İLİM AŞK, NİYET VE ZAHMETTİR
FATMANUR GÖKTEPE
İlim her yanıyla bir mucize olmayı sürdürürken, bizler ilmin varlığının derinliğine ulaşma arzumuzdan bir türlü kurtulamayız. Bu şiddetli arzumuzun altında cehaletin tutsaklığından kurtulma dürtüsü yatmaktadır. İlmin ne olduğu sorusu yıllar boyu birbirinden farklı şekillerde cevaplanmıştır. Her ilim adamı benzer birçok konuda olduğu gibi bu konu hakkında da kendi temel düşüncesine uygun yorumlar ortaya koymuştur. Lakin ilmin yüceliğini hissedecek güce sahip olmak yalnızca aşkın, niyetin ve zahmetin birleşmesi ile mümkündür. Yani ilim arzumuzun yaşamımız üzerinde hâkimiyet kurmasını istiyorsak bu üç kavramı hayatımızın merkezine almak durumundayız.
Bu üç kavramı kısaca ele almakta fayda var. İlk olarak aşk, genellikle ozanların dile getirdiği ve çoğu insanın çevresinde sürekli dolaşıp durmakta olmasına rağmen ne olduğu hakkında kesin bir kanıya varamadığı bir olgudur. Biz kısaca canlı veya cansız, soyut veya somut bir varlığa karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu diyebiliriz. İkinci olarak yönelme ve kararlılık gösterme anlamlarına gelen niyet en iyi, kalbin maksada uygun bulunduğu fiile yönelmesi şeklinde tarif edilir. Bunlardan sonuncusu ise içinde şiddetli bir şekilde güçlük, yorgunluk, sıkıntı bulundurmasının yanı sıra rahmetin müjdecisi olan zahmettir. Dolayısıyla ilmin öncelikli konusu dış dünya değil, bizim ona göstereceğimiz karşılıksız bağlılık, kalbe istikamet eden bir niyet ve yarayı her daim içinde taşıyan zahmet hususlarını anlamamız ve ona göre yaşamamızdır. İlim hayatımızı güvence altına alabilmeniz için benimseyeceğimiz bu hususlar bizleri gerçek birer insana dönüştürmek için birer araçtır.
İlmi somut yaşamsal bir süreç olarak tanımlamak yerine, bilinçli bir aşk, yoğun bir öğrenme niyeti ve derin bir sabır gücüyle girişeceğimiz zahmeti göz önünde bulundurarak katetmemiz gereken sonsuz bir yol olarak görmeliyiz.
Yani her nimetin bir külfeti vardır ve hiçbir şey bedelsiz değildir. İlim de onlardan biridir.
CAN BAĞI
RUKİYE PULAT
Engelli biri olarak ilk başlarda hayata küsen ve kimseyle konuşmayan biriydim. Sevmesini bilmeyen, şükretmesini hatırlamayan isyankar bir kuldum.
Sonra hayatımı değiştiren, taşlaşmış kalbime dokunan ve bana sevmeyi öğreten biriyle tanıştım. Gülümsemesini bilen, sevmeyi hakkıyla yerine getiren biriydi.
Beni ben yapan biriydi o, adı Meral ... Meral şükrüm oldu benim, gözlerim oldu. Bana Allah’a dua etmeyi, kulluğun vazifelerini eda etmeyi öğretti
Onu çok sevdiğim ve ona değer verdiğim için hep yargılandım ve kötü söylemlerle karşılaştım. Bizi ayırmaya çalışanlar da oldu, aramızı bozanlar oldu ama ben Meral’in elini hiç bırakmadım, neden mi ...
Çünkü sevgi sadece kan bağıyla değil can bağıyla da olur , bunu göstermek istedim. Birisi size canparçam diyorsa, diyebiliyorsa onun canına zarar veremezsiniz ve ona canınızı verirsiniz.
ZAMANSIZ GİDİŞİN
ZAHİR GÖK
Zamansız gidişini unutamıyorum, sevgili
silemiyorum yüreğimde bıraktığın izi
yokluğun, karanlık ötesidir dünyamın
nerdeysen gel, sensiz bırakma beni
Nereye baksam sen oluyor her yer
Gidişin öksüz bıraktı hayallerimizi
daha ne kadar sürecek bu ızdırap
hadi, dön gel, yüreğime kat yüreğini
Sevda için verdiğin sözleri unuttun mu?
hani böyle mi olacaktı bu sevdanın sonu?
aşkımız hak etmiyor zamansız ayrılığı
ne olur gel, kül etmeden sevdan beni
Seni sevmenin mükafatı böyle mi olacaktı
hançeri göğsüme saplayıp gitmek de neyin nesi
hesap vermek için de olsa, dön bir gün geriye
geri dön, yeşertmeye çırak toprakları.
SEVDİĞİM
MEHMET AKÇAY
Elimdeki fırça kara gözüne
Sürme sürse dayanamam sevdiğim
Karda yürüdüğün ayak izine
İzler girse dayanamam sevdiğim
Kıyamam bakmaya kara gözüne
Kulağım aşina olmuş sözüne
Mikâbını indir n’olur yüzüne
Eller görse dayanamam sevdiğim
Evimizin önü kocaman alan
Senin varlığındır aklımı çalan
Dolanırsan gülüm gölgede dolan
Güneş vursa dayanamam sevdiğim
Yaşamak güzeldir tadına alış
Her olur olmaza eyleme dalış
Bazen dinleyiver bazen de çalış
işler yorsa dayanamam sevdiğim
Çağlariyem sana vermişsem özüm
Sen benim cananım sen benim gözüm
Yanlışlıkla değse sana tek sözüm
Kalbin kırsa dayanamam sevdiğim.
TEFECİ
NAZMİ SARAÇOĞLU
Önce gülen yüzün var
Aldatan bin sözün var
Senin oğlun kızın var
Ebter misin tefeci
Bir verip bin alırsın
Millete dadanırsın
Müslümanım sanırsın
Nemrut musun tefeci
Evleri yıkan sensin
Ocaklar yakan sensin
Rabbim cezanı versin
Karun musun tefeci
Çökersin vade gelse
Acıman" aman" dense
Nursuz yüz kalın ense
Domuz musun tefeci
Altın saat elinde
Silahın var belinde
Zehirli bal dilinde
Yılan mısın tefeci
Allahtan korkmaz mısın
Kuldan utanmaz mısın
Acep sen insan mısın
Hayvan mısın tefeci
Nice mazlumu yaktın
Yüreğe od bıraktın
Altından tabut yaptın
Şeddat mısın tefeci
Ölüm de var tefeci.
UYAN
M. ENESE BİÇER
Ey İstanbul çok uyudun hadi artık uyan
Bilmiyor musun ki süngü silah hepsi yalan
Bizi asıl kurtaran atamızın kalbindeki iman
Her şeyi boş ver bu söz haktır buna şüphesiz inan
Ey İslambul! kayboldun gözüm arar seni her yerde
Durmadan ağlıyor İstanbul ah Fatih'im nerede
Ey İstanbul! Fatih İslambul'un halini merak eder de
Kaldırsa başını der, eyvah İslambul ecnebi ellerde
Öğrenirse bu şehirde yaşayan Müslümandır
Daha çok yıkılır belki bir daha ölmek istediği andır
Ölenler çürürdü de asıl kalbi çürükler yaşayanlardır
Gözyaşlarıyla söyler kalbi paslılara, hakkım haramdır.
FİRAK
BÜŞRA KOÇAK
Düştü firakın tüyleri uçan kuşlardan
düştü ye'sin kara gölgesi
elden gelmeyen dilde çözülmedi
yırtık bir gömlek gibi arkadan
Çıktı haya, çıktı edep kapıdan!
bağrında kaldı, nicesi sevmelerin
bir lahza payidar oldu canda
ziyası gözlere fer oldu
izahı zor, itimatı güç firakın
Siması silinecek yaşanılan zamanın
kalabalık cümlelerin kurulması yavan
arda kalan susan hücumlarım ziyan
insan nisyan, nisyan ihsan
ihsana kucak aç ey insan.
KAÇAMAZSIN
BEDİH YÜCE
Yine yağıyor inceden ince bir kar,
Karşı taraftan bakıp görmeyen iyice bıkar,
Soramam belki , kanıtlayamam da ama,
Biliyorum seviyorsun bundan kaçamazsın
Anladım ki sende de bir şeyler varmış
Aşk insanı inceden inceye yakarmış
Sonbaharda dökülen sarı bir yaprak varmış
İlkbaharda seni, son baharda beni anarmış
Biliyorum, seviyorsun. Bundan kaçamazsın
Kalbin benimdir, duyan deli diyor
Kaderin benimdir , gören mecnun diyor
Bin fersahtan severim , anlayan kâhin diyor
Ne mecnunum ne kâhin, aşk şerbeti diyor
Biliyorum, seviyorum. Bundan onur duyuyorum
Mehtaplı gözlerinden okurum, dünya alemi.
Bir yakarıştır bu, belki de sonsuza yolculuk…
Bir başka mana doğuyor sanki yüzünden
Beni benden alan neydi ebedi özleyişinden
Biliyorum, seviyorum. Bundan onur duyuyorum.
SOĞUK MEKTUP
BAHTİYAR BURAK ARSLAN
Ada'ya
Ölüm: Soğuk bir mektuptur
Gözlerim yumulunca sallanır
Virgül sonrası enkaz üssü ağıt
Sayısız defa görülmüş
Bir kez okunmuştur kağıt
Titrer terli uyku yorganında
Yerin tutamadığı kadar insan
Yastıkları çizgi ile ayrılmış çokça rakam
Derin bir fay hattıdır: Ayrılık
Tahtı sallantıda herkese eşit
Kabuk bağlayan tabuttan anılar
Mesafenin sayı ile ölçülemediği konuk
Her masaya oturan bizsiz kalkan sızılar
Irmakları yıkayan göğün altında
Yedikçe derin vurgunu
Islanır ve dizginleniriz
Avuçla anılan yüze sürülen
Duadan bir ilaç
Göğün kapılarını açan
Geçiyorduk bir miktar daha
Durduk gömdüğümüz yüzlerden
Göğe itilen sela kadar yaşarız
Geçmiş tortusundan beslenen umuttur
Şimdi şehir
Yollar genişledi tek katlı evler
En azından
Bahçelere salıncak kuruyor çocuklar.