VAN DEYİNCE
AHMET ÇİÇEKAY
Gurbette hasretle yanan sinemize bir serinlik olan kıymetli edebiyatçı Mustafa Işık üstadımız bize Van’ımızla ilgili soru sorarak heyecanımız artırmış, yüreğimizi şenlendirmiştir...
2011 Van depremi sonrasında bizler Bursa'ya uçan gurbet kuşları olarak küllerinden yeniden doğan aziz şehrimizi Bursa'da yaşamaya ve yaşatmaya devam ediyoruz.
Van deyince ne güzel, insanı deyince özel!
Saygıdeğer hemşehrilerim; eşyanın dili vardır ruhu vardır duyana, görene, hissedene...
Sanatın ve edebiyatın ruhuna ve ihtişamına gelince, güzel memleketimin kültür, sanat edebiyat ve şiir ruhuda diğerlerinden başka güzel...
Mevzu Van ise şayet o dili ve ruhu hissetmeyen Vanlı yoktur kanımca. Ha birde kokusu vardır, onu da gurbette olanlar hisseder. Bunlara bir de şehrimin ruhunu ekleyebilirim, medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir tarih şehri Van...
O medeniyetler takvim yapraklarında geride kalsa da Van deyince onların ruhu topyekün bu şehirde barınıyor ihtişamıyla. Şimdilik eşyanın, maddenin ve şehrin ruhu meselesini özetle geçmiş olalım.
Van; tüm medeniyetlerin hamuruyla yoğrulmuş bir şehir mirasıdır aslında. İnsanlığa, kalbi temiz, saf, masum, dostluğu paylaşmayı velhasıl tüm iyi hasletleri doğuran ve sunan insanların doğduğu şehirdir Van...
Kutsal şehirler vardır: Mekke, Medine, Kudüs gibi... Tarihin, medeniyetin ve maneviyatın tüm desenleriyle boyanmış, nakşedilmiş ve büsbütün o ruhu insanlığın ayağına seren bir halıdır VAN... Doğunun incisi, güneşin doğduğu şehir olmanın yanında Doğası, havası, yazı ve kışı dört mevsim bambaşkadır VAN. Bir şehir düşünün; Gurbete hicret edenlerin, Gittiği şehirlere Van'ın ruhundan kopagelen güzellikleri götürme ve yaşatma şuuruyla gurbete gönderen şehirdir VAN... Gurbete gönderdiği her insanı Bir gelin titizliğiyle verir aslında vatanın bağrına. Her bir köşesi cennet vatan olan güzel ülkemizin göz ve gök mavisi olan, ruhunu yaşayana ve hissedenlere turkuaz olan şehirdir VAN... Van deyince gönül o kadar coşuyor ki, duygularımızı ifade ederken bile yüreğimiz tutuluyor...
İnsan meyvesini yetiştiren, heybetiyle, ihtişamıyla, görselliğiyle, güzelliğiyle, kokusuyla ve Ruhuyla köklü bir çınardır VAN...
BİR GÜN ELBET
ZELAL KIRAN
yastığın taş, yorganın gökyüzüdür
ey toprağından koparılmış çiçek
ey mülteci çocuk, sesi yarınlara umut
bu yol çıkaracak mı seni güzel günlere
haydi, söyle yüzün ne zaman gülecek
bakışın çölde aramaktır suyu
kuşları uçurmak gökyüzüne sevinçle
söyleyin dağlara rüzgâra da
üşütmesin babaların nasırlı ellerini
anaların kınalı saçlarını dağıtmasın
anne kucağından ayrı koymasın evladı
acep bu devran hep böyle mi dönecek
deniz kıyısında bir kırmızı kazak görürsen
aylan’ı hatırla kumdan oyuncağıyla
bir gemi hediye edin yaşama sebep
yurdundan sürgün çocuklara
haydi, söyle ey mülteci çocuk
bu zülüm hep devam mı edecek
güneş bizi bırakıp giderken dağ ardına
şair kaleminden yıldız eksilir gökten
her ölüm biraz da erkencedir
düşmesin kimse yılgınlığa, ey dünya
mülteciye tüm mevsimler kıştır
kıştan sonra elbet bahar gelecek
bana umutlu günler lazım, çocuk
heybeme koyup sana getirmeye
geçit bulunur aşılmaz dağa gözlerinle
turnalar, göç yolları yine göründü bize
ah, bir gün tersine dönse de dünya
biz de dönebilecek miyiz evimize
benden sana yadigâr kalsın, ey çocuk!
satılan ezîdî kadınların esmer bakışları
atla kanatlı atların sırtına da yetiştir
sürgündeki çocuklara ekmeği, suyu
ateşler yakın külden gül dermek için
bir gün elbet bahçemizde de çiçek açacak.
VEDA KAÇTI İÇİME
NAZAN YERLİ
veda kaçtı içime
habersiz damlattım gözyaşımı toprağa
hüzün dolu buketler bıraktım taşa
unutulmaz vedalar sardı /beni/içimi
kirletti örtülmüş beyazlar ellerimi
dikilmiş metrelerce tahta üşüyen bedene
bir avuç dua haykırdı arkanda
söylenmemiş sözler duyuldu ağızlardan
dökemediğim sular kaldı yolunda
ağlamak hatırlatır acının inleyişini
alışmak en zor "fiildi"
kazıdığı yerde yazılan onun ismi
sonra hangi durakta bıraktım adımı
kaç gün dolaştım gecesiz günlerin şikâyetini
uykusuz güneşler açtı yanı başında
yalnız bırakmadı yıldızlar karanlık akşamlarda
ne geleni var ne gideni
yağmur dokununca hasretime
vedalar çekilir daralan nefesime.
GİTME KAL
DAVUT MORTAŞ
Aşkın hududunu kalbime çizdim
Bana hiç yalvarma, gitme kal diye
Sanma ki seni sevmekten acizdim
Artık ümit verme, gitme kal diye
Zümrüd-ü Anka'ydın, düştün elime
Gücendi mızrabım, küstü telime
Kapılsan da böyle sevda yelime
Kendini savurma, gitme kal diye
Direncimi kırdın,inanmak çok zor
Her zaman görmüştün sen beni hor
Ne yoluma taş koy, ne de boş yere yor
Nazlanıp kıvırma, gitme kal diye
Bırak kalsın böyle mazide izin
Sürmedi bu aşkın, bak ömrü uzun
Ayrıldık geriye kalmadı közün
Arkamdan sen vurma, gitme kal diye.
DE GİTSİN
MEHMET MUHLİS ŞEPİK
Söz ederse benden eski dostların
Rüya gibi yalanımdı, de gitsin!
Çekilir mi? O ettiğin restlerin
Aşka kıyıp salanımdı, de gitsin!
Zannetme ki gönül derde müşteri
Çek perdeyi bitti artık gösteri
Bıçak gibi kesti aşkın neşteri
Yüreğimde kalanımdı, de gitsin!
Bir masaldı geçti say ki bizimde
Canlanıyor hayalleri gözümde
İnanmıştım hep akladım sözümde
Beni yıkan talanımdı, de gitsin!
Tüm verdiği adreslerde yoktu da
Kurduğumuz güzel hayal çoktu da
Yüreğimi deşen keskin oktu da
Yaralarla kalanımdı de gitsin!
Bir hatıra defteriydi dünümde
Arda kalan yırtık resmi önümde
Eser durur onsuz hasret yönümde
Kalbi söküp alanımdı de gitsin!
Çocuksuydu sevgisini gördüm de
Aramıza demir duvar ördüm de
O sevene umarsızdım kördüm de
Gözlerime dalanımdı de gitsin!
Ürkek kuştum yaş dalına kondum de
Onsuz koca bir boşlukta sondum de
Buz misali soğumuştum dondum de
Gözleriyle çalanımdı de gitsin!
Bak çalıyor en sevdiği o şarkı
Ondan yana döndü şansın bu çarkı
Evlenmişte çoluk çocuk var barkı
O mazimde falanımdı de gitsin!
GİT
DUYGU TAYLAN
Sevişemeden uçtular
iki mavi kelebek
soğuktu her şey
güneş buluta saklanmıştı
duvar önünde
Oradaydık
bir hastane bahçesinde
yapraklarda merak
avlu güvercin dolu
gideceksin kabullenmek zor
lodosun uğultusu dinmiş
sürü sürü kuşlar geçiyor
gideceksin onlarla
Ağlayamam gök yırtılır
başkaldıramam
dünyaya senden sonra
her sabah herkes uykudayken
seni düşünebilirim
git, aldırma arkanda kalanlara.