AH LATİFE
RECEP TURAN
Bugün yine canım sıkılıyor. Hatta apayrı bir can sıkılması bu. Ne yapayım artık eskisi gibi değilim. Yorgun bir bedenden arta kalanlar sıkıntı, keder ve yeni yeni eklenen bir sürü modern hastalık. Yaşlılığa kızmıyorum yanlış anlamayın beni. İçerlendiğim konu mahpushanenin yaşlılara göre olmaması. Yoksa gençken bu kadar koymuyordu bana, vız gelip tırıs giderdi.
Oysa şimdi dışarıda bol güneşli kavruk bir hava vardır. Papatya kokularının etrafa saçtığı taze umutlar vardır. Ölümden çok uzakmış gibi yaşayan, arada sevgilisine kavuşmak için saatleri tepip gelen yağız alınlı gençlerin vuslatı vardır.
Ah, ah kim bilir şimdi dışarıda ne güzel hatunlar vardır en güzel esvaplarla bezenmiş! Sarışın, esmer ve kumralın bin bir türlüsü… Her sokak başında bir seyyarın tezgâhı vardır ve bazılarında Bursa kokulu kızıl kestaneler; bazılarında insana acısını unutturacak nane kokulu ıslak kebaplar vardır.
Ah, ah... ne çok isterdim orada olmayı Caddebostan’da kahve içmeyi! Şimdi bana düşen Latife’nin hayaliyle konuşmak, onunla avunmak. Aaa, sahi sana söylemeyi unuttum Latife! Dün gece yastığımın altından cüzdanımı aşırmışlar. Giden paraya değil resmin vardı içinde en çok ona yanarım. Korkum odur paslı zihnim yakında seni de unutur. Siyah zülüflerini yana sıyırıp bana durmadan gülen gözlerin resimsiz uğramaz hayal dünyama bilirsin. Rica et de seni tanıyan birinden ödünç bir fotoğraf yollasın mahpushaneye. Unutmadan en güzel esvaplarına bürün, doğallığın makyajın olsun; vaziyetin nedir bilmem ama tebessüm kokulu bir resim yolla.
Karanlık dehlizin abislerinde sessiz çığlıklarda boğulmama ramak kaldı Latife. Bak şaka yapmıyorum böyle giderse yanında yer ayırt bana yakında misafirin olacağım. Alınmana gerek yok yerin darlığı ikimize de iyi gelecek makberin böylesi makbuldür Latife. Soğuk çukurda dip dibe verip kıyameti bekleriz ne olacak? Arada ben sana, bazen de sen bana dünyadan yaşanmamış bakir öyküler anlatırsın ne olacak? İlaçlarım nerede! Dostluğuna sığındığım klorlu su beni bekler. Öksürük bende olmuş kronik bir sevda. Kalkıp masanın üstündeki kitabı karıştırıyorum ve ancak üçüncü okuyuşumda idrak ediyorum yazılan şu sözleri:
“Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…”
Yoksa bu Ahmed Arif’in şiiri mi? Kaç defa tembihledim çocuklara başucuma böyle kederli kitaplar koymayın diye. Artık az da olsa güzel hayallerde boğulmak istiyorum. İstemem kimse okumasın mahpushane şiirlerini, küf kokan zindan türkülerini yakmasın kimse. Hele ‘Sessiz istek’ anlamına gelen Krizantem çiçeklerinden bana ne? Gelirken Latife’nin köy kokulu ellerinden arkadaşlara da yetecek kadar ev mantısı olsun kâfi. Bir de sevgiyle kurutulmuş ıhlamur olsun yârin nefesini taşıyan.
***
Gece çöker mahpushaneye bilhassa habis koğuşa. Yüksekçe yer edinmiş kibirli, küçük ve demir parmaklı pencereden içeri destursuz ay ışığı giriyor. Umut istihkaklarını dağıtıyor kader mahkûmlarına, bilmezler ki asıl suçlular dışarıdadır!
Aaa, Latife sen misin? Burada ne işin var, hangi vakit nasıl girdin buraya? Deme yahu yakışıklı gardiyanlar birer birer uyumuş meğer. Aldatma beni artık ben de özledim Latife’yi.
Biliyorum selamsız ölüm olmaz, al hadi canımı ama vuslatına sevdalandığım yâre benzemek de neyin nesi? Ecel olsan da asla benzeme Latife’ye kendin ol emi?
DUA
MÜCAHİT ŞENGÜL
Zaman denen mefhum aslında insanoğlunun uydurduğu bir konu. Şöyle ki, dünya kendi etrafında bir tur atıp aynı noktaya gelince bu aralığa bir gün demişiz. Onu da yirmi dört parçaya ve onları da daha küçük parçalara bölmüşüz. Güneş etrafındaki bir tam tura da 1 yıl demişiz. Dünyada bir yıl 365 gün iken Ay’da 354 gün, Mars’da 868 gün, Jüpiter’de 12 yıl vs. Dünyada bir yıl yine bir yıl, Mars’da yaşıyor olsaydık yine 1yıl 1 yıl olacaktı.
Şunu demeye getiriyorum, aslında zaman diye bir şey yok. Bizlerin kendimizi tabi ettiğimiz birimler var. Dünya üzerindeki hızımızı sıfırdan -ki aslında dünyanın güneş etrafındaki hızı kadar hızlıyız- ışık hızına çıktığında her şey olduğu gibi kalıyor, aslında zaman denen şey duruyor. Yani geniş çerçeveden bakınca hem olmayan, hem olan, hem geçmişte hem gelecekte olan bir kavramadan bahsediyoruz.
İşte bir yaratıcı katından baktığımızda bu üç şey aynı anda olabildiği için her şey olmuş bitmiş, aynı zamanda şu an oluyor, hatta olmamış oluyor. Bu durumların Allah katında böyle olması bu durumların bir hakikat olduğunu gösteriyor. Şu anı yaşarken ruhumuz aslında kıyamet sonrasında cehennemden azap çekiyor veya cennette huzur buluyor olabiliyor, aynı zamanda da ruhlar aleminde Allah’a işittik ve itaat ettik sözü veriyor.
İnsanların bazen çok huzurlu olduğunda gerçekten cennetten bir ilham aldığına, o huzuru yaşadığına bazen de cehennemde yanarken duyduğu acıyı yaşadığına bu yüzden o an içinde de iflah olmaz durumlara düştüğüne inanıyorum. Bu sebeple yaşadığımız an ve o bilinç hem geçmişten etkileniyor hem geleceğe şekil veriyor.
İşte burada önemli bir mesele olan dua kavramına değinmek gerekirse, bazen zihnimiz bize oyun oynayıp olmuş bitmiş olma ihtimali olan ama ancak bilgisi henüz bize ulaşmamış olan konular için dua etmenin yersiz ve gereksiz olduğunu düşündürüyor. Ancak zaman henüz olmamış ve olmakta olan veya olmuş bitmiş alanları kapsadığı için; dua, tüm bu zamanlara hükmeden bir yaratıcının elinde, kabul edilebilir veya doğrudan reddedilebilir olabiliyor. Dua ve yakarış bu sebeple ne zaman olursa olsun yapılmalı ve o ilahi dergah terk edilmemelidir.
BENDE KALMASIN
MEHMET MUHLİS ŞEPİK
Nasılda mutluyduk eski günlerde
Sevinçler gözünde buruk olmasın
Anılar sürükler beni dünlere
O güzel anılar bende kalmasın
Hiç bitmez dediğim o sevgi bitti
Sevdiğim canandı terk edip gitti
Giderken beni de sevdamdan etti
Çekilen çileler sende kalmasın
Sorsalar neyindi filanımdı de
İnandığım en doğru yalanımdı de
Sevgiyle kalbimi çalanımdı de
Kanayan yaralar tende kalmasın.
SARSILDIK
ALİ GAFFAR BİLİCAN
Önce yeri göğü inleten bir ses,
Sonra kulakları sağır edecek bir sessizlik
Herkes için tedirgin herkes
En Sarsıcı korku, kimsesizlik
Karanlık bir şehrin bilmem neresinde,
Kaç nefes daha düşünürüm sevdiklerimi
Sarsılmaz düşlerimi içime çekiyorum her zerresinde
Çıksam da bu giriftten anlatsam gördüklerimi.
Sesimi duyan var mı?
Ah! konuşabilsem keşke
burdayım desem, şu tuğlalardan,betondan duyar mı?
Acımı, derdimi bırakıp, çıkabilsem keşke
En son ne demiştim ben, kararmadan dünyam
Topladığım bilyelerim nerelerdedir?
Aklımdan hiç çıkmıyor zaten annem, babam
Hatırladım, "umutlarım" demiştim, o şimdi ne haldedir?
Nereye saklandı bu memleket
Oyun bitti herkes çıksın!
Gerçek değil bu hayalet
Birisi bu şehri karanlıktan kurtarsın!
Siren sesleri, annemin sesi, bağrışmalar
Sessiz olun! Buldular beni, her yer aydınlık
benim için mi acaba, dışarda ki haykırışlar?
Ruhum göçük, herkeste aynı sâdâ, "sarsıldık!"
UNUTMUŞ
EROL ÇELİK
Anlattı, dinledim köyü Yaşar’dan
söz dahi etmedi sütten, kaşardan
merası kalmamış saman dışardan
gençleri kotanı, gamı unutmuş
Harabe durumda tahıl ambarı
kimseler ekmiyor buğdayla darı
kovandan dışarı çıkmıyor arı
gençleri peteği balı unutmuş
İneği kalmamış yoğurdu olsun
yayıktan ayranı testiye dolsun
çobanı nahırı nereden bilsin
gençleri ahırı damı unutmuş
Kırkmayı bilmiyor koyundan yünü
kırkmaya kalkışsa koyunu hani
iyiye gitmiyor köyümün sonu
gençleri kirmeni tığı unutmuş
Pekmezi yapmaya kim üzüm ezer
domates salçası tarhana hazır
emeksiz olunca bozulmuş huzur
gençleri bulguru tuzu unutmuş
Ekmeği fırından tandırı yakmaz
somunu götürür lavaşa bakmaz
değirmeni bilmez tekneden çakmaz
gençleri hamuru unu unutmuş
Hazıra alışmış market yanında
paketli çorbayı bulur anında
dolaşır kimyasal madde kanında
gençleri turşuyu küpü unutmuş
Yumurta erişte bunlarda neymiş
dinledim şaşırdım bu nasıl köymüş
çoğu da sadece adını duymuş
gençleri tavuğu kazı unutmuş.
ÖYLECE İZLİYORUM
HALİDE MENGELİ
Bütün olan biteni öylece izliyorum
izlerken ne mi düşünüyorum
bazen durmak gerektiğini
bazen bakmak gerektiğini
bazen görmek gerektiğini
görün istiyorum
Kalbinizdeki sancıyla,
yüzünüzdeki tebessümün
arkadaş olabileceğini
öğrenin istiyorum
Zor değil "inanın"... istiyorum
tüm kalbinizin, tüm kalbimle...
Ümitvar olmak diye bir kelime var ki
dile gelince kalbi dolduruyor.
içteki elemi
kederi kum torbası olmaktan çıkarıp
pamuk tarlası yapıyor
o kelimeyle yaşayın
o kelimeyi yaşayın istiyorum
İşte o zaman görün siz; nasılda
bahar geliyor dallarımıza,
güneş açıyor gönül bahçemize
nisan ayında budanıp
mayısta çiçek açacağız
az biraz sabır diyorum.
BUGÜN DE YOKSUN
LEYLA YİĞİT KAYA
Nereye gittiğimi bilmeden yürüyorum
sensizliğin kor ateş yanıyorum
her sabah resminle uyanıyorum
mezarından çaldığım toprağa yüz sürüyorum
Bu akşam gelecekmişsin gibi hazırlanıyor
seni yokken de yaşatmak zor biliyorum
oturdum masama seni izliyorum
hadi ses ver, gitmedim de istiyorum
O en sevdiğimiz şarkılardan birini açıyorum
şarkı her çaldığında bende ağlıyorum
biran seni unutsam sözünü söyleyip
seni daha çok hatırlıyorum
Ve başlıyor şarkı tekrar tekrar
dayanamayıp göğüs kafesimi yırtmak.
Bugünde yoksun neden deyip bağırmak
saatlerde kafamı duvara vurmak
düşüncemde yapamıyorum.
Bugünde yoksun anlıyorum
en çok da buna üzülüyorum...
KIZILIRMAK’IN KIZI
ALPER ALPEREN
Kızıl akar Kızılırmak, kızılın ötesinden
Boyamıştı saçlarını Kızılırmak’ın kızı
Irmağın kızıl suyundan, Bülbüllerin sesinden
Doldurur bakraçlarını Kızılırmak’ın kızı
Köpürür, durulur, akar durmadan Kızılırmak
Akışına dayanmıyor, taş, kaya, çakıl, toprak
Sinesinden güller açar, rengârenk, yaprak yaprak
Süslemiş yamaçlarını Kızılırmak’ın kızı
Konu olmuş şiirlere, türküdür efsanesi
Kuru toprağa rahmettir, hayattır her damlası
Tarlalardaki rengârenk çiçeğin su duası
Açmıştı avuçlarını Kızılırmak’ın kızı
Kızıldağ’ın sinesinden doğarken Kızılırmak
Rejimi düzensizdir ve delidir Kızılırmak
Delice, Devrez, Gökırmak akarken ırmak ırmak
Yeşertmiş kıraçlarını Kızılırmak’ın kızı
Öfkelidir Kızılırmak, kavuşmaz ikizine
Dağ, vadi, ova dolaştım, varamadım izine
Aşıp sevda yollarını koşarken denizine
Sıyırmış pabuçlarını Kızılırmak’ın kızı
Gâh köpürür, gâh çağlarsın, hiç durulmaz mı öfken
Üstünde düğün alayı, durmaz mıydın geçerken
Sevenler kavuşamadı, sularından içerken
Yutar çakıl taşlarını Kızılırmak’ın kızı
Suları kızıl ve kanlı, gâh duru, gâhi taşkın
Kiminin yeni doğuşu, katili kimi aşkın
Suyuna gömdün gelini, düğün alayı şaşkın
Atamaz kulaçlarını Kızılırmak’ın kızı
Kavuşturursun her iki yakasınıkentlerin
Bir yandan da ayırırsın, sonusun sevenlerin
Alperen’e dönüp bakmaz, kanar yarası derin
İçemez ilaçlarını, Kızılırmak’ın kızı
LAVİN
AZİZ SAYDUT
Lavin…
hasret yüreklim…
deli çağım…
yakın hasretim…
elini tutarken özlemim…
gözlerinle büyüleyenim…
girdap gibi çekenim…
mahpus gibi hapsedenim…
özgürlüğüm, hasretim…
Lavin…
hasret yüreğimde açan
kokusu ile büyüleyen
kimsenin bilmediği…
hasret yüreğimde açan
sarmaşık gibi sarmalayan
hapsedenim
Lavin…
Lavin…
Bakmadan Geçme





