Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri


HATALARIN YÜZÜMÜZE VURULACAĞI GÜN

MUSTAFA AYYÜREK

 Tarih boyunca varlık olarak kendisine en dar yer reva görülen; hiç şüphesiz tüm asaleti ve güzelliği kendisinde toplayan kadındır. Belki de insanlık tarihinin en başından beri hiç değişmeden gelen tek olgu da bu durumdur. ‘Cenneti annelerin ayağına sermiş’ kutlu o yolun müntesipleri bile ifadeyi gerektiği gibi anlayamamış, kadını hemen hemen bütün sosyal hayatın dışına itmiştir. Ve sırra muvaffak olamadığımız için sanki tamamı ile kendisinden istifade edilmesi için yaratılmış olduğu varsayımı bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Bu zihin bulandırıcı kirli sebeple onları evlere kapatıp, hapsediyorlar. Bazen bu aşağılanma öyle bir hal alıyor ki erkeğin (genelleme) gözü tamamıyla dışarıda olmasına rağmen o naif ve nazik canlıya hiç hak etmediği muamelelerde bulunulması kaçınılmaz oluyor.

Erkek ve kadının, doğası gereği birbirinden farklı olduğu ve mıknatıs gibi bir örnekleme ile farklı iki kutbu temsil ettiği aşikârdır. Yalnız bu ikili kutuplardan birisinin yüceltilip her ne yaparsa yapsın görmezden gelinmesi ve öbür kutbun ise en mükemmel davranışlar sergilerse dahi bir anlamı ifade etmemesi çok üzücü ve yürek yaralayıcı bir durumdur (genelleme).

Neslinin devam etmesi için evlenen ve çocuklarından bırakın tamamını sadece birisinin bile kız olarak doğması bazı kesimler için aşağılayıcı bir şeymiş görülmesi ise olayın ne kadar da vahim olduğunu gözler önüne seriyor. Şimdilerde duyduğum ve şahit olduğum olaylar arasında ilk çocuğu kız olarak doğan ebeveynler ilk şoku attıktan sonra “Tabi ki buda bizim çocuğumuz sağlıklı olsun da gerisi önemli değildir” li çift manaya gelen şöhretli dile getirilişlerdir. Ve ne hazindir ki bazı bazı bu söylemde çift mana gibi çift vurgulu bakış açısı hâkim oluyor. Yani hem anne hem de baba tarafından durumun bu şekilde değerlendirildiğine defalarca şahit oldum.

Eğer kadın (ki bahsi geçecek olan asla feminizm değildir) kendi değerinin farkında olup, haklarını öğrenmeden toplumun gerek gördüğü örf, adet ve ananelerden etkilenirse (bahsi geçen kişisel zan ürünü şeylerdir); aile içerisinde yetişecek o çocukların ruhsal olarak bundan (hatadan) daha farklı bir söylem getire bilirler mi? Hayır, eğer öyle bir şey olacak olsaydı zaten şu an bu okuduklarınız yazılmamış olacaktı. Tüm bunların yanında “Eğer daha yüce bir hakikat bulursanız gidin ona tabi olun” diyecek kadar kendisine güvenen İslam dışında sistemli olarak hareket edip, sorunu en kökünden halleden başka bir hakim husus yoktur. Ve bu bana öyle geliyor ki bir zamanlar kızların diri diri toprağa gömülürken işini çözen bu sistemin, şimdi tekrarlı olarak bu asırda özelliklede ülkemizde gündeme gelen kan dondurucu (bünyem el vermediği ve hassas kalpleri zedelememek için ayrıntı vermiyorum) olayların yakinen bilenen en kestirme çözümü için yolu açılmalıdır. Aslında mevzu sadece bunu kötü olaylardan ibaret değil. Bir de beriki tarafta sinemanın kötü karakterini insan zihnine yerleştirmesi de etkin bir rol oynuyor. Yani iyi ve kötünün savaşında insan yok mükemmel kahraman ve dehşet verici rakibi var (Batman Kara Şövalye en isabetli örneklerden birisi olabilir Bkz. Batman - Joker).

Ve yine tüm bunların yanında asıl sorunlu noktaların biri de ‘Temel sorun’un kadın olduğu yanıltmacısı. Bu doğru değil, fikir sahibi ve iradeli her canlı, her erkek, her kadın olumsuzluğa katkıda bulunmuşsa bundan bir zati sorumludur en çokta erkek. İşin özü ise çözüm için şu sonucu bize verebilir ‘Ey kadınlar haklarınızı öğrenin, ifade etmeyi öğrenin, bedenle öne çıkmaktan vazgeçip Marie Curie’yi örnek alın, Hz. Fatma’ya bakın, Meryem’in izinden gidin.” Erkeklere gelince onlara bir diyeceğim yok, günahlar tartıldığı zaman herkes hesabını verecektir.

GİDENİN ARDINDAN

METİN ÖZDOĞAN

Göçüp gidenlerin ardından

Ağlayışımız, ahlar vahlar çekişimiz

keşkeler ile yakınışımız boşuna değil

Kıymet vermiyoruz yanımızdayken

bazen kavga ediyoruz kendisiyle

selamı bile esirgiyoruz belki de

yaşarken kıymet vermiyoruz nedense

Göçüp gittikten sonra kıymetleniyor

yaşarken kıymeti bilinmeyenler

bazen belki saygı bile görmüyorken

göçüp gittikten sonra ne gelir elden

Niçin yaşarken kıymet vermiyoruz ki

kaybettikten sonra seviyoruz, ne eder ki

istesek de bir daha göremeyiz birbirimizi

yaşarken yapmalıyız istediğimizi

Kıymete binmesi için ölmesi mi gerek

yaşarken birbirimizi sevsek, olmaz mı dostlar

bir birimize saygı ve saygı göstererek

bilsek öldükten sonra ahlarımız neye yarar.

KADİR MİDİR?

ZEYNEP SÜMER

Ey Geylani benim günahım çoktur

Kadir midir Mevla’m Kadir'dir dedim

Elbet kâinatın sahibi Hak'tır

Kadir midir Mevla’m Kadir'dir dedim...

Dedi elbet Yaradan'ın kulusun

Hangi bağın dolu yemiş gülüsün

Görüyorum pişmanlıkla dolusun

Kadir midir Mevla’m Kadir'dir dedim ...

Dilerse geceler gündüze döner

Dilerse günahlar mum gibi söner

Dilerse Firdevs'i emrine sunar

Kadir midir Mevla’m Kadir'dir dedim...

Bu perişan halim nice olacak

Kim derdime derman şifa bulacak

Ecel meleği bak geldi gelecek

Kadir midir Mevla’m Kadir'dir dedim...

Gezdiğin yerlere kurban olayım

Gönüllü kapında emret köleyim

Cahillik etmişim nerden bileyim

Kadir midir Mevla’m Kadir'dir dedim...

Elbette muktedir elbette Kadir

Gaflete düşmenin anlamı nedir

Bu yerin bu göğün sahibi odur

Kadir midir Mevla’m Kadir'dir dedim...

Zeynep de biliyor günler sayılır

Hikmetini gören kullar ayılır

Gün devrandan geçen her gün ayrılır

Kadir midir Mevla’m Kadir'dir dedim.

GECENİN GÖZYAŞI

HELAT DOĞAN

Kiminin derdi var dağlardan da heybetli

Kiminde pür sevinç, nur haktan saadetli

Kimisi harp eder ki beyni taştan sefalet

Kimisini saran kalp şefkatten bir muhabbet

Arzu şudur ki sevgi olsun yanan meşalem

Def olsun şu dünyadan dert u keder u elem

Bil ki insanoğluna ayna tutuldu her dem

Kimse eksik etmesin Yaradan’a bin hürmet

Sinesi kararmış dünyaya gözlerim şahit

Dünyadaki şu toprağın vücudu pek mümbit

Eğer olursak şefkat yolundaki mücahit

Zincire vur şeytanı, etmesin hakka hakaret

Bu dil yutuk bu yürek lal melaldir ey yâr

Yola revan ol, gör gerçeği,  etme ahu zar

Unutma ey insan âlemin bir sahibi var

Neyleyim kalmadı senden yana muhabbet.

DÜNYA BU

GÖNÜL ESVEDİ

Dört nala koşan atlar gibi tükenirken umutlar

İflah olmaz bir hazan mevsimi oldu ömrümüz

Toprağa gömülen bakışların ardından

İçimizde ifrit ifrit büyüyen acılar kaldı

Zaman gitgide uzaklaşıyor benden

Hep öldüğüm günde duruyor.

Yaralı bir serçe gibi çırpındıkça yüreğim

Öylesine bir "ah" yükseliyor ki ah bir bilsen

Bir bilsen dört duvar arasında ne haykırışlarım

Ne acıya perçinlenmiş bakışlarım var...

Ondandır her masalın sonunda gökyüzüne yaslanışım

"Dünya bu, Âraftır" derdi annem "Uzak dur!"

Uzakta durunca öyle uzakta olunmuyor

Oysa bir hayal ötede gözlerin nasılda ışıldıyor

Yoksa kim öder vebalini sığıntı gecelerin

Sen gökyüzünün nefesi, bülbülün sesi

Aşkın ezgisi, şairin sezgisi

Bil ki hiç kalbini kırmadım gelinciklerin

Neden hâlâ şiir yazdırır gözlerin

Bir gün sen/s/iz öleceğim biliyorum ama

ölmek özlemek kadar değil Zerya'm...

ISLAK DÜŞLER

MEHMET ŞİRİN AYDEMİR

Kıyıların bittiği yerde

başlar yağmur gözleri

gök kuşanır

gün tazelenir

güneş doğuran gülüşlerinde

menevişler söner

Yediveren gülleri biter

gamzesinin yamacında

menekşeler boyun eğer

bir tutam kekik kokusuna

Bilemezdim gönül konağında

mihman olduğumu

Ardıç ağaçlarına lir kuşları konar

kurşuna dizilen hayallerin

diriliş zam/anı,

üç elif boyu yaklaşır ab-ı hayat

sonsuzluğa üflenir ruh

Yağmur sonrası annem

kokar toprak

Islak düşlerin gölgesinde

gün ağarır akşam üstü

Hâlâ onda med cezir aklım

gelgitlerle vakit öldürür

katli vacip duygular...

SEN

HALİDE MENGELLİ

Elinin kokusu sinmiş saçlarıma

savruldukça

kokunu getirir oldu rüzgar

sahi bilir misin!

Sen

aldığım her nefeste

dudağımda duadır ismin,

nasıl olayım ki !

Işte...

sen benim

mavim düşüm.

baharım.............

cennetimsin......

Başkaları şiir okuturken

sen ise yazdıransın..

GİZLENMİŞ SEVDA

AHMET YAŞAR GÜNDÜZ

Bir adam güvercin tutan  elleriyle

haber alıp o ince toprak işçileri gibi

işleyip dem ve damarlara bakışları

ıslak ayaklarının izlerini bırakıp

kalp çarpıntısı duyarak avuçlarında

tutsak edilmez o kanat çırpışları

uçarak ulaştıran damlalar gibi

Bir adam özlem tutan nasırlı ellerinde

o ince bakışları taşıyan

dudaklarından dökülen cümleleri

öperek emanet edip Allah’a

toplayıp heybesine saklamak için

anılar ve unutulmazlar kesesinde

biriktirip süresiz ve bitmez cümleleri

gövdesinde açılan o derin yara

yarin elleriyle...

Ne kadar sürer bu özlem

gözlerini kapatınca gelen o hayali

kim bilir  ne zaman bulacak bir daha

yarin dokunuşlarını avuç içlerinde

bir adam çağırıp bir kadını sevdalar ülkesine

onunla dolu ve emin olaraktan

tepeden tırnağa hazır, adım atarak

yaslan umzuma ve yaşlan omzumda ki gel

gül ve otur baş köşeme

kopmak bu düğüme ters...

Ve onunla bir sonsuzluğu dileyerek

ama birbirinden habersiz mektuplar gönderip

anlamayı beklemek

boş zarfalarla gelen ıslık seslerini

gerilir ayrıldıkça bir yayın iki ucu

ama daha tiz ve derinden

ve ileriyi gören gözleri ile atılır

titreyerek yerinden

uçarak bir an önce hedefine

ve dönerek şöyle diyecek

en seçkin yerindeki kadına ulaşıp

sen gelmesen bilir miydim kalbimin yerini

ve gitmesen duyar mıydım sesini?

bir adam sabır taşı olmuş yüreğiyle

ve nasır tutmuş bekleyişleriyle

göğsünden çıkarıp haberleri

bir serçe kuşunun kanatlarına sarıyor

yalnız seven gözlerin gördüğü o sır

güzelim can parçam

şifan olayım ve  katıksız ekmeğin ve aşın

sevdanın ağına takılı yüreğim

çırpınıyor ellerinde can bulmak için

kırlarında adım attığımız günleri düşlüyor

ve anlatıyorum kaleme şiir olsun diye...

Güzelim can parçam

karanlık odama giren tek güneş

şimdi bir önemi var mı

mum ışıklarının,el fenerlerinin, ateş böceklerinin

şimdi sokak lambaları yitirmedi mi sanırsın

gülüşünle aydınlık olmuş

bu karanlık odamda hükmünü...

dahası yok aydınlığının bendeki yerinin

ama şiddeti zuhurundan gizlenmiş sevdam...

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme