basan, kapatmayan
geri döndüren, bir mesaj ile hap salan
bir dijital resmindir, her an önümden zihnime hükmeden
bir kibrit ile yakamadığım resmin ve mektupların esaretidir.
BİR BAHAR
BEDİH YÜCE
ve... bir bahar daha
geldi, geçiyor ömrümden
yeni bir gün, yeni bir sabah
geldi geçiyor sabahım
ve akşam... geçti yine ömrüm
Geç sen de, geç
ancak vakit çok geç
gün say gülâra gün say
Merve’den gönlüme bu kaçıncı sa'y
Hayat, heyhat!
hoşuyla, nahoşuyla geldi , geçecek.
bugün belki yarın, vermeden dosta selâm
Azrail’e hoş geldin diyebilmekte kelâm
Ansızın gelsen, vakit geç,
anımsın desen yine çok geç
yeni bir bahar, yeni bir matem
oysaki bu kaçıncı son
bir sonraki bahara vakit çok geç.
Hey yâr! isteme benden mühlet
yandım yandım her bahar
son bulmadan lütfen, bu bahar
gel bu bahar.
KİME NE
M. MUHLİS ŞEPİK
Bıraktıysam zevki sefa tahtımı
Bağ bahçemde gül dererim kime ne
Hoşnut değil edemedim bahtımı
Kusurumu kâh yererim kime ne
Irak idim gönül sesim kısıldı
Lisan bilmez sohbetimde fasıldı
Yandım amma kimde çare nasıldı
Yanan köze kül sererim kime ne
İkazımdır bağrı yanık ozana
Boşa atıp dolu dolu yazana
Dost ehliyle muhabbeti bozana
Hesabını ben sorarım kime ne!
Dilde gam var gönül dolu Mihmana
İz ararım dergâh dergâh Rahman'a
Boyun eğdim tereddütsüz Fermana
Hakka doğru yol ararım kime ne!
Yedi düvel gezginiydim sezmedim
Yaslı gönle gözyaşları dizmedim
Yere yıkıp nazargâhı ezmedim
Abdal gönle çul sararım kime ne!
ÇÖLÜN YAKIN UZAĞI
VEDAT YARIŞAN
Yorgun güneşin gözleriyle
gül rengine boyadım yüzünü
Sırt çevirme, ey gelin duvağı
gülüşünü yalnızlığıma eksem çiçek açar mı?
Güllerle nakış nakış fistan giymiş
buğday arpaya sığınmış
yüzüne sürmüş kokuları
beyaz benekli katırla
uzağa sürer yiğitle yolu
gitmeden bak yüzüme
hasretinden yüzüm buruşur
Süslü püslü şehirleri sevmem
kin kusan kaldırımları
yalandan süslenmiş ışıkları
Ben gölgesinde huzur bulduğum
kerpiç evlere çamurlu yollara
bahar kokan bahçelere aitim
küsme bana
sevdam başa sarmadan geleceğim
Bana umut ver, ey güzel
dönüşümde kurak kalmasın yerler.