OKUMAK VE MEDENİLEŞMEK:
AYŞEGÜL RIZA
Okuma ve yazma medeniyetleşmenin en önemli göstergelerinden biridir ve insan kendini en iyi yazarak ifade edebilir.
Okuma ve yazma kişiye büyük kolaylıklar sağlar, insan daha önce başkalarından duyarak öğrenmek zorunda kaldığı bilgileri tek başına çeşitli kitaplar okuyarak elde edebilir. Okuma yazma bilmediği zamanlarda bir yakınına yazacağı mektubu yazmayı bilen birine yazdırmak zorunda kalır. Yazmayı öğrendikten sonra her dilediğini kendi kalemiyle dile getirme mutluluğuna erer.
Okumak doğduğu andan itibaren birçok eğitim süreci geçiren insan için en kolay ve en etkili öğrenme yoludur. Okumak bireyin kültürünü arttırır.
Bir ülkenin okuma yazma oranı yüksekse o ülke iyi bir şekilde gelişir. Dili en güzel şekilde öğrenmek, diksiyonunu geliştirmek, insanlarla olumlu bir iletişim kurabilmek için okumak gerekir. Bu gün gelişmiş ülkelerin kitap okuma oranlarını incelediğimizde, o ülkenin neden gelişmiş olduğunu algılıya biliyoruz. Bunun için de hayatımızda okuma ve yazmaya her zaman önem vermeliyiz.
Okuyan ülkeler her zaman ilerlemeye devam eder. Okuyan insanın seviyesi gelişir, dili gelişir, konuşma kabiliyeti gelişir.
Unutlmamalıdır ki yasalar ölür ama kitaplar ölmez. Dünyayı yöneten kalem, mürekkep ve kağıttır.
UMUDUM
MERVE OFLAS
Kalemime sarıldım yeniden, yine bir uykusuzluk çöktü göz pınarlarıma. Sabahın ilk saatlerinde mürekkepime sarılır oldum. Geceler olmuş bana düşman, göz pınarlarım kapanır olduğunda yeşeriyor beynimin, içine kazınmış kötü senaryolar ve içim de hiç dinmeyen o sıkıntı, o sızı yeniden baş gösteriyor. Aldığım her nefes ciğerlerimi yakıyor.
Uykusuzluktan morarmış göz altlarım özlemle kapanmak için direnir oluyor. Oysaki ne güzel di uykular, ne güzeldi rüyalar; şimdi hepsi birer kabus oldu.
Her gözlerini açtığında ayrı bir acı vuruyor yüreğinden, elinden gelen sadece izlemek oluyor sadece... Bitmek bilmiyor bu acılar. Büyüdükçe anlıyorsun aslında hissetiğin acıyı asıl gerçekler o zaman acıtıyor canını tek tek yüzleşiyorsun istemesen de hayal kırgınlıklarınla, küçük kalbin bilmezken bu acıları zamanla sırtına biniyor hayat.
Bir sokak lambasının altında yıkılmışlık yaşıyor yetmişlik bedenler. Şimdilerde bir kalp içinde sadece hissedilen dayanılmaz bir acı, yüzlerde sahte gülümsemeler, gözlerde bitmeyen bir hüzün ve bu karanlığın ardından ne olacağını bilmeden açılır gözler semaya. Doğan günün onlara getireceği yüzünü bilmeden.
Gözler açılan havayla sabahın ilk ışıklarıyla kapanıyor karanlığa!
BEKLE BENİ
CAN DEMİR
Bekle beni, geleceğim
ey benim Ferhat yanım
dağları delip geleceğim
Bekle beni, geleceğim
ey karanlık gecemin yıldızı
ışık olup geleceğim
Bekle beni, geleceğim
ey benim tutsak yalnızlığım
zincirleri kırıp geleceğim
Bekle beni, geleceğim
ey her sabah bıkmadan
doğudan gelen güneşim
yanıp yanıp geleceğim
Bekle beni, geleceğim
ey benim yağmur yüreklim
tozu dumana katıp geleceğim
Bekle beni, geleceğim
ey gönlümün tarifsiz yarası
kabuk bağlayıp geleceğim
yağmuru suya karıştırıp
gemileri limanlara sığdırıp
dünyayı yakıp geleceğim
bekle beni, sevgilim
geçmişi yakıp geleceğim.
YOKTU
NAZAN YERLİ
Yoktu adı günahlarımın
çevremdekileredağıttı ardımdan
bir daha bakmadı geri
gözlerimden ağlayan acılara
tek kelimelik bekleyişte
Yoktu başı şiirlerimin
bir kaç geceye sığdırdım
önceden yazılan hikâyemi
sonbaharyapraklarında unuttum
çocukluğumdan kalan kalemimi
çok kez karaladım defterden hayallerimi
Yoktu sonu gurbette bıraktım hayatımı
şarkılara daldırdım mürekkebimi
roller tanıdıkyüzler örtülmüş Karadeniz
gururla seçilmiş acıların meyvesi yüreğimin
Yoktu dili en güzel hatıralarımın
bir salıncakta buldumasırlık taşları
körebe oyununda kapattım kapılarımı
o zaman başladım saymayı yaşımı
Yoktu yolusordum ilk soruyu büyüklere
İncileri zamansız dökülmüştü yere kalbimin
kilometreleri aşınca ceza verilme noktası
elinden alınınca umutların
vermeyecek geri senden aldıklarını
Yoktu günü ama mevsimsiz düşmüştü daldan
yerde kalınca basıldı ayaklarla
derin uykularda çökünce rüyalar
bilse de aynı kitapta yazılı kıyamlar
Yoktu bandı için işledi derin kuyularda
hasret okumuştu sargılarla
kaldırmadı yaralayanlarda.
KAYBOLAN ADAM
DAVUT MORTAŞ
Üşüyorum
bu zemheride,
donmuş haldeyim
titriyor ellerim
adını sayıklayan
lâl melal dudaklarımı
ısıtmaya yetmiyor
kor cehennem soba
üşüyor ruhum
sen yok sun ki
ısınsın sinem,
harabe bedenim
üşümem, kışın değil
olmadığın her vakit
çünkü sen .....
ısınamıyorum..
ışığımı, ateşimi kaybettim
gel de ısıt beni kekém
gelip geçen sensiz bir kış
senle gitti baharım
boynu bükük hayallerim
düşümde sen aklımda sen
ah, bilesin ki
güneşim sendin
solan baharım
sendin, kekêm.
EPİLYA
İHSAN SAKA
Epilya'yı bir şiirde sevmiştim
evet, sevmiştim onu
ama daha aşık olmamıştım aptal duygu işte
sonra bir romana sığdırdık sevgimizi...
okundukça sevginin aşka dönüştüğü bir roman...
iki kahramanı vardı romanın
tek bedende birleşen iki kahraman
Frida'nın çiçeklerini çizmiştik bir sayfasına..
ölmesinler diye de gözyaşlarımızla hayat veriyorduk...
sonra biraz da Che'nin direnişini katmıştık sorgusuz serüvenlerine... sayfalar dolusu bir direniş
gizem de vardı kalbimizde
onu da katmıştık tabi...
İsfahanlı "Sabbah" diye birini yazıvermişti kalemim...
anlamıyordu Epilya, saçma sapan sözcüklerle
aşkımı anlatıveriyordum işte...
evet, anlamıştı ona aşık olduğumu
cilve mi yapacaktı?
yoksa, son noktayı koymamı mı dileyecekti?
bilemiyorum? bir gece karanlık çöküvermişti üstümüze...
romanımız, aşkımız, sevgimiz, şiirimiz yarıda kalmıştı.
susmuştu kalemim...
her ne olduysa bir anda şiirleşmişti bütün sevdamız...
o gece iki dudak arasında sadece iki sözcük vardı;
"aşk var olmaktır, varlığını cümle âleme duyurmaktır".
biz sadece bir şiirden ibarettik...
ve sonunda yok olup gidecektik.
romanımız okunmaz olmuştu artık
ardımızda sadece bir şiir bırakmıştık...
içinde Fridalar olan, içinde direnişçiler olan
içine Mem u Zinler katılan
içine aşkın gözyaşlarıyla nehirler akıtan...
ve kalemin tükenmişliğini nakşeden...
şairlerin haykırışları olan...
bir dünya bırakmıştık ardımızda
asılsız şiirimizin sonsuz emellerine.
YALNIZLIĞIN KOYNUNDA
AYŞEGÜL AYAZ
Ben çorak toprakların
yalnız bedevisiyim
bir gün bir çiçeğin koynunda
bir gün bir ağacın gölgesinde
Bir gün yüreği kışa çeviren
bir sevdanın namlusunda
ölümün koynundayım
Ben çorak toprakların
susamış bedevisiyim
her gelen asfalt döktü
umutlarıma
Güneş doğmaz pencereme
ben karanlığın koynundayım
baharı bilmem
ben eylül gibiyim
hüzün kokar bedenim
Dalında kurumuş gül gibiyim
ben çorak toprakların
yalnız bedevisiyim
aşk uğramaz bana
sevda yükümdür benim.
SENİ SEVMENİN YORGUNLUĞU
YASİN ATAMAN
Ütopyanın meçhul yabancısı
özleminin buraya getirdiği yolcuyum,
yüreği zehredilen yoldaşlar bilir
beyhude vakitler ancak hüzün verir
Aşk yolunu ceset misali bedenler sarmış
üstümde seni sevmenin yorgunluğu var,
nur saçan melek gibisin; ruhsuz bedenler bilir
melekler de bazen öldüredebilir
Zihnim mahşer misali, arşa çığlıklar yükseliyor
dilim sükûta, yüreğim darağacına hapsolmuş,
aşkın kelepçesi ile tutuklananlar bilir
sevilen ancak ütopyada sevilebilir
Cefa çukurunda debelenen naçar seyyahım
birçok derdi, biçareyi, hicranı gezdim
yüreği hutame tarafından fetholunanlar bilir,
cennet ancak senin yanında bulunabilir
Beyhude dünyanın bahşettiği anlamsın
kelepçeyi takan polissin sen
hutame ordusunun komutanı,
kimseler bilmez, bir ben bilirim
damarımda çılgıncas akan kan değil sensin
GÖNDERİLEMEYEN MEKTUPLAR
TÜLAY TOK
Yaz da bitti sevdam adam
aylardan kasım, erken kapandı hava
yağmur damlaları düşerken yere
atıverdim kendimi eve...
Tatlı hayaller kuruyorum şimdi...
buz gibi akıyorken sular,
serin serin esiyon rüzgar,
uçuşup kaçışan renk renk kelebekler
şarkılar söylüyor kır evlerinde
sonra sen habersizce çıkıp geliyorsun
gözlerimi kapatıp hasretle sarılıyorsun
bana düşte kalacak kadar
mutlu vakitler yaşatıyorsun...
Dışarıda yağmur sesi , gök gürültüsü
hayal kurmamı engelliyor şimdi,
evde durmak gelmiyor içimden
yağmurun altına atıverdim kendimi
çok severim yağmurun altında ıslanmayı
karanlık caddelerde koşuşan insanları
kimi sığınmış şemsiyesine
kimi de sırılsıklam, benim gibi
Özleminden sırılsıklamken ben,
ne kalem ne kağıt anlatır sevgimin derinliğini,
yağmur taneleri sana özlemimi
gözyaşlarımsa çoğaltır hasretimi...